- 1095 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
EĞİTİMDE ŞİDDET VE TERÖR
EĞİTİMDE ŞİDDET VE TERÖR
Dr. Sadık Özen
Bir ülkede siyasete ve ticarete en son alet edilecek şey eğitim olmalıdır. Hatta eğitim ve öğretim bu tür şeylere hiç alet edilmemelidir. Çünkü eğitim toplumların temel yapısını oluşturur. Eğitim üzerine siyasi çıkar amaçlarıyla yapılan etkileşimler toplumları felakete sürükler. Çünkü eğitim ancak bağımsız olduğu sürece başarıya ulaşır.
Eğitim ilk olarak aile içinden başlar. Aile terbiyesi kavramı eğitimin ilk aşamasıdır. Yeni bireylere ana ve babalar tarafından kazandırılır. Ulusumuzda bu geleneksellik kazanmış büyük bir kültürel olaydır. Aile büyükleri, ana-babalarından öğrendikleri; sevgi, saygı, adap, usul, görgü, hak ve adalet kurallarını çocuklarına aktarırlar. Aile içi eğitim böyle başlar.
Daha sonra eğitimi devlet üstlenir ve okullarında belirli bir düzen ve sıra içinde, kendi koyduğu kurallarla yeni kuşaklar eğitilir. Ülkemizde ilk bilimsel eğitim Cumhuriyet dönemi ile başlamıştır. Eğitimimizin temelini oluşturan yasalar bu dönemde çıkarılmış ve uygulamaya konulmuştur. İlk olarak çıkarılan “Tevhid’i Tedrisat” yani “Eğitimin Birleştirilmesi” Yasası bu dönemde çıkarılmış ve eğitimin temel kurallarını koyan ve denetleyen “Talim ve Terbiye Kurulu” nun kuruluşu da bu dönemde gerçekleştirilmiştir.
Bizim kuşağımızı yetiştiren Cumhuriyet öğretmenleri ilkeli, inançlı ve azimli eğitimcilerden oluşmaktaydı. Onlar bizim kuşağımızı Atatürk ilkeleri doğrultusunda büyük bir özenle yetiştirmişlerdi. Bundan sonraki aşama “Köy Enstitüleri” nin kuruluşu oldu. Bu büyük eğitim kuruluşları, ne yazık ki emperyalistlere boyun eğen ve hizmet eden politikacılar tarafından yok edildi (1954). Eğer Köy Enstitüleri’nde verilmekte olan ve toplumsallık açısından tabandaki halkımıza yönelik eğitim ve öğretime son verilmeyerek devam ettirilebilmiş olsaydı, bugün Türkiye “Japon Mucizesi” ya da “Çin Mucizesi” denilen kavramlarla kısa zamanda çok büyümüş ve gelişmiş ülkelerden daha önceki sırayı alabilirdi.
Ne yazık ki; çok partili yaşama geçildikten sonraki dönemde, eğitimizde tahribat dönemi başlamıştır. İlk olarak dilde geriye dönüş başlatılmış ve buna paralel olarak da dinin siyasete alet eden ilk adımlar atılmıştır. Bir taraftan teknolojik alanda gelişmeler sürdürülürken diğer taraftan cumhuriyetin getirilerine karşı başlatılan uygulamalar, ülkemizdeki bireysel ve toplumsal yozlaşmaların tohumu olmuştur.
Ekim 2004 yılında yayınlanan “Bireysel ve Toplumsal Yozlaşma” kitabımın giriş bölümünde dikkatleri konu üzerine çekmek için bakın neler yazmıştım:
“Birçok olumsuzluğun ortak paydası olan YOZLAŞMA çok kapsamlı bir kavram ve ne yazık ki yozlaşan pek çok şey var. Gerçekleri halkımın önüne sererek dikkatlerini çekmeye ve onları uyarmaya çalışıyorum. Çünkü artık ülkemizde çok kötü gelişimler olmaya başladı. Geleneksel aile yapımız yıkılma noktasına geldi. Etik değerlerimiz kayboluyor. Ulusal devlet kavramı yok oluyor. Farkında olmadan; kültürümüz, ekonomimiz, siyasi bağımsızlığımız ipotek altına giriyor ve tutsaklığa sürükleniyoruz.
