- 1173 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KANSER İLE MÜCADELEDE İLGİNÇ BİR DURUM?!
Sevgili dostlar,
Günümüzde artık giderek artan bir hızla yayılan kanser vakaları gerçekten herkes için korkulu bir rüyâ haline dönüştü.
Daha bugün bir rehber arkadaşımın öğretmen olan 44 yaşındaki oğlunun hastanede bir böbreği alınmış ve ardından kemoterapi uygulamasına geçileceğini üzülerek duydum ve bana fikir sordu... Ben de keşke daha ameliyat olmadan sorsaydın diye sitem ettim. Dilimin döndüğünce halini anlatmaya çalışırken onun da halini anlamaya çalıştım.
Gerek çevre kirliliği, gerek radyasyon, gerekse sağlıksız beslenmelerin sonucunda, bağışıklık sistemimiz bozularak, vücudumuzda kanser yapıcı hücrelerin aktivitesi hızlanıyor.
Alkol ve sigara başta gelen, bilimsel açıdan da doğruluğu kabul gören kanser nedenleri arasında. Geç kalındığı takdirde ölüm ile sonuçlanan kanser hastalığı ile her insanın aynı direnç ve koşullarda mücadele etmesi, yaş, hastalığın yayılma biçimi, kanser hücresinin sahip olduğu yapısal özelliklerin farklı olması nedeniyle aynı değil.
Kanserli hasta için uygulanacak tedavi yöntemini Onkologlar bilimsel olarak belirliyorlar. Bazen cerrahi müdahalenin ardından kemoterapi, radyoterapi ya da her ikisinin birden uygulanabilmesi uygun görülüyor. Ben şahsen midemin çıkış bölgesinde ( antrum) saptanan bir 4,5 cm lik bir tümör lezyonu nedeniyle, 1 Mayıs 2015 tarihinde mide operasyonu ( Gastrektomi) atlatmış ve ardından 6 kür damardan kemoterapi, yaklaşık 7,5 ay süre ile de akıllı tabletler ( Xeltabin adlı tablet ) tedavisi ile şu anda kanseri atlatmış gibi görünen birisiyim, ancak bu hastalığın yinelemeyeceği anlamına da gelmiyor. Bu nedenle de 3-4 ayda bir periyodik kontroller devam ediyor.
Bende gelişen bir diğer durum ise birinci hastalık nedeniyle ortaya çıkan ikinci bir hastalık olan ‘’kanser kaşeksisi’’ ile hâlâ başımın dertte olmasıdır. Keza hastalık öncesinde 86, operasyon sonrası 76 olan kilom, şuan 60,5 k.g ağırlığındadır. Bu durum, operasyon nedeni ile alınan organların ve vücuttaki doku kaybı nedeni ile yeterli beslenememesi, bağırsaktan 30 cm kadar kesilmesi nedeniyle emilim gücünün zayıflaması, buna bağlı olarak da irade dışı iştahsızlık ve kilo kaybının meydana gelmesi.
Yani Kemoterapi veya radyoterapi ile yapılan bir tedavi biçiminde vücut hem ölüyor hem de daha sonra yeniden diriliyor, ancak vücut, tolere edebileceği limitin üstünde doza maruz kalmış ise tedaviden çok ölüme yakınlaşmak da kaçınılmaz hale geldiği kanısındayım! Böyle bir aşamada insan moralmen ve bedenen çöküyor direnç kırılması meydana geliyor.
Hastalığımın ilk evrede teşhisi, atlattığım operasyonun başarılı geçmesi ve bugün yaşamamda en önemli bir faktör olduğu da inkâr edilemez. Tedavi olduğum sağlık kuruluşu özel bir hastanedir. Parasal olanakları ya da çevresel destek olanakları olmayan insanların bu tür hastane masraflarını karşılayamayacak olması ayrı bir hayati sorun!
Fakat en az çevresel olanaklar kadar, insanın kendi azim inanç ve kararlılığı da vücudun hastalığa karşı direnme gücünü arttırmaktadır. Bu bağlamda yüksek moralin, yarı yarıya iyileşme demek olduğunu unutmamak gerekiyor. Bol oksijen, sağlıklı beslenme ve spor iyileşmeyi hızlandıran nedenler.
Bu ay içerisinde, çok sevdiğim bir arkadaşımdan kanser ile mücadelede oldukça ilginç bulduğum bir yaklaşım ve tedavi biçimini anlatmadan geçemeyeceğim. Bunda herkesin kendine göre çıkaracağı önemli sonuçlar olacağı gibi bilim dünyası açısından ve ülkemizde kanser ile mücadelede erişilen merhale açısından önemli sonuçlar çıkarmak da olasdır.
Arkadaşım adına karşılaştıkları durum adına derin üzüntü duymuşken, uygulanan tedavi yöntemi ve karşılaşılan çok olumlu sonuç nedeni ile de sevindiğimin altını çizerek belirtirken, tüm dostlarıma sağlıklı bir yaşam ve huzur ve mutluluk diliyorum.
Gerisini arkadaşımın kaleminden olduğu gibi hiçbir yorum eklemeksizin aşağıda yayınlamakta hepimizin sağlığı açısından yarar görüyorum, bu değerli dostumun ve sevgili eşinin adı bende saklı kalacak, kendilerine ömür boyu sağlık ve mutluluklar diliyorum.
