- 2638 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TEZKİRELER
YAŞAR YILTAN
Tezkireler, Divan edebiyatında, “tezkiretü’ş şuarâ” denilen, şairlerin yaşamöykülerinin derlendiği, onlarla ilgili değerlendirmelerde bulunulduğu, şiirlerinden örnekler verildiği eserlerdir.
Tezkire (ar.): 1.Tezkere, pusula. 2. bir şey için izin alındığını gösteren resmi kâğıt. 3. bazı meslek sahibi kimseler için yazılan biyografi.(Ed.)
Ünlü kişilerin hayatlarını yazarak, Arapların meydana getirdikleri “tabakat kitapları”, daha sonraki İran ve Türk edebiyatındaki şairlerin tezkirelerine örnek olmuştur. İran edebiyatında yazılan tezkirelerin ilki ve en önemlisi Avfî’nin (1117?-1233?) yazdığı “Lübâbü’l-Elbâb”dır. Bu eser, İslamiyetten sonra ve özellikle Gaznelilerle, Selçuklular devrinde yetişen İranlı âlim ve şairler hakkında önemli bilgiler veren bir kaynaktır. Ancak, Avfî’nin tezkiresi, bir talihsizlik yüzünden 1594’ten sonra ortaya çıktığı için XV.yüzyıldan beri İran ve Türk tezkirecilerinin başlıca örneği, XV.yüzyıl âlimlerinden Semerkantlı Devletşâh (1413?-1495?) tarafından yazılan “Devletşâh Tezkiresi” olmuştur. Yazarının adı dolayısıyla “Devletşâh Tezkiresi” diye anılan bu eserin asıl adı “Tezkiretü’ş-Şuara”dır. Ciddi ve geniş bir inceleme ürünü olan “Devletşâh Tezkiresi”, Farsça yazılmış ve başlangıçtan kendi zamanına kadar on Arap ve yüz kırk üç İran şairi hakkında bilgi veren değerli bir kaynaktır.
İran edebiyatında “Devletşâh Tezkiresi”nin dışında diğer tezkirelerin başlıcaları şunlardır: Devletşah’ın tezkiresi olan “Tezkiretü’ş-Şuara”ya zeyl olarak yazılan “Tuhfe-i Sâmi” (1550 Sâm Mirza), “Heft İklim” (1594 Emin Ahmet Râzi), “Tezkire-i Nasrâbâdi” (1672 Mirza Muhammet Tahir Nasrâbâdi), “Âteşgede” (yaklş. 1728, Lutf Ali Bey (Azer), “Mecmaü’l-Fusahâ” (Rızâ Kuli Han (1800-1871).
İran edebiyatında şairlerle ilgili yazılan tezkirelerin bazıları Türk tezkirecilerini türlü yönlerden etkilemiş, yapıtlarının düzenlenmesinde, şairlerin değerlendirilmesinde bu örneklerden yararlanılmıştır.
XV.yüzyılın büyük Ortaasya şairi Ali Şîr Nevâî de “Mecâlisü’n Nefâis” adlı tanınmış tezkiresini, ”Devletşâh”ı örnek edinerek yazmıştır. Çağatay Türkçesiyle yazılan bu eserde Ali Şîr Nevâî, Çağatay şairleriyle ilgili bilgiler vermiştir.
Gerek Devletşâh, gerek Nevâî tezkirelerinin kazandıkları haklı şöhret dolayısıyla, XVl.yüzyıldan itibaren bu klasik örneklerin etkisiyle, Osmanlı Türkçesi edebiyatında da tezkireler yazılmaya başlanmıştır. Bugünkü bilgilerimize göre Anadolu’daki ilk tezkireyi XVI.yüzyılda “Heşt Behişt” adlı eseriyle Sehî Bey yazmıştır.
Tezkirelerin Özellikleri:
Osmanlı Türkçesiyle yazılmış ilk tezkire Sehî Bey’in “Heşt Behişt”idir.(1538) Tezkire geleneğinin son ürünü ise, Fatih tezkiresi diye bilinen “Hatimetü’l-Eş’ar”dır (1852).
Hemen hemen bütün tezkireler, asıl adları başka olsa da, yazarlarının adıyla anılır: Tezkirenin asıl adı “Tezkiretü’ş-Şuara”olduğu halde daha çok “Lâtîfî tezkiresi” diye bilinir (1546).
Bazen yazarlar, şairleri gruplara ayırır. Sehî Bey “Heşt behişt” (Sekiz Cennet-1538) eserinde şairleri, grupları bakımında cennet bahçelerine benzetir. Gül bahçesine benzeten de vardır. Ahdî’nin “Gülşen-i Şuara”(1563) adlı eseri buna örnektir. Safa veren bahçeye benzetilen de vardır. Esat’ın “Bahçe-i Safaenduz”u (1835) böyledir. Tezkirecinin özenli ve yerinde seçmeler yaptığı kitabın adıyla belirtilmeye çalışılır. Kafzâde Fâizî’nin “Zübdetü’l-Eş’ar”ı (Şiirlerin özü -1620), Saffet’in “Nuhbetü’l-Âsâr”ı ( Eserlerin özü -1782) bunlara örnektir. Son tezkirenin de adı, yapıtın bu niteliğini belirtecek niteliktedir. “Hatimetü’l-Eş’ar”(Şairlerin sonu-1855).
