- 645 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Yaktın yüreğimi şaban kardeşim
YAKTIN YÜREĞİMİ “ŞABAN” KARDEŞİM
Her gün mutlaka yapmakta olduğum günlük yürüyüşlerimden birini yapıyordum. Kapalı yolda uzaktan bir ayakkabı boyacısı gördüm. Hiç boyatmak niyetim yoktu ama, birden bire fikir değiştirdim ve hızla duvarın kenarında kimseye zararı olmayan bir köşecikteki boyacıya doğru yürüdüm. Selam, sabah hoş sohbetten sonra, aramızda geçen diyaloğu sizlerle de paylaşmak istedim.
- Gardaş nerelisin? - İskenderunluyum abi, Hatay İskenderun.
- O kadarını bilirim, ben eski kamyon şoförüyüm. 20 yaşımda Bursa’dan yük götürmüştüm İskenderun’a. Hem de aynı gün kent meydanında Merhum Neşet Ertaş’ın açık hava konserini canlı olarak izlemiştim.
Bu arada portakal rengindeki ayakkabılarıma tam uyan boyayı bulmak için boya sandığını baştan aşağıya aktarmıştı. En sonunda tam uygun rengi buldum dedi.
- Evli misin gardaş? “Yok abi nereden evleneyim. Parasız pulsuz insana kız mı veriyorlar sanki. Ev, araba, altın, kat, yat istiyorlar. Benim hiçbir şeyim yok ki.
- Kimin kimsen yok mu? “Hiçbir kimsem yok. Annem babam rahmetli, bir tek abim vardı o da rahmetli oldu. Yapayalnızım.
- Bu zamana kadar hiç birikinti yapmadın mı? Yaşın neredeyse benimle aynı. “Sen kaç yaşındasın? 59. “Bak ben senden bir yaş büyüğüm.
- İyi tamam da bu yaşa kadar ne yaptın, hep boyacılık mı? “İnşaatlarda amelecilik yaptım, mevsimlik olarak. Hiç sigortamı yapmamışlar. Verdikleri 40-45 tl.lik yevmiyelerde bile gözleri kalırdı patronların.
- Antalya’ya ne zaman geldin? Geldiğinden beri hep boyacılık mı yaptın? “12 yıl oldu. Tesadüfen geldim, bir boya sandığı edindim boyacılık yapıyorum.
- Nerede kalıyorsun evin var mı? “Nerdee en mezbelelik pansiyonlarda pazarlıkla günlük 25 tl.ye kalıyorum. Bekarım diye kimse ev vermiyor.
- Çok zordasın günde 30 ayakkabı boyasan (ki hiç mümkün değil) 30X3=90 tl. günlük. 25 otel, 45 yemek 70 tl. Kaldı sana 20 tl. “Abi sen deli misin? Günde 30 ayakkabıyı nereden boyayacaksın?
- Peki yarıya indirelim. 15X3=45 tl. 25 pansiyon, 45 yemek (zira otelde sana yemek de yaptırmazlar, hep hazırdan yiyorsun değil mi? 75-45=30 Tl. zarardasın o zaman. “Aynen abi çok zor şartlarda yaşıyorum. Bu durumda evlenmek, para biriktirmek, seyahat etmek, eğlenmek gibi durumlar bana hiç uğramıyor abi.
Gerçekten Şaban’ın durumuna çok üzülmüştüm. Bu arada ayakkabılarımın bağlarını çözdü ve boyamasını sürdürüyordu. Ben terlikleri giymiş arkası olmayan ilkel bir oturağın üzerinde oturuyordum. Görünüşte hayli kilolu, boylu poslu esmer, yakışıklı bir insandı. Saç ve sakalları ağarmaya çoktan başlamış, yüzündeki derin kırışıklardan, çektiği çilelerin kütlesini anlayabilmek için, çok fazla mahir olmaya da gerek yoktu.
