- 680 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
AKLI FİKRE VURMAK
Fıtratından olsa gerek, insanoğlu yaratılırken genetik DNA yapısına yaratıcı tarafından, hata yapma gen ve şifresi konmuştur. Neden? İmtihan için. Konmasaydı ne olurdu? Kimse hata yapmazdı.
Keşke konmasaydı mı? Peki, nasıl imtihan olacaktık? Diğerinden farklı olanı nasıl tespit edecektik? İyi ki de konmuş. Bu demektir ki insanoğlu hata yapma donanımlı yaratılmış ve hatalara açıktır. "Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni" diye, ne güzel söylemiş Orhan GENCEBAY. Hatamla sev beni demiş ama aynı hatayı hep yapsam da sevmeye devam et dememiş. Yanlış olan hata yapmak değil, aynı hatanın tekerrürüdür. Mevlana’ ya baktığımızda hepimizin aklına; "Gel. Gel, her ne olursan ol yine de gel" sözü gelir. Mevlana "her ne olursan ol gel" derken, "geldiğin gibi git" dememiştir sanırım. Piş de git demiştir.
Peki, kendimizle kavga eder miyiz? Ederiz. İki kişi arası, aile içi, komşu kavgası, sülale ya da aşiretler arası, mahalle, köyler arası, şehirler arası, ülke içi etnik kavgalar, ülkeler arası, ırklar arası, hatta inançlar arası kavgalar var mı? Var. Ne zamandan beri var? Habil ve kabilden beri var. Dün vardı, bugün de var; yarın da olacak mı? Olacak. Peki, ne zaman bitecek? Bitmeyecek.
Kavganın boyutu büyüdükçe adı kavgadan çıkıp "savaş" olur mu, olur. Peki, bu kavga veya savaşların bir galibi var mı? Yok. Bize faydası var mı? Yok. Durdurabilir miyiz? Hayır. Çözüm nedir o zaman? En aza indirgemek. Nasıl indirebiliriz? Aklı kullanarak. Akıl hayvanlarda da var, onlar niye hep kavgada? "Akıl var da fikir yok çünkü" Yola çıkıp otobana yatan inekte akıl var ama çarpılacağını aklına vuracak ve muhakeme yapacak "fikir" yok. Sadece içgüdü var. Peki, fikir insandan başka hangi canlıda var? Hiçbirinde yok. Öyleyse biz bu kavgayı en aza indirebiliriz. Çünkü genetik DNA yapımızda "fikir" de var. İndirebiliriz. Şimdi soru geliyor; gittikçe kavgalar azalıyor mu, çoğalıyor mu? Çoğalıyor. Öyleyse insanoğlu "akla fikri vurmuyor" demektir. Doğru mu? Vuralım o zaman. Nasıl vurulur? "eğitim" ile. Kişisel, aile, toplumsal ve evrensel eğitimle.
Aklı fikre vurmanın yolu sanırım düşünme ve muhakeme yeteneğimizi kullanmak ve gerçekleri kabullenmekten başlar. "Kabullenmek" bu sözcük sanırım anahtar sözcüğümüz. Önce bunu sindirmek gerek. Hiçbir insan dil, din, ırk, cinsiyet ve coğrafi koşullarını seçerek dünyaya gelmemiştir. Ben seçseydim, belki de şimdiki boy, ten, göz, dil, ırk özelliğimi farklı seçebilirdim. Böyle bir şansım olmadığına göre bu herkes için aynıdır. Öyleyse benden farklıları da "kabullenmem" gerek. İkinci bir dünya henüz olmadığına göre benden farklılarla bu dünyayı paylaşmam gerek. Dünya hepimizin zorunlu ortak malı… Herkesin yaşam hakkı var.
Hiçbir insan tüm ihtiyaçlarını tek başına karşılayamaz. Herkes bir bedendeki organlar gibidir. Nasıl ki göz görür, kulak duyar, el tutarsa ve kalp atar beyin yönetirse hepsi aynı vücutta birbirine lazımsa insanlar da aynıdır. Yüz halkadan oluşan bir zincirin gücü en zayıf halkası kadardır. Her halka metal de bir tanesi plastikse zincir zayıf olan plastik halkadan kopar ve o zincir iş görmez. Vücut da böyledir, tüm insanlar da. Hepimizin birbirine ihtiyacı var. Hepimiz aynı zincirin birer halkasıyız.
