- 625 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YARINIMIZ İÇİN BUGÜNÜMÜZÜ TAMÎR ETMEK
Eskiden büyükler gelince ayağa kalkılırdı, selamı alınır, oturacağı yer gösterilirdi. Hatırı sorulur, karnı aç ise sofra kurulur, bütün aile bireyleri toplanır, yemek yenilirdi. Sofra duasını yapmakta hep büyüklere düşerdi. Yaşlı olmaları hasebiyle onlara hürmet edilir, kendi asli ihtiyaçları varsa eğer hemen giderilirdi. Onlara evin huzuru, olmazsa olmaz bir parçası ve evin bereketi gözüyle bakılırdı. Kısacası, evin yükü değil, tadı tuzuydu onlar. Küçüklerimizin masallarını anlatan kahramanlardı onlar. Eskileri, daha eskileri anlatırlardı ama bize hep masal gibi gelirdi ve merakla dinlerdik. Onların o küçülmüş gözlerinde büyürdük biz. Ellerimizi ellerine alıp sıkıca tutardı dedemiz/ninemiz…
Evimizin baş köşesini onlar için ayırmıştık biz bir zamanlar. Ve böylece bir olmuştuk, birlik olmuştuk. Bir olmakla diriydik, ayrılıklar, küskünlükler, kırgınlıklar uzamaz, hep birlikte muhabbete uzanırdık.. Böylesine bir bağlılığın temel taşlarını, büyüklerimizin varlığıyla oluşturuyorduk biz. Toparlanmaya muhtaç dağınık zihinlerimiz yoktu. Şeffaftık, bir o kadarda ağır. Doğruyla doğrulan, doğrulukla yoğrulan yanlarımız vardı bizim. Hafifleşmemiştik, fırtınalar vursa da yüreğimizi asla savrulmuyor, her bir vuruşta yeni bir duruş kazanıyor ve dağ gibi duruyorduk dağlanmış yüreklerimizle, bütün sıkıntılar un ufak oluyordu. Nifak tohumlarını yetiştirmeyi bilmiyorduk biz bahçemizde, öylesine acemiydik.
Şimdilerde evlerimiz nifak ve fitnenin yuvaları haline gelmeye başladı. Evlerimizin baş köşelerinde, hayatını yazmaya ve bir film yapmaya kalksak, gişe rekorları kıracak büyüklerimizin hikayeleri değil, alelâde yapımlarla zaman israfının membaı televizyonlar var. Toplumumuz parçalanıyor, aileler dağılıyor. Büyüklerimiz, büyük olmaktan çok bir yük olmaya doğru ilerliyor. Artık odalardan sevgi sözcükleri ve merhamet fısıltıları değil, - ‘Evimizin bütün odalarını yenileriz’, ‘duvarı beyaza boyarız ‘, şimdi nasıl boyayalım ki, nasıl yapalım ki, hiç rahat değiliz, her tarafa elleri değiyor, kirletir! Onu gönderince bak her şey nasılda güzelleşecek, nasılda rahata ereceğiz! gibi fısıldaşmalar duyuluyor. Ve insan aldandı, mutlu etmeden, asla mutlu olamayacağını unuttu..
Sofralarımızda gereksiz bir şatafat, lisanımızda yapmacık yeni kelime merakı, hâl ve hareketlerimizde Avrupai özenti hâlleri, ahlâktan bî haber yaşantılar derken kafası karışıyor, aklı almıyor artık hiçbirini dedemizin/ninemizin.
Artık evlerimiz bomboş !İhtiyarlarımız yok gibiler, çoğu ise terkedilmişler..
Susturulmuşlar adeta. Konuşacak olsalar hepsinin birikmiş ahları duyulacak..
Huzur…
Evlerimizi bırakıp ellere gitmiş, huzur evleri çoğalıyor..
Huzuru, evlerini bırakıp ellere teslim olanlar mı buluyor? Onları bir tek camiler kucaklıyor.
Peki Ya biz.!
Hep böyle genç mi kalacağız? Oysa her biri nasılda umutla bakıyor yüzlerimize, nasılda muhtaçlar her biri bize. Tıpkı bir bebeğin annesine duyduğu ihtiyaç hissi gibi..
İlgiye sevgiye açlar, ‘’başımın çaresine bakarım’’ diyerek uğurlarken bizi eminim ki, kalbi gitme diye haykırıyor, gitme! Koyma beni bir başıma.!
Cam kenarlarında oturup yolumuzu gözlemektedirler, ha geldi ha gelecek diye dakikaları sayıyordur her biri. Oysa yaşananlar gerçekte böyle mi?
Bırakın hal hatır sormayı, görmeye bile tahammülümüz yok artık. Sanki onlar bizim için birer yabancı. Yanımızda olmaları bizi öylesine rahatsız ediyor ki aynı evin içinde ayrı dünyalardayız.
Sesimizi öyle yükselttik ki, vicdanımızın sesini duyamaz olduk. Merhamet duygumuz bizi çoktan terketti..
Heyhât..
Vurdumduymaz bize..
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan bize..
Yarın ne olacağımızdan gâfil bize..
Sevgisiz bize..
Huzuru yanlış yerlerde arayan bize..
Modernizmin çarkına düşmüş bize..
Büyüklerle büyümek yerine, küçülmeyi seçen bize..
Ölümü hatırlatan geleceğimizi göremeyen bize..
Bize düşen yanlışa düşmemektir.
Yarınımızı düşünmektir.
Yarınımız için bugünümüzü tamîr etmektir.
Duamız;
Rabbim Yanlışa düşmekten koru, yanlıştan düşür bizi..
ABDULKERİM TİRYAKİ
15.09.2015
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.