- 1077 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
ÇOK SEVME, ÇARPILIRSIN!
Ufalandığımı hissediyorum.
Ufaldığımı…
Afalladığım da su götürmez bir gerçek.
Biraz kırıntı mı serpsem ne sonra da boylu boyunca uzanırım pencerenin pervazına.
Aklımı değirmende öğüttüğüm gerçeği ile iştigal, merdivenlerine tırmanırım gökyüzünün. Elbette ki o gök kubbede bir bekleyenim vardır…
Ya Tanrı.
Ya Kara Melek.
Efkârımı damıttığım hulasası ömrün, kuytuları huzur bildiğim, bir dostu yastık yüreği de böldüğüm kadar büyüttüğüm.
Derinlerin sızısında, aklı başında bir kızım oysa. Afra tafrası kesat bir iklimde ucube gölgelerin oynaştığı bir dibi bir yükseklik gördüğüm.
Derinlerin mealinde aklım. Kayıtların her birini tek tek elden geçiriyorum.
Bayat bir cümlenin patavatsızlığına denk düşmeden, gölgesi olmayan bir izlek olmayı başarabildiğimin de kanıtı içine düştüğüm değil de içime düşen şüphe.
Yokluğumu inkâr edebilirim ama erteleyemem asla. Çapaladığım hüznü pek bir sevdim mi ne sonra da hıçkırık yüklü şeceresinde insan ırkının soldan sağa sayıyorum ve tekleyen iç sesime ikazım:
‘’Çok sevme, çarpılırsın.’’
Boyutların hengâmesi, mahmuzladığım gönül kuşları.
Ayaklarımı yerden kesen sevgi şebekesi. Nasıl da umarsızım hele ki söz konusu sevmek ise ama her anlamıyla sevmek… bazen aşkın çıtasını inanılmaz yükseltip bunca sevgiyi yere göğe sığdıramazken kendine çelme takma derecesine kadar ağır bir hava soluyup, sevgisizlikleri ile çürütmeye çalıştıkları benliğim ve ön sözüm.
Muhafaza ettiğim kadarım ya da nadasa aldığım göğün kıvrımlarına takılı aklımın ve seyrine doymayan aşk yüklü fısıltıların bağcıklarını çözmeden bir bir rayına oturtmak insanlığı.
Deli miyim ne, demek az bile gelir. Deliyim hem de en delisi.
Bazen takılı aklımın kelamına hürmeten sadece sus payı verdiğim koca bir ömrü çarmıha gerip bu sefer yazarak sustuğum. Nasıl da içi boş bir balon!
Öyle ya; bir şekilde konuşuyorum: hırpani kelimeleri boykot ediyorum önce:
‘’Sen!’’ diyorum ve uyarıyorum her birini:
‘’Asla tekerrür etme. Yalın ol. Yol bil her cümleyi ve oturt her birine hissettiğin ne ise ve sevdiklerini kırmadan, zarar vermeden sev.’’
Akla zarar!
Akla zararım.
Boyutları deneme yanılma yöntemiyle içimin denklemine uyarlıyorum.
Muhafaza ettiğim kelamı ve huzuru tasnifliyorum aklım sıra.
Oysaki… oysaki kıran kırana insanlık.
Sıradan olmadığımın göstergesi içimdeki şevk.
İhtiras kökenli hiçbir duyguyu barındırmıyorum lakin bazen haris kimliklerin çekincelerine rastlayıp kendimce şüpheye düşüyorum: yine kendimden.
Atılda hangi duygumsa üstelik metazori bir farkındalık da değil bilakis doğaçlama yaşadığım kadar doğaçlama kıyama durduğum.
Zaman aşımına uğrayan kelimeleri atıyorum sözlükten. Kendi sözlüğüm ve öz bilincimle ve özümü korumakla iştigal artık hangi özne olduğumdan da bihaber, istiflediğimi iri balyalara sunuyorum diğer deyişle kümeliyorum.
Ardışık duygularım var yalıtıldığım kadar da yakındığım.
Kayıp makamları var içimin ebabil kuşlarının kanatlarına dokunan: sonra da dokunaklı peşrevinde ömrün ölümü ağırlamak adına çekincelerimi de katıp, adeta ötelediğim bazense ötelendiğim ama ölümsüz olmayı dileyip de ölümü yeğlediğim zaman zaman.
Çıkımda aşk var ezelden ama âşık değilim.
Yanları var cümlelerimin ve sağa, sola açılan kapılar ama asla o kapıları kullanmadan düşünce gücümle girdiğim tali yollar var ve eksenimde büyümeyi reddeden lakayt huylarım var:
Kimi zaman içime gömüldüğüm.
Kimi zaman sevmekten utandığım.
Kimi zaman kendimi hicvettiğim.
Aslında hacmime sığamadığım.
Aslında düzene aykırı görüldüğüm.
Aslında gereğinden fazla konuşup bir o kadar sevmede limit aşımına gidip sevgimle rahatsız ettiklerim var.
Çekincelerimi yükleniyorum kimi zaman ve çemkiren söylemlerde buluyorum kendimi aslında kendimce sevip kendimi eleştiriyorum sonra da muzip bir tını peyda oluyor içimin akranı bir şiire düşüp de yolum, bayat bir duyguyu körelen zihnime peşkeş çekip ansızın lav ediyorum içimin mamalarında biriken sızıntıdan nasıl nasıl da muzdarip olduğumun bilincinde ve hayıflanırken yine görücü usulü bir şiiri derleyip kırk yıllık hatırı olan bir acı kahve eşliğindeymişçesine buyur ediyorum aslında boyunduruğunda olduğum bu sevgi selinde boğulmayı arz ettiğim.
Garip bir nüansı var bazen edaların sürüklediği… bazen aşkın aforoz ettiği… bazen kıyama durduğum… bazen rafine ettiğim iç sesimi dış seslerle muhatap tutup yine içimin dirliğine, birliğine dair bazense hezeyan odaklı bir ömrü sevgiyle ölçüp yine kendime olan kızgınlığımı boykot ettiğim aklım sıra ama varsa yoksa içimin muadili sayısız duygu frekansı sonra da kalemle yüzleştiğim aslında kendimden uzaklaşmak adına dış seslerin gücüne vakıf ama canım daha da çok yanarken, yakardığım İlahi Güce aslında kendimi şikayet ettiğim garip bir ben diliyle.
Hangi ölçüt mü?
Ya da hangi ölçek?
Belki de ölümüne duyumsayıp bunca hassasiyeti sindirememenin verdiği teyakkuzla ölümün hicvine yenik düştüğüm hani olur da kendime duyduğum öfkeyi ancak ölümüm bastırabilir, demenin de bir ön görüsü.
Akla zarar olsa da en azından büyük ölçekli bir yangının içe dönük maruzatı belki de en makulünü ayrıştırıp ayrımcılıkla suçlanan dünyayı ters yüz ettiğim…
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Sevgilerimle.