Yok Oluş
Çırpındıkça daha da çok dibe çekilmek gibi bir şeydi bu. Sayılı nefesin kalmıştı artık havadan alacağın. Hiç de yavaş sayılmayacak şekilde gittikçe daha çok kavuşuyordu bedenin o derin suya. Çarenin kalmadığını anlayınca yapabileceğin en güzel şeyi yaptın ve kaldırdın başını yukarıya. Son bir kez baktın sonun gelmişken sana sonsuzluğu hatırlatan göğe sonra kirpik uçların da kavuştu suya.
Artık tüm bedeninle birlikte suyun içerisindeydin. Tuzlu su yakıyor da olsa kapatmadın gözlerini. Zaten ebedi karanlığa teslim olacaktın, niye erkenden kararasaydın ki?
Kitaplarda okuduğun, filmlerde izlediğin gibi olmadı hiç. Anılar hücum etmedi zihnine. Hatta " şu an" kavramını ilk defa bu kadar hakkını vererek yaşıyordun. Evet; sen hiç anı yaşayamamıştın, ya geçmişe demir atmıştın ya da gelecek için kaygılanmıştın.
Biraz daha dayanabileceğini söyledin kendine, hem küçükken babanla yaptığınız " kim daha uzun süre suyun altında kalacak? " yarışlarının galibi sen değil miydin? Belki de bu yarışlar ile başlamıştı aldanışların. Aslında hiçbir zaman o yarışların galibi sen olamamıştın.
Aldandığını bir kez daha gördün, dayanamıyordun. Ölümü hissediyordun. Ciğerlerine hapsetmiş olduğun hava yerini artık suya bırakıyordu. Yokluğuyla insanlığın sonunu getirecek olan su, varlığıyla ölüm sebebin oluyordu adeta. Parmak uçlarınla dahi olsa birinin hayatına dokunmadan gitmek istemediğin bu dünyadan, ardında hırçın dalgaların hangi kıyıya sürükleyeceği belli olmayan bedenini bırakarak ayrılıyordun. Dünyaya bırakacağın iz bundan daha fazlası değildi, biliyordun.
Ve işte o an gelmişti. İki göz kapağın sanki senelerdir birbirine hasret duyan aşıklar gibi özlemle kavuştu. Sonsuz karanlığın içinde gördüğün tek şey O’ nun seni asla görmeyen ve de artık görmesi imkansız olan gözleriydi. Katilinle bakıştın bir kez daha sonra ruhun tüm keşkeleriyle birlikte usul usul veda etti insanların yaratmış oldukları imkansızlıklarla dolu dünyaya.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.