Tezkirelerde şairlerin sıralanışı genellikle Arap alfabesine göredir. Eserler ayrıca padişah, devlet adamları, bilginler, o tarihte ölmüş olanlar gibi tabakalara ayrılır. Aşık Çelebi tezkiresinde ise ( Meşairü’ş-Şuara-1566) daha öncekilerden farklı olarak ebcet sırası gözetilmiştir. Tezkirelerde kimi zaman ele alınan kişilerin ilk elden ayrıntılı bilgilerine yer verilir ( Meşairü’ş-Şuara). Kimi zaman verilen bilgiler sadece ölüm tarihinden ibarettir (Zübdetü’ş-Şuara). Kimi zaman tezkireler birbirine zeyl biçiminde bir öncekinin bıraktığı yerden başlanarak düzenlenmiştir (Safâî Tezkiresi –1719), (Sâlim Tezkiresi-1721), Âdâb-ı Zürefâ (Râmiz) vd.
(Zeyl: 1. Bir şeyin devamı, sonradan eklenen kısmı, eki. 2. Kuyruk. 3. Etek. 4. Son, sonuç. - Ed. Bir yazıya ek olarak yazılan yazılar. Bir eseri tamamlamak için yazılan başka bir eser.)
Bazı tezkirelerin anlatımı oldukça sadedir (Latîfî tezkiresi); bazı tezkireler ise süslü, sanatlı nesir yolu ile yazılmışlardır (Kınalızâde Hasan Çelebi tezkiresi-1586, Sâlim tezkiresi). Manzum bir tezkire de vardır (Gûftî’nin şairleri taşlayan “Teşrifat üş-Şuara”-XVll.yy.)
Tezkireler, yer yer kalıplaşmış yargılar sıralamalarına karşın divan şiirinin kendi döneminde nasıl değerlendirildiğini göstermesi, şairlerle ilgili özgün bilgiler aktarması ve divan şairlerinin geniş bir dökümünü vermesi bakımından önem taşırlar.
XVl.YÜZYIL TEZKİRELERİ
SEHÎ BEY TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı “Heşt Behişt”dir. Bu eser, asıl adı bilinmeyen Sehî Bey tarafından yazılmıştır. Sehî Bey, Fatih Sultan Mehmet zamanında, Edirne’de doğmuştur. Şehzadeliği ve daha sonra Manisa Valiliği sırasında Kanuni Sultan Süleyman’ın yanında Divan Katipliği yapmıştır. Sehî Bey, Edirneli olup 1548 yılında vefat etmiştir.
Sehî Bey,1538 yılında tamamladığı bu eserini, Kanûnî Sultan Süleyman’a sunmuştur. Sehî Bey’in “Heşt Behişt” adlı bu tezkiresi, Divan edebiyatındaki bu türde yazılan ilk eserdir. Türkiye Türkçesi ile yazılan ilk tezkire olarak kabul edilmektedir. “Sekiz Cennet” anlamına gelmektedir. Şairleri sekiz tabakaya ayırdığı için eserine bu adı veren Sehî Bey, tezkiresini, harf sırasına göre değil, şairleri yaşadıkları zamana ve toplum içindeki sosyal durumlarına göre sınıflandırmıştır: a.Kanûnî Sultan Süleyman; b. Kanûnî’ye kadar gelen dönemde şiir yazmış padişahlar; c. Şair devlet adamları; d. Şair bilgin ve tasavvuf adamları; e.Yazarın döneminden önce ölmüş şairler; f.Yazarın dönemlerine yetiştiği şairler; g.Yazarın çağdaşları; h.Yetişmekte olan şairler.
Bu eserin dili sadedir. Cümleleri kısadır. Anlattığı şairler hakkında uzun uzadıya düşündüklerini ifade etmez. İstanbul kütüphanelerinde çeşitli yazmaları mevcuttur. Üniversite Kütüphanesi Nr.TY 3732. 1909 yılında Arap harfleriyle basılan bu eser, 1980 yılında sadeleştirilerek yayınlanmıştır.1941 yılında Almancaya çevrilmiştir.
LATÎFÎ TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı “Tezkiretü’ş-Şuara”dır. Türkiye Türkçesiyle yazılan ikinci tezkiredir. Yazarı Latîfî adında biridir. Latîfî, 1491’de Kastamonu’da doğmuş, 1582 Kızıldeniz’de bir deniz kazasında boğularak ölmüştür.
Sehî Bey’in eserinin o devirde kazandığı şöhret, Latîfî’yi tezkire yazmaya teşvik etmiş ve o da, bu alanda Nevâî’nin “Mecâlisü’n-Nefâis” ve Câmî’nin “Bahâristan” adlı eserlerini örnek almıştır. Latîfî, tezkiresini 1546 yılında tamamlamış ve Kanûnî Sultan Süleyman’a sunmuştur. Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Rum ülkesinde yetişen ya da Anadolu’ya dışarıdan gelip de Rumi diye ün kazanan sofi şairlerden, şair şeyhlerden söz edilmiştir. İkinci bölümde, Osmanlı hanedanına mensup şairler hakkında bilgiler verilmiştir. Üçüncü bölümde ise, asıl bölüm budur, ll.Murat (1421 –1451) devrinden başlayarak tezkirenin yazıldığı tarihe kadar (1543), Anadolu ve Balkanlarda yetişen şairleri tanıtır. Alfabe sırasına göre yazılan bu bölümde kendisinden söz edilen şair sayısı 300’e yakındır.
