- 324 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DERSİM İSYANLARI.
DERSİM İSYANLARI,
Dersim vilayeti (1937)
Tarih :1936 – 1938
Bölge :Tunceli vilayeti ve civarı
Sonuç :İsyan kanlı bir şekilde bastırıldı.
Seyit Rıza ile birlikte 6 kişi idam edildi.
Dersim halkının büyük bir kısmı zorunlu iskân ettirildi.
Kayıplar
Askerî kayıp:3000
İsyancı ve sivil kayıp:13.000 – 40.000
Zorunlu iskân:12.000
Dersim İsyanı ya da Dersim Katliamı olarak anılan olaylar, şu anki adıyla Tunceli İli’nde 1937 yılında merkezi hükümetle Dersim aşiretleri arasındaki anlaşmazlıklar sonucu yaşanan acı olayların genel adıdır. Dersim’de mutlak devlet hâkimiyetini sağlamak için Türkiye Cumhuriyeti tarafından düzenlenen harekât ise Dersim Harekâtı’dır.
Dersim 1937–38 Olaylarının Nedenleri ve Olaylar Öncesi Genel Durum
Osmanlı döneminde yüzyıllarca yurtluk ve ocaklık biçiminde özerk olarak yönetilen Dersim Bölgesi’nde, özellikle Tanzimat’tan sonra, merkezi yönetimin güçlendirilmesi amacına yönelik düzenlemelere karşı sık sık huzursuzluklar (Dersim ayaklanmaları) meydana gelmiştir. (1847, 1877–78, 1885, 1892, 1893–95, 1907, 1911, 1916).
Bölge, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla geleneksel otonom özelliğini kaybetmekle karşı karşıya kalmıştır. Dersimli Aşiretler, Dersim’deki geleneksel düzenin ani bir şekilde değiştirilmesine ve yönetimlerinin elinden alınmasına karşı çıkmış; vergi vermek, askere gitmek gibi çeşitli zorunlulukları ise uygun bulmamıştır.
Çünkü Dersim halkı coğrafyasının tarıma ve hayvancılığa elverişli olmamasından dolayı oldukça yoksuldur ve vergi vermek istemez; ayrıca sürekli Dersim’e saldıran Sünni Osmanlı ordusuna askerlik yapmayı ağır günah sayar, çünkü Dersimliler Kızılbaş-Alevidir. Cumhuriyet dönemine kadar olan süreçte Dersim kapalı bir kutu gibi varlığını sürdürmüştür ve yoksullukla boğuşmaktatır. Çevre illerle ekonomik bağlantısının olmaması ise bazen Dersim aşiretlerinin çevre illere yağma amaçlı saldırmalarına neden olmuştur. Bu nedenle çevre vilayetlerin yöneticileri sık sık Dersimlileri Osmanlı’ya şikâyet etmişlerdir.
Dolayısıyla yoksulluk nedeniyle, Dersim coğrafyasının tarıma elverişli olmaması nedeniyle kendisini geçindirecek mahsule bile sahip olmaması nedeniyle vergi konusunda sıkıntılar yaşamıştır. Dersimliler Alevi-Kızılbaş oldukları için hiç bir zaman Sünni Osmanlı ordusunda görev almak istememişlerdir. Keza Osmanlı dönemi fetvalarında da Osmanlı İslam ordusuna Dersimlilerin ve genel olarak Kızılbaş-Alevilerin alınmamasına yönelik kararlar alınmıştır.
Ermeni Tehciri sırasında da bazı Dersimli Alevi Kürt aşiretler Dersim Ermenilerini Osmanlı hükümetine teslim etmeyi red etmişler ve Ermeni kaynaklarına göre 20.000 ile 36.000arası Ermeni’nin güvenli olarak kaçmasını sağlamışlardır. Ayrıca Osmanlı hükümeti tarafından oluşturulan Şafi-Kürt kimlikli Hamidiye alayları birçok kez Dersim’e saldırmışlardır, Dersimliler Hamidiye alaylarına karşı mücadele etmiş ve bu alayların Dersim’de hakimiyet kurmasını da engellemişlerdir.
