- 1168 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ON YEDİ YAŞ EN YAŞ ON SEKİZİNCİ BÖLÜM KIZI BEN BOZACAĞIM
ON YEDİ YAŞ EN YAŞ ON SEKİZİNCİ BÖLÜM Kızı Ben Bozacağım
Yıllar yılları , günler günleri kovalarken, Okşan da bir kara oğlan doğurmuştu. Adını Coşkun koydular .Durağan hayatlarına bir coşku gelsin, neşe dolsun ,yüzleri bu kara böcek ile gülsün diye. Okşan ,yaman bir kadın dı. Sırtına oğlanı bağlayıp işe gidiyor, dönüşünde kazandığı parayı Caner’e veriyordu. Henüz oğlan doğalı sekiz ay geçmişti ki, Pakize Hanım’ ı kaybettiler. Allah razı olsun Musa’dan . Melekler gibi baktı anneciğime. Çok da güzel kaldırdı cenazesini. Komşulara yemekler, mevlit okutmalar, fakirlere sadaka dağıtmalar, en güzelinden mermer bir mezar. Oğlu yoktu ama Caner aratmadı.
Lan oynatıp durmayın şu kızı. Zaten civelek bir suratı var, anası gibi. Ay daha altı yaşında be Caner. Oynamasının ne mahsuru var ki? Bırak bu dar kafalı zihniyeti, Bir bak bakalım düğünlerde oynamayan , hödük gibi oturan genç kız var mı? Yahu Hülya, sana söyledim ama anlamıyorsun. Kamyon Recep tahliye olduğunda, bu kız on yedi yaşında olacak. O zaman nasıl gizleyeceğiz yavrumuzu? Sen onu bilmezsin . Kafasına koyduğu cezayı verir bu pislik .Senin için de , çocuklar için de, hatta kendim için de çok korkuyorum. Baban olacak o salağı sıkıştırırlar da, nerede olduğumuzu öğrenirler diye onlara İstanbul’da olduğumuzu söyledik. Ama çocuklardan duyarlar ,Lüleburgaz İstanbul’un ilçesi diye artık yutturamayız. Okulda öğretilen şeyler bunlar. Tamam be kızım, biliyorum , biliyorum, biliyorum. İstanbul’unun da, Edirne’nin de, Lüleburgaz’ının da a.ıma koyayım. Kim yazdı lan bu yazgıyı? Onun da…
Musa , askerlik arkadaşı Nihat’la ters düşmüş, zurna gibi sarhoş olduğu bir gün, yeni yapılan sıvanın patlamış olduğunu , yanık çimento kullanıldığını, daire alan birkaç kişinin şikayet ettiğini söylemeye gelen dostuna, küfür etmişti. Okşan araya girmese, Musa’ya yalvarmasa ,bir de Nihat’ı dövecekti üstelik. Dükkandan ayrılan Nihat , doğruca şirketin muhasebesine giderek ,sıva ve çimento için harcanan ödemeyi çıkartıp, çekini kesmişti. Yardımcısı çeki getirip masanın üzerine koyarken Caner hala içiyor ve küfürler ediyordu. Olayı kavrayamamış, kendisini haklı gören bir düşünce ile sorumsuzluk içine düşmüştü. Kanından gelen bozuklukla , nankörlükle, Ulan ibneler size mi muhtacım ben be? Sokmuşum senin arkadaşlığına da ,dostluğuna da. Git aynen söyle Nihat’a. Konuşulanlar, küfürler aynen iletildiğinde; kendine acıyan bir gülüşle kafasını sallayarak, Ulan bok, tecavüzcü orospu çocuğu, işçi diye aldığın on beş yaşında ki çocuğa tecavüz ettin, yok sarhoştu, yok oğlan kendi istedi diye ailesine para vererek şikayeti geri aldıran , dünyanın parasını avanta dağıtarak olayın üzerini kapattıran benim. Alkollü araç kullanarak, yanında iki orospu ile kaza yaptın, ezdiğin motosikletli çocuğa, hem hastane paralarını , hem de şikayetçi olmasın diye rüşveti veren yine benim. Orospularına da vizite paralarını bile ödedim. Karakolu söylemiyorum bile . Sigortasız adam çalıştırdın , iskeleden adam düştü , tazminatını ödeyen , seni kurtaran yine, yine , yine benim. Sen şimdi bana muhtaç değilsin, öyle mi? Kafamı s.keyim . Senin gibi adama arkadaş diyenin de, a.ına koyayım. Bak bakalım Burgaz’da, sana kim iş verecek .Ananın ki kaç karış , para denilen kağıt ucuz mu pahalı mı, kapıları açan çıkacak mı ? Durmadan içiyorsun . Yolda yürürken yalpalıyorsun. Sana güzellik yaptım , arkadaş dedim kucak açtım ama sen bana muhtaç olmadığını söylüyorsun. Kapımda ağlama sakın.
