- 1425 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HAYAT HERKESE ADİL DEĞİL!
Bilmem kaçıncı kez hava alanına gitmek üzere sabah ezanıyla uyanmıştım. Önceden tembihli taksi kapının önüne yanaştığında, bavulumu elime aldım ve dışarı çıkıp, sokak kapısını usulca çektim. Ortalık henüz aydınlanmamıştı bile. Lüzumsuz zaman kayıplarını sevmediğim için servis otobüsü kalkmadan tam 5 dakika önce yetişip, boş duran ön koltuklardan birine geçip oturdum.
İçimde aileme, sevdiklerime ve güzel İstanbul’uma kavuşma heyecanı, yasladım sırtımı koltuğa.
Güya kalabalığından, keşmekeşinden sıkılıp başka bir şehre kaçmıştık İstanbul’dan. Ama tıpkı bir bumerang gibi, gidip gidip ona döner olmuştum her fırsatta. Nasıl vazgeçebilirdim ki? Bu şehirde doğmuştum ve toprağına canımdan insanları vermişim. O yüzdendir ki kendimi bütünüyle ona ait hissediyordum.
Aracımız hareket ettiğinde, kimileri hemen kafalarını arkaya koltuğa dayayıp uykuya geçmiş, kimileri de ellerinde telefon, konuşmaya veya mesajlaşmaya başlamışlardı. Sabahın o saatinde kimle konuşurlardı, neydi ki bu telaşları?
Otobüs doğu istikametinde yol alırken, güneş tüm ihtişamı ile sarı kızıl ışıklarını yayarak tepelerin arasından yükselmeye başladığında, öyle güzel bir manzara oluşmuştu ki gökyüzünde, o muhteşem görüntüyü izlerken, hayatta oluşuma, sağ ve sağlıklı yaşayan bir birey olduğum için de şükrettim yaratana.
***
Her zaman otobüste ön koltukta yolculuk etmeyi de çok severim. Hem yolu daha rahat görür, hem de adeta şoförle birlikte ben de sürerim otobüsü. O fren yaptığında, benim sağ ayağımda sanki frene basar gibi bi basar yere.
Kafamda birsürü düşünce başlamışken yeni bir yolculuğa ve yeni bir güne üzeri gri tenteli kırmızı kasalı koca bir kamyon geçti otobüsümüzün önüne. Beyazdı belki de ama solmuş kirlenmişti tentesinin rengi. Belki havanın rutubeti ile yolların tozunu toplamaktan böyle grileşmişti.
Kamyonun kasasında ise, sabahın ayazından üşümüş, büzüşerek, birbirlerine sokulmuş ve bir oyana bir bu yana sallana salla giden bir sürü adam vardı. Soğuk kış aylarından biri olmasına rağmen, kiminin üzerinde doğru dürüst kalın bir giysi bile yoktu. Yani, ne bir ceket, ne bir kaban. Ama başlarında birer kasket, kimilerinin boynunda ağızlarına kadar doladıkları kaşkoller veya puşi tarzı örtüler vardı. Hepsinin nerdeyse, koyu kahveydi tenleri. Çok olmuştu güneş altında durdukları günleri de besbelli.
Böyle toplanmış nereye gidiyorlardı sabahın köründe acaba?
Göz göze geldim önde oturanlar ile bir ara. İşte o an çaresizliği, umutsuzluğu ve mutsuzluğu gördüm o bakışlarda. Nedense biran eski dönemlerde olduğu gibi satılmaya giden kölelermiş gibi göründüler gözüme! Sanki birileri çıksa da kurtarsa bizi der gibi umutsuzca ve bezgin bakıyordu gözleri! Belli ki bu adamlar emek işçileriydi. Ya tarlalara çalışmaya ya da amelelik etmeye götürülüyorlardı.
Kimi babaydı, kimi koca, kimi kardeş kimi oğul. Hepsinin amacı evlerine ekmek götürme çabasıydı mutlaka. İçimden “Bir dinlesem” dedim, “kim bilir ne hikayeler çıkar ortaya! Yüreğim sızladı o an ve elimi kaldırıp selamlamak amacıyla salladım kamyon kasındaki adamlara. Sadece içlerinden gençten biri, yüzünde kocaman bir gülücükle karşılık verdi selamıma. Yanındaki kişi eğilip bir şeyler söylerken o gencin kulağına, bir yandan da havaya kaldırdığı elini tutup hemen indirdi aşağıya. Yazık ya! O da utanıp başını çevirdi yan tarafa.
“Hay Allah!!” dedim içimden, ufacık bir mutluluğu bile esirgediler garipten, Niye ki? Belki de çekindiler şikayet falan gelir diye kim bilir? O sırada bizim otobüs hızlandı ve geçip gittik yanlarından.
***
Yaşam bazıları için gerçekten ne zor, değil mi? Kimine, daha gözlerini dünyaya açtıkları andan itibaren bir çok imkan sunuluyor, yarınları için hiç düşünmeden, kaygılanmadan yaşayıp gidiyorlar. Kimileri de işte böyle var güçleriyle asılarak, toprakları alın terleriyle sulayarak tutunmaya çalışıyor hayata.
Her nereye yaşıyor ve ne yapıyorsanız, kolay gelsin, rast gitsin...
Yollarınız açık, sağlığınız huzurunuz, rızkınız bol olsun.
* * *
YORUMLAR
İçerik ve üslup olarak düzeyli bir yazı okudum.
Akıcı anlatımınız çok hoş saygıdeğer kalem dost Billur hanımefendi, tıpkı memleketimin bakir topraklarında doğup yeşil dereler içinde sessizce akan çaylar duruluğunda yazıyorsunuz.
Kutlarım.
Çağlar değişir insanın insana layık gördüğü yaklaşımlar değişmez. Değişmiyor. Mevsimler önemsenmeden kışın ayazında yazın sıcağında insanlar taşınıyor kamyonlarda bu topraklarda HÂLÂ. Olayı özgün yazınızla gündeme taşınması bir güzellik...
Emeğe ve sanata saygımla.
İBRAHİM YILMAZ tarafından 1/27/2018 2:45:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
Adil olmayan Hayatmıdır yoksa İnsanlarmıdır?
Hayat akıp gider dönüşü olmayan bir yöne doğru
Verilen görevi eksiksiz yerine getirmekle mükelleftir.
Hayata şekli veren İnsandır,İnsan cahil olduğundan zalimdir zalimde bilmez Adaleti,Merhameti.
Siz yaptığınız yolculuk karşılığında belli bir ücret ödemişsiniz bu ödenen bedel size rahat bir otobüs koltuğu kazandırmış.
O kamyon kasasındakiler ise nakliye masfarı oluşturdukları için daha ucuza mal olsun diye inşaatın kum kamyonlarıyla yolculuk yapmak zorunda kalmışlar.
İnsan Eşref-i Mahlukattır cahaleti yüzünden yine İnsan olana kum Muamelesi yapıyorsa. oturup kendi insanlığını sorgulasın.
Kaleminize sağlık olsun.
Billur T. Phelps
Adalet ya doğuştan geliyor ya gelmiyor insana.
Yerleştirildiğimiz coğrafyalar, haykırarak gözümüzü açtığımız ana kucakları belirliyor kaderlerimizi.
Ve evet insanoğlu oldukça acımasız. Güçlü, güçsüzü her dönemde basamak etmiş, ezmiş, aşağılamış. Neden diye sorduğumda cevabı yok? Yaratanın da elbet var bir nedeni.
Saygılar,