- 4061 Okunma
- 15 Yorum
- 3 Beğeni
ANILARLA ATATÜRK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Her sözü ve davranışıyla halâ ufkumuzu aydınlatan, üstün zekası ile sadece bizi değil bütün dünyayı hatta düşmanlarını bile kendisine hayran bırakan Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 79. Yıl dönümünde saygı, sevgi, hasret, minnet ve sonsuz şükran duygularımızla yad ediyoruz. Allah O’ndan ve bu vatan için, bağımsızlığımız için, bayrağımız için gözünü bile kırpmadan canlarını ortaya koyan ecdadımızdan gani gani razı olsun. Her birinin ruhları şad mekanları cennet olsun.
’’Sizin kendinize mi itimadınız yok, Türk hanımının faziletine mi?’’
Muallimler Ankara’da bir toplantı yapmışlar, bu içtimaya iki-üç muallim hanım da iştirak ederek salonda ayrı bir yere oturmuşlardı.
Muallim hanımların içtimaya gitmelerini hoş görmeyen meclisin sarıklıları Gazi’ye şikayete giderler. Gazi kızarak:
’’Kimmiş muallimler cemiyet reisi ? Çağırın onu!’’der. Mazhar Müfit birkaç dakika sonra içeri girince gürleyen bir sesle ona çıkışır:
’’Siz Muallimler içtimada ne yapmışsınız ? Ne ayıp şey bu?’’ Mazhar Müfit şaşakalır. Gazi’den bu hareket mi beklenirdi? Sarıklılar muzaffer bir beşaretle gülmektedir. Sarıklılar neşe içinde iken, Gazi’nin sesi hep aynı tonda devam eder:
’’Olur şey değil,olur şey değil! Mazhar müfit hala ayakta ve hala ne diyeceğini şaşırmış bir halde cevap vermeye çalışır:
’’Efendim vallahi...’’
’’Bırak bırak ben hepsini biliyorum; içtimaya muallime hanımları da çağırdınız. Fakat onları niye ayrı sıralara oturttunuz ? Sizin kendinize mi itimadınız yok,Türk hanımlarının faziletine mi ? Bir daha öyle ayrılık gayrılık görmeyeyim, anladınız mı ?’’
’’Oradan Böyle Geçilir’’
Salih Bozok anlatıyor:
İngilizler Çanakkale’de Anafartalar Grubu’nu mağlup edip de cepheyi sökemeyince, yeni bir harekete giriştiler ve bu cepheyi sağdan çevirmek istediler. Düşmanın planını bozmak için Kireç Tepe’yi tutmak lazımdı. Halbuki oraya giden tek bir dar yol savaş gemileri tarafından makaslama ateş altına tutuluyordu. Her an gülleler korkunç patlayışlarla ortalığı alt üst ediyor, ölüm saçıyordu. Bir insanın değil, bir kurdun bile geçmesine imkan görülmüyordu. Kireç Tepe’yi tutmak emrini alan Türk subay ve askeri tereddüt içindeydiler; fırsat gözetiyorlardı. Fakat düşmanın ateşi bir an bile kesilmiyordu. Mustafa Kemal bu hali görünce siperlere koştu,askerin arasına karıştı ve sordu:
’’Niçin geçmiyorsunuz ? ’’ İçlerinden biri cevap verdi:
’’Düşman ölüm saçıyor, geçilmez !’’ Mustafa Kemal zerre kadar korku ve tereddüt göstermeden:
’’Oradan böyle geçilir!’’ dedi ve ileri fırladı.Mehmetçik artık durur mu ? O da kumandanının arkasından ileri atıldı. Toz, duman, alev ve ölüm kasırgasını yaran askerler karşıya vardılar, tepeyi tuttular.
’’Yurdumun Toprağı Temizdir’’
Kral Edward İstanbu’a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayı’na yanaşır. Atatürk de rıhtımda onu beklemektedir. Deniz dalgalı olduğundan, kralın bindiği motor, sürekli inip çıkmaktadır. İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada, eli yere değerek tozlanır.
O sırada Atatürk elini uzatmış bulunduğundan, kral da ona elini uzatmadan önce mendiline silmek ister. Ama Atatürk hemen devreye girer ve:
’’Yurdumun toprağı temizdir, o elinizi kirletmez.’’ diyerek kralı elinden tutup rıhtıma çıkarır.
’’Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin !’’
Bahçe mimarı Mevlüt Baysal anlatıyor:
Atatürk’ün Çankaya Köşkü’ndeki bahçesini yapıyordum. Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağacın Atatürk’ün geçeceği yolu kapadığını gördük. Ağacın bir yanı dik bir sırt,diğer yanı suyu çekilmiş bir havuzdu. Ata,havuz etrafındaki kısma yaslanarak karşı tarafa geçti. Derhal atıldım:
’’Emrederseniz derhal keselim Paşam.’’ Bir an yüzüme baktı, sonra:
’’Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin !’’
’’Sakarya’nın değerini küçültmüş olursunuz dostum.’’
Sakarya Zaferi’nin üzerinden yıllar geçmiştir. Dönemin ünlü ve bir o kadar yetenekli ressamlarından biri, Mustafa Kemal’e Sakarya Savaşı’nı gösteren bir tablo hediye eder. Savaşın tüm heybet ve azametiyle işlenmeye çalışıldığı bu tabloda Ata, ön planda yağız bir savaş hayvanına binmiş olarak tasvir edilmiştir. Ressam, bu kompozisyon karşısında tebrik beklerken, Mustafa Kemal’in:
’’Bu tabloyu kimseye göstermeyin.’’ demesi üzerine şaşırıp kalır. Herkes ne söyleyeceğini bilemez halde birbirlerine bakarken Mustafa Kemal şu açıklamayı yapar:
’’Savaşa katılmış olan herkes bilir ki, hayvanlarımız bir deri bir kemikten ibaretti; bizim de onlardan arta kalır yanımız yoktu. Hepimiz iskelet halindeydik. Atları da, savaşçıları da böyle güçlü kuvvetli göstermekle, Sakarya’nın değerini küçültmüş oluyorsunuz dostum.’’
Sakarya Savaşı’ndan Dönüş
Sakarya Meydan Savaşı Türk Orduları’nın zaferi ile sona ermiş, Gazi Ankara’ya dönmektedir. Yirmi gün geceli gündüzlü büyük bir endişe ve karamsarlık içinde yaşayan Ankaralılar, düşmanı yenen ordunun başkomutanına törenli bir karşılama düzenlemişlerdir. Ankara garından başlayarak şehre doğru yolun iki yakasında sıra ile dizilen hükumet ve meclis üyeleri, memurlar, öğrenciler, esnaf ve halk, gazi geçtikçe alkış tutup arkasına katılarak büyük bir alay halinde ilerlemektedirler.
Meclis binasının önüne gelindiğinde Gazi alayın başında bulunanların yukarıya doğru yol almakta olduğunu fark etmişti.Meğer bu tören şöyle düzenlenmiş: ’’cemaat’’ halinde Hacı Bayram Veli’nin türbesine gidilecek, onun ’’yüksek maneviyatının yardımıyla’’ kazanılan bu büyük zafer için orada dua edilecek, sonra Meclis’e dönülerek nutuklar okunacaktır. Gazi:
’’Öyle şey olmaz, yurt toprağını karış karış kanını akıtarak ve canını vererek savunan Mehmetçiğin hakkını ben evliyalara kaptırmam! ’’ deyip doğruca meclis binasına sapar. Atatürk yıllar sonra bu olayı anlatırken sözüne şunları da eklemiştir:
’’Kimileri benim bu davranışıma kamunun inancını inciten yersiz bir davranış gözüyle bakmış olabilirler; ama ben, hele yurdun savunmasında, güvenilecek gücün evliyaların, yatırların ’’maneviyatı’’ olmayacağını hatırlatmayı artık zorunlu bulmuştum.’’
’’Laiklik, Adam Olmaktır.’’
Kılıç Ali anlatıyor:
İlk mecliste bir gün laiklik konusu oluyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa o gün meclise başkanlık ediyordu.Meclisin tanınmış din alimlerinden bir vatandaş kürsüye geldi. Alaycı bir tavırla:
’’Arkadaşlar bir laikliktir gidiyor. Afedersiniz ben bu lağikliğin manasını anlamıyorum, nedir bu laiklik ? ’’ diye söze başlarken riyaset makamında bulunan Mustafa Kemal Paşa dayanamamış, oturduğu yerden elini kürsüye vurarak:
’’Adam olmaktır Hocam, adam olmak! ’’ diyerek Hoca efendinin sualini cevaplandırmıştır.
Amerikalı Kadın Gazeteci
Niyazi Ahmet Banoğlu anlatıyor:
Bir Amerikalı kadın gazeteci, Atatürk’e:
’’İşlerinizde nasıl başarılı oluyorsunuz ? ’’ diye sormuş ve şu cevabı almıştı:
’’Ben bir işte nasıl başarılı olacağımı düşünmem. O işe neler engel olur, diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı, iş zaten kendi kendine yürür.’’
’’Büyük Geçmiş Olsun’’
Atatürk, yurdumuzu ziyaret etmekte olan Yugoslav Kralı Aleksandr ile İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda konuşurken, konuk Kral şöyle der:
’’Ekselans. Biz Türkleri çok severiz. O kadar çok ki, vaktiyle Cihan harbi’nin sonunda Lloyd George Batı Anadolu’yu Yunanistan’a teklif etmeden evvel bize teklif etmişti. Fakat biz Yugoslavlar, Türkleri çok sevdiğimiz için George’un bu önerisini kabul edip Anadolu seferine çıkmadık.’’
Atatürk, Kral’ın bu sözlerine şu cevabı verir:
’’Haşmetmeap, evvela bize karşı olan sevginize teşekkür ederiz. Sonra büyük geçmiş olsun! ’’
Herkes İçin Lüzünlü Bir İhtar
Muzaffer Kılıç anlatıyor:
Erzurum’dan kongre için Sivas’a geldiğimizde, Mustafa Kemal’in karargahı olarak, Sivas lisesini hazırlamışlardı. Paşa, kendisine hazırlanan odaları dolaşırken, yatak odasında, karyolanın arkasında bulunan sarı satırlı atlas yastık gözüne ilişti. Yastığın üzerinde, koyu renk bir ibrişimle işlenmiş şu beyit vardı:
Cihanın cahına mağrur olup incitme insanı. ( Dünyanın şaşasıyla gururlanıp incitme insanıları)
Süleman-ı zaman olsan bırakırsın bu eyvanı (Zamanın Süleymanı da olsan bırakırsın bu dünyayı)
Atatürk, yazıyı okuduktan sonra durdu. Mazhar Müfit Bey’i çağırttı. Beyti ona okuttu. Mazhar Müfit:
’’Paşa’m, bu sizin için yazılmış değil.’’ deyince, Atatürk:
’’Bu uyarı hepimiz için ve her şey için bir prensip olmalıdır.’’ cevabını verdi.
Övülmeyi Sevmezdi
Atatürk ne kadar bir asker, komutan, yönetici olsa da; duyguları, sevinçleri, sinir ve neşesi bizden biriydi. Ulusuyla bütünleşme yöneliminin en tipik göstergelerinden biri de şu kısa öyküde belirlenir:
Cumhuriyetin on ikinci yıl dönümü için bir sıra dövizler hazırlanmıştır.
Bunlar içinde şöyleleri vardır:
’’Atatürk bizim en büyüğümüzdür.’’, ’’ Atatürk bu milletin en yücesidir.’’ ’’Türk Milleti asırlardır bağrından bir Mustafa Kemal çıkardı.’’ ’Atatürk listeyi dikkatle gözden geçirir. Bunlar ve bunlara benzeyenleri çizerek, hepsinin yerine kendini en iyi ifade eden şu satırları yazar:
’’Atatürk bizden biridir.’’
’’Genelgeyle Devrim Olmaz’’
Ahmet Hidayet Reel anlatıyor:
1924 yılının ilkbaharıydı. Erzurum ve Pasinler’de depremde birçok köyün evleri yıkılmıştı. Zarar gören halkla görüşmek için Pasinler’e gelen Atatürk, halkın içinde ihtiyar bir köylüye yaklaştı:
’’Depremde çok zarar gördün mü, baba ?’’ diye sordu. Atatürk ihtiyarın şüphesini görünce tekrar sordu:
’’Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin ?’’ İhtiyar, Kürt şivesiyle:
’’Valle Padişah bilir!’’ dedi. Atatürk gülümsedi. Yumuşak bir sesle:
’’Baba, Padişah yok;onları siz kaldırmadınız mı ? Söyle bakalım zararın ne ? ’’ intiyar tekrar etti:
’’Padişah bilir!...’’ Bu cevap karşısında kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam’a döndü:
’’Siz daha devrimi yaymamışsınız.’’dedi. Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi:
’’Köylere genelge yolladık Paşam.’’ dedi. Atatürk’ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı:
’’Oğlum’’dedi,’’Genelgeyle devrim olmaz!...’’