İnsan bazen köpek, bazen domuz , bazen karga gibi yaratılmıştır der ,Kızılderili uluları. Bizim Musa galiba, hem domuz, hem karga hem de kedi ve yılan soyunun özelliklerini taşıyordu. İlk darbe , Nihat’ın tanıdığı olan dükkan sahibinden gelmişti. Kiranın artırılmasını veya dükkanın tahliyesini istiyordu. Hiç aksatmamasına rağmen, toptan boya aldığı ajandası da, artık peşin çalışma kararı aldıklarını bildirmişti. Bu darbeler arttıkça , içkiye ve ot denilen illete düşkünlüğü de, sürekli çoğalıyordu. Muradiye, babasının çocuğuyla ilgilenmediğinden , Melike hanım bir köşeye fırlatıldığından, oğlunun karı donunda yaşamasından, Hülya , kızını baskı altında tutmasından, Mustafa, babasını kendisine bahşiş vermemesinden şikayet ediyorlardı. Çok mutsuz bir dünya olmuştu. Tek güzellik sürekli gülümseyen Handan dı. Okula başlamış , öğrendiği şiir ve şarkılarla babasını mest eden sevimli bir kız olmuştu. Her şey bu kadar kötüye nasıl da gidiyordu. Abdullah okulda sorunlar çıkartıyor, öğretmenleri ve arkadaşlarıyla sürekli kavga ediyordu.
Ulan pis herif , zaten burnumdan soluyorum , senin kavgalarınla da , itliklerinle de uğraşamam . Daha bu yaşta böyle olursan seninle epey işimiz olacak galiba. Bak dövdüğün çocuğun velisi okula gelip sen den şikayetçi olmuş. Kırdığın kütüphane camını da bana ödettiler. Başıma bela mısın nesin lan?
Korkunç bir darlığa düşmüşlerdi . Okşan belki kuma ydı ,ama çocuğunu Hülya’ya emanet edip, sürekli ev temizliğine gidiyor, dönüşünde ağrıyan belinden , nasırlaşan ellerinden , ayaklarından şikayet ediyordu. İki kadın dost olmuşlardı. Hayatın lanet baskısını ,başka türlü karşılamaları, bu üç çocuk için birlik olmalarının farkındalardı. Caner , kötü alışkanlıklarının öyle bir esiriydi ki; çalışması gereken günün, yarısını sarhoş geçiriyor, Çoğu zaman, anasının fitnelerine inanarak sebepsiz yere Hülya’yı, bazen de az para getiriyor diye Okşan’ı dövüyordu. Bünyesi yaşadığı hapishane ortamından dolayı pek de sağlıklı değildi zaten. Kızın büyümesi , Kamyon Recep’in tahliyesinin her gün yaklaşması , Musa’yı dönülmez pişmanlıklara götürüyordu. Recep’i idare etseydi, acaba daha mı iyi olurdu. Hapishane arkadaşını ihbar etmek, duyulmuş ve affedilecek bir suç değildi. Üstelik senelerce ayakçısı olduğu , defalarca onu belalardan kurtarmış birini gammazlamak… Bu alemde ödeme şekli değişikti ve affı da yoktu. Recep’in adamları yaşadıkları yeri bulamamışlardı . Ya hapisten çıkınca yakalarsa, dediğini yaparsa, Karısını koynundan alacağım, kızını ben bozacağım , iyi beslesin de elime avucuma otursun yavru , diyormuş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.