Bütün bu gelişmeler ve Dersim’in tarihsel olarak bağımsız hareket etmesi hem Osmanlı yönetimi için hem de yeni kurulan ve merkeziyeti sağlamaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti için dönemin raporlarında büyük bir sorun olarak görülmüştür. Osmanlı döneminden itibaren Dersim üzerine raporlar hazırlanmıştır ve 1930’larda daha geniş kapsamlı raporlar hazırlanmıştır
Aşiretlerin birbiriyle olan ilişkileri, hangi aşiretin hangi dili (Zazaca, Kürtçe, Türkçe) konuştuğu, aşiret yapıları, Dersimlilerin gelenek görenekleri, aşiretlerin coğrafi sınırları ve nüfuzları, Dersim’in Alevi-Kızılbaş inancı, Dersim’in stratejik noktaları üzerine raporlar sunulmuştur ve başarılı bir Dersim Harekâtı için gereken önlemler bu raporlarda tespit edilmiştir. Yani “Dersim Harekâtı” en azından on yıl önceden aşama aşama planlanmıştır. Daha sonra ilk iş olarak stratejik noktalara karakollar inşa edilmeye başlanmıştır; ilk karakollar yapılmaya başlandığında Dersimliler tepki vermemişlerdir.
1930’ların ilk yarısında yeni merkezi yönetimin uygulamalarına karşı bölgede meydana gelen ufak çatışmalardan sonra, 25 Aralık 1935 tarihli 2884 sayılı Tunceli Vilayeti’nin İdaresi Hakkında Kanun çıkarıldı.
Buna göre Tunceli iline bir askerî vali atanacaktı. Aynı zamanda dördüncü genel müfettiş sıfatını alan vali General Abdullah Alpdoğan geniş yönetsel, askeri ve yargısal yetkileri vardı. Ayrıca Alpdoğan’ın çok sert ve otoriter biri olması da olayların kontrolden çıkmasına neden olmuştur. Alpdoğan; düzeni sağlamak ve güvenlik açısından gerekli gördüğü durumlarda ilde yaşayan kişileri ve aileleri, il sınırları içinde bir yerden bir başka yere göndermeye ve il sınırları içinde oturmalarını yasaklamaya da yetkiliydi.
Yasanın uygulanmaya başlamasıyla 1937 başlarında yeni olaylar çıktı. Bölgede güvenlik sağlanamadı ve hükümet otoritesi kurulamadı. Hatay’a bağımsızlık tanıyan Milletler Cemiyeti kararından sonra, TBMM’de yapılan görüşmelerde, bu gelişmelerin başta Fransa ve Fransa’nın mandası altındaki Suriye tarafından kışkırtıldığı ileri sürüldü.
Başbakan İsmet İnönü ise, Tunceli ilinde iki yıldır izlenen reform programının amacının bölgenin uygar bir hale getirilmesi olduğunu belirterek, programa karşı bölgede direniş olduğunu belirtti.
İlk kıvılcım
1937 yılında Atatürk Singeç Köprüsü’nün açılışını yapmak üzere Dersim’e gelecekti. Bu köprünün bir ucunda güvenliği sağlamak amacıyla bir askeri karakol bulunuyordu. Askerlerin bölge bayanlarına taciz ve tecavüz olayları ortaya çıkar. İsmail Hakkı Teğmen’in komutasındaki karakola asiler tarafından saldırı düzenlenir. Karakol yakılır, 33 asker öldürülür.
27 Mart 1937 tarihinde Tunceli-Erzincan yolundaki bir köprü Haydaran ve Demanan aşiretleri tarafından yakılır. Bölgenin telefon hatları kesilir. Jandarma birliklerine pusu kurulur. Pax bucağı karakoluna baskın düzenlenir. Seyit Rıza bizzat Sin Karakolu’nun da basılması için asi milislere emir verir. Bölgedeki 9. Seyyar Jandarma Taburu’na da baskın düzenlenir. Kendi vatandaşlarından kurulu düzensiz gerilla kuvvetlerine karşı savaşmak üzere eğitilmemiş ve bu yönde bir hazırlığı olmayan askeri kuvvetler kendilerini korumakta zaafiyet içine düşerler. Birçok askeri birlik basılarak askerler öldürülür ve yaralanır. Asiler Mazgirt Köprüsü’nü tahrip ederler.