Bu tezkire Sehî Bey tezkiresine göre daha ayrıntılıdır. Yalnız şairlerin hayat ve hatıraları ile yetinmeyerek, çoğunlukla kişilikleri ve eserlerinin edebi değerleri hakkında görüşlerini de belirtir. Yazarın, kıtabın önsözünde şiir ve şairler hakkında, o devre göre dikkat çeken bazı düşünceleri vardır.
Dil bakımından yer yer külfetli ve secili anlatımı olmakla birlikte, genellikle sade bir anlatımı vardır. Ahmet Cevdet tarafından Tezkire-i Latîfî adıyla 1896 yılında bastırıldı. 1950 yılında Almancaya çevrilmiştir.
ÂŞIK ÇELEBİ TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı “Meşâirü’ş-Şuarâ”dır. Âşık Çelebi tarafından yazılmıştır. Tezkire yazarının adıyla bilinir. Âşık Çelebi, 1520 yılında Prizren’de doğmuş, 979 (1572)’da da kadılık yaptığı sırada Üsküp’te vefat etmiştir.
Tahta çıktığı yıl 974 (1566) Sultan ll.Selim’e sunulmuştur. Yunus Emre zamanından başlayarak Kanuni devri sonlarına kadar yetişmiş 400’den fazla şairin hayatları ve sanatları hakkında bilgi verilmiştir. Üslubu sade değildir. Tam tersine çok münşiyanedir. Şairler Ebced harflerine göre sıralanmışlardır. Âşık Çelebi, tezkiresine yer yer edebiyat tarihi havası vermiş, şairler hakkında bilgi verirken, onların yaşadığı devirleri ve içinde bulundukları çevrenin de durumunu yansıtmıştır.
Bu eser matbu değildir. Bu tezkirenin Mısır ve Avrupa kütüphanelerinde, çeşitli yazmaları vardır. Eserin minyatürlerle süslü, güzel, zengin ve çok kıymetli bir nüshası İstanbul’da Fatih Millet kütüphanesindedir.
KINALIZÂDE TEZKİRESİ : Tezkirenin asıl adı, “Tezkiretü’ş-Şuara”dır. Bu eserin sahibi, Kınalızâde Hasan Çelebi’dir. Hasan Çelebi 953 (1546)’de Bursa’da doğmuş, 1012 (1604)’de Mısır’da kadılık yaparken ölmüştür.
Hasan Çelebi’nin 994 (1586) yılında tamamladığı tezkiresinde, 576 şairin biyografisi yer almaktadır. İlk iki küçük bölüm hükümdar şairlere ve şehzadelere ayrılmıştır. Daha sonraki bölümde 586 şairin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilir. XlV.-XVl. yüzyıldaki şairlere ait çok sayıda örnek verilerek sonraki yüzyıllar için iyi bir kaynak oluşmuştur.
Bu eser Âşık Çelebi’nin tezkiresinden daha küçüktür. Anlatımı sade değildir, ağır ve külfetlidir. Basılı değildir. Çok sayıda yazma nüshası vardır.
AHDÎ TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı “Gülşen-i Şuara”dır. Bu eserin sahibi, asıl adı Ahmet olan Bağdatlı Ahdî’dir. Ahdî’nin doğum tarihi belli değildir, 1002 (1593)’de Bağdat’ta ölmüştür.
“Gülşen-i Şuara” adı, ebced kuralına göre tezkirenin tarihini de gösterir. Ahdî 1552 yılında İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’da bazı kültür ve sanat çevrelerinde bulunmuş ve Rum (Anadolu ve Rumeli) şairleri hakkında tezkiresine yazacağı bilgileri burada toplamıştır. Eserini 1552-1563 yılları arasında yazmış, 971 (1563)’de Şehzade Selim’e (ll.Selim) sunmuştur. Bağdat’a döndükten sonra da üzerinde çalışmış ve son şeklini ölümünden bir yıl önce 1592’de vermiştir. Son düzenlemeyle birlikte 370 kadar şair konu edinilmiştir.
Bu tezkirede şairlerin sınıflandırılışı Arap alfabesiyle, adların ilk harflerine göredir. Eserin başında hükümdar ve şehzade şairlerle, devlet adamı ve alim şairler için ayrılmış “ravza” adlı iki küçük bölüm vardır. Üçüncü ravza ise eserin asıl büyük kısmıdır. Fuzûlî ve oğlu Fazlî hakkında bize kaynağından bilgi vermesi açısında belge niteliği taşıdığı için üzrinde durulmuş bir eserdir.
Anlatımı süslü sayılır. Basılı değildir. Ancak birçok yazması vardır.
BEYÂNÎ TEZKİRESİ: Bu eserin sahibi Mustafa Beyânî’dir. Beyânî Rusçuk’ta doğmuş, 1597’de İstanbul’da ölmüştür..
1000 (1592) yılında yazılmış olan bu tezkire, Kınalızâde Hasan Çelebi tezkiresinin özeti şeklindedir. Ancak Beyânî, kendi zamanındaki bazı şairleri de eklemiştir. XV. ve XVl.yüzyıllarda yaşamış 368 (kimi nüshalarda 248) şairi içeren bir tezkiredir.
Veliyyüddin Efendi Kütüphanesi nr.2659. Üniversite kütüphanesi nr TY. 2568
XVll. YÜZYIL TEZKİRELERİ
RİYÂZÎ TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı, “Riyazü’ş-Şuara”dır. Kitabın sahibi Riyâzî Mehmet Efendi’dir. Riyâzî Mehmet Efendi, 1572 yılında Mekke’de doğmuş, 1054 (1644)’te İstanbul’da ölmüştür.