’’Merhaba Asker’’
Ziya Kılıç anlatıyor:
Yıl 1909... Beşinci kolordu kurmay başkanlığına katılan Yüzbaşı Mustafa Kemal, Selanik’teydi. 38. Merkez Alayı Kumandanı Albay Saadettin Bey tedavi için İstanbul’a gitmek üzere izin aldı.
Saadettin Bey’in, yerine kimi bırakacağını herkes merak ediyordu.Sonradan Saadettin Bey’i Kolağası Mustafa Kemal’in temsil edeceğini öğrendik.Şaşırdık. Çünkü Mustafa Kemal henüz kıdemli bir yüzbaşıydı,kendinden daha üst rütbede olanlar vardı.
Büyük rütbeli subayların şaşkınlıkları çabuk geçti. Mustafa Kemal, bütün subaylara kendini sevdirmişti. Kenti gezerken, halka karşı davrabışlarına tanık olanlar, kendisine hayranlık duyuyorlardı.Şimdi, onun böyle görevde ne yapacağı merak ediyorduk.
Alayın Mustafa Kemal tarafından teslim alındığı günü, belki de tarihimizde önemli bir dönüm noktası olarak kabul etmemiz doğru olur.
Ogün Mustafa Kemal alayı selamlamaya beyaz bir atın üzerinde gelmişti. Bütün gözler ondaydı. Alay’ın önüne gelince selam durumuna geçti, sonra hızla atından yere atladı. Yürüyerek askeri selamlayacaktı.
’’Selamün aleyküm asker! ’’ demesini bekliyorduk. Ama hiç beklemediğimiz bir şey oldu; Mustafa Kemal:
’’Merhaba asker!’’ dedi.
Bu, ilk kez karşılaşılan bir durumdu. Askerler nasıl yanıt vereceklerini bilmiyordu. Birkaç saniyelik sessizliği İstanbullu askerler bozdular:
’’Merhaba Bey’im...’’
Ordu ilk kez bir kumandanından, ’’Merhaba Asker’’ selamını almıştı.
Japon Veliahtının Türkiye’yi Ziyareti
Japon Veliahtı Türkiye’yi ziyarete gelmiştir. Büyük ve mükellef bir ziyafet sofrasında yenilir, içilir. Atatürk, bir aralık Japon tarihinden söz açar ve bir meydan muharebesini anlatır.
Japon veliahtı hayret etmiştir. Atatürk, tarihten mitolojiye geçer ve yine Japon mitolojisinden konuşmaya devam eder. Veliaht’ın ağzı açık kalır.Söz nihayet edebiyata intikal eder, Atatürk:
’’Japon Şiiri’nin dünya edebiyatında çok büyük etkileri vardır...’’ diyerek meşhur Japon şairlerinden mısralar okur. Veliaht;
’’Bunları nereden biliyorsunuz?’’ diye soramaz. Fakat Atatürk’ün bilgi ve hafızasına hayran kalmıştır. Ama Atatürk hep böyledir. Her şeyi planlı yapar ve uygular. O, bütün bunları, veliaht gelmeden on gün önce tercümeler yaptırarak öğrenmiştir.
’’Gazi’yi Tanır mısın Baba ? ’’
Salih Bozok anlatıyor:
Bir gün Çankaya civarında bir köylü evine gitmiştik. Girdiğimiz kulübede, ihtiyar bir köylü ile karısı oturuyordu. Bize ikram ettikleri kahveleri içerken Atatürk, köylü ile konuşmamı söyledi. Ben bu emre itaat için ak sakallı köylüye ilk aklıma gelen suali sordum:
’’Gazi’yi tanırmısın baba ?’’ İhtiyar beni, saçma sapan bir sual sormuşum gibi alaycı bir şekilde süzdü:
’’Gazi’yi tanımayan mı var ?’’ dedi ve ilave etti: ’’Ben görmedim ama her hafta Hacı Bayram Veli Camii’nde Cuma Namazı kılarmış. Ta göbeğine kadar sakalları varmış. Melek gibi nurlu yüzü, Peygamber gibi mübarek bir ihtiyarmış!’’
Gülmemi güç tutarak, Atatürk’ün sakalsız ve genç yüzüne baktım.O, kaşlarını kaldırarak kendini tanıtmamamı emretti. Dışarı çıktığımız zaman da güldü ve:
’’Varsın, o da öyle bilsin. Hakikati öğrenmek belki biçarenin hayalini yıkar, onun hayalindeki şirin sakallıyı öldürüp sevgisini kaybetmekte ne mana var? ’’
Ölümünden Sonra...
Sene 1938, 10 Kasım... İstanbul Üniversitesi’nde saat 9’u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş... Bir alman profesör var, Hukuk Fakültesi’inde, o da duymuş, şaşırmış. Derse girsin mi, girmesin mi, bir türlü karar veremiyor. O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir. Kalkar, yanına gider. Aralarında şu konuşma geçer:
’’Efendim, mütereddidim.Acaba ne yapsam ? ’’
’’Sizde büyük bir adam ölümce ne yaparlarsa, onu yapın.’’ İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak:
’’Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki....’’der.
(ALINTIDIR)
Not: Sevgili dostlar, yorum bölümünde arzu ederseniz sizler de Atamızın bir sözünü ya da bir anısını
paylaşın lütfen.
YORUMLAR
Hem şiirinizi hem bu çalışmanızı canı gönülden kutluyorum. Az yazıyorsunuz ama hep güzel şeyler çıkartıyorsunuz. Yine de daha sık okumak isterdim.
Çok sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Hicran Aydın Akçakaya
Gazi Paşa, 12 Eylül 1929 günü Yalova’da tanıdığı ve himayesine alıp bir haftadan beri sağlığına kavuşması için Şişli Etfal Hastanesine yatırdığı Sığırtmaç Mustafa’yı gece saat 02.00 de ziyaret etti. (1)
Gazi’nin anlatışına göre:
“Geçenlerde bir gece hastaneyi teşrif etmişler: Sığırtmaç Mustafa, ufacık demir karyolasının içinde bir (lama) sessizliği ve vakar ile yatıyormuş. Büyük hâmisini görünce beyaz dudaklarında hafif bir gülümseme belirmiş:
-Nasılsın Mustafa?
-İyiyim.
-Sana iyi bakıyorlar mı? Memnun musun?
-Memnunum, ama köye dönsem daha iyi, işler yüzüstü kaldı.
-Zarar yok; Mustafa, zaten ben seni kendi yanıma alacağım. Çiftlikte kahya olacaksın. Buraya seninle pazarlık etmeye geldim. Söyle bakalım ne istersin?