Dersim Harekâtı
Ayaklanma, Ocakzade (Ehl-i Beyt soyundan) kökenli ve Şeyh Hasan aşiretine mensup olan Abasan Aşireti reisi Seyit Rıza önderliğinde, askere gitmek ve vergi vermek istemeyen diğer aşiretlerce de desteklenen bir grup tarafından 20-21 Mart 1937 gecesi Harçik köprüsünün yıkılması, köprüyle Kahnut Bucağı arasındaki telefon hattının kesilmesi ve bölge askeriyesine düzenlenen saldırı ile başladı. Askeriyedeki bütün askerler öldü. Askeriye yakıldı. Bunun üzerine resmen isyan başladı. İsyan bölgenin coğrafi durumu nedeni ile büyüdü. Ayaklanmayı Kureyşan aşireti başlattı ve özellikle Demenan, Haydaran ve Yusufan aşiretlerinin katılımı ile iyice genişledi. Ayaklanmaya toplam yaklaşık 6.000 kişilik bir grup katıldı.
General Abdullah Alpdoğan düzenlediği ilk harekât büyük başarısızlıkla sonuçlandı. Aşiretler ise bunun verdiği moralle tamamen silahlandı. Bu yüzden isyanı bastırmak iyice zorlaştı. Abdullah Alpdoğan yanına aldığı 50.000 asker (üç kolordu ) ile bölgeye gitti fakat dağları bir türlü aşamadı. Bunun sonucunda gerekli olanın bir hava saldırısı olmasına karar verdi. Gerekli onayı alınca Sabiha Göçken’i davet etti. Sabiha Gökçen de kabul edip Hava Kuvvetleri’nden 3 uçak filosu ile havadan saldırı gerçekleştirdi. İsyancıların saklandıkları en büyük yer olan Laş mevkiini yerle bir etti.
Yapılan harekât başarı vermeyince, askerler bölgeye girmeyi başaramadı. Bunun üzerine Seyit Rıza, bölge halkına zarar gelmesin diye Haydaran, Kureyşan, Demenan, Yusufan, Kırgan aşiretleri reisi ile birlikte barış anlaşması için çağırıldı ve tutuklandı, 13 Eylül 1937’de sona erdi. Ayaklanmayı bastıramayan bu askeri harekât, Dersim Harekâtı olarak adlandırılır.
Askeri harekâttan sonra yapılan yargılama 15 Kasım 1937’de sona erdi. Ayaklanmanın lideri Seyit Rıza ile 6 kişi idam edildi. Çok sayıda ayaklanmacı değişik hapis cezalarına çarptırıldı. Ancak olaylar durulmadı ve 1938’de Kureyşan aşireti intikam için diğer aşiretleri silahlanmaya davet etti ve ikinci bir isyanı başladı. Bunun üzerine başlatılan ikinci askeri harekât ile Eylül 1938’de ayaklanma tamamen bastırıldı. Direniş amacıyla kırsal alanda kalanların direnişi ise 1948’e kadar sürmüştür.
Harekâtın Sonuçları
Hukukçu yazar Hüseyin Aygün, Dersim Harekâtı ve sonuçları hakkında bugüne kadar yapılmış en kapsamlı bir araştırma olarak nitelendirilen « Dersim 1938 ve Zorunlu İskân » adlı kitabında, isyanın açıkça kışkırtılarak çıkarıldığını, Cumhuriyet dönemi ayaklanmaları içerisinde sivillere yönelik eziyetin ve kıyımın en şiddetlisine uğradığını, ardından da isyancılarla beraber aileleri ve hatta isyana iştirak etmeyenlerin eziyete ve kıyıma maruz kaldığını, binlerce sivil vatandaşın öldürülmüş ve kalan on binlercesinin de sürgün edilmiş olduğunu belirtmiştir.
Askerî harekât, her ne kadar bazı aşiretleri sürgün etse de, harekât 1938 yılının sonuna doğru sona ermiştir. Harekât sonucunda 13.000 (Resmi rapor) ile 40.000 arasında sivil ölürken, 12.000 kişi başka yerlere sürgün edilmiştir.Bölge halkının verdiği bilgilere göre bu sayının 80.000 civarında olduğu ileri sürülmektedir.Kısacası bu olay Dersim Katliamı olarak adlandırılmaktadır. Ayaklanmaya veya direnişe katılan aşiret mensupları, Kayseri’nin Sarız, ilçesi ve Erzurum, Yozgat, Muş gibi çeşitli illere gönderilmiştir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.