Bunları; şu anda ülkemizi yönetenleri kastederek yazmıyorum. Mutlaka bu kötü gelişimde onların da paylarının olduğu şeyler var. Ama onların da içlerinde en az benim kadar vatan ve vatandaş sevgisi olması gerektiğini düşünüyor ve buna inanmak istiyorum. Zira aramızda hizmet açısından görüş ayrılıkları olsa da ülkemizin esenliği için “Olmazsa olmazlar” da birlikteliğin sağlanması ve korunması gerekiyor. Parolamız: Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için.
Eğitim alanında ilk olumsuzluk yaratan gelişmenin; her sabah ilkokullarda öğrencilerin büyük bir içtenlikle öğretmenleriyle birlikte ve büyük bir heyecanla okudukları “ANDIMIZ” ın kaldırılması olduğunu düşünüyorum. Çünkü yetişmekte olan körpe çocukların 5 yıl süreyle “Büyüklerimi saymak, küçüklerimi sevmek, yurdumu, ulusumu özümden üstün tutmaktır. Varlığım Türk varlığına armağan olsun” sözleriyle ant içmeleri, onların Türk geleneklerine uygun olarak yetişmelerinde büyük bir etkendi. Bu son derecede güzel olayın hangi sebeple kaldırıldığını anlamak mümkün olamamıştır. Yaratılan olumsuzluk, resmi devlet kurumlarının isimlerinden “TC” sembolünün kaldırılması ve “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” söyleminin engellenmesi olmuştur. Bu eylemlerin ortaya konması nedeninin “AB” yasalarıyla uyum sağlama amacı güttüğü sanılıyor. Ulusal birliğimizin oluşturulması ve korunmasına karşı olan bu tür eylemlerin yanlış oldukları artık fark edilmelidir.
Yaratılan bu olumsuzluklardan sonra, eğitimle ilgili ulusal değerlerimiz yerine “Dindar Gençlik Yetiştirilmesi” programı konmuştur. Bu programın uygulanması sonunda n yazık ki dindar gençlik yerine; eli sopalı ve palalı, cumhuriyet düşmanı bir gençlik gündeme delmiştir. Oysa geleneksel aile yapısı ve kültürüne yürekten bağlı olan Türk Gençliği zaten dindardı. Çünkü dindarlık, Türk ve İslam kültürünün ortak değeriydi. Gençlere örnek olunması gereken şeyler; ilkeli, inançlı, ülke çıkarlarının kişisel çıkarlarının önünde tutan, eşitlik, hak ve adalet duygularına sahip gençler yetiştirilmesiydi. Bunun yerine, kendi aile büyüklerinden başlayarak geleneklerimizin tümüne karşı çıkan, büyüklerine saygısız, öğretmenlerine düşman, kendi çıkarlarından başka hiçbir manevi değere saygı duymayan, sevgisiz, saygısız, ilkesiz ve bilinçsiz bir gençlik modeli oluştu. Yarınları düşünmeyen, yaşam tarzını zevk, eğlence, giyim ve cinsel dürtülerden ibaret sanan, adına “Çağdaş” ya da “Gerici” denen gençlerden oluşan yepyeni bir toplum. Büyüklerine saygısını, küçüklere sevgisini ve bütün etik değerleri unutmuş, ne olduğunu ve olması gerektiğini bilemeyen bireyler topluluğu.
Bütün bunları, İzmir’de yaşanan Okul Müdürünün öğrencileri tarafından öldürülmesinden yola çıkarak yazıyorum. Bir okul müdürünün veya öğretmenin öğrencileri tarafından öldürülmesi büyük bir vahşettir. Bu olay korkunç bir cinayet olması yanında bir terör olayıdır. Bir öğrenci için öğretmenini öldürmekle babasını öldürmek aynı şeydir. Bu menfur olay eğitimin getirildiği akıl almazlığın kanıtıdır. Öğrenciye, öğretmenine tezkiye verme yetkisinin sonucudur. Bu işlerin baş sorumlusu Milli Eğitim Bakanlığıdır. Milli eğitimimizle ve müfredat programlarıyla oynamanın nelere mal olabileceği bu menfur olayla anlaşılmış olmalı ve en kısa zamanda izlenen bu yoldan geri dönülmelidir. Eğitimde izlenecek tek yol cumhuriyetimizle getirilen eğitim sistemimizin yeni baştan uygulamaya geçirilmesidir.