- Peki Şaban Zabıtalarla aran nasıl? “Abi, bir ara geldiler; “sen kimden izin aldın? Yasak olduğunu bilmiyor musun? Bir daha seni burada görürsem sandığını alır işlem yaparım haberin olsun” demez mi!!! Kan beynime hücum etti. Boya sandığıma bir tekme vurdum. Yarını ne bekliyorsunuz ki, alın şimdi götürün suç aletimi. Ben mal satmıyorum ki, bir kamu hizmeti yapıyor ve insanlarımızın daha temiz, bakımlı ve medeni olmalarına katkı sağlıyorum” dedim.
- Sonra ne yaptılar? “Bir gün beni televizyona çıkardılar, onların müdürü beni seyretmiş ve bir daha da bir şey demediler”.
- Yazın ne yapıyorsun? “Abi yazın Antalya’da işler çok kesat. Kimse boyanacak ayakkabı giymiyor. Sandaletlerle idare ediyorlar. İki yıldır yazları İzmit’e gitmeye başladım. Orada ancak 45 tl. ye otel bulabiliyorum ama, işler biraz daha iyi. Hiç olmazsa biraz kurtarıyor.
- Allah Allah, gardaşım neden İzmit? Bir tanıdığın falan mı var? “Yo yo tanıdığım falan yok. Tamamen tesadüf”.
- Zira niye Isparta, Konya, Kütahya değil? “İzmit’e gidecek param mı vardı sanki? Terminal yazıhanesinde bir tanıdığım vardı. Dedim ki, çok bunaldım beni bir yerlere parasız gönderebilir misin? İzmit’e arabam var kontenjanımdan seni göndereyim dedi ve öylece İzmit’e gittim. Sandığını işaret ederek bu sandığımı da İzmit’ten aldım. Önceki sandığımı bıçak kemiğe dayandığı bir anda satmak zorunda kalmıştım”.
Şaban içimi iyice dağlamaya başlamıştı. İş, aile, meslek, evlilik, bayan arkadaş vb. konularında aklıma gelen soruların tamamı çılgınca geri kaçmıştı. Çok üzülmüştüm ama belli etmemeye çalışıyordum. Gayet güzel konuşuyordu, aklı başında bir insandı. Şaban benim bu güne kadar bir varsayımımı yerle bir etmişti. Zira etrafımdaki arkadaş ve dostlarıma, sürekli şöyle söylüyordum. “Bir insan kadın olsun erkek olsun, 55-60 yaşlarına kadar gelip de, bir kesere sap olmamışsa, düzenli bir geliri, emekliliği, sanatı, ustalığı, becerisi, hüneri, birikmiş parası, arabası, evi ve birkaç da birikintisi yoksa, ondan hiçbir halt olmaz” derdim.
Halbuki bazen şans, bazen çalıştıranların gaddarlık ve vefasızlığı, bazen yağlama ve yıkamacıların hücumu, bazen beklenmedik ekonomik krizlerin sonucu iflaslar, devenin üzerinde beklenmedik bir anda bö’nün sokması gibi, hayatın gerçekleri olan olumsuzluklar, insanı halden hale sokabiliyormuş. Artık Şaban’ı daha fazla üzmemek için; Nick Vujijic’i örnek olarak gösterip şükretmelisin demeye yüzüm varmadı. Hani önceki makalemde “iyi tarafından bakabilmeyi” anlatmıştım ya.
Şaban kardeşim yine de hayata iyi tarafından bakabilmeyi öğrenmiş, şükür ediyor, tefekkür ediyor ve işini on numara yapıyor. Hani bir feylezof “sen iyi bir fare kapanı yaparsan, dağın başında da olsan seni gelir bulurlar” demiş ya.
Sanırım Şaban kardeşimi de ayakta tutan sır, işini en iyi yapması ve hayatı sevmesi. Sevenlerin çoğalsın ve Allah seninle olsun temiz yürekli kardeşim.
Selam, sevgi ve dualarımla… Allah’a emanet olunuz…
13 Kasım 2017. Saat: 14.00. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı