- 704 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEFERî
SEFERÎ
.
Sefer, Arapçadan girmiş dilimize. Anlamı “yolculuk” demek. İlk anlamı bu tabii ki. Bu sözcük sonuna nisbet eki –î getirilince “seferî” oluyor. Türeyen kelime de “Yolculukla ilgili” mânâsına geliyor. İlk anlamı böyle “seferî”nin.
Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te İlhan Ayverdi üç karşılığını vermiş “seferî”nin. Birincisini yazdım. Diğerlerini de alıntılayayım: 2.Savaşa ait, savaşla ilgili. 3.Dinen yolcu kabul edilen, bu sebeple kendisine dört rekatlı farz namazları iki rekat kılmak, sonradan kaza etmek şartıyle oruç tutmamak vb. kolaylıklar sağlanan kimse, yolcu, misafir. Karşıtı: Mukim.
.
Seferî olmanın şartları var. Oturulan yerden normal bir yürüyüşle üç gün veya on sekiz saat (Yaklaşık 90 km.) uzaklıktaki başka bir yere yapılan yolculukta seferi olunuyor.
.
Buraya kadar geldik. Bektaşinin seferî oluşunu anlatmamak olmaz. Bektaşi, bir Ramazan günü oruç yerken yakalanır. Derdest kadının huzuruna çıkarılır. Kadı kükrer:
-Bre bu ne densizliktir? Oruç yemeye utanmıyor musun?
Bektaşi boynunu büker:
-Seferîyim kadı efendi…
-Ne seferîsi? Yolculuk nereye?
-Dünyadan ahirete efendim…
Kadı, Bektaşinin bu zekice cevabı karşısında gülmekten kendini alamaz.
.
Bir tarihte Oğulcuk’ta imamlık yaptı Gülnarlı Halil Hoca. Yıllar sonra geldi bizim köye. Hoş beş, altı boş…Eski demler yad edildi. O gün Halil Hoca Oğulcuk misafiri. Yatıya kalacak. Vakit yatsı. Camiye gidildi. Halil Hoca’ya dedi ki cemaat:
-Hadi bağalım Halil Hoca. Geç mihraba. Namazı gıldır.
Halil Hoca mütereddit:
-Olmaz. Ben seferîyim.
Cemaat ısrar edince imamete geçti. Cemaati de uyardı:
-Bakın ben namazı kıldırıyorum. Ama farzın ikinci rekatında ben selam vereceğim. Siz devam edin.
Cemaat buna bir anlam veremedi. Nitekim ikinci rekatta Halil Hoca selam verdi. Cemaatin kimisi devam etti. Kimisi Halil Hoca’ya uydu.
Halil Aybar (Mağser’in Halil) bir gün sonra dedi ki laf arasında:
-Dün yasdı namazını garman çorman itdik. Halil Hoca gıldırdı. Namazın yarısında selam virdi. Bizim aklımız garışdı yav…
Ben güldüm:
-Keşke seferîliği bir kenara bırakıp namazı tam kıldırsaydı. Zaten konuklamış. İşi acele değil. Daha iyi olurdu, dedim.
.
Birkaç gün sonra Hacı Ömer abim geldi. Mehmetgil’deyiz. Akşam sonrası. Balkonda oturuyoruz. Konuşuyoruz şundan bundan… Laf döndü dolaştı. Bu seferîlik meselesine geldi. Ben Halil Hoca’nın yatsı namazını kıldırırken “seferîyim” diye ikinci rekatta selam vermesini eleştirdim:
-Keşke, dedim, namazı bütünüyle kıldırsaydı. Cemaatin aklı karışmazdı. Zaten o gece köyde konaklayacak. Yolculuğa ara vermiş.
Mehmet kardeşim karşı çıktı. Olurdu, olmazdı… Hacı Ömer abim bir sinirlendi:
-Halil Hoca’nın yaptığı doğru. Seferî olan, imamlık yaparsa farz namazını iki rekat gılar.
Sonra bana döndü:
-Sen vakit namazlarını gılıyon mu?
-Yok, cumadan cumaya… dedim.
Hacı Ömer abimin tepesi attı:
-Holun yok, yımırtan yok. Pinelikde ne geziyon? Bunnar alimlerin goyduğu gurallar. Sana ne? Gardaşım olmaz. Haddini hududunu bil.
Ben sükut geçtim.
Hacı Ömer abimle seferîlik yüzünden tartıştık. Çok kızdı bana. Öfkelendi.Bağırdı, çağırdı. Bu son görüşmemiz oldu. Keşke seferîlik konusu hiç açılmasaydı.. Sonra Ahmet abime yakınmış:
-Mısdafa beni çok yordu, demiş.
Ben buna çok üzüldüm. Bu seferîlik yüzünden bana babalık yapan bir muhterem büyüğümün kalbini kırdım. Beni bağışlar m’ola?
.
Mekanı cennet olur inşallah! Nur içinde yatsın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.