"YENİ EKONOMİK DÜZEN ÖZLEMİ" BAŞLIKLI YAZININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
"YENİ EKONOMİK DÜZEN ÖZLEMİ"BAŞLIKLI YAZININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
23 Ekim 2009 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin "yorum" köşesinde Öztin Akgüç’ ün "Yeni Ekonomi Düzen Özlemi"başlıklı yazısı beni düşündürdü. Özeleştiri yapmaya yöneltti.
Kendimi yokladım. Gözden geçirdim. Akgüç, gibi kollektif düzende yaşamak istemişim. Bunun için neleri ne değin yaptım, baştan başlayıp yeniden izlemeye çabaladım. Gördüm ki çok bir şey yapmamışım. Yaptığım; liberallerden kaçmışım. Sözde sosyal demokratlardan uzaklaşmışım, özde sosyal demokratlara yakın durmuşum.
Kapitalist öğreti eğitimi sistemi içinde, kapitalizmi pompalayan medya bombar-dımanında etkilenmemek savaşımı verir olmakta olduğumu algıladım. Somut bir şeyler yapamamanın hüznünü duyumsadım.
Toplum yapımıza baktığımda; somutu görmeden söylenene güven duymama eğilimi ağırlıklıdır. Girişimci olmuyor. Toplumumuzun bu yüzünü ulu önder iyi görmüş olmalı ki; tarım toplumunu "efendi" yapmak için onlara örnek çiftliklerle toprağı işleme, topraktan yararlanma yollarını göstermiş. Neler yaptım?
Toplumcular somut neler yaptı? Yapılan örnek uygulamalarda yer aldım mı?
Bu soruları yanıtladığımda bütünlemeye kalıyorum. Bütünlemeye kalan sadece ben değilim, tüm toplumcular yanımdadır.
Günümüzde ulaşmış olduğumuz bilgi, kazandığımız deneğim ve öğrenmeye çabaladığımız teknolojiyi, toplumun gereksinimini karşılayıcı, öz kaynakları harekete geçirici bir şekilde kullanmada örneklik yapabiliyor muyuz?
Bunda da bütünlemeye kaldığımı görüyorum.
Cumhuriyet döneminin başlarında nüfusun % 75’ i köy-mezra-göçer yaşam ortamında, %25’ i de kent ve kasabada yaşıyordu. İlk guruptakiler yaşamsal gereksinimlerini üretir durumdaydı. İkinci gurup ise birinci guruba bağlılığı ve azlık olması yüzünden en azından sıkıntı çekmezdi. Durum değişti. Ters döndü. Toprağa bağımlılık kısmen devam ediyor olsa da, yaşam biçimi, yaşama bakış değişti. İşlenmeyen, beslenmeyen toprağın veriminin düşmesi, toprağın yıpranmışlığı, parçalanmışlığı nedeniyle tarımda kendi kendimize yetme bitti. Bu bitişe seyirci kalmadık mı? 12 Eylül’ e teslim olup, silindirin altında ve dişli çarklarında kaybolmadık mı?
Kuzeydoğu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu boşaldı. Tarım ve hayvancılık da dışa bağımlı duruma geldi. Oysa ki toplumcular geniş katılımlarla anamallar oluşturarak boşalan meralarda tüzel kişilikler adı altında en azından hayvancılığı günün koşullarınca diri tutup, kendi tükettiğimizin hem pazarı, hem sahibi, hem çalışanı, hem de patronu olarak örneklik yapılamaz mıydı? Ama kiminle? Sorularına yanıt veremiyorum. Çünkü anamal işletim, iş alanlarında ortaklıkları yaşatma olgunluğuna eremedik. Bu beceriksizliğin nedeninde kurumsallaşmadan kaçınan yapı ve eğilimden sıyrılamadık. Daha doğrusu bir birimize karşı zayıf olan güven duygusunu zayıflatıcı eylemlerden sıyrılıp, güven artırıcı eylem ve davranışları yaratamıyoruz.
Kapitalizm karşıtlarının yaratamadıklarını devrim karşıtları gerçekleştirdi. Önce çoğunluk dindarların yardım severlik (cennet satın alma) duygularına hitap edip, kayıtsız ekonomi desteğini iyi kullanıp anamal oluşturdular. Buna batının teknolojisini taklit ederek kullanıp, hem üretim ağlarını kurdular hem de iktidar erkini elde edip, devrimleri acı vermeden törpüleye törpüleye, aşındıra aşındıra yok etme yolunda ilerlemeyi başardılar.
Kayıtlı ekonomiye geçmeden, güvensizlik duyumcu aşılamayacak. Birleştirilebilecek azıcık birikimler de her yönden pompalanan tüketimde tükettirilerek bağımlılığımız pekiştirildi. Çocuklarımıza köyden göçen bizler katkı yaparak, durumu idare ettirebiliyoruz. İş edinmede zorlanan, yarattığı iş alanında borç batağına saplanıp çıkış sağlayamayanlar torunlarımızı nasıl donatıp, uğraş sahibi kılacaklar? Hangi iş ortamında işlendirecekler?
Zararın neresinden dönülürse kârdır. Boşalan ve terk edilen köylerde bırakılan topraklar, yaylalar, meralar; oluşturulacak tüzel kişiliklere kiralanarak değerlendirmeğe yönelmek gerekiyor. Bu yol anamalcıların işine gelmez. Kolay kolay da yolu açmazlar. Temel gıdada da dışa bağımlılık toplumumuzun yarınını iyi göstermiyor. İşsizlik aşsızlığı muştuluyor. Ortaçağda ki şatolar benzeri sitelerde korunak altında konaklamaya başlandı. Ama biliyoruz ki şatolar, surlar yıkıldı.
Kapitalizm, kooperatifleşmedeki gelişimi 12 Eylül darbesiyle durdurdu. Yozlaştırdı. Kurumsal yapısıyla oynayarak toplum gözünden düşürdü. Köylerdeki toprağını bırakıp kentlere gelen 50 yaş üzeri kuşak silkinip kendine gelmesi gerekiyor. Yörelerinde "gıda üretim kooperatifleri" altında terk ettikleri topraklarına işlerlik kazandırırken kendileri de kazanacaklardır. Hiç değilse üretilenin nasıl ve ne yöntemle üretildiğini bildiği kendi malının tüketicisi olacaktır. Sofrasına gelinceye dek ki uğraşanlara da iş ortamı yaratacaktır.
Borçluyuz... Borçlu olmak çalışmaya itici etken olabilir."Borç yiyen kesesinden yer" demiş atalar. Dikkat edilirse "torunun kesesinden" dememişler. Bu öz sözü "borç yiyen torunun kesesinden yer"e evrimleştirmeye hakkımızın olmadığını düşünüyorum. Bağımlılıktan kurtulacak ekonomik politikayı yaratmak gerekiyor. Protesto gösterilerindeki yıkım, yakışları iyi okuyup, analiz etmek aydınların, uygulayıp yaratmakta yönetenlere düşüyor.
24.10.2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.