Saygılarımla...
Şaban AKTAŞ
25.05.2018
Not: arkadaşımın yazısında geçen ‘’Pet’’ diye tabir edilen film çekimi, damara verilen radyokatif bir sıvı ile vücuttaki en küçük kanserli hücre üstünde dahi ışıma yaparak net olarak nerede kanser hücresi olduğunu ortaya çıkaran tomografi çekimidir.
...
Arkadaşımın yazısı:
‘’KANSER (ÖZELLİKLE LENFOMA) HASTALARININ DİKKATİNE!
Bu yaşanmışlığı anlatmayı insanlık borcu olarak görüyorum.
Haziran 2017, eşimin yanağı şişti. 2 ay boyunca dişçilere gidip geldik. En sonunda diş doktorumuz diş ile ilgili bir sorun olmadığını ve KBB (Kulak,burun,boğaz) uzmanına gitmemizi tavsiye etti.
KBB doktorunun istediği radyolojik (MR) tetkikler 1 aydan fazla zaman aldı. Sonuç: ileri tetkikler için bir üniversite hastanesine başvurmamız önerisi.
Gazi Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Başkent Üniversitesi KBB uzmanları (Profesör ve doçentler) biyopsi önerdiler.
Yapılan ilk biyopsi materyal yetersizliğinden sadece şüphelenileni belirtti ve daha kapsamlı ikinci biyopsi yapıldı. Aynı materyalin iki ayrı üniversite patoloji bölümlerinde incelenmesi Kasım 2107 de tanıyı kesinleştirdi. Agresif NON HODGKİN LENFOMA.
PET (bir tür bilgisayarlı görüntüleme) raporu yanakta 3 adet tümör olduğunu gösterdi ve teşhisi doğruladı.
Hemen tedavi arayışına başladık. Yukarıda bahsettiğim üniversitelere ilaveten LÖSEV ve Amerikan hastanesi’ne de başvurduk. Türkiye’nin bu konuda önde gelen doktorları Prof. dr. MÖ, Prof.dr. HO, Prof.dr. ABF ve diğerleri sözbirliği etmişçesine tek tedavi seçeneğinin 6 aylık kemoterapi (R-CHOP) olduğunu ve gecikmeden uygulamamız gerektiğini ısrarla önerdiler.
Eşim ise “doğal yaşamım ne kadarsa o kadarına razıyım” yaklaşımı ve yan etkilerinin fazlalığından dolayı kemoterapiyi şiddetle reddetti.
Elbette eşimin gözümün önünde ölüme teslim olmasını kabul edemezdim. Neler yapılabileceğini araştırmaya başladım.
Bir yakınımızın beslenme rejimi önerisi ilgimizi çekti. Literatürde kanser hücrelerinin asidik ortamı ve anaerobik (oksijensiz) çevrede yaşamayı sevdiğine ilişkin yazılar bu beslenme rejiminin faydalı olabileceğini belirtiyordu.
Tüm hayvansal ürünler, ekmek, şeker vb. vücudumuzdaki asiditeyi artırıyor, başta karaciğer tüm organlarımız kanımızı PH 7,4 civarında alkali (bazik) tutmak için fazla mesai harcıyor ve bu durum bağışıklık sistemimizi olumsuz yönde etkiliyordu.
Hemen çiğ ve vegan beslenme rejimine geçtik.Sadece çiğ sebze, meyve ve kuruyemiş ile besleniyorduk. Bu beslenme biçimi hücreler için alkali ortam yaratıyor ve organlarımız asiditeyle mücadele etmek zorunda kalmıyordu. Yaşımıza uygun spor da elbet gerekliydi. Standart aktivitemize ilave olarak her gün 5-6 km. Yürüyüş yapmaya başladık.
Hâlâ rahat değildim. Eşimin iyileşmesi için yeterli görmüyordum. Araştırmalarım sonucu “Hipertermi” denilen ısı tedavisinin kanser tedavisinde tamamlayıcı veya destek olarak kullanıldığını öğrendim. Hemen bu tedaviyi uygulayan bir merkez bulduk. Ne yazık ki özel ve ücretli.
Söz konusu merkezi işleten doktor ısı tedavisine ilave olarak ozon terapisinin de iyi geleceğini söylemesi üzerine eş zamanlı ozon terapisine de başladık.
6 aylık çiğ vegan beslenme rejimi ve7 haftalık ısı ve ozon terapisi sonrası PET çekimine girdik.
Sonuç doktorumuzu da şok etti. Her 3 tümörde yok olmuştu. Doktorumuz teorik olarak bunun mümkün olmadığını ancak tıpta 2 kere 2 nin her zaman dört etmediğini söylemek zorunda kaldı.
UYGULADIĞIMIZ YÖNTEM:
1- Çiğ vegan beslenme
2- spor
3- Isı tedavisi
4- Ozon terapisi
5- Yaşamımıza hastalık yokmuş gibi devam etmek.
NOT: Bu anlattıklarım sadece yaşanmış bir tecrübedir. Herkes için geçerli olduğu biçiminde algılanmasın lütfen. ‘’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.