ÇANAKKALE - ÇAN 2. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI ŞİİR VE MÜZİK FESTİVALİ
ÇANAKKALE - ÇAN 2. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI ŞİİR VE MÜZİK FESTİVALİ
VE
EDEBİYATIMIZIN, ŞİİRİMİZİN İKİ AK YÜZÜ: FATMA ÖZGER BİLGİÇ - ORHAN OYANIK
(1)
Şiirin ve şairin olduğu yerde hayatın akışı daha bir başka güzelliğe kavuşuyor. Gönüllerde, yüreklerdeki ahenk mısralara düştüğünde alev alev yanan gönüllere şifa olur ve bazen de dertler yumağını bir bomba gibi patlatır! Bazıları agora meyhanelerinin bir köşesinde demlenir bir gıdım mezeyle, bazıları da vurur kendini rüzgarın bağrına haykırır sokaklarda payına düşen yalnızlığında. Şiirsiz sokaklar yağmursuz çöllere benzer! Kupkuru, güneşin kasıp kavurduğu ve hayatı yakıp yıkan, sevdalara ulaşamadan gönlün kızgın çöllerinde yok olup giderler. Bir milletin şairsizliği, ruhsuzluğuna eş değerdedir. Ülkemiz ve biz Türkler yaratılışımızdan günümüze kadar analarımızdan şiirsel ruh ile dünyaya gelmişiz, şairliğin onuru ile büyümüş, bütünleşmişiz; yeri geldiğinde bir milleti mısraların eşliğinde coşturup, milli hedeflere varışta menbaa kaynağımız olmuştur şiirlerimiz. Şiirler yön vermiştir hayatımıza, bize. Aşkımıza döktürdüğümüz mısralar alevlendirmiş, ateşlemiştir sevdamızı. Şarkılarımızın, Türkülerimizin anası değil midir şiirler? Şiirler dokundukça yüreklere, acılarımız, sevinçlerimiz daha bir anlam ifade eder!
Türk olarak ne büyük şairler çıkartmışız içimizden. Tarihin sayfalarına mısra mısra düşmüş unutulmazlıklarla şairlerimiz. Ve nice şairlerimiz daha tarihe iz düşürecek! Gönlü ve yüreği ile kelimeleri nakış nakış dizelere dizen şairlerimiz günümüzde de uluslar arası şiir etkinliklerinde kendilerini göstererek yarınlarda isimleri Altın harflerle yazdıracak şiirlerini, şiir severlerle buluşturarak gönüller feth etmeye devam ediyorlar. Şiirin sevdirilmesi için dernekler kurtuluyor, federasyon bünyesinde bütünleşiyor şairlerimiz. Sonra gelenek haline getirdikleri uluslar arası boyutta etkinliklere imza atıyorlar gururla.
Yine bir etkinliğe daha iştirak ettim bu hafta. Uzun zamandır tanıdığım genç şairlerimizden, yüreğini ortaya koymuş iki yürekli can kardeşim FATMA ÖZGER BİLGİÇ ve ORHAN OYANIK usta şairlerimiz geleneksel hale dönüştürdükleri ULUSLAR ARASI TÜRK DÜNYASI ÇANAKKALE - ÇAN ŞİİR VE MÜZİK FESTİVALİ’nin 2. sini düzenlediler CAN BELEDİYESİ ve çok değerli Belediye başkanı sayın Dr. ABDURRAHMAN KUZU’nun desteği, yardımları ile. Geçen yıl başlatılan etkinlik, bu yılda yapılınca gelecek yıllarla devam edilecek imajı verdi bana. Ne güzel bir gaye Türk şiirine, edebiyatına gönül vererek, tüm zamanını ona harcayarak hizmet etmek, gönüllerde taht kurmak! Her kişi veya kişilerin cesaret edemediği, sponsorsuz yürütmenin imkansız halde olduğu şu zaman da gönüllü şiir elçilerimizin ellerini taşına altına koyarak zorluklara göğüs germesi her er kişinin harcı değil! Konuya tam girmeden yukarıda isimlerini zikrettiğim yüreğimize taç ettiğimiz kardeşlerimize peşin peşin şuracıkta teşekkür edeyim. Var olsunlar. Kalbimizde abideleştiniz biliyor musunuz?! Allah sizler gibi gönüllü şiir elçilerimizi eksik etmesin güzel yurdumuzdan, Türk dünyasından!..
