- 404 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Allah, mehrini ödeyeni, güzelsiz çevirmez
Her hakikatli kitap ’dikkatle okuyanını’ ödüllendirir. Başkaları için saklı tuttuğu nüktelerini müdakkiklerinin önlerine serer. Durum, mürşidimin, "Nazlanan ve istiğna gösteren nazeninlerin mehirleri dikkattir!" demekle işaret ettiği gibidir. Yani ’mehirleri güzelleri görebilmenin bedelleri’dir. Mehrini ödeyen karşılığını alır.
Elimize sığan kitaplarda durum böyle olduğu gibi içine sığdığımız kitaplarda da durum böyledir. Kainat kitabı da, kudret kaleminin bir yazgısı olarak, yolcularını kendisine teşvik eder. Şevklendirir. Hatta, bugün ’teknoloji’ diye tesmiye ettiğimiz şeylerin büyük çoğunluğu, sahibi tarafından yola bırakılmış ödüllerdir. Yolun sahibi kaldırımlara ödül bırakır. Neden? Çünkü, ancak bu ödüller sayesinde, yolcular doğru yönde/yolda olduklarını hissederler. Hem de daha fazla yürümeye gayret kesbederler. Yani ikramları dillerine çalınmış bir tür ballı parmaklardır.
Sadece teknolojiyi mi böyle değerlendirmek lazım? Hiç de bile. Dikkatle göğü inceleyen bir astrolog, orada gördüğü bir güneş patlamasından, yeni bir yıldızdan, bir eski gezegenden nasıl bir lezzet alır? Oradan edindiği yeni bir bilgi ile insanlığa nasıl katkı sağlar? Bir psikiyatri uzmanının insanı incelerken, bir zooloğun hayvanları takip ederken, bir yerbilimcinin arza dair analizlerde bulunurken peşinde koştuğu şey, önce arayıştan gelen bir lezzet, sonrasındaysa çıkardığı derslerle ’insanoğlunun yaşamına katkı sağlamak’ değil midir?
Yani, herbirimiz, hangi ihtisas sahasına ilgili olursak olalım, öyle veya böyle ’kitapların ödüllendirici olduğunu’ biliriz. Hatta bazen bu ödülleri, yanlış olarak, okumanın asıl hedefi biliriz. Hiçbir insan, bu yollardan birisinin taliplisi olduğu zaman, karşısına çıkacak ikramlara şaşırmaz. Hatta, bırakın hakikî yolları, bilgisayar oyunlarının bile yolcuları ’level’ları tamamlarken ödüllerini alırlar. Bulamazsalar ararlar. Sanki iş bu kadar fıtrîdir. İnsanı yürütmenin sırrı ödüldür. İnsan yürürken bunu bilir.
İşte, bütün bunları bir kez akılda tuttuktan sonra, insanın tasavvufî seyr u sülûklarda yaşanan ikramlara/kerametlere şaşırması mümkün olmaz. Ben şaşırmam en azından. Herşeyin fıtratının bunun üzerine yaratıldığını farkettiğimden şaşırmam. Kainat kitabına teknoloji teknoloji, tıp kitabına şifa şifa, matematik kitabına formül formül, fizik kitabına kanun kanun ikramlar koyan Kerim-i Zülcelal, elbette, insanın kendi içindeki yolculuğunun kitabını da ikramsız bırakmaz. O yolda ilerleyenlerin ellerini de boş çevirmez. Daha bu dünyada erişecekleri küçük sıradışılıklarla/kolaylıklarla ’doğru yolda olduklarını’ onlara hissettirir. Şevklerini arttırır. Gayrete getirir.
Demem o ki arkadaşım: Bediüzzaman’ın hizmet-i Kur’aniye’de yaşadıkları böylesi şeyleri ’mükafat-ı acile’ veya ’vasıta-i teşvik’ gibi isimlerle anması boşuna değil. Hiç değil. O, buna benzer bir ifadeyi daha, beşeri teknolojiye teşvik ettiğini söylediği ’peygamber mucizeleri’ hakkında kullanıyor: "Evet, madem, Kur’ân’ın herbir âyeti çok vücuh-u irşadî ve müteaddit cihât-ı hidayeti olduğunu ehl-i tahkik ve ilm-i belâğat ittifak etmişler. Öyle ise, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın en parlak âyetleri olan mu’cizât-ı enbiya âyetleri, birer hikâye-i tarihiye olarak değil; belki onlar çok maânî-yi irşâdiyeyi tazammun ediyorlar. Evet, mu’cizât-ı enbiyayı zikretmesiyle, fen ve san’at-ı beşeriyenin nihayet hududunu çiziyor. En ileri gayâtına parmak basıyor. En nihayet hedeflerini tayin ediyor. Beşerin arkasına ’dest-i teşviki’ vurup o gayeye sevk ediyor."
Anlamamız lazım. Sırtımıza vurulan çok ’dest-i teşvik’ var. Her an birçok örneğini yaşıyoruz/tadıyoruz bunların. Hepsini kabul ede ede gelip ’kerameti’ kabul etmemek, tatlının yüz türlüsünü görüp ’künefeyi’ kabul etmemek gibi birşeydir. Biz, biliriz veya bilmeyiz, görürüz veya görmeyiz. Allah’ın kitapları içine bıraktığı daha çok ’dest-i teşvik’ler vardır. Kerametin hak olduğuna iman ederiz. Çünkü ’kanun-u teşvik hakikatine’ iman ederiz. Çünkü önce ’Cenab-ı Hakkın Kerîm olduğuna’ iman ederiz. Kainatın tamamı, içindeki bütün kitaplarıyla, buna işaret eden bir fenerdir. İkramlarının niteliklerini ise ancak şan-ı Rububiyeti belirler. Her şekilde şundan eminiz: Allah, mehrini ödeyeni, güzelsiz çevirmez.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.