- 934 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİRİN DOĞUMU SANCILI OLUR
Kolay mı sanırsın şiir yazmayı. Mum ışığı, kör karanlık, kuytu köşe; Kırık masa, kuru iskemle, yarıda sönmüş sigara, dolmuş kül tablası, soğumuş çay. Kederli duvar, kasvetli tavan, çerçevede sana bakıpta seninle konuşmayan fotoğraf. Gıcırdayan kapı, şeridi boşalan daktilo, büyük hanımın romatizma sancıları, annenin ikazı, babanın “ Şair olup da ne olacaksın sanki” sözleriyle başlayıp biten azarı.
Kolay mı sanırsın şair olmayı. Yüreğinin başköşesine kurulmuş hüzün, kederinle alay eden yalnızlığın. Tek kişilik oyunda hem oyuncu hem seyircisin. Leyla’ya Mecnun, Aslı’ya Kerem, Ferhat’a Şirin ararsın düşlerinde. Yusuf olursun Kenan diyarında bir kuyuda, bilenmiş bıçak altında İsmail sabrıyla yatarsın. Bağdat olup yanar, Halep olur kavrulursun. Hazar kıyısında abdest alır, Buhara’da divana durursun bir ikindi vakti. Yunus’un heybesinden bereketli Anadolu topraklarına dökülen umutlar yeşertirsin. Bulunca şükreden, bulamayınca sabreden Belh şehrinin köpeklerini doyurursun Mevlana’nın hatırına.
Sonra beklersin bir kelimeyi, bir cümleyi, bir satırı, bir kıtayı bitirmek için; günlerce, haftalarca, aylarca yolunu beklediğin kıtalar dolaşan ilham perisini.
Ansızın gece yarısı yüreğinden sancılanırsın dört duvar arasında. Gelen şiirin ayak sesleridir. Çünkü güzel şiirler gece doğar ve şiirin doğumu sancılı olur.