Saygılarımla…
16 Aralık 2017
YORUMLAR
Güzel bir yazı okudum. Gerçekten eğitim seviyemiz çok düşük. Yıllarca soruların çalındığı bir ülkede...iyi öğretmenler yetiştirildi mi sanıyorsunuz?
sadikozen
Sayın Taha Yılmaz Gülbeyaz'ın yorumunda nelere değinmek istediğini çok iyi anladım. Ancak düşüncelerini açıklayan sözcüklerin iyi seçilmemiş olduğunu düşünüyorum. Tabii bu kendi tercihleridir. Ama değindiği konular ironi yapılmayacak çok önemli konulardır. Özellikle ikinci yorumunda ileri sürdüğü hususlar ülkemizin ne denli bir yozlaşma içinde olduğunu ve ne büyük olumsuzluklara sürüklendiğini anlatıyor.
Anlatımları "Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır" Atasözümüzle değerlendiriyorum. Bence konular üzerinde genelleme yapılmamalı. Zira her öğretmen, her öğrenci, her ana-baba, her kadın, her polis, özetle bütün bireyler aynı değildir. Ülkemizde geleneksel aile yapısı, genel kültür ve eğitim alanında yaşanan yozlaşmanın getirdiği olumsuzluklar çok ileri boyutlar kazanmışlardır.
Çağ değişmiştir ve daha da değişmektedir. Teknolojik ilerlemelere karşın manevi değerlerimizde her alanda yıpranmalar oluşmuştur. Milli Eğitimimizin temel ilkelerinden ve devrimlerimizden uzaklaşma eğilimleri anlamsız bir şekilde artmaktadır. İnançlar üzerine gereksiz ve anlamsız baskılar yapılmaktadır. Terör olayları kırsal kesimlerden kentlerimize hatta okullarımıza kadar inmiştir.
Bütün bu konuların en kısa zamanda devletçe ele alınması ve düzeltilmesi gerekiyor. Aksi halde gelecekte büyük kargaşaların oluşması kaçınılmaz olacaktır.
Eğitimde "Eti senin kemiği benim" dönemi kapanmıştır. Ama Bireysel hak ve özgürlüklerin sınırı da aşılmamalıdır. Geleneksel Türk kültürü aslından daha fazla uzaklaşmadan değerlerinin korunabilmesi için önlemler alınması gerekiyor. Çok partili rejimin geriye dönmek için ileriye yönelik önemli bir adım olduğu unutulmamalıdır. Doğa, insan ve hayvan sevgisi bir bütün olarak ele alınmalı ve korunması yoluna gidilmelidir. Kaybolan karşılıklı sevgi ve saygı düzeni yeniden kurulmalıdır. Medya organlarının yaratmakta olduğu etik değerlerin daha çok yitirilmemesi için önlemler alınmalıdır.
Sayın Özlem Tarhan Sayın Şair 67 ile bazı küçük farklarla aynı görüşlere sahip olduğumuzu söylemek isterim. Kişisel yapım gereği, gerek kökleri dışarıda, gerekse içeride olan bütün uç akımların karşısındayım. Ve ulusal birlikten yanayım.
Yorumda bulunan arkadaşlarıma teşekkürlerimi ve içten sevgilerimi sunuyorum.
Makaleniz adaletli ve hakkaniyetli, tek taraflı ele alınmadığı aşikar..
teşekkür ediyorum..
fakat bu güzel yazınıza daha bariz bi yorum yapmak isteğimin yanında tepkide alacağımı biliyorum,buna rağmen ben yinede kafamdan geçen bana göre doğru olan bir iki çümle yazacağım..
* Kadına höst deme yasaklandı boşanmalar, aile faciaları çoğaldı..