Türk Dünyası şiir ve Müzik Festivalinin davetini ta Tarsus’ta almıştım Orhan’dan. Geçen yıl gidemediğim etkinliğe bu yıl gitmem gerekiyordu. Aslında geçen yıl gidecektim. Lakin nasip olmamıştı. Bu yıl Allah’tan bir şey mani olmaz ise geleceğimin sözünü vermiştim. Tabi her şeyin başında NASİP olması vardı. Şiir etkinliğine az bir zaman kala mecburiyetle Hollanda’ya gitmek zorundaydım. Kurban bayramının ikinci günü yurdumdan ayrılıp Hollanda’ya gittiğimde Fatma kardeşim ’’Abi bizim için kendini zorlama! Bizim için taa oralardan kalkıp gelme!’’ dediğinde ona kararlı olduğumu, bir elim kanda da olsa mutlak orada olacağımı belirtmiştim kendisine. Zaten geçen yıldan gidememe mahcupluğu beni bir yıl yedi bitirdi. bereket Tarsus etkinliklerinde kendime teselli verebilmiştim bir nebzede olsa. Tarsus, bizim kız Fatma’nın ilçesi, Çan ise; Orhan’ın ilçesiydi. Şimdi dengeyi sağlamam gerekmiyor muydu? Şaka bir yana; her iki kardeşimin birlikte düzenledikleri etkinliklere imkanlarımın el verdiğince destek oluyor, proğramlarına katılıyordum. Kendileri ile yıllar öncesinden gelen kardeşliğimizin hukuku, kendilerinin bende bıraktıkları güvenirlikleri, candan kardeşlikleri beni kendilerine bağlamaya yetmişti! Bu canları bensiz bırakabilir miydim? O nedenle yeni gittiğim Hollanda’dan fazla kalmadan etkinlik için tekrar ülkeme döndüm. Dostlarımla yeniden kucaklaşmak, yeni dostları tanımak heyacanı her gün sararken beni, bütün hazırlıklarda son hızı ile devam ediyordu.
Orhan Oyanık kardeşim, etkinliğin uluslararası boyutta olduğu için benden Hollanda bayrağı istemişti. Yanımda yoktu. Kızım Ülkü’ye söyledim bir bayrak alıp gelmesini. O da izine gelmesine bir gün vardı ve temin edemedi zaman darlığı yüzünden. Ben de Hollanda bayrağının renklerinde üç ayrı renk aldım. Kırmızı, beyaz, mavi. Yarımşar metre aldığım kumaşları gömlek diken bir terzi buldum Akşehir Arastacılar çarşısında. Yaşlı bir terziydi bizim yakın köylü. Ona modeli verdim, gittim. Almaya geldiğimde istediğim gibi yapamamış ama hemen isteğimi yerine getirerek beş dakikada hazırladı. Hollanda bayrağımızda hazırdı artık! Orhan ve Fatma kardeşler son dakikaya kadar hazırlıklarla meşguldüler. Etkinliğin istediğimiz gibi olabilmesi için okullarla, kaymakamlıkla, belediye başkanı, esnaflarla görüşmeler yapılıyordu. Son rütuşlarda yapılınca geri sayım başladı etkinlik için.
Otobüs biletimi bir gün önceden alarak yerimi garantiye aldım. Etkinliğe götüreceğim eşyalarımı minicik bavuluma tıkıştırarak şehire geldim. Babamlarda gece saat 22.30’a kadar bekledikten sonra araba ile oto gara bıraktı beni babam. Otobüs beklenilen saatte gelip bindim. Her yer karanlık. Yol boyunca ancak gök yüzündeki yıldızlara, Ay’a bakarak ilhamlar yükleye yükleye Çanakkale’nin yolunu tuttum. Otobüs Çan’a uğramıyordu. Biletim Biga’ya kadardı. Oradan da münibüsle gidecektim. Gece yol boyunca kitap okudum ve dugusallığımın kabardığı anlarda ise gökyüzünün silüetini izledim. Şiirlerimize konu olan Yıldızları, Ay’ı, gökyüzünü süzerken neler gelmedi ki yalnızlığımın kuytularına... Nice hülyalar gelip oturdu yüreğime. Bazen hüzünlendim, bazen tebessüm ettim yaşanmışlıklara. O aklımada, hatta karşıma geçmiş beni izliyordu kahırlı duruşları ile... Gözlerimi yumuyor, tekrar açıyordum ama hala karşımdaydı. Şiir ruhum çağlayan olmuş, Okyanuslara boşalacak gibi coşuyordu. Bu duygularla yol alırken otobüs nedense hiç mola vermedi. Sadece müşteri almak için girip çıktı yol boyundaki oto garlara. Bir gram uyku almadan Biga’ya sabah varmıştık. Güne güneş doğmuş, sabahın serin sessizliğinde sadece öğrenci servislerinin aceleci gidişleri vardı. Biga oto garda otobüsümüzün yanına kadar gelen biri ’’ Çan’a gidecek biri var mı?’’ dediğinde canıma minnet ’’ var, var’’ diyerek hemen adamın yanına gittim. Az ileride duran minibüse götürdü beni ve bir kişi daha vardı Çan’a gidecek. Bir kaç dakika sonra hareket etti Çan’a.
