- 1047 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ATIM DA BANA GÜLDÜ!...
Geçenlerde bir arkadaşın çocukluğunda atı ile ilgili güzel bir anısını okumuştum. Çocukluğu köylerde geçmiş ve hayvanlarıyla hayli haşır neşir olmuş olan bizlerin bu konuda anlatacağımız çok anılarımız vardır. Bu anılar; başkasını pek ilgilendirmez şeklinde algılansa da, bir zamanların yaşamını günümüze aktardıkları için önem kazanırlar. Bu vesile ben de bir atımızla ilgili bir anımı paylaşmak istiyorum.
ilkokula başlamadığım 1948/49 yıllarında olmalı. Ardanuç-Yolağzı Köyümde atadan dededen kalan arazimizde ailece çiftçilik yapmaktayız. Henüz köylerden şehirlere akının başlamadığı için her ailenin varsıllığına göre birkaç çift öküzü, birkaç sağın ineği, atı. sağın koyunları ve tavukları bulunmaktaydı. Öküz ve atın güçünden faydalanırken diğer hayvanların sütünden ve yününden istifade edilirdi. O sıralarda öküz ve koyunlarımız dışında bizim de haylı güçlü ve çok munis bir erkek kıratımız vardı. Babam sırtına iki büyük sepet dolusu meyve yükler Ardahan köylerine götürür sepetler yağ ve peynirle dolu olarak eve döner atımızın yorgunluğundan bir eser görülmezdi. Bir yaz günü de aynı şekilde gece eve dönülmüş babam atı otlaması için köyün karşısındaki Bahçeliev adlı çayırımıza bağlamıştı. Sabah kalkınca babamın uyuduğunu, atımızın da çayırda uzun urganına bağlı olarak karnını doyurduğunu gördüm. Annem de sabahlığı hazırlarken bana:
-Ara sıra ata göz kulak ol, ipe falan dolanmasın ola, diye bana görev veriyordu. Ben de daha iyi göründüğü için Veysel amcaların balkonundan atın durumunu ara sıra izliyordum. İkindi vakti olunca babam:
-Get da atı getur, Kürdevan’da yağmur yağıyer, bura da gelur dedi. Bana böyle bir iş verildiği için kendimden gurur duydum ve hemen yerimden fırladım. Babam da peşimden:
-Tarlalardaki patikadan degil, anayoldan getur. Ekinları yedurur, milleti kızdırma ha’.Diye tembihledi. Patika yoldan giderek köy deresinin dar yerinden karşıya atlayarak geçtim. Atın yanına vardım yere çakılmış ipinin demirini oynatarak yerinden çıkardım ve uzun ipi katlıyarak atın yanına yaklaştım. Yüzünden kendisini biraz sevip özlem giderdikten sonra ben önde ipi boynuna bağlı olarak atım arkamda ana yoldan yürümeye başladık. Bizim bostanın yanından dereden geçmemiz gerekiyordu. Oraya geldiğimizde derenin suyunun artmış ve üzerine basılarak geçilen büyük taşlar da görülmez olmuştu. Ya suyun içinden geçecek en az dizlerime kadar ıslanacak veya çıplak ve gemsiz ata binecek bir yerlerimi acıtacaktım. En uygunu dizlerime kadar ıslanmak seçeneği idi. Ancak köyün içinden geçerken eş dostan alay edilmek te vardı. En iyisı ata binip dereyi geçince hemen inerim diye kendi kedime karar verdim. Atı bostanın çeperlerine/ çitlerine yanaştırdım ve çitlerin üzerine çıkarak atın çıplak sırtına bindim. Dereye doğru meyilli yoldan yürürken at aniden koşarak dereyi geçmek istemesin mi? Bir elimde ağır ip diğerinde atın boynuna bağlanmış kısmı olduğu için atı yavaşlatamadım ve tutacak bir nesne olmadığından suyun içine düştüm. Bu arada ip falan da kayboldu, at ne tarafa kaçıyor diye o tarafa bakarkrn az ilerde durdu başını bana doğru çevirdi, uzun dolgun kuyruğunu sallayıp benbeyaz dişlerini göstererek:
¬¬-Hi hi hiiii diye uzun uzun kişnedi. Ben de kaçar bir yerlere giderse babamdan dayak yerim korkusu içinde kendisine kızamadım. Yavaşça yanına yanaştım yularını tuttum. yüzünü tekrar okşadım. Suda iyice ıslanmış ipi demirine sardıktan sonra sırıl sıklam bir şekilde köye doğru yürümeye başladık. Nazım amcagilin evinin önünde arkadaşlarım Casım ile Yusuf benim durumu görünce epey bir güldükten sonra Casımla aramızda şöyle bir konuşma geçti.
-Ola atuni dereda sen sırtlamişsin herhal! Diyerek tekrar gülüştüler. Ben de:
-Yoh ola !..Dereden geçarken segirtti,,ben da suya düştüm.Ama naya tacip ettim bilursuz?
-Naya?
-Dereyi koşarah geçti, soğra durdi, bana doğri başini dondardi ve “Hiii, hii, hiii” diya guldi, he vallah. İkisi birlikte:
-Hay maşallah, Mübarek hayvana,dediler.
Fevzi Durmuş Yakacık, 2018