* Öğrenciye dayak yasaklandı bilgisiz,tembel,saygısız talebe çoğaldı..
* Polise jop kullanmak yasaklandı hırsız,arsız,yolsuz,terörist çoğaldı..
* Evlada yapma-etme-gitme demek yasaklandı hayırsız evlat çoğaldı..
teşekkürler..
Özlem Tarhan
Bir ögtetmen olarak, dayağın insan onurunu alcaltan ve eğitimde asla başvurulmanası gereken bir yöntem olduğunun da şiddetle arkasındayım!
Gelelim polis ve cop olayina; madem polise yasaklandı bu cop; neden hâlâ haberlerde bir sürü görüntü izliyoruz bu şekilde?! Haa; bu da polisin vatandaşa "höst" deme şekli bu; ki, çok büyüklerimizin(!) yüksek müsaadeleriyle oluyor bu elbette!
Vallahi bu yorum bile ciddi bir zaman kaybı söz konusu siz olunca; zirâ; zihniyetinizi yazılarınızdan maalesef biliyorum! Ama bu dilim durmuyor işte; can çıkmadan çıkmıyor huy!
Sayın Sadık Bey; ellerinize sağlık diyor ve tebrik ediyorum her dâim onurlu ve hakkaniyetli duruşunuzu...
Taha Yasin Gülbeyaz
* Bir arkadaşımın köyüne gitmiştik yaz mevsiminde..Dut ağacının dibinde meydan gibi köyün ortasında bir yerdeydik...10 kadar çocuk vardı ilkokul talebesi içlerinden 4. sınıf talebelerinde 4 kişi yanyana duruyorlardı, bu dört kişide 4.sınıf talebesiydi, 4 kişilik 4.sınıf talebesine 4x4 = kaç eder? sorusu yönelttim cevap alamadım, bilemediler... öğretmenimizde, talebemizde bu halde, öğreten ve öğrenen..bu gevşeklik nerden geliyor?
* Kim 500 milyar yarışmasında yarışmacı bir öğretmen, öğretmenin öğrencisine öğretmesi gereken soruyu Kenan Işık öğretmene sordu ;'' 12 ay içerisinde hangi iki ay yanyana 31 çekiyor?'' diye... Öğretmen bilmiyor,süre içerisinde Kenan Işık hareketleri ile, mimikleri ile yardımcı olmaya çalışıyor, hatta öğretmene hani yumruklarımızda ellerimizde ayları sayarız ya 30 ve 31 çeken ayları...falan filan tarifler öğretmen hala şapşal bilmiyor ve bilemedi soruyu...
şimdi durum bu...
kadına gelince ocakta yemek pişiyor kadın elinde telefon yemek dibine yanıyor, çocuk ağlıyor elinde telefon umursadığı yok, höst deme yasak..çocuk ve aileyi düşünmesi gereken kadın laylaylom hallerde..
hırsızı malı çalınan adam suçüstü yakalasa bir tokat atsa hırsıza hırsız suçluluktan kurtulur, tokat atan nazarethanede..
neyse kadın ve öğretmen olduğun için sizin kabullenecek zihniyette olacağınıza ihtimal vermiyorum.. laylaylom haller bzi bizden ediyor, disiplin yok, korku yok, köklü, sarsılmaz bir eğitimde yok..yıkılışa devam isteğiniz demekki yıkılışş..bari öneri getirseniz..!
Milli eğitim,milli olmaktan çıktı sayın hocam istanbulda okul spor salonlarını artık mescide daönüştürmüşler sosyal medyada görüntüler çarşaf çarşaf,diyanet işleri başkanlığı talep üzerine spor salonlarını cuma namazlarına biz el attık hoca ve halı seccade veriyoruz diye biliyor
Vatan sahipsiz,vatan kimsesiz,vatan bekas hocam
Gittikçe Atatürk Türkiyesi cemaat ve tarikatların güdümüne göz göre göre giriyor,öğrenciler biat toplumuna yönlendiriliyor,bilimsellikten fenden uzaklaştırılıyor birilerinin saadeti için
Saygılarımla