Sözü şöyle bağlamak istiyorum : "Yaşamak hepimizin hakkı. Dünya ortak malımız, başka dünya da yok. Dünya aynı duruyor ama biz sürekli çoğalıyoruz. Yaşamak için de mutlaka birbirimize ihtiyacımız var. "Yaşamak için insanı öldürmek değil, yaşatmak zorundayız" Madem öyle, yaşamak ve birbirimizi yaşatmak zorunda olduğumuza göre herkesin vücuttaki organlar gibi birbirine ihtiyacı var. Farklı meslek guruplarından olduğumuz halde kimse mesleğini sadece kendisi için yapmaz. Ben Ziraat Mühendisiyim, size meyve ve sebze yetiştireceğim. Doktor şifa verecek, tekstilci giydirecek vs... İşin doğrusu herkes kendi istibdat ve kabiliyetinde, yeteneğinde bir meslek seçecek ve "ben buyum" diyecek. Hatta bu da yetmez, mesela ben doktorum yerine ben göz doktoruyum veya gözle alakalı daha da branşlaşmış olarak, operatörüm diyecek. Doğru olan da sanırım bu. Operatör göz doktoru gidip diş çekmeye kalkmayacak. Adam doktor ama mahkemede avukatlık yapmak isterse ne kadar başarılı olabilir? Ya da kaç dava kazanabilir? Hiç tabii ki. Peki, hangi hâkime ameliyat olursunuz?
Benim ilmi eğitimim ziraat mühendisliği, branşım meyvecilik. Meyvecilik içinde de alt branş olarak "Sert çekirdekli Meyveleri" seçtim. Uzmanlığım ise kiraz. Kiraz konusunda elime su dökecek doktorun ve avukatın alnını karışlarım. Olamaz. Ama kiraz branşında beni sollayacak bana beş çekecek çok kişiler var. Meslek branşlarım içinde 100 kişiden en sonuncu kişi de olabilirim. Bu çok doğal. Ama bir sebzeci asla benden kiraz konusunda üstün olamaz. Ben de sebzeden anlamam, sebzecinin eline su dökemem. Lakin her meslek erbabının farklı bir meslekten hobileri, amatör uğraşları mutlaka vardır. İşte ben bunlardan biriyim. Ziraat Mühendisinden "şair-yazar" ne kadar başarılı olabilirim?
Gelelim asıl konuya... Yazı yazıp, şiir astığımız sitede kaç kişi varsa, sanırım kimimiz mühendis, kimimiz, doktor, kimimiz avukat, kimimiz de edebiyat fakültesi mezunu edebiyat eğitimi almış yazar-şair. Kimimiz de küçükten beri edebiyata gönül vermiş, kendisini bu konuda hayli ilerletmiş, içinde Allah vergisi ilhamlı şair-yazar ruhlu kişiler var. Hangimiz daha iyi yazar-şair ve yorumcuyuz? Elbette ki "edebiyatı branş seçip mektebini okuyan" ya da yaratılıştan yetenekli olan.
Sitede birisi bir şiir asıyor, diğeri hemen yorumla saldırıya geçip dağarcığındaki silahları ateşliyor. Diğeri başka bir yorumla ona destek veriyor ya da birisi bir başka küçük beyni körükleyip kullanıyor, başlıyor didişme... Karşılıklı mesnetsiz atışmalar, farklı siyasi sürtüşmeler, guruplaşmalar, "ben bilirim" "biz biliriz" kavgaları ve boyutlar büyüyünce hakem olarak site editörlerini birbirine körüklemeler, hatta konuyu site yönetimine kadar götürmeler vs. Peki sonuç nereye varıyor? Bu yazarın şairin olduğu yerde durulmaz, editörler yanlı bu site yönetimsiz; ben başka siteye gidiyorum. Burada kalemi kırdım. Yanıma kimi de alsam acaba, toplu mu gitsek... Yok böyle bir mantık arkadaş! Sen bu kafayla nereye gidersen git, gölgenden ayrılamadığın gibi sorunlarından da ayrılamazsın. Gittiğin yeri de aynı yaparsın. Bir arpa boyu da ilerleyemezsin. Aynı kavgaları orada da başlatırsın. Bu kafayla sana site dayanmaz. Kendi siteni de kursan iki günde zaten batırırsın.
Çözüm nedir mi dedin içinden? Bence, herkes mesleğini, branşını, herkes kendi işini yapsın. Hatta branşının bir alt dalında ihtisaslaşsın. Kimse kimsenin mesleğinde ahkâm kesemez, kesmemeli üstelik de "saygı" duymalı. Ondan bir şeyler öğrenmeli. Amatör isen, şiirini yaz, sayfana as. Erbabı değerlendirsin. Olumlu ise mutlusun. Olumsuz ise dersini al, gelişirsin. İnanınki "zamanın doğru eleği" vakti geldiğinde sap ve samanı ayırır, cılız dane kalburun altına düşer. Benim takma nik mi nick mi ne zıkkımsa, bazıları da mahlas diyor ya "kul Figani" ama gerçek adım Erdem GÜMÜŞ. Yazar ve şair değilim. Mühendisim. Bu siteden önce Edebiyat sitesinde şiir yazmaya başladım. O zamanlar aklım sıra benden üstün şair yoktu. Ne güne düştüm, ne de böcek aldım. 166 tane şiir astım hiç itibar görmedim. Kızdım. Köpürdüm. Guruplaşmalar var dedim. Editör beğenmedim, siteye de yönetimsiz diye küstüm. Benim yerim bura değil, dedim ve ayrıldım. Ama üyeliğimi de silmedim. Geldim bu siteye. Eeee ne oldu? Değişen bir şey yok. Kimse gene iplemiyor. Bir yerlerde bir noksanlık vardı. Çözdüm.
