Türkan'ın yazgısı
Arkama dönüp baksam, yine o çıkmaz sokakta arkadaşım Türkan çıkar karşıma. Çıkmaz sokağı çıkmaz yapan o
evin alt katında oturan:
- Kardeşin dün bizdeydi. Birlikte yemek yedik der.
Türkan’la bu sokağa yeni taşınmışlardı. Kardeşim ne çabuk onlara gidip, bir de sofralarına oturup yemek yemiş.
Nedense kardeşimi kıskanmıştım onlarda yemek yemiş diye.
Türkan oldukça cana yakın, konuşkan biriydi. Çıkmaz sokakta aşağı yukarı biraz dolaştıktan sonra( hadi gel bize
gidelim. Sen annemi görmedin değil mi?) dedi. Hayır anlamında başımı kaldırdım.Sözünün arkasından eve doğru
koşar gibi yürüdük.
Eskiden odalarda sedirlerimiz vardı. Sonra sedirleri atıp somyalar alıp dizdik salona, oturma odasına.Aklıma bir
şey takıldı. neden geçmişte olan anımsamak istemediğimiz bir şeyi kullanmadığımız bir eşyayı atar gibi atamaz
ondan bir türlü kurtulamayız. Yoksa o zaman güzel anılar da mı atılır.
Türkan’ların evi iki katlı kerpiç bir evin alt katıydı. Üç merdivenle girilirdi. Alel acele ayaklarımızda ayakkabıyı
çıkarıp içeriye koştuk. Hep kollarımızı önü içeriye doğru çıkıntılı pencere önündeki sedirde oturduğumuzu ve
konuşup sırayla şarkılar söylediğimizi anımsarım. Kış günlerinde odun sobasının başında ısındığımızı. Annemin
ilâhi ve masallarını nasıl can kulağıyla dinlediğimizi. Sonra evcilik oynadıklarımızı. Birlikte o zevkli sohbetleri.
Anımsadıklarım bu kadar değil tabii. Bu güler yüzlü insanların içtenliği konuk severliği. Sofralarına oturur
yoğurt, pekmez başta olmak üzere onlarla yemek yemek. Onlarda yediğim cıvlan bulgur pilavının tadı başka
olurdu. Onlar da annemin yemeklerini severdi. Annem güzel yemek, börek yapardı.Yaptığı böreklerden onlara
göndermeyi de ihmal etmezdi..
O gün onlarla yemek yemiş benim küçüğüm kardeşime ballandırarak anlatmıştım.Beni neden çağırmadınız dedi
seni bulamadık yalanını söyledim. O nasıl bensiz gitmişti onlara, ben de onu çağırmazdım.Hatta arkadaşım onu
çağıralım demişti. Ben bu sefer de o olmasın demiştim.
Türkan’ın bir de küçük kız kardeşi vardı.İki ablasının daha olduğunu onların da şimdi köyde olduğunu söylemişti.
Bu kadar güzel candan insanların ablaları da öyledir diye düşünmüştüm, yanılmamışım. Onlar gelince onlarla da
gerçek anlamda can ciğer kuzu sarması olmuştuk. Anne baba hepsi sanki bir kumaştan,sevgi - gülüş kumaşından
yapılmışlardı.
Türkan’lar başka bir mahalleye taşındıkları zaman çok üzülmüştük. Evleri çok uzaktı çünkü. Yine onlara gidiyor
görmeden duramıyorduk. Ailelerimiz de birbirini seviyor anlaşıyordu. Bir kaç ev değiştirdikten sonra Ankara’ya
taşındılar.
Bir gün babaları bize uğradı. Türkân’ı sattık dedi. Satmanın birine verdik anlamına geldiğini biliyordum. Adeta
bana sen ne zaman evleneceksin Nazik kadın diyordu. Belki de dedi. Yüzüm kızarmış evde kaldığımı düşünmüş
üzülmüştüm. Oysa on beş yaşında evde kalınmazdı. Arkadaşım benden iki yaş küçüktü yani daha çocuktu.Nasıl
olur da verirlerdi. Sonra anladığıma göre, daha doğrusu söylenene ve görülene göre bir tüp gazlı ocak ve biraz
başlık parasına satılmıştı arkadaşım. Ah Türkan ah. Altı ay geçti mi bilmiyorum evlendiğinden.Bir bayram günü
kaynana kaynatalı yeni evinde senin nasıl koşturduğunu gördüm. sanki yıllarca evli bir kadın gibi.
Nasıl üzüldüm.
Sanıyorum ertesi bayram günüydü.
Türkan anne evine gelmiş dediler.
Bayramdı kurbandı, işti güçtü derken senin hâlâ çocuk olduğunu. Bayramda önce anne ve babanın elini öpmek
isteyeceğini, kardeşlerini özleyeceğini unutmuşlar.
Seni ilk gördüğümde neden Türkan demeden.
Sizleri özledim, geldim dedin.
Ve kaderin kötü yazısı böyle bitmedi..
29. 08. 2018 / Nazik Gülünay
YORUMLAR
Niye yorum bekliyorsunuz ki? Yahut beklediğinizi niye belli ediyorsunuz?
demirelim_46 tarafından 8/30/2018 9:43:00 PM zamanında düzenlenmiştir.
glenay
biraz da öykümün okunmasını sağlamak.
Kaç kişi okumuş görmek..
Yazımı okudunuz mu bilmiyorum.
Çok teşekkürler..