- 757 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEHİR NOTLARI
Cahil ve hadsiz biri, arabasındaki yüksek ses yayan müzik sistemini bir hayli açmış, kırmızı ışıkta yanımda durunca, elimle başımı göstererek, rahatsızlığımı belirttim. Yan camı açıp bana:
“N’oldu dayı?” diye sordu, ters ters.
“Başım şişti!” dedim.
Küstah bir tavırla, kendince çözüm önerdi:
“O zaman dışarı çıkmayacaksın, evde oturacaksın dayı!”
***
Uzun yoldan geldim. Otobüs firmasına ait servis aracına bindim. Herkes gibi, hareket saatini beklemeye başladık. İkili koltuklar yavaş yavaş doldu. Ben, önce gelenlerdendim, cam tarafına geçtim; yanıma da, koridor tarafındaki koltuğa bir genç oturdu. Ama, ne oturuş! Zaten ufak tefek bir fiziğim vardır; daha da cama yapıştım. İnsan dalgın olabilir; eğitimsiz, iri kıyım olabilir. Yan gözle şöyle bir süzdüm; bunların hiç biri değildi. Muhtemeldir ki, bencil, aldırmaz, ters… Bu koltuk benim ve ben, onu son santimetre karesine kadar kullanmaya kararlıyım havasında; bunu hissettiriyor. Desem; “Genç kardeşim, toparlan biraz; bak cama yapıştım!” İnceliği olan insan, bu uyarıya gerek bırakır mı? O zaman, uyarsan sonuç değişir mi? Değişmeyeceğine göre, seni sinirli ve huzursuz halde tutacak “anlayışsızlığına” bir de, ağız dalaşını eklemenin ne yararı var? Bir daha, bir başka ortamda, bir başka insana da benzer davranışını göstermesin; insan içinde nasıl davranılacağını öğrensin ve uyarım, hiç olmazsa bu işe yarasın desem; o da görünmüyor ufukta! E, o halde ne diye ateşe atayım kendimi? Kendime telkinde bulundum yol boyu: “Sık dişini!”
Araçtan indikten sonra düşündüm: Haklı tepkimizi göstermedikçe, şehir hayatı çekilmez hale gelmiyor mu? İyiyi, doğruyu, güzeli özleyenlerin ürkek ve cesaretsiz olmaması gerekmez mi? İnceliksiz, hoyrat, bencil, aldırmaz tarafımız bütün alanlara yayıldıkça, “insan” tarafımız siniyor, mevzi kaybediyor ve yakındığımız bir hayata teslim oluyor. Peki hoşnut olmak mümkün mü, bundan? İşte o zaman karar verdim:
Sonucunda neyle karşılaşırsak karşılaşalım, keşke dememek, dönüşsüz zamanlara kalmamak için, olumsuzluklara anında müdahale etmemiz gerekiyor.
***
Market kasası önünde kuyruktayız. Ben de, kuyruğun sonundayım. Öğle saati olduğu için, bazı kasiyerler dönüşümlü olarak yemeğe çıkıyorlar ve bu nedenle bir açık kasa var; diğer üç kasa ise, işlemiyor. Baktım, benim önümde yaşlı bir kadıncağız, ayakta zor duruyor. Sıradakilere, “Müsaade ederseniz, hanım teyzemize öncelik verelim!” dedim. Sıradakilerden birkaçı anlayış gösterdi, öne aldılar yaşlı kadını. Ama en öndeki bir başka kadın, katılmadı bu önerime. Market arabasındaki dört-beş parça ürünü süratle kasiyerin önüne yığdı. Kasiyer kız, belli belirsiz omuzlarını kaldırdı: “Elimden bir şey gelmez!” demeye getirdi. Üzüldüm yaşlı kadının ortada bırakılmış durumuna. Sırasını vermeyen kadın ise, bir şeyler homurdanıyor, kaba-küt ağzının boşluğunda! Ne söylediğini anlamasak da, belli ki, benim “işgüzarlığıma(!) hâlâ tepki gösteriyor. Oysaki, güçlü kuvvetli ve sırasını kibarlık edip verse, pek pek beş dakika gecikir. Anlayışsızlığına kızsam da, karşılık vermedim. Günlük yaşantının içinde sıradan, kanıksanmış ve alelade bir arıza olarak, daha o anda unutuldu, sanırım. Herkes, hayatın alışılmış telaşına geri döndü.
Benzer durumu, araç ve yaya trafiğinde de görüyoruz. Sürücüler ve yayalar, hiç fark etmiyor! Çünkü; insan, aynı insan... Ne kaldırımda yürürken, kaldırımın şartlarını gözetmek anlayışı egemen; ne araç içinde sürücülerin, yol alma ve vermede bir inceliği, hoşgörüsü söz konusu... Bakıyorsunuz, daracık kaldırımda üç kişi, omuz omuza kaldırımı kapatmış geliyor! Siz de bir kişilik cüssenizle, karşı yönde ilerleyecek, üç kişi arasından geçip yolunuza devam edeceksiniz; artık, ne kadar mümkünse... Yan yoldan ana yola çıkacak araçların trafiğe katılması, bir anlayışlı sürücünün insafına bırakılmıştır çoğu zaman. Daha kötüsü, anlayış gösterdiğinizde de, başınız derde girebilir. Hemen başlarlar korna çalıp galiz küfürler etmeye. Çünkü yol vermek trafiğin akışını kesmektir onların gözünde. Yan yoldan, anayola çıkmaya çalışan kendileri oluncaya kadar, bu bencil anlayış itibar görür bıçkın sürücü tayfasında. Siz nezaketi elden bırakmazsınız, bu kez de, sollanmayacak yerde sizi sollar geçerler. Çünkü en usta sürücü onlardır, en uyanık sürücü onlar!
Birbirinin varlığına tahammülü olmayan, birbirinin hakkına ve hukukuna riayet etmeyen, kendi tabirleriyle “fırlama!” ahlâkıyla yaşayan insanların oluşturduğu bir kent kültürü, nezaketi ve hoşgörüyü niye benimsesin? Fırsatçılığı uyanıklık sayan, çocuğuna “Gözünü aç! Pısırık olma!” diyen aile büyükleri, geleceğin toplumuna hangi ahlâkta ve karakterde bireyler kattıklarını artık düşünmek zorundadırlar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.