Noksanlık bendeydi. Serbest bilmiyorum, heceden haberim yok, kafiye bilgim sıfır, yaz babam yaz.. Kim itibar eder. Bol bol güldürdüm herkesi kendime. Yavaş yavaş kendimi geliştirmeye başladım, yıldızlı şiirleri, güne düşenleri, eğitici yorumları gece gündüz okudum. Ustalara danıştım. Hiçbiri yardım etmem demedi. Hatalarımı söylediler. İlk yıldız aldığım şiirde yıldızı neden hak ettiğimi gördüm. Bu çok hoştu. Geliştikçe yıldızlar çoğalmaya başladı. Güne haftaya düşmeye başladım. Çok hoş bir duyguydu bu. Bir gün şiir yazmakta tıkandım. Bari eski sitemdeki sayfama gideyim, bugün de oradan alıp buraya asayım, dedim. Rezalet. 166 şiirden hiçbirini seçip asamadım. Eski sitemdeki şiirlerden utandım. Bir zamanlar övündüğüm şiirler şimdi kocaman bir "hiç" idi. Edebiyat Defterinde Erdem GÜMÜŞ şiirlerine girin bakın hiçbiri şiire benzemiyor. Peki, şimdi durum ne, bu sitede nasılım? Cevap: emeklemeye başladım. Tay tay edip ayakta durmayı öğreniyorum. Mutlaka bir gün gelecek, yürümeyi öğreneceğim hatta koşmayı da. Ama asla ve asla mesleği gerçekten "edebiyat" olan mektepli veya çıraklıktan yıllarını vererek, adım adım gelen yetenekli ustalara asla yetişemeyeceğim. Yetişmek derdim de yok. Kendi tarzımı bulup o koridorda kendimle yarışmak hedefindeyim.
SONUÇ:
Aklı fikre vurmak gerek, kabullenmek gerek, elin elden üstünlüğünü görmek gerek. Ustadan ilham almak gerek. Sanırım o zaman kavgalar azalır. Ortak aklı bulalım, aklı fikre vuralım, didişmeyi bırakalım. En kötünüz benim, en çaylak yazar-şair benim aranızda ve diyorum ki; bizler gerek amatörce hobi olarak, gerekse profesyonel olarak yazı yazıp asıyoruz, paylaşıma sunulanlara yorum yapıyoruz. Bunu tüm dünya okuyor, yedi milyar okuyor, belki de yazımızı başka kıta ve ülkelerden insanlar başka dile çevirip okuyor ve okutuyor. Yani halkın, dünyanın gözü, kulağı, ulağı, eserleriyle mini minnacık beyinlere doğru veya yanlış şeyler şırınga eden konumdayız. Yaptığımız iş insan beynine yatırım. Yanlış yatırımın faturası geri döner ve bize yansır. Çünkü çocuğu yanlış eğitirsen yarın yönetime geçince seni yanlış yönetir ve yanlışı yaşatır.
ÖNERİ:
Ya işi bilen erbabına bırakalım, sadece o yazsın, bizler okuyalım. Ya da onu kabullenelim. Asıl mesleğimizi yapalım. Yok ille de ben de yazacağım, kasap değilim ama çok kurban keseni seyrettim, babamda iyi dana keser-yüzer, dedemin koyun sürüsü vardı, kasaptan eti ben alırdım nasıl keser bilirim dersen bir dene bakalım kurban bayramında nereni keseceksin. Masat nereye kayacak.
SON SÖZ:
Beni eğitecek ve törpüleyecek acı-sert yorumlarınızı bekliyorum. Yazıda ve hitapta kusurlarım elbette vardır, bu iş mesleğim değil, dedim. Ama hiçbir kişiye kast ve göndermem yok, o benim haddime düşmez. Beşerim şaşarım. Varsa; sürç-i lisan; affola.... Hadi canlar, aklı fikre vuralım; küskünsek barışalım. En huzurlu site bizimki olsun. Hem de çok seslisinden.
KUL FİGANİ