Kalacak yerin adını bilmiyorum ama telefonu vardı. Hemen telefon ettim otele. Konuştuğum kişi oranın otel olmadığını, misafirhane olduğunu söyledi. ’’Neyse’’ dedim. Ben oraya nasıl geleceğimi sordum. Gerekli bilgileri verdi bana görevli. Tam not alıyordum ki, bir telefon aldım. Orhan’dı telefonun diğer ucundaki kişi. Orhan’la konuştuk. Çan’a vardığımda terminalden armamı istedi benden. kalacağımız misafirhaneye gitmem kolaylaşmıştı. Minibüs Biga sokaklarını dolaşarak öğrencileri duraklardan ala ala Çan terminali kenarında beni indirerek yoluna devam etti. Terminalin çıkışına bakan görevlinin yanına giderek gideceğim yeri söyledim. Bana en güzel şekilde tarif ederken ’’ Ama biraz yürümen lazım. Bak ta ileride görünen bina’’ dedi. Baktım, pek uzak görünmüyordu. O yöne yönelmeye başladığımda terminalden römorkunu arkasına takmış bir traktör geçiyordu. Onu durdurdu ve gideceği yeri söyleyince bana ’’Gel bu arkadaş belediyede görevli işçi. Oraya gidiyormuş. Senide götürecek. yürüme oraya kadar!’’ Ona ’’ teşekkür ederim, tamam geliyorum.’’ dedim ve traktörün römorkuna bavulumu bıraktım. Kendimde traktöre bindim. Konuşa konuşa gittik oraya. Belediyenin de katkısı ile yapılan festivalden haberi yokmuş. Zamanını sordum. Çocuklarınıda alıp getirmesini söyledim. ’’Nasip ’’ dedi. Beni misafirhaneye otuz metre kadar ileride indirdi. Çok değerli bir kişiliği vardı arkadaşın. İyi bir misafirperverdi. Çokça teşekkürler ederek ayrıldık.
Misafirhanenin kapısından içeri girdiğimde görevli güvenliğe vardım. Durumu söyleyince karşı tarafında duran binanın girişini gösterdi. Misafirhane oldukça büyüktü. Bahçesinde neler yoktu ki? Bakımlı bir yer, her tarafı ağaçlandırılmış, tenis kortlarından tutunda, gençlerin halter, vücut çalışma alanları bile vardı. Bahçenin yukarılarına doğru baktım. Mükemmel bir yerdi her tarafı. Ağaçları, çiçekleri, çimenleri güzelliği tamamlayan şiirsel bir bahçeydi. Yorgunluk ve uykusuzluk belirtileri çoğalınca dolaşmayı sonraya erteleyerek lobiye vardım. Odamı ayırtarak 3. kattaki 4058 nolu odayı bana tahsis ettiler. Odama girdiğimde çok temiz ama o kadar modern olmayan bir oda ve odanın en sade eşyaları beni karşıladı. Bavulumu açtık. İçindeki eşyalarımı dolaba yerleştirmenin ardından duş alarak aşağıya, lobiye indim gelen arkadaşları görmek ve kahvaltımı yapmak için. Lobide biraz durdum. Yeni gelenler vardı. Onlarla selamlaştık. Gelen arkadaşların kahvaltıya gittiklerini söyledi görevli arkadaş. Ben de kahvaltıya gittim. tanıdık arkadaşlarımın bazıları vardı kahvaltıda. Onlarla selamlaşarak ben kahvaltıya oturdum.
Misafirhaneye dönerken Fatma’yı, Orhan’ı, Saadet kardeşi gördüm. Ayak üstü biraz sohbet ettim onlarla. Nasıl sarıldık birbirlerimize. Özlemler giderildi. Benim en kadim dostlarım, kardeşlerimdi. Onlardan yorgunluğumu söyleyerek müsaade alıp odama çıktım saat 11.30 da başlayacak birinci programa kadar dinlenmeye....
Devam edecek...
Zafer Direniş
…
23 Eylül 2018 Pazar 00:45 KARABULUT