Riyâzî, 1018 (1609) yılında tamamladığı tezkiresini Sultan l.Ahmet’e sunmuştur. Yazar, bu eserinde Fatih devri (XV.yüzyıl) şairlerinden başlayarak, kendi zamanına kadar (XVll.yüzyıl) yetişen Türk şairleri arasından beğendiklerini seçmiş ve şair geçinenleri kitabına almamıştır. Eserinde değişik nüshalara göre 366 ile 400 arasında değişen (genellikle 374’ü bulur) şair hakkında bilgi vardır. Bu da şunu göstermektedir; ya yazarın kendisi ya da başkaları tarafından bazı şairler sonradan eklenmiştir.
Riyâzî, bu tezkiresini iki ravzaya, yani iki bahçeye ayırmıştır. Birinci ravzada, Fatih’ten l.Ahmet’e kadar geçen padişahlardan, ikinci ravzada ise şairlerden söz eder.
Eserde gereksiz ayrıntılara girilmemiştir. Ayrıca kişilikler başarıyla anlatılmıştır. (En eski nüshası İ.Ü. Merkez Ktp.Ty.4098)
FÂİZÎ TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı “Zübdetü’l-Eş’âr”dır. Bu tezkirenin sahibi Kafzâde Fâizî’dir. Asıl adı Seyit Abdülhay olan Fâizî, 1572’de İstanbul’da doğmuş, 1031(1622)’de İstanbul’da ölmüştür. Genç Osman olayında sarayda bulunduğundan; duyduğu büyük korku dolayısıyla hastalanmış ve birkaç gün sonra da ölmüştür. Eser, Fâizî’nin ölümünden bir yıl önce yazılmıştır.
Eser, tezkireden çok bir antoloji niteliği taşımaktadır. Yazar, XV.yüzyıl şairlerinden başlayarak, özellikle XVl.yüzyıl şairleri ile yine XVll.yüzyılın başlarında yaşamış şairlerden özenle seçilmiş şiirleri biraraya getirmiş, bu arada şairler hakkında birkaç satırlık kısa bilgiler vermiştir. Verdiği bilgilerin en değerlisi, şairlerin ölümleri hakkında topladığı ‘tarih’leridir. Kitabına örnek seçtiği parçaların zevkle ve iyi bir anlayışla seçilmiş olmaları, Divan şairlerimizin eski yüzyıllarda en çok hangi şiirlerle beğenildiklerini belirlemek bakımından özellikle önemlidir. İçindeki 500 kadar şairden 14’ünü kadın şairler oluşturur.
(İstanbul Üniversitesi Ktp.Ty.1646, 3289)
Bu önemli iki tezkirenin yanı sıra bu yüzyılda yazılmış başka tezkireler de vardır. Bunların birkaçından daha söz edilebilir. Yine kimi tezkireler de yarım kalmıştır.Bunlar da şunu göstermektedir: Bu yüzyılda tezkire sayısında bir artış vardır
GÜFTÎ TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı “Teşrîfâtü’ş-Şuara”dır. Gûftî adlı biri tarafından yazılmıştır. Asıl adı Ali olan Gûftî, Edirneli Gûftî diye de bilinir. Gûftî, Edirne’de doğmuş, 1088 (1677)’de ölmüştür.
Bu eserin diğer tezkirelerden farklı tarafı, “Teşrîfâtü’ş-Şuara”nın hem manzum, hem de mizah diliyle yazılmış olmasıdır. Gûftî, genellikle kendi döneminde yaşayan 103 şairi taşlama yoluyla tanıtmıştır. Mesnevi nazım şekliyle de yazılan bu eser, şairlerin tiplerini, kıyafetlerini ve davranışlarını anlatması bakımdan da önemli bir tarihi belge niteliği taşımaktadır.
İstanbul Fatih Millet Ktp. Ali Emiri K. No:1324’tedir.
ÂSIM TEZKİRESİ: Tezkiresinin asıl adı “Zeyl-i Zübdetü’l-Eş’âr”dır. Yazarı Âsım adında biridir. Asıl adı Mehmet Âsım olan yazar, 1086 (1675)’da İstanbul’da ölmüştür.
Kafzâde Fâizî’nin “Zübdetü’l-Eş’ar” adlı tezkiresine zeyl olarak yazılmıştır. Âsım, 1622-1675 yılları arasında yaşamış bulunan 122 şairin alfabetik sıraya göre ölüm tarihlerini yazmış ve eserlerinden örnekler almıştır. Fâizî’nin tezkiresi gibi antoloji tarzında yazmıştır.
RIZÂ TEZKİRESİ: Tezkire’nin asıl adı “Tezkiret üş-Şuara”dır. Ancak Rıza Tezkiresi diye bilinir. Yazarının asıl adı ise, Zehr-i Mârzâde Rızâ diye bilinen Seyyid Mehmet (Ölümü tarihi, Edirne 1082 (1671/1672)’dir.
Hasan Çelebi’nin tezkiresine zeyl niteliğindedir. 1000 –1050 (1592-1640) tarihleri arasında yaşamış bulunan ve değişik nüshalara göre sayıları 165 ile 257 arasında değişen şairlerin yaşamöykülerini (kimi zaman sadece ölüm tarihlerini), şiirlerinden seçilmiş örnekleri verir.
Yazma nüshaları vardır. 1316 (1898) yılında İstanbul’da basılmıştır.
