- 905 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATI DOĞRU ANLAMLANDIRSAYDIM
40 yaşımı devirdikten sonra birçok şeyin ve birçok şeyimin doğru gitmediğini anladım. Bu yeniden anlama çabam ve çırpınışım zor ve yine uzun yıllarımı aldı.
Şimdi 60 yaşındayım. Evet şimdi taşlar yerine oturdu ama şimdi de ‘acaba ne yapabilirim?’ sorusu karşıma çıktı. Kötülüğü men etme gücüm yok, sürdürülebilir iyiliği nasıl üretebilirim?
Henüz buna bir cevap bulamadım, sadece geçende bir söz okudum ‘iyilik yapmak istiyorsan, kötülük yapma’ şimdilik bununla idare ediyorum.
Eğer en baştan hayatı doğru anlamlandıracak bir süreçten; (eğitim, aile, toplum) geçmiş olsaydım çok büyük kazanımlarımın olacağına kesinlikle inanıyorum. Ne ki daha orta sonda fen öğretmenimin sınıfta siyasi konuşma ve dayatma yapmasına tepki gösterince ergenlik ve gençlik dönemim etki- tepki üzerine kurulmuş oldu. Gerçi ben şair ruhlu olduğum için hiç kin beslemelerim olmadı, keskin dışlamalarım, ötekileştirmelerim olmadı. Ama ‘öteki’ olmuştum işte.
60 yaşına gelmişsin, geri zekamısın da anlayamadın diyebilirsiniz. Aksine belki ileri zeka olduğum için olabilir. Çünkü sorun tam da bu. Zeka aklın yedeğinde olmazsa sonuç mutluluk getirmiyor. Yapay ve sanal gerçeklerle oyalanıyor insan. Şu son yıllardaki adeta moda haline gelen popüler kültür kuşaklarımızı mahvediyor.
Ana okulundan başlayan üniversite yarışı, çocuğun 25-30 yaşına kadar sürüyor. Çocuklar fiziken büyümüştür ama hala çocuktur. Ergenlik ve gençlik dönemlerinde alması gereken psiko-sosyal donanımlardan yoksun sadece,doktor, mühendis, öğretmen oldular. Ve bu bile eksik kaldı. Çünkü ezberci, testçi eğitim sistemi, diplomalı ama ufuksuz, içeriksiz, ezberinin dışına çıkamayan, kendi işini kuracak yetiye sahip olamayıp, bir şirketin, ya da devletin maaş bordolarında yerini almayı hedef edinen yetişkin insanlar… ve birçoğuda sosyopat…
(en önemli örnek mimarlarımız. Ülkemizde ne yazık ki dünya çapında mimarlarımız yok. İşte eğitim sisteminin sonucu. Çünkü diğer mesleklerde ezbercilikle idare edebilirsin ama mimarlık ufuk ister, içerik ister…)
Gelelim bilgi meselesine. 1960 yıllardan sonra görece kitaplara bir ‘özgürlük’ gelmiş özellikle sağdan, soldan yüzlerce kitap çevirilmişti. 80 ihtilaline kadar sabahlara kadar kitap okurduk. 80 den sonra ‘savaşma-seviş’ sıloganıyla gençlerimiz memleket meselelerinden uzaklaşmıştı.Popüler kültürün temelleri ta o yıllarda atılmış o nesilden türeyen ebeveynlerin çocuklarıysa işte şimdi kendisini gösteriyordu.
Kuru kuruya bilgi bir ufuk vermiyor. Bende ayrım yapmadan her tür kitabı okudum. ‘Zeki’ olduğum için kendimce bilmişliklerimle hayatı anlamlandırmaya çalışıyordum. 40 yaşımda o kadar bilgiye rağmen hayatı anlamlandırma açısından çok da birşey bilmediğimi farkettim. Farkettim ki zihnimizi yönlendiren yazılı ve görsel medya. Önce gazeteleri bıraktım. Çünkü o köşe yazarları hiç hata yapmazlardı. Çünkü öyle yazarlardı ki; önce vermek istediklerini verirler sonra ne olur ne olmaz diye öteki ihtimalleri de araya sıkıştırırlar ve ilerde ‘ben demiştim’ derler. Hata yapsalar bile özür dilemezler. Ve yıllar geçtikçe gördüm ki, sağcı bir yazar solcu gazeteye, solcu sağcı gazeteye transfer olmuş. Para, para, para.
Sonuç olarak eğer ezbere dayalı bir eğitim almasaydım. Karekterimin oluştuğu ergenlik ve sonrası gençlik dönemim de taşları yerli yerine oturtmuş olsaydım hayatı daha gençken anlamlandırır ve daha üretken bir toplum üyesi olabilirdim. Şunu da söylemeden kendimi alamıyorum. Sağdan olsun soldan olsun bizim o zaman ki gençliğimiz şimdiki popüler kültürle yetişen; hiçbir katma değer üretmeyen, anı yaşayan bilgili ama cahil gençlikten kat kat iyiydi… bunu benim yaşımdaki arkadaşların anlayacağını umuyorum.
Bazen diyorum ki ‘keşke biraz aptal olsaymışım da memleket meseleleri, insani meseleleri kendime dert edinmeseydim. Bunlarla huzursuz olmasaydım. Şiirse aşk şiirleri, muhabbetse magazin geyikleri, diziler vespor proğramları…
Ufff fazla abarttımgaliba…
Selahattin Cansız
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.