Çocuk bir müddet düşünüyor, taşınıyor, sonra kestirip atıcı bir tavırla:
-Ben kahya olamam, diyor.
-Neden?
-Ben küçüğüm de ondan.
-Yaparsın canım, hele bir düşün.
Küçük çoban. Gene mülahazaya dalıyor ve susuyor:
-Bu kahyalık dediğin şey, Arnavut çobanlara filan kumanda etmek midir?
-Evet, işte ondan ibaret.
-Öyleyse yaparım.
Sığırtmaç Mustafa’da alacağı vazifesine karşı gösterdiği vicdanî dikkat ne kadar büyükse, pazarlık hususundaki kanaatkârlığı da o kadar şayanı dikkattir. Küçük çoban, bu ağır vazifeyi ayda dört lira gibi hiçten bir ücret karşılığında kabul ediyor. Lâkin, Gazi Hazretleri soruyorlar:
-Peki, bu para, senin bu kadar hastanedeki masrafına yeter mi?
-Onu da sen vereceksin, diyor.” (2)
21/22 Eylül 1929 Cumartesi/Pazar
(1) Hakimiyet-i Milliye: 23 Eylül 1929, Sayı: 2946, s.1
(2) Milliyet: 27 Eylül 1929, Sayı: 1302, s.1
Aynur Engindeniz
Yorumlara eklediğin Atatürk anıları da çok zarif bir düşünce. Çok teşekkür ederim. Diğer yorumlardakileri de okudum. pek çoğunu hiç duymamıştım. Sağ olasın. Çok sevgilerimle.
Allah Senden Gani gani Razı olsun.Bugün hem şiirini hemde ''Anılarla Atatürk'' başlıklı yazını okuyunca hasta bedenim yerinden doğrulup kalktı.Şifa oldu bana.Geçmişimiz çok şanlı.Allah onlardan razı olsun.Kalemin yüreğin düşüncelerin çok güzel.Rabbim her zaman yanında olsun.Saygıyla kardeşim.
Hicran Aydın Akçakaya
Dağ Başını Duman Almış!
Yıl 1919… Ülke işgal altındaydı!
19 Mayıs’ta Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, İngilizlerin istediği gibi çalışmasına izin vermeyeceklerini gördü… Anadolu içlerine doğru ilerlemeye karar verdi.
İlk durak Havza olacaktı.
Yâverinden, hemen bir otomobil bulunmasını istedi.
Araştırıldı, soruşturuldu… Sonunda, Benz marka, çok eski bir otomobil bulunabildi.
Mustafa Kemal,
“Tamam,” dedi.
Arkadaşları,
“Ama çok eski,” diyerek kuşkularını belirttiler.
Mustafa Kemal,
“Olsun,” dedi.
Arkadaşları,
“Her an arıza çıkarıp bizi yolda bırakabilir!” diye uyarmak istediler.
Bunun üzerine Mustafa Kemal,
“Başka otomobil var mı?” diye sordu.
Arkadaşları,
“Yok,” dediler.
“Öyleyse bununla yola çıkacağız!”
Samsun’dan çıkıp Havza’ya doğru gecenin karanlığında yol almaya başladılar…
Korkulan sabaha karşı başlarına geldi. Motor su kaynatmaya başladı… Suyun soğutulması ve değiştirilmesi beklenirken, Mustafa Kemal, otomobilden indi.
Şafak yeni sökmekte… Dağların bulutlara değen tepeleri yeni yeni pembeleşmekteydi.
O anda, Mustafa Kemal, daha önce kimsenin duymadığı bir marşı söylemeye başladı:
Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar.
Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar…
Sesimizi yer, gök, su dinlesin,
Sert adımlarla her yer inlesin!
Bu gök, deniz nerede var?
Nerede bu dağlar taşlar?
Bu ağaçlar, güzel kuşlar,
Yürüyelim arkadaşlar…
Falih Rıfkı Atay, Babanız Atatürk, Bateş Yay., İstanbul, 1980, s. 60
Edebiyat defteri çağdaş , Atatürkçü ne söylemek istediğini bilen ve sözü tam da bam telinden söyleyen , yazan bir kalemle taçlanmış bugün.Ulu önderimiz hakkında sallama , dallama alama , pullama atıp ukalalık, riyakarlık yapmaya çalışanların mutlaka uğraması gereken bir yazı. Hani Vatanın ne olduğunu bile bilmeden VATAN KURTARAN ŞABANLARIMIZ da az değildir hani. Bu alkışta günün seçkisi yaznıza
Hicran Aydın Akçakaya
Emsalsiz Bir Adamdı
Atatürk’ün çok sağlam bir bünyesi vardı. Her türlü meşakkate uykusuzluğa son derece mukavemet gösterirdi… Kuvvetliydi. Kuvveti severdi. Yağda kızarmış yumurta ile fasulyeye bayılırdı…
Atatürk ata binmeyi, nişan atmayı, pehlivanlığı severdi. Bunlarda büyük bir maharet gösterirdi. Sarayda sık sık arkadaşları ensesinden tutar, güreşe zorlardı.
Alafranga musikiyi milletin benimsemesini isterdi. Halk türkülerimize bayılırdı. En çok sevdiği “Kız Saçını Kim Ördü” türküsüydü.
Arkadaşlarını hediyelerle sevindirmekten hoşlanırdı. Beni meclis reisliğine seçtikleri zaman redingotum yoktu.
-Redingotsuz başkan olmaz, dedi.
Kendi redingotlarından birini bana verdi…
Fıkra anlatanları severdi. Arkadaşlarından biri güzel bir fıkra duydular mı gelir, ona anlatırlardı. O da yeni öğrendiği fıkrayı misafirine anlatırdı. Onun ağzında fıkra başkalaşırdı.
…Emsalsiz bir adamdı.
Kâzım ÖZALP
Demokrat İzmir Gazetesi, Yıl:17, Sayı:5714, 10 Kasım 1963, s.5
Redingot: Arkası yırtmaçlı, etekleri uzun, çift sıra düğmeli, resmi erkek ceketi.
Merhaba Hicran hanımefendi, önce Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı utkuyla sonçlandırıp yıkılan bir imparatorluğun külleri üzerinde yeni bir devlet kuran Atatürk'ümüzle ilgili yazınız nadide bir çalışma olmuş.
Kutlarım gönül sesinizin yüceliğini.
O, bizleri kul olma aymazlığından kurtarıp özgür düşünceli yurttaş olmak gibi insan olabilmenin yolunu açtı.
Daha okuma-yazma öğrenmeden uzak bir kır evinde ablamın kitaplarında resimlerini görerek O'nu sevdim çocuk kalbimle.Mesleğim gereği okudum, okuttum Atatük devrimlerini. Başarılı olamadık,yetesiye...Üzgünüm.
Sizler gibi yurttaşlarımın olması yarınlara güvenle bakmama neden oluyor. tekrar teşekkürler.
"Tek bir şeye ihtiyacımız var, çalışkan olmak." Atatürk.
Emeğe ve sanata sonsuz saygımla.
Hicran Aydın Akçakaya
Sonsuz teşekkürler ediyorum katılımınız için...
Zafer…
Dumlupınar kazanılmasaydı netice ne olacaktı?
Bu sualin cevabını gene Gazi’nin ağzından işittik:
- Gene ve behemehal zafer…
Asım US
“Atatürk’ün Portresi”
Kurun Gazetesi 1938
Yabancı Devlet Adamlarının Atatürk Hakkında Söyledikleri
CHARLES D’GAULLE – FRANSA DEVLET BAŞKANI
“Türkiye tarihi, bugün her zamandan fazla Batı ve Avrupa tarihinden ayrılmaz bir haldedir ve Atatürk’ün bu yöndeki gayretleri verimsiz kalmamıştır…”
JOHN F. KENNEDY – AB.D. BAŞKANI
“Atatürk adı, insana, bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk milletine ilham veren liderliğini, modern dünyayı açık ve ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır…”
ERHARD -
“Atatürk, bir asker olarak, amansız ve hatta bazı alanlarda ümitsiz görünen bir mücadeleden muzaffer çıkmış ve sonra devlet sorumluluğunu üzerine almıştır. 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının ilanı, onun diplomatik dehasının eseridir…”
RIZA PEHLEVI – IRAN ŞAHI
“Dünya tarihinde, Mustafa Kemal gibi önemli bir görevin kesin şekilde başarı ile sonuçlandırılmasını ve bir milletin mukadderatını belirleyecek sorumlulukları üzerine alan dürüst insanlara dünya tarihinde çok az rastlanmaktadır…”
HOME – İNGİLTERE BAŞBAKANI
“Atatürk’ün adı bizce, hemen hemen 50 yıl önce parlak bir Türk askeri komutanı olarak biliniyordu. Barışı takiben, ona tarihteki büyük milli liderler arasındaki daimi yerini kazandıran devletcilik sıfatlarıyla O’nu tanıdık…”
EYUP HAN – PAKISTAN
“Atatürk yalnız bu yüzyılın en büyük adamlarından biri değildir. Biz Pakistan’da O’nu, bütün tarihin büyük adamlarından biri olarak görüyoruz…”
GENERAL MAC ARTHUR
“Askerlik dehası ile idealini Atatürk kadar kendinde birleştirmiş bir adam tanımıyorum…”
CANG KAY SHEK – ÇİN
“Atatürk’ün hayatı ve eseri, sadece Türkiye için değil, fakat dünyanın bütün hür milletleri için bir ilham kaynağı olmakta devam edecektir…”
HABIB BURGIBA
“Milletimiz, Gazi’nin ölmez eseri için en büyük hayranlığı duymakta, hatırasına da en büyük saygıyı beslemektedir…”
NEHRU
“O Doğuda modern çağın mimarlarından biridir. O’nun en büyük hayranları arasında olmaya devam ediyorum…”
ABDUSSELAM ARIF
“20. Yüzyıl tarihinin Atatürk’ün şahsına önem vermesi kadar tabii bir şey olamaz. Çünkü Atatürk, milletlerin yenilgisini zafere, çöküşünü yükselmeye, gerilemesini ilerlemeye dönüştürme yolunda vatani görevin kendilerine yüklediği sorumlulukları yerine getirmek için, durumu ülkeleri lehine çevirmeye hazır bulunan cesur subayların canlı bir örneğidir..
Benim üzüntüm, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkan kalmamış olmasıdır.
“Sovyet Rusya Hariciye Nazırı Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince bütün Avrupa’ nın en kıymetli ve en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum. Bana Avrupa’ nın en kıymetli devlet adamının Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olduğunu söyledi. “
Franklin D. ROOSEVELT
A.B.D Başkanı
Asker, devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biri idi.
Kendisi, Türkiye’nin, dünyanın en ileri memleketleri arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Keza O, Türklere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını teşkil eden, kendine
güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir.
General Mc ARTHUR
Istırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve insanlığın yalnız maddi değil, manevi gelişmesini sağlamak isteyenler Atatürk’ ün iman verici ve yön göstericiliğinden örnek ve kuvvet alsınlar.”
“O, kendi milleti ve beşeriyet alemi için beslediği muhabbetle, bir dahinin neler yarattığına dair, cihana fevkalade heyecanlı bir sahne seyrettirmektedir.”
“Atatürk tarihten hakiki dersler almış nadir büyüklerden biridir. Bütün çaba ve uğraşmaları yalnız kendi ulusu içindir.”
Prof. Herbert MELZIG
Tarihçi
Mevcut rütbelerin hepsini kaldırdığı bir memlekette, bu adam, bütün rütbeleri, kazanmıştır. O memlekete, bulabilecek en şerefli isim Ona verilmiştir.
Mercel Sauvage
Gazeteci
Denilebilir ki onsuz, İslam alemi yolunu bulabilmek için elli yıl daha bekleyecekti.
Berthe Georges-Gaulis(bu söz bnm çok hoşuma gitti)
Bu günün Türkleri, yüzyıllar önce Avrupa’ yı titreten canlı millet durumuna erişmiştir. Ve bu aksam O büyük ulunun başında bekleyen Türkiye, güçlü ve dipdiri Türkiye’ dir.
Pierre Dominique
Gazeteci
Yeni Türk Devleti ile Ankara Antlaşması’ nın imzalanması nedeniyle; “Bizi arkadan vurdu, dağ başındaki haydutlarla, Mustafa Kemallerle anlaştı” diyenlere Fransız Başbakanının Mecliste verdiği cevap:
Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve O’ nun tüm askerleri burada olsalardı teker teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahraman bir antlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum. (1921)
BRIAND
Fransa Başbakanı(bu söz belkide avrupada Türklüğün gururu simgeleyen söz olabilir…)
Türkler O’na çok haklı olarak Atatürk dediler ve kendilerini baba tanıdılar. Gerçekten de O, ulusunu seven ve ulusu için didinen bir baba olmuş ve yurdunu çok az bir zamanda verimli, yaratıcı bir gelişmeye yöneltmiştir.
Gyula KORNİS
Macar Meclis Başkanı
Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli liderlerden biri olan M.Kemal Atatürk hakkında hangi lider ne dedi?
Gerçek bir liderin ardından söylenecek sözleri mutlaka okuyun!
Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir ilan ve o zamandanberikorunması, Atatürk’ün ve Türk halkının işidir. Şüphesiz ki, Türkiye Cumhuriyetinin doğuşu ve ozamandan beri Atatürk’ün, Türkiye’de giriştiği derin ve geniş inkilaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur
John F.Kennedy (ABD Başkanı, 10 Kasım 1963)
Mustafa Kemal hakkındaki bilgiyi O’nu çok seven birisinden edindim.Sovyet sosyalist Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Litvinof’la görüşürken,ondan Avrupa’nın en değerli ve ilgi çekici devlet adamının Avrupa’da yaşamadığını,Boğazların gerisinde yaşadığını,
bunun Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk olduğunu söyledi.
(Üç Adam,Kemal Atatürk-Roosevelt-Mussolini,1937)
Franklin D.Roosevelt (ABD Başkanı)
Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir.O büyük dahi çağımızda Türk milletine nasip oldu.
D.Lloyd George (İngiltere Başkanı)
Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı’nın gidişatını sezen muazzam yeteneği sayesinde, savaşın başarılı tek Türk Generali oldu. Savaş sonrasında da yeteneğini sürdürdü ve hayatının en büyük girişimini başlattı. Yeni Türkiye’yi kurdu.
DIE ZEIT (Alman Gazetesi)
Bu gibi dehalar ancak görünüşte ölürler. Çünkü gerçekte ulusların anlayışlarında derin ve silinmez izler bırakan eserleriyle daima yaşarlar. Böyle insanlar, bir kuşak için doğmadıkları gibi belirli bir devre için de doğmazlar. Bu gibi insanlar, uluslarının bu nimetler kaynağından durmaksızın yararlanmalarına imkan vermek suretiyle yüzyıllarca uluslarının tarihlerine egemen olacak insanlardır.
; Tahran Gazetesi (Tahran, 21 Kasım 1938)
Atatürk’ün hayatı ve eseri sadece Türkiye için değil, fakat dünyanın bütün özgür ulusları için bir ilham kaynağı olmakta devam edecektir.
Çang Kay ŞEK (Çin Cumhurbaşkanı,10 Kasım1923)
Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, O büyük dahi çağımızda Türk Ulusuna nasiboldu. Mustafa Kemal’in dehasına karşı elden ne gelirdi.
; Lloyd GEORGE (İngiltere, 1922)
Atatürk’ün Türkiy’de yaptığını hiçbir tarafta hiçbir kimse yapmadı: Ne Cavour, ne Cromwel, ne de Washington… Atatürk’ün bulduğunu hiç kimse bulmadı ve Atatürk’ün yaptığını da hiç kimse yapmadı. İlham ettiği kimselere ve kendi prensiplerine göre yarattığı yeni kuşak, O’nun eserine devam edecektir.
; Tipos Gazetesi (Atina, 12 Kasım 1938)
O, kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör değil, gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmaya uğraşan bir kahramandı.
Prof.Walter L.WRIHT Jr.
Hiçbir ülke, yeni Türkiye’nin Ata’sı tarafından başarılan yenileşme kadar hızlı ve o kadar kökten değişme görmemiştir. Böylesine insanlar yüzyıllar içinde yalnız bir defa görülür. Şimdi Türkiye’nin tarihi bu eşsiz devlet adamının tarihidir.
; Dness Gazetesi (Bulgaristan)
Atatürk, tarihe örgütçü bir dahi, bir ulusun harikalar yaratan sevk ve idarecisi ve memleketinin kurtarıcısı olarak kalacaktır.
Independance Romaine Gazetesi (Bükreş, 12 Kasım 1938)
O’nun ölümü Türkiye’nin sarsılması olmayacaktır; çünki bütün genç kuşak, Şefi tarafından çizilen yolu inançla ve coşkunlukla izlemektedir.
Uj. Magyar Gazetesi (Macaristan, 1938)
Atatürk’ün dünyanın gidişi hakkındaki görüşleri insanı ürkütecek kadar doğru çıkmıştır.
; Times Gazetesi (İngiltere, 1964
internetten
Hicran Aydın Akçakaya
Çok çok teşekkür ederim emekleriniz için.
“Türklük Mutlaka Kurtarılacaktır”
Koştuk, 23 Nisan’da Ankara’da Mustafa Kemal’e kavuştuk!.. O güne kadar simasını hiç görmemiş olduğum o vakur endamın, kürsüye çıkıp ta içinde bulunduğumuz millî felâketi bütün çıplaklığıyla bildiren ve bunlara çareler gösteren beyanatını dinlerken gönlümün yeis ve nevmididen (ümitsizliğinden) kararmış ufuklarında, güneş gibi feyyaz bir nimetin parladığını görüyor, sevincimden ağlıyordum. Duygularımı, düşüncelerimi o zaman cephede bulunan kardeşim Hamit Şevket’e bildiren mektubumda aynen şöyle demiştim:
- Ben ömrümde bu kadar kuvvetli, bu kadar canlı ve bu kadar kendisine bel bağlanacak ne bir asker, ne bir sivil adam görmedim. Müsterih olalım, âti muhakkak bizimdir!.. Ve Türklük bu büyük adamın alemdarlığıyla mutlaka kurtulacaktır.
Refik İNCE
“Atatürk Nedir” Ulus Gazetesi 1938
Dünyada Atatürk'ün İsminin Verildiği ve Anıtının Yapıldığı Ülkeler
Türkiye’nin kurucusu ve kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk’ün Dünya’nın her yerinde tanındığını ve hemen hemen her ülkede onun adına yaptırılan bir büst ya da heykel olduğunu biliyor muydunuz?
İŞTE DÜNYA’DA ATATÜRK:
PLACE ATATÜRK – Vise / BELÇİKA
Belçika`nın Almanya sınırı yakınında, Vise kentine bağlı Cheratte kasabasında bulunan Mustafa Kemal Atatürk`ün adını taşıyan meydan, bölgedeki Türkler`in gurur kaynağı. Maden ocaklarında çalışmak için Belçika`ya gelen Türk ailelerin yaşadığı bölgede, Türkiye ve Atatürk hayranı Vise Belediye Başkanı Marcel Neven`in girişimi ile 2003`te asılan 2002 yılında önce bir caddeye Atatürk adı verilmiş, bazı çevrelerden tepki gelmesi üzerine levha kaldırılmıştı. Bunun üzerine bir yıl sonra caddenin hemen yanındaki meydana Atatürk adı verilmişti.
Ancak daha sonra Atatürk Meydanı`nın “Place Attaturk” diye yanlış yazıldığı anlaşıldı. Bir süre sonra bu hatadan dönüldü ve yazı “Place Ataturk” şeklinde değiştirildi. ___________________________________________________________________
KEMAL ATATÜRK AVENUE – Dhaka / BANGLADESH
maps.google.com adresine gidin arama bölümüne üstteki adresi yazın harita da görebilirsiniz.
___________________________________________________________________
THE ATATÜRK AVENUE – İslamabad / PAKİSTAN
maps.google.com dan caddeleri görebiliyorsunuz.
___________________________________________________________________
ATATÜRK STATUE – Mexico City / MEKSİKA
Meksika`nın başkenti Mexico City`de 1910 yılında yaptırılan ve “Osmanlı Saati” olarak bilinen tarihi saat kulesi, Türkiye`den binlerce kilometre uzaklıktaki ülkenin Osmanlı izlerini taşıyan tek yapısı olarak yükseliyor. Meksika`da ayrıca bir Atatürk anıtı da yer alıyor. Osmanlı saat kulesi, başkentin tarihi Zocalo meydanı yakınlarındaki Venustiano Carranza ve Bolivar sokaklarının kesiştiği köşede bulunuyor. Çinilerle bezenmiş saat kulesinin üzerindeki levhada, İspanyolca “Osmanlı Cemaatinden Meksika`ya-Eylül 1910″ yazıyor.
Saat kulesinin, Meksika`nın bağımsızlığının 100. yıl dönümünü kutlamak üzere, Meksika`ya göç eden çoğu Lübnan ve Arap kökenli Osmanlı vatandaşı tarafından hediye edildiği belirtiliyor.
Saatinde hem Latince hem de Arapça sayıların kullanıldığı kulenin açılışının, 22 Eylül 1910 tarihinde, dönemin Meksika Cumhurbaşkanı Guillermo de Landa ile Osmanlı 100. Yıl Komitesi Başkanı, Osmanlı vatandaşı Antonio Letayf tarafından yapıldığı biliniyor.
1970`li yılların sonunda Lübnan asıllı Meksika vatandaşları, saat kulesinin atalarının mali katkısıyla yapıldığını ileri sürerek, levhadaki “Osmanlı” kelimesini “Lübnan” olarak değiştirtmiş, ancak Türk Büyükelçiliğinin çabaları sonucu 1986 yılında “Osmanlı” kelimesi levhaya yeniden yazdırılmıştır.
Meksika`da ki Atatürk Anıtı 2002 yılında Türkiye’nin Meksika Büyükelçisi Ergün Pelit tarafından yoğun girişimler sonucunda TİSK’in de katkılarıyla La Reforma caddesine yaptırılmış.
___________________________________________________________________
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK STREET – Santo Domingo / DOMİNİCAN REPUBLİC
Calle Mustafa Kemal Ataturk, Santo Domingo, Dominican Republic Dominik Cumhuriyeti (İspanyolca República Dominicana, okunuşu `Republika Dominikana`), Karayiplerdeki Hispanyola adasında yer alan bir ülkedir. Hispanyola, Porto Riko`nun batısında, Küba ve Jamaika`nın doğusunda yer alır. Venezuela ile deniz sınırı vardır.
Adanın batı kısmında Haiti bulunur. Dominik Cumhuriyeti Avrupalıların Amerika kıtalarında ilk oluşturdukları yerleşimdir. Başkenti, Santo Domingo da Amerika`lardaki ilk sömürge başkentiydi.
Bağımsızlığının büyük bir bölümünde ülkede siyasi buhran yaşanmış, halkı temsil etmeyen ve baskıcı pekçok hükümet tarafından idare edilmiştir. 1961`de diktatör Rafael Leonidas Trujillo Molina`nın ölümünden sonra Dominik Cumhuriyeti temsili demokrasiye geçmiştir.
Yaklaşık 10 milyon nüfusa sahip.
_________________________________________________________________
ATATÜRK Statue – Be`er Sheva / ISRAEL
Sderot David Tuviyahu ile Ali Daivis caddelerinin kesiştiği yerde.
_________________________________________________________________
ATATÜRK MONUMENT – Amsterdam / HOLLANDA
AMSTERDAM`ın kuzeyinde ATATÜRK ANITI.
1964 yılından bu yana bir çok GURBETÇİ Amsterdam`a yerleşmişti.
Ford fabrikasına ve NDSM`in tersanelerinde çalışmak için buraya getirilen işçiler eskiden Klaprozenweg olan şimdi ise Atatürk sokağı olarak anılan bölgenin kuzeyindeki ahşap barakalara yerleştirildiler ve buraya halk arasında Türk köyü dediler.
Anısına buraya 1978`de bir Atatürk anıtı diktiler. Anıtta Hollandaca ve Türkçe olarak “Yurtta Sulh, Dünyada Sulh” yazılı. Amsterdam`da şu anda yaklaşık 40.000 “Türk” Hollandalı yaşamaktadır. (2012) ATATÜRK Straat Stadsdeel Noord, Tuindorp,Oostzaan Nederland Vanaf 1964 vestigden zich vele Turkse gastarbeiders in Amsterdam-Noord. Zij waren hier naar toe gehaald om te werken in de Fordfabriek en de scheepswerven van NDSM.
De gastarbeiders woonden in houten barakken ten noorden van de Klaprozenweg, nu de straat Atatürk, die in de volksmond Turksedorp heette. Ter herinnering hieraan staat op die plek een monument voor Kemal Atatürk.
Op het gedenkteken staat de tekst ‘Vrede in huis, vrede in de wereld’ in het Turks en in het Nederlands. Op dit moment telt Amsterdam zo’n 40.000 ‘Turkse’ Nederlanders.(2012)
____________________________________________________________
ATATÜRK ANITI – Wellington / YENİ ZELANDA
THE ATATÜRK MEMORIAL IN WELLINGTON, NEW ZEALAND
M. K. Atatürk Memorial; – is situated on a ridge above Tarakina Bay, Wellington Capitol of New Zealand, the Atatürk Memorial looks out over Cook Strait and the site was chosen for its remarkable likeness; – to the landscape of the Gallipoli Peninsula, in Turkey.
M. K. Atatürk Anıtı; Tarakina koyu, başkent Wellington`ta. Anıt Cook Boğazı`na bakıyor, burasını Gelibolu Yarımadası`na benzemesinden dolayı seçmişler.
___________________________________________________________
Mustafá Kemal Atatürk – Caracas / VENEZUELA
Reconocido como fundador del moderno estado Turco, La plaza Santa Sofía, municipio Baruta.
____________________________________________________________
Havana / KÜBA
Başka hiçbir yabancı devlet adamın heykeli bulunmamaktadır!
___________________________________________________________
Canberra / AVUSTRALYA
Anzac Savaş Anıtı karşısında ki Atatürk Anıtı.
The memorial is opposite the Australian War Memorial on ANZAC Parade in Canberra
___________________________________________________________
Albany / BATI AVUSTRALYA
The Ataturk Channel
Albany has commemorated our Anzac links by naming the channel, between King George Sound and Princess Royal Harbour, Ataturk Channel.
There is also a large statue of Ataturk looking out over the channel.
In memory of KEMAL ATATURK 1881-1938
Founder and President of Modern Turkey
Against whose brave forces Australian and New Zealand
Troops Fought so gallantly at Gallipoli. The entrance to Princess Royal Harbour
from which many of those Australian troops sailed. Is named ATATURK ENTRANCE
ANZAC Day – April 25 1985
Mustafa Kemal Ataturk (1881-1938)
Founder of the modern Republic of Turkey. Commander in Chief of the Turkish
forces in Gallipoli.His famous words are: PEACE AT HOME PEACE IN THE WORLD
At a dawn service in 1934 in Gallipoli referring to the ANZAC troops
He said : ” Those heroes that shed their blood and lost their lives …
You are now lying in the soil of a friendly country. Therefore rest in peace.
There is no difference between the Johnnies and Mehmets to us where they lie
side by side …. You, the mothers, who sent their sons from far away countries.
Wipe away your tears, your sons are now lying in our bosom and are in peace.
After having lost their lives they are now our sons as well.”
Sculpture by Burhan Alkar
Architects : Howard and Associates
Supported by : Turkish Prime Ministerial Office, Ministry of Foreign Affairs of Turkey,
City of Albany and Australian Government.Donated to the City of Albany by
Turkish Australian Culture House. Inc. Perth, 25 April 2001
Heykel Atatürk`e benzemiyor, ama ADI yeter.
____________________________________________________________
Bükreş / ROMANYA
Statuia lui Mustafa Kemal Ataturk
____________________________________________________________
Santiago /ŞİLİ
Şili`nin başkenti Santiago`da Apoguindo Caddesi Novigod Parkı`ndaki Atatürk Anıtı.
Şili`nin başkenti Santiago`da belediye, kentte yaşayan kişilerin örnek alması için bir parka, Atatürk`ün sözlerinin yer aldığı rölyefini yaptırdığı bildirildi.
YAZININ TÜRKÇESİ
“Türkiye Cumhuriyeti`nin kurucusu, vatanının fedakar ve sadık hizmetkarı, benzeri olmayan kahraman, insanlık idealinin canlı emsali…
Bütün hayatını Türk Milletine vakfetmiş, milletine kendi ruhunu, ateşini vermiştir. Hatırası milletinin ruhunu ateşli tutan sönmez bir meşale olarak yaşamaktadır!”
________________________________________________________________
Statue of Mustafa Kemal ATATÜRK – Kuşimoto / JAPONYA
Statue of Mustafa Kemal ATATÜRK
Kashino, Kushimoto, Higashimuro District, Vakayama, Japonya
18 Eylül 1890`da ERTUĞRUL FIRKATEYNİ Kushimoto açıklarında tayfuna yakalanınca kayalara çarparak batmıştı.
Amiral Osman Bey dahil 655 mürettebattan, sadece 69 kişi kurtulabildi.
Şehitler arasında Hasan Âli Yücel`in annesi Neyyire Hanım tarafından dedesi ve Can Yücel`in büyükdedesi Kaptan Âli Bey de bulunmaktaydı.
Kazada ölenlerin anısına Kuşimoto’da bir anıt yapılmıştır.
İlk anıt Japonlar tarafından 1891’de dikilirken, 1929 yılında yine Japonlar tarafından genişletilmiştir. Şehitlik Anıtı, 3 Haziran 1929 tarihinde Japon İmparatoru tarafından da ziyaret edilmiştir. 1937’de Türkiye tarafından restore edilen anıt önünde her yıl düzenli olarak anma törenleri yapılmaktadır.
Kuşimoto kasabası Mersin ve Yakakent ile kardeş şehirdir.Kuşimoto’da bir de müze bulunmaktadır. 1974 yılında inşa edilen “Türk Müzesi”nde Ertuğrul Fırkateyni’nin maketi, gemideki asker ve komutanların fotoğrafları ve heykelleri bulunmaktadır.
___________________________________________________________________
Rotterdam – Utrecht / HOLLANDA
Hollanda`da iki farklı şehirde.
ATATÜRKSTRAAT -3066 VS ROTTERDAM,
KEMAL ATATÜRKSTRAAT – 3573 PA UTRECHT
_______________________________________________________________
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MARG CADDESİ – Yeni Delhi /HİNDİSTAN
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MARG CADDESİ,
KONSOLOSLUKLAR BÖLGESİ – YENİ DELHİ / HİNDİSTAN
______________________________________________________________
Largo Mustafa Kemal Atatürk – Roma / İTALYA
Largo Mustafa Kemal Ataturk 00144 Roma, İtalya
Derleme / Semra BAYRAKTAR
Kaynak: turknorthamerica.com
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…
Hicran Aydın Akçakaya
“Türklük Mutlaka Kurtarılacaktır”
Koştuk, 23 Nisan’da Ankara’da Mustafa Kemal’e kavuştuk!.. O güne kadar simasını hiç görmemiş olduğum o vakur endamın, kürsüye çıkıp ta içinde bulunduğumuz millî felâketi bütün çıplaklığıyla bildiren ve bunlara çareler gösteren beyanatını dinlerken gönlümün yeis ve nevmididen (ümitsizliğinden) kararmış ufuklarında, güneş gibi feyyaz bir nimetin parladığını görüyor, sevincimden ağlıyordum. Duygularımı, düşüncelerimi o zaman cephede bulunan kardeşim Hamit Şevket’e bildiren mektubumda aynen şöyle demiştim:
- Ben ömrümde bu kadar kuvvetli, bu kadar canlı ve bu kadar kendisine bel bağlanacak ne bir asker, ne bir sivil adam görmedim. Müsterih olalım, âti muhakkak bizimdir!.. Ve Türklük bu büyük adamın alemdarlığıyla mutlaka kurtulacaktır.
Refik İNCE
“Atatürk Nedir” Ulus Gazetesi 1938
*O, yüce bir dağa benzer Eteğinde yaşayanlar bu yüceliği fark edemezler Bu dağın azametini kavrayabilmek için, O'na çok uzaklardan bakmak gerekir.