YÜMNÎ TEZKİRESİ: Yazarı, Mehmet Salih Yümnî (öl. 1662) adında biridir. Ancak bitirilememiştir. Fâizî’nin “Zübdetü’l-Eş’ar”ı tarzında ve bir bakıma ona zeyl niteliğindedir. Yazarın çağdaşı olan şairlerden, 29’unun çok kısa yaşamöyküleri ve şiirlerinden örnekler vardır.
XVlll.YÜZYIL TEZKİRELERİ
Bu yüzyılda da bir hayli tezkire yazılmıştır. Bunlar içinde önemli görülenlerden kimileri şunlardır:
SAFÂÎ TEZKİRESİ: Tezkire’nin asıl adı “Nuhbetü’l-Âsâr min Fevâidü’l-Eş’âr”dır. Bu tezkirenin yazarı, asıl adı Mustafa olan Safâî’dir. Safâî, İstanbul’da doğmuş, 1138 (1725)’de ölmüştür.
Safâî, tezkiresini 1132 (1719)’de tamamlayarak Sadrazam Damat İbrahim Paşa’ya sunmuştur. Rızâ tezkiresinin sona erdiği 1050 (1640)’den sonra başlamış, kendi dönemine kadar (1719’a kadar) yetişmiş 469 (Kimi nüshalarında bu sayı 486) şairin kısa yaşamöyküleri yer vermiştir.
Bu tezkirenin dili sadedir. Yine yer yer ayrıntıya girmiş, bu bakımdan da oldukça yararlı olmuştur. Şairlerin yaşamları, mensup oldukları aileler ve ölüm tarihleri hakkında verdiği bilgilerin dikkat ve araştırma ürünü oluşu aynı ölçüde önemlidir.
Bu tezkire matbu değildir. Safâî Tezkiresi’nin, yazarın yazısıyla yazılmış nüshaları vardır. Süleymaniye kütüphanesi Esat Efendi bölümündeki 2549 numaralı nüshası, asıl sayılmıştır.
SÂLİM TEZKİRESİ: Yazarı Mehmet Emin Sâlim’dir. Sâlim, 1099 (1688)’da İstanbul’da doğmuştur. Ölümü ise; kaynaklarda farklı tarihler belirtilmektedir: Bir söylentiye göre, Mekke kadılığından dönerken 1739’da Şam’da; diğer bir söylentiye göre ise, işten çıkarıldıktan sonra İstanbul’da 1156 (1743)’da ölmüştür.
Kendi adıyla anılan tezkiresinde Sâlim, 1687-1722 yılları arasındaki 35 yılın şairlerini tanıtır ve alfabetik sıra içinde 415 (değişik nüshalarda farklılıklar göstermektedir: 437 gibi) şairden söz eder. Safâî’yi yer yer eleştiren Sâlim, bu eserini daha çok süslü ve ağır bir anlatımla kaleme almıştır.
Sâlim Tezkiresi, dikkat ve özenle yazılmış, büyük bir tezkiredir. Baş tarafında devrinin sanat ve edebiyat anlayışı hakkında dikkate değer bilgiler verir. Biyografilerini tespit ettiği şairlerin edebi kişilikleri ve eserleri hakkında verdiği bilgiler de önemli ve değerlidir. Devrin aydın sadrazamı Damat İbrahim Paşa tarafından takdir edilmiş bir eserdir.
Bu tezkire matbudur.1899’da İkdam Matbaası tarafından yayınlanmıştır. Yazarın Darülfünun kütüphanesinde Halis Efendi kısmında 5316 numarada kayıtlı olan nüshanın, bizzat yazarının el yazısıyla yazılmış olduğu söylenmektedir. Yine bir başka nüshası da İstanbul Üniversitesi Ktp. TY 2407.’dedir.
BELİĞ TEZKİRESİ: Tezkire’nin asıl adı “Nuhbetü’l-Âsâr li Zeyl-i Zübdetü’l-Eş’âr”dır. Yazarı, Bursalı İsmail Beliğ’dir. 1668’de Bursa’da doğmuş, 1729 yılında yine Bursa’da ölmüştür.
Kafzâde Fâizî Tezkiresi’ne zeyl olarak yazılmıştır. Kafzâde’den sonra gelen şairlerin yaşamöykülerini yazmıştır. Eserini 1139 (1726 / 1727)’da tamamlamıştır. Bu tezkiresinde yazar, Kafzâde’ye daha önce yazılmış zeylleri göz önüne almayan Beliğ, bu eserinde 1630-1726 yılları arasında yetişen 400’den fazla şairin biyografisini toplamış, şiirlerinden örnekler vermiştir.
Yazarın kendi yazısı ile olan bir nüshası, Üniversite kütüphanesinde TY.1182 numaradadır. Basılışı 1985 yılındadır.
Beliğ’in bundan başka “Güldeste-i Rıyâz-ı İrfan” adlı bir tezkiresi daha vardır. Bu Bursa Tezkiresi’dir. Özellikle Bursa’nın tarihi bakımından önem taşıyan bu esere bazı zeyller de yazılmıştır. Bu eserinde yazar, Osmanlı Sultanlarının, şehzadelerin, vezirlerin; Bursa’da yetişen alim ve şairlerin; musikişinas, meddah ve tabiplerin biyografilerini anlatır. 1884 yılında Bursa’da basılmıştır “Güldeste-i Rıyâz-ı İrfan” tezkiresi, diğerinden önce yazılmış ve devrin sadrazamı Damat İbrahim Paşa’nın takdirini kazanmıştır. Bu eserden cesaret alan yazar, diğer tezkiresi olan “Nuhbetü’l-Âsâr li Zeyl-i Zübdetü’l-Eş’âr”ı daha sonra yazmıştır.
