SEKİZ MARTA GİRERKEN SORUYORUM
Okuyacağınız yazıda ‘’Kadın Hakları’’ ile ilgili tarihsel süreçten bahsetmeyeceğim. Biraz gerçeklerden birazda duygulardan bahsedeceğim. Okurken size sorulan soruları lütfen yeniden kendinize sorun.
Dünyaya yanlış bir cinsle geldiğimizi düşündürtecek çok şey yaşıyoruz. Bir kadın olarak yaşamanın keyifli bir şey olduğunu düşündüğümüz zamanlar oldukça sınırlı. Bunun sebeplerini cinsiyetsiz olarak hiç düşündünüz mü?
Kadın ve erkek doğanın iki bileşenidir. Bu dünyada yaşama hakkı doğduğumuz gün eşit başlamalıydı. Dinsel çarpıtmalar, toplumsal dayatmalar, kurgulanmış sistem öğeleri ne yazık ki bu hakkımızı elimizden alıyor. Pek çok şekilde ötekileştirilen biz kadınlar kabul görmek için erkeklerin kurallarına uymaktan başka yol bulamaz durumdayız.
Önceleri fiziksel olarak gücü elinde bulunduran erkekler bu özelliklerini fırsata çevirip tüm toplumsal var olmaları, hakları ve imkânları kendi lehine inşa etmiştir. Daha iyi eğitim ve araştırma olanaklarını sadece kendileri için yaratan erkekler sosyal bir varlık olarak zekâlarını da hem işlemeyi hem de kullanmayı bu sayede başarmıştır.
Zaman içinde sömüren taraf olan erkekler sahip oldukları bu lükse hiç itiraz etmemişlerdir. Kadınların cinsel obje olarak kullanılması fikri erkeklerin ürünü olmasına rağmen namuslu veya namussuz olma sıfatı kadına verilmiştir. O namusu temizleme işini üstlenen erkekler yine bunu kadınların üzerinden yapmıştır. Kadını öldürmek yolu ile artık başları dik birer adam (!) olarak toplumda kabul görmüşlerdir.
Kadınlar, doğuran, sindirilen, yuvasının bekçisi olmak zorunda bırakılan silik kişiler oldukları sürece bir sorun yaşamayacaklarını sanmışlardır. Kadın kendisine dayatılan onca haksızlığı kabul ettikçe sadece var olması bile şiddete, tacize ve tecavüze uğramasına yetmiştir. Birine ait olması bile bir diğer erkeğin üzerinde hak iddia etmesine mani olmamıştır. Kırmızı bir ruj bile kadını davetkâr kılmış, ona yapılanları haklı göstermiştir.
Hayatın dışına atılmış, hem bedenen hem de ruhen ezilip hor görülmüş kadınlar, tüm bunlara rağmen yine de zaman zaman kendi varlığını ,bir insan olarak haklarını erkek cinsine hatırlatmayı başarmıştır.
Erkeklerin kendileri için yarattığı illüzyona inanmaları hiç de zor olmamıştır. Sahip oldukları kadına istedikleri gibi davranma ,cinselliklerini istedikleri gibi sömürme, doğmuş bütün çocukların bakımını kadının üzerine yıkarken o çocukların üzerindeki tek söz sahibi olmak gibi ayrıcalıklı haklarla yaşamak oldukça konforluydu.
Bir cins olarak olmasa da bir ırk, bir sınıf, bir statü olarak ötekileştirilmek bile erkeklerin durumu görmelerine yetmemiştir. Bir zenci olarak tüm beyazlar tarafından aşağılanan bir adam karısını yine de anlamamıştır mesela.
Aslında bir bütünün parçaları olan kadın ve erkeğin sahip ve köleye dönüştürülmesi tüm diğer ayrışmalar gibi sistemin işine yaramıştır. Sistemin bizi bölerek ve aşağılayarak yarattığı dünyada tek kullanılanın kadın olduğunu sanmanız oldukça yanıltıcı aslında. Sistemin istediği de tam da bu yanılgıdan doğan mahsul. İki cinsin omuz omuza ve eşit duruşu elbette ki yöneten güçlerin işine gelmeyecektir. Bir bütün gibi yaşadığımızda sahip olacağımız güç, proletarya diktatörlerinin asla istemeyecekleri bir tehlikedir.
Tüm eşitsizliklerin, çarpıklıkların, haksızlıkların hep aynı güce güç katması bile insanların gözlerinin açılmasına yetmemiştir. Bize dayatılan bu yaşam şeklinde bir yanlışlık görmüyor musunuz? Daha çocuk yaşta töreler ve dinsel hatalarla çevresini sardığımız bir insanın ‘’doğru kişilik sahibi’’ olmasını nasıl beklersiniz? Oynadığımız oyuncaklardan tutunda anne ve babalarımızın hatalı rol model oluşlarına, okulda aldığımız eğitime, çevremizdeki insanların davranış şekillerine kadar uğratıldığımız türlü erozyonlarla yanlış insanlar olmaya devam ediyoruz.
Düşünsenize ettiğimiz küfürler bile sadece kadınları aşağılamak üzerine kurgulanmış. Kızdığımız biri kadın ise ‘’orospu’’ erkek ise ‘’orospu çocuğu’’ olmak zorundadır mesela. Bunun yanında güzel ve anlamlı pek sıfat ise erkeklere atfedilmiştir. Cesur, güçlü, sözünün eri ,delikanlı vs. Kadınlardan ise olmasını istedikleri sıfata bürünmeleri hak görülmüştür. Zarif, kırılgan, yumuşak, yardıma muhtaç…
Beynimize yaşadığımız süre boyunca subliminal mesajlar gönderilir. Bir deterjan reklamının oyuncusu mutlaka kadındır. Gücü temsil eden tüm reklamların baş aktörü hep erkektir. Hatta o güce sahipseniz yanında kadınlara da sahip olursunuz gibi mesajlar içerir. Araba reklamlarını düşünün mesela…
Kadın bir mal ve seks aracıdır. Üremenin devamı içi gerekli bir unsurdur. Harem kültüründen öncelerinde bile kadın hep maldır. Bir soyun devamı ancak erkek ile mümkündür. Bir çocuğu taşıyan ve doğuran kadın sadece bir araçtır. Kadın bazı devirlerde utançtır. Doğduğu gün canlı canlı gömülecek kadar utanılası ve değersiz bir mahlûktur. Köle zihniyeti evrim geçirmiş bir şekilde orada öylece durmaktadır. Bizim toplumumuzda başlık parası bir başka topumda farklı bir isimle hep gözümüzün önünde durmaktadır. ‘’Beyaz kadı ticareti’’ diye bir kavram vardır. Toplumsal çarpıklıkların neresinden tutsanız elimizde kalırken suçlu hep bir başkasıdır.
Yaşam şeklimize bunca hücum etmiş olan sistemle savaşmazsak ne erkekler ne de kadınlar asla güvende olmayacaklar. Sizin ailenizden biri tacize yada tecavüze uğramadığı sürece harekete geçmiyorsunuz. NEDEN?
Kadınlar erkekleri, erkekler kadınları, ateistler dini, dindarlar dinsizliği, sosyalistler erki, kapitalistler yoksulları suçlayarak vicdanlarını rahat ettiriyorlar. Sayın okuyucu; dokuz yaşında bir çocuğun evlendirilmesinde, okulda bile güvende olamayan kız çocuklarının uğradığı tacizlerde, ÜÇ YAŞINDA tecavüz edilmiş ve hatta öldürülmüş bir bebeğin ahında, kadınların sürekli sokaklarda dövülüp taciz edilmesinde, kadınların bırakın özlük haklarını yaşama haklarının elinden alınmasında, kadın ve çocuklara karşı yapılan cümle haksız yaptırım ve şiddetin çığ gibi büyümesinde hiç payın YOK MU?
Kadınların edimsel bir varlığa dönüşmesinin gücünü sömürerek, önce dövüp sövüp sonra gönlünü almak için hediyeler alarak yeniden sisteme iyilik yapıp her şeyi yeni baştan yaşatarak mı insan oluyoruz biz? ‘’Kadınlar bir çiçektir’’ söylemi ile mi bize iyi davranacaksınız? YER AÇIN! BİZE YAŞAMDA YER AÇIN. O BÜYÜK EGOLARINIZI SUSTURUP BİZİMLE YAN YANA VAR OLMAYA ÇALIŞIN.