SAFVET TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı “Nuhbetü’l-Âsâr fi Fava’id el-Eş’âr”dır. Safvet Mustafa (ölümü.1785) tarafından yazılan Safâî Tezkiresi’nin bir özeti şeklindedir. Yazarın bu özete eklediği bazı notlar ve Safâî’den sonraki şairler hakkında verdiği kısa bilgiler dikkate değer.1197 (1782-1783) yılında meydana getirilen ve içinde 483 şairden söz eden bu tezkirenin bir nüshası, Üniversite Kütüphanesinde nr, TY 9890’dadır.
RÂMİZ TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı “Âdâb-ı Zürefâ”dır. Yazarının asıl adı Hüseyin’dir. 1717-1784 yılları arasında yaşamıştır. 1198 (1783/1784) yılında yazılmış olan bu tezkire, Sâlim Tezkiresi’nin bir zeylidir. Sâlim Tezkiresi’nin bittiği yerden başlayarak, 1133 –1198 (1720 –1783) yılları arasında 64 yıllık bir zaman içinde şiir yazdıkları bilinen 375 şairin alfabetik olarak biyografilerini verir. Verdiği bilgiler etraflı ve eleştirileri isabetlidir. Râmiz de Sâlim’den aşağı kalmayacak kadar süslü nesir meraklısıdır. Tezkirenin Râmiz eliyle yazılmış tek nüshası Süleymaniye Ktp. Esat Efendi bölümü, no.3873.
Biyografilerin hepsi tamamlanmış değildir. Birçok sayfa tamamlanmak için boş bırakılmıştır. Ancak bu eserin boş bırakıldığı yerlerine eklenecek örnekleri ekleyen Zihni Efendi’nin temize çektiği nüsha: İstanbul Üniversitesi ktp.TY. no.91’dedir.
ŞEYHÎ TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı “Vakayiü’l -Fuzalâ”dır. Yazarı, Şeyhî’dir. Şeyhî 1666’da İstanbul’da doğmuş 1732’de ölmüştür.
Şeyhî, “Şakayik-ı Nûmâniye”ye bir zeyl yazmış olan Atâî’nin “Hadîkatü’l-Hakayık” adlı çok beğendiği için, kendisi de buna bir zeyl yazmayı düşünmüş ve ciddi bir araştırma eseri olan “Vakayiü’l-Fuzalâ” ortaya çıkmıştır. Bu eser üç büyük cilt halinde hazırlanmış, ansiklopedik bir eserdir.
“Vakayiü’l-Fuzalâ” 1044 (1633)’ten 1143 (1730) başlarına kadar zaman içindeki olayları ve bu zamanda yetişen alimlerin, şeyhlerin, vezirlerin, yeniçeri ağalarının ve alimler sınıfından olmayan şairlerin biyografilerini, ölüm tarihleri sırasına göre kaydeden büyük bir eserdir. Eser, padişahlara göre bölümlere (tabaka) ayrılmıştır. Her padişah dönemindeki alimlerin, şeyhlerin, şairlerin yaşamöyküleri verilmiştir.
Bu arada aynı yıllarda siyasal ve sosyal olaylara dair verdiği bilgiler, ayrıca değerlidir. Bu eserin “haber verdiği olaylar arasında vak’anüvîslerin yazmadıkları 1730 başlarındaki hadiseler de vardır.
Eserin üç cildinin de birarada olduğu nüsha, Beyazıt kütüphanesi, no:2362’dedir. Birinci ve ikinci cilt “Vakayiü’l-Fuzalâ” yazmalarına İstanbul’un birçok kütüphanesinde rastlanır. Üçüncü cildi Ayasofya kütüphanesindedir. Eserin üçüncü cildinin müsveddeleri, yazarın ölümü nedeniyle oğlu tarafından düzenlenmek suretiyle tamamlanmıştır.
SİLÂHDAR-ZÂDE TEZKİRESİ: Yazarı Silâhdar Mehmet Emin’dir. Doğum tarihi belli değildir. Ölüm tarihi ise, büyük bir olasılıkla 1800’den sonradır. Bu tezkirede 1164 -1204 (1750 -1789) yılları arasında yaşamış olan 127 şairin adlarının, arada bir ölüm tarihlerinin ve eserlerinden bazı parçalarının yer aldığı bir eserdir. Ancak bu eser eksik kalmıştır. Mehmet Emin’in “Zübdetü’l-Eş’âr” tarzında yazılan bu küçük tezkiresinin bir yazması Üniversite kütüphanesinde, Hâlis Efendi kitapları arasındadır.
ÂKİF TEZKİRESİ: Tezkire’nin asıl adı “Mir’at-ı Şiir”dir. İstanbullu Mehmet Akif tarafından yazılmıştır. Mehmet Akif’in ölümü tahminen 1797’den sonradır. Eserin adı yazıldığı yılın tarihini gösterir. Yazıldığı tarih 1211 (1796 /1797). Yazarın bu eseri, kendi gibi Enderun’da yetişmiş çağdaşı olduğu Enderun’dan yetişme 23 şairin yaşamöyküsüyle şiirlerinden bazı parçaların da içinde yer aldığı küçük bir tezkiredir. Yazarın kendi elyazısı nüshası İbnülemin Mahmut Kemal İnal kütüphanesindedir.
Bunlar bu yüzyılda yazılmış tezkirelerden önemli olanlarındandır. Bunların dışında yazılmış daha birçok tezkire vardır: Aşağıdakilerden ilk iki tezkire, mevlevi şairlerinin, üçüncüsü ise hattatların yaşamöykülerini anlatmaktadır..
SÂKIP DEDE TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı ”Sefîne-i Mevlevîye Tezkiresi”dir. Asıl adı Mustafa olan Sâkıp Dede, (?) İzmir’de doğmuş, 1735’te Kütahya’da ölmüştür.
Sâkıp Dede, bu eserinde bir araya topladığı mevlevi şairleri hakkında biyografik bilgiler vermiş, onların menkibelerden söz etmiştir. Bu eser çok ağır bir dille kaleme alınmış, o kadar ki okunamayacak bir hale gelmiştir. 1866’da Bulak’ta basılmıştır.
ESRAR DEDE TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı “Tezkire-i Şuara-i Mevleviye”dir. Bu eserin yazarının asıl adı Mehmet’tir. Esrar Dede, 1747?’de İstanbul’da doğmuş, 1796’da ölmüştür. Şeyh Galip’in dostu ve sadık dervişidir. Hatta bu tezkire, Şeyh Galip (1757-1799) tarafından yazılıp, müsvedde halinde Esrar Dede’ye verilmiş ve o da bunu tamamlamıştır.
“Tezkire-i Şuara-i Mevleviye” adlı tezkirede yazar, son yıllarına kadar yaşamış olan 196 mevlevi şairinin yaşamöyküsünü ve hatta menkibelerini de anlatır. Yine Esrar Dede, bu eserinde kendi tarikatından olmayan bazı şairlere de yer vermiştir. Eser, ilmi bir eser oluş bakımından birseviye arzetmese de, zamanında beğenilmiş ve sevilmiştir.
Eserin İstanbul’da iki nüshası tavsif edilmiştir. Bir nüshası Süleymaniye kütüphanesi, Hâlet Efendi no:109’dadır. Tezkire daha sonra Ali Enver tarafından kısaltılarak “Semâhâne-i Edeb” adıyla yayınlanmıştır.
TUHFETÜ’L-HATTÂTÎN: Hattatların yaşamöykülerinin anlatıldığı bir eserdir. Müstakîmzâde Sâdeddin Efendi tarafından yazılmıştır. Müstakîmzâde 1718-1787 yılları arasında yaşamıştır. Bu eser, İbnülemin Mahmud Kemal tarafından, yazarın hayatı ve eserleri hakkında geniş bir inceleme ve sunuş yazısıyla birlikte 1928 yılında Türk Tarih Encümeni Neşriyatı arasında basılmıştır. Bu eser, o tarihte eski harflerle basılan son kitaptır.
Müstakîmzâde’nin daha birçok tezkiresi vardır.
XlX.YÜZYIL TEZKİRELERİ
Bu yüzyılda yazılan tezkireler pek de değerli sayılmazlar. Eski önemini yitirmişlerdir. Genellikle ufak risaleler ve karalamalar biçimindedir. En çok bilinenleri Şefkat Tezkiresi ile Fatin Tezkiresi’dir.
ŞEFKAT TEZKİRESİ: Bağdatlı Abdülfattah Şefkat’in tezkiresidir. Şevkat’in nerede ne zaman doğduğu belli değildir, ölümü 1242 (1826)’dir.
Yazar, 1129 (1814)’da tamamladığı, Nâşid İbrahim Bey’in topladığı bir şiir dergisindeki şiirlerin şairlerini, alfabetik sıraya koyarak düzenlediği ve ayrıca bazı şairleri de eklemek suretiyle oluşturduğu bir tezkiredir. Eserde 1143 -229 (1730 -1814) yılların arasında şiirle uğraşan 122 şair hakkında birer ikişer satırlık kısa bilgiler verilmiştir. Bu tezkire, şairler hakkında “Zübdetü’l-Eş’âr” gibi adlarıyla, kimilerinin ölüm tarihleri olduğu kadar, her şairden seçilmiş şiirleri da içine almıştır. Tanıttığı şairler bakımından Safâî ve Sâlim tezkirelerinin bir devamı sayılabilir.
ES’AD TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı “Bahçe-i Safâ-endûz”dur. Ancak “Es’at Tezkiresi” diye bilinir. Yazarının asıl adı Mehmet Esat’tir. Vak’anüvis Mehmet Esat Efendi diye bilinir. Esat Efendi 1789’da İstanbul’da doğmuş, 1848’de ölmüştür.
Yazarın “ebced” hesabıyla yayın tarihini gösteren tezkiresi (Bahçe-i Safâ-endûz), 1135 –1251 (1723-1835) yılları arasında yetişen şairlerden söz etmekle beraber, yaşamöykülerinin bir kısmı eksiktir. Sâlim Tezkiresinin bir zeyli sayılabilecek bu eserde 206 şaire yer verilmiştir. Bu eserde şiir örneklerine yer verilmemiştir. Yazarın kendi el yazısı ile olan karalama halindeki nüsha kendi kütüphanesindedir. Süleymaniye Kütüphanesi Es’at Efendi nr: 4040
ÂRİF HİKMET TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı “Tezkiretü’ş-Şuara”dır. Yarım kalmış bir tezkiredir. Şeyhülislam Ârif Hikmet Bey tarafından yazılmıştır. Ârif Hikmet Bey, 1786 yılında İstanbul’da doğmuş 1859 yılında da ölmüştür.
Ârif Hikmet’in bu tezkiresinde, alfabe sırasına göre 250 şairin kısa yaşamöyküleri ile şiirleri yer almaktadır. XVI. yüzyıl sonlarından XlX. yüzyıl ilk yarısının sonuna kadar yaşamış olan şairlerden söz edilmektedir.
Bir kopyası Millet kütüphanesindedir.
FATİN TEZKİRESİ: Tezkirenin asıl adı “Hâtimetü’l -Eş’ar”dır. Yazarı Dâvud Fatin Efendi’dir. Fatin Efendi, 1814 yılında Drama’da doğru, 1283 (1866)’te İstanbul’da öldü.
1855 yılında basılan bu tezkirede Fatin Efendi, 1135 -1270 (1722 –1854) yılları arasında yetişen 672 şairden söz etmektedir. Yine bu eser Sâlim ve Safâî tezkirelerine zeyl mahiyetindedir. Bu eser, Şinasi tarafından, sağlığında tezkiresindeki yanlışları düzeltmek ve eksikleri gidermek isteyen yazarı Fatin ile de anlaşmak suretiyle, birtakım düzenlemeler yapılmış ve 1863 yılında yeniden basılmıştır.
XX.YÜZYIL TEZKİRELERİ
Bu yüzyılda şuara tezkireciliği geleneğinin devam ettirmek isteyenler vardır. Ancak bunların bazılarının tezkireleri eksik kalmıştır. Saadettin Nüzhet Ergun (1901-1946) tarafından “Türk Şairleri” adı altında yayınlanmaya başlanılıp yarım kalan eser, bunlardan biridir.
Bu yüzyılda İbnülemin Mahmud Kemal İnal tarafından yazılan “Son Asır Türk Şairleri” adlı eser, bir bakıma şuara tezkireciliğinin son örneği sayılabilir.
SON ASIR TÜRK ŞAİRLERİ: İbnülemin Mahmud Kemal İnal tarafından yazılmıştır. Yazar, 1870’de İstanbul’da doğmuş, 1957’de ölmüştür. Bu tezkiresine “Kemal el-Şuara” adını vermek istemişse de, Türk Tarih Encümeni’nce “Son Asır Türk Şairleri” adı daha uygun görülmüştür.
Türk şuara tezkireciliğinin son örneği sayılabilecek bu tezkiresini, İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Fatin Tezkiresi’ne bir zeyl mahiyetinde ele almıştır. Bu tezkire Osmanlı tezkirelerinin en büyüğü ve en mükemmelidir. 12 ciltlik çok değerli bir eser olan bu tezkire, Türk edebiyatı tarihçiliğinin, sayfalarında ısrarla duracağı zengin bir edebi biyografiler hazinesidir.
Bu eserin önsözü (s. l –XVl) şuara tezkirelerimizin tarihçesi bakımından çok önemlidir. İbnülemin Mahmud Kemal İnal’in bu eserinin ilk baskısı 1940 -1942 (12.cüz)’de, ikinci baskısı ise 1969’da yapılmıştır.
KAYNAKLAR:
1. Edebiyat Tarihi Dersleri - Agâh Sırrı Levend; Kanaat Kitabevi İstanbul -1935
2. Abdülkadir Karahan , Tezkireler madd. T. İslam An.
3. Büyük Larousse - “Tezkire” maddesi c. 22. Milliyet Gazetecilik İstanbul -1992
4. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi - Nihat Sâmi Banarlı; Milli Eğitim Basımevi
İstanbul -1971
5. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat -Ferit Devellioğlu; Doğuş Matbaası
Ankara-1970
6. Ömer Faruk Akün “Şinasi’nin Fatin Tezkiresi baskısı...” Türkiyat Mecmuası -
c.XlV S. 227- 33 İst Üni. Ed. Fak. Basımevi – 1964
7. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi - “Fatin Efendi”- Ömer Faruk Akün – c.Xl; s. 67-98
İst Üni. Ed. Fak. Basımevi 1961
8. Ali Canip (Yöntem): Safâî Efendi ve Eseri Hayat M. 49;
Ali Canip (Yöntem): Vakaayiü’l-Fuzala, Hayat M. 75:
Ali Canip (Yöntem): Ramiz Efendi ve Eseri, Hayat M. 27,1927
9. Fevziye Abdullah Tansel, Beliğ Madd. T.İslam An. c.ll, s. 489-491. ve
bibliyografyası.
10. Ömer Faruk Akün, Salim Madd. T.İslam An. Cüz.101, s.130-133 ve
bibliyografyası
11. Sadeddin Nüzhet Ergun, Beliğ, Türk Şairleri, c.ll, s. 809-817; ve bibliyografyası
12. Sadeddin Nüzhet Ergun, Esrar Dede, Türk Şairleri, c.lll, s.1344-1352 ve
bibliyografyası
13. Son Asır Türk Şairleri- İbnülemin Mahmud Kemal İnal İstanbul -1969
NOT: 1. Bu yazı 2006 yılında Adana’ Çukurova Üniversitesi’nde yapılan KIBATEK XIII.EDEBİYAT SEMPOZYUMU’nuna BİLDİRİ olarak sunulmuştur.
2. Adana Nobel Kitabevinden yazılı izin alınmadan hiçbir işlem yapılamaz.