Otobüslerde bacaklarınızı toplayarak yer açın
Çocukların bakımında eşit davranarak yer açın
Çalışma hayatında sizin kadar var olabilmemiz için yer açın
Politikada seçmenden fazlası olabilmemiz içi yer açın
Benim bir kadın olmaktan çok insan olmaya ihtiyacım var. Beni böyle görebilmeniz için öğretilmiş tüm yanlışlarınızı silerek yer açın.
Tüm bu bahsettiklerimi bir örnekle açıklamak istiyorum. Gazetelerde pek çok örnek bulabilirsiniz ama ben size kendimden bahsetmek istiyorum.
İyi eğitimli bir anne ve bir babanın çocuğuyum. Yaşadığım evde ataerkil bir düzen olsa da asla şiddetle tanışmadım. Babam ve annemin elbette bazı tartışmalarına şahit oldum. Ama babamın anneme küfür ettiğini ve şiddet uyguladığını hiç görmedim. Erkek kardeşimle asla eşit haklara sahip olmadım. O sevgilisi olduğunda göstere göstere gezip tozarken ben platonik aşkımı kendime bile itiraf etmeye utandım. Her zaman korunmaya muhtaç bir varlıkmışım gibi üzerime titreyen ailem beni korunma bağımlısına çevirmişti. Pek çok şeyi kendi başıma yapamayacağımı düşünerek büyüdüm. Ailem basketbol takımına girmemle gururlanmışlardı. Ancak yurt dışında maçlara çıkmam gerektiğini öğrendiklerinde artık bir genç kız olduğum için bunu doğru bulmamışlardı. Her şeyden biraz yaptım… Halk oyunları, tiyatro, gazete çıkarmak… Babamın koyduğu sınırlara dayandığımda hepsi yarıda kaldı… Artık öyle iyi eğitilmiştim ki erkek kardeşim benden küçük olmasına rağmen birlikte bir yere gittiğimizde ‘’ablana sahip çık oğlum’’ cümlesini hiç yadırgamıyordum.
Büyürken maddi olarak hiç sıkıntı yaşamadım. Pek çok aileye göre iyi durumda idik. Annem babamın evlendikten sonra onu çalıştırmamasına rağmen yaşam standardımızdan buruk bir gururla bahsederdi. Yaşadığı rahat hayat ona yetiyormuş gibi davranırdı. Ancak birisi sorduğunda ; ’’yıllar önce Sümerbank’ta muhasebeciydim. Evlenince bizim bey çalışmamı istemedi’’ cümlesi ile tüm tahsil hayatını nasıl çöpe attığını özetlerdi. İşte bu anlarda yüzündeki mutsuz ifade her şeyi anlatmaya yetiyordu. Tüm bunlara rağmen Türkiye şartlarında babam bize demokrasi bilinciyle, kadın olsak da aynı zamanda bir seçmen, bir birey olduğumuzu göstererek büyümemizi sağlamıştı. Onun bana en büyük hediyesi; ’’ATATÜRK sevgisi’’ olmuştur.
Okuma fırsatını sonuna kadar kullandım. Doktora tezimi yaparken eşimle ‘’ruhumun katili’’ ile evlendim. Bir kadın olarak yerimin erkekten sonra geldiği bilinci her ne kadar beynime işlenmiş olsa da şiddetle o evde tanışmıştım. Yaşadığım şok kişiliğimi yerle bir etti.
Her gün katlanarak artan küfür ve şiddet ortamında çaresizliğimi kabullenmiştim. Bu hayatı yaşamak zorunda olduğumu sanıyordum. Şiddet dolu gecelerin sabahlarında işe gittiğimde hiçbir şey olmamış gibi davranıyordum. Kozmetik mağazalarında daha çok kapatan özellikte fondötenlerin neden arandığını bende öğrenmiştim. Siz BİLİYORMUSUNUZ? Sahip olduğum kariyer utancımı ikiye katlıyordu, susmak her şeyden daha kolay geliyordu. Bir şiddet gecesinden sonra karnımdaki bebeği kaybedince ölümden döndüm. O hastanenin yoğun bakımında iki kez uyandım. Bu uyanış artık geri dönülmez yeni bir yolun başlangıcı oldu. Daha sonrasını belki ilerde anlatırım.
Kişiliğimde ve ruhumda açılmış onca yaranın, o canavardan kurtulmaya çalıştığım süreç içinde yaşadıklarımın tek sorumlusu eşim dediğim o katil miydi? Ya da onca zaman ban bunların yapılmasına izin verdiğim için ben miydim?
Yasaların ve yasa koruyucularının, sessiz kalan komşularımın, görüp görmemezlikten gelen iş arkadaşlarımın, bizi yetiştiren ailelerimizin ve hatta onların atalarının, çevre baskısının mimarı toplumun, yasakların, günahların, buna benzer olaylara tepki göstermeyen hepinizin HİÇ SUÇU YOK ÖYLE Mİ?
Depremzede iken tacize uğrayan bir kadına sorulan, ‘’başında beyin yok muydu bayan?’’ sorusunun üzerinden yıllar geçti. Ama sistem ve erkleri, ona hizmet eden tüm diğer unsurlar hiç değişmedi. Sizce NEDEN?
Tüm bu çirkinlikler içinde biz kadınlara ışık olan, hiç savaşmadığımız halde bize toplumdaki yerimizi hediye eden Atatürk’e bir kez daha teşekkür ediyorum.
Son soru:
Ben tüketilmiş bir insanım. Benim için NE YAPTIN?
Deniz...
YORUMLAR
Bin yıllardır konuşuluyor. Yine konuşulacak. Bu konuda konuşmak bıkkınlık getiriyor bana. Bir şey değişmiyor. Eğitimler, seminerler, yasalar, koruyucular hepsi havada asılı kalıyor. Biz duygusal konuşmadan öteye geçemiyoruz. Önce anneleri eğitelim diyoruz, erkek çocuklarımız feminen olup koltuk altı kıllarını aldırabilirler, kadınımsı olabilirler mantığıyla karşılaşıyoruz.
Toplumsal dayanışmalar pek çok yerde kısır kalabiliyor. En iyisi kısasa kısas yöntemi. Biri sana el mi kaldırıyor sen sopayla girişeceksin. Öyle olmaz böyle olur diyeceksin. :) başka çözüm bulamıyorum. Bana el kaldıranı anasından doğduğuna pişman ederim. Bütün kadınlar da bunu yapsınlar. :)
Kadınlar kendi çaresizliklerinin bilincinde olmak zorundalar. Bireysel anlamda şiddete karşı durmak zorundalar. Bir kereden bir şey olmaz mantığını bırakmak zorundalar.
Bilemiyorum midem yeterince bulanıyor.
Sevgili deniz yaptığınız eleştiriler bence doğru,teşekkürler.Ancak toplumun tamamına genellemek bana göre yanlış.Bu yazıyı okuyan birisi ülkemizde bütün kadınların haksızlığa uğradığı düşüncesi oluşur.Bütün erkekler zalim,despot psikopat değil ki.Oysa bizim kültürümüzde çoğunlukla kadına değer verilir.Kadınlar bizim annemiz,eşimiz,kızımız onlara el kaldırmayı değil kalplerini kırmamaya çalışırız.Bahsettiğiniz olumsuzlukların yanlışların düzelmesi dileğiyle selamlar.
Yazicam vaktimmmm olunca
Kisacik cok unlu.bi doktor
Kanalin birinde dedi ki " stajerlik zamanimda acile kucukcuk cocuklar geliyordu babalari tarafindan tecavuze ugramislar bunlar ortbas ediliyor ve altugun girisne tebrik birakiyorum
Tum.dunya krizi bu denizim
Her yerde iskence artaraj gidiyor
Yalniz o erkek sananlar artik cinsiyet ayrimi gutmuyor iclerine tukurdukkerim o pislikkerini en cok masumlara akitiyor .
Yahu bi yerde okumustum " ozel siparis " veriyorlarmis
Insanligimdan tiksinir hale geldim
Keske dag bi tas olsaydimmmmmmmm
😡
Umarim geceyi kucaklar yazin.
Sevgimle
sekiz marta yaklaşırken anlamlı güzel bir yazı olmuş...elbette sadece o günde mi kadınların değeri ya da toplumdaki yeri anlaşılacak veya tartışılacak? elbette hayır... tek günlerin içine sığdırılıp, insanları teselli etmeye uğraşan suni ve göstermelik günlere de karşıyım açıkçası...onlar sadece göz boyama politikaları...neyse bu konuların üstünde fazla durmak istemiyorum...bazıları bu kadarına minnet duyabilir bazıları da cinsiyet ayırmaksızın, olması gerekenin zaten bu yönde ve hatta belki bunlarla da yetinmeyip haklarının peşine düşebilir...
sistemin hep kadınların aleyhine işlemesinde ya da kadınların hep arka planda yer almasında bizim suçumuz, parmağımız yok mu bu işin içinde peki? evet bal gibi de var...peki bulunduğumuz statüyü düzeltmek ya da koşulları iyileştirmek için neler yaptık? çok fazla bir şey yaptığımız söylenemez...daha doğrusu yeterli değil...bi grup sokaklara meydanlara çıkıp, hakkını ararken-isterken, çoğunluk evinde sessizce kaderine boyun eğmiş, sırtına yüklenen sorumlulukların altında ezilip duruyordu...hala da öyle...bir kısım da 'aman tartışma çıkmasın! aman n'olcak onu idare edim! çocuklarım var kimin kapısına gidim? bir kereden bir şey olmaz!' ve bunun gibi sığındığı bahanelerin arkasında gitgide küçüldü ve sesini kaybetti sonunda...çünkü artık iliklerine kadar haddinden fazla tükenmiş ve tüketilmişti... bunlarla baş edecek güçten ve cesaretten de yoksundu...
örnekleri çoğaltmak mümkün...o ya da bu şekilde; hem aile içi hem de toplumsal açıdan kendisine fazla söz hakkı tanınmıyordu ne yazık ki...
hepimiz de biraz suçluyuz Deniz'im...
sevgiler gülüm...
chaotica
O qué
chaotica
Evet yazı içten, samimi, hissi... Benim yorumum gibi.
Den(iz)
Kimse üzülmesin hiç kırılmadım. Chao.. nun içini biliyorum... Gule'nin yazdıklarını tek cümleye sığdırmış ... Kırılacak bir şey yazmamış.
Ayrıca samimi olduktan sonra her eleştiri ve yorum başımın tacıdır. Sayfamda aykırı bir fikir sunuldu diye kimseye hakaret etmem,kırılmam.Değer verip yazımı okuduğu için mutlu olurum...
Sevgilerimle...
Çok acı gerçekler dile getirdikleriniz.
Yüce Yaratan kokuşmuş toplumlara önce aydınlığı lütfetmiş
Kıymetini bilmeyenlere de sonrasında karanlığı nasip kılmış
İnsan refleksi ne yazık ki daima iyiye ve güzele doğru gelişmiyor
İki kapılı handaki yolculuğun bir yerlerinde bozuluyoruz hiç de istenilmedik şekilde
Her ne yaşanılıyorsa, sebebi bir tek kişiden menkul değildir asla
Yukarıdan aşağıya Genel yönetimden başlayarak
İş hayatı, okul hayatı, aile ve nihayet bireyin sahip oldu öz nitelikler
Amaç her aşamada insan gibi insan yetiştirmek olmalıdır.
Yetmedi, insan gibi insanlara da yol açmalıdır doğru zamanda, doğru yerlerde
Bunların toplamında ise Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün deyimi ile
"FİKRİ, İRFANI VE VİCDANI HÜR"
Bireylerdir bize lazım olan
İşte bu öznitelikler İNSAN GİBİ İNSAN olmanın temel taşlarıdır..
Geleceğinizin mutlu, huzurlu ve aydınlık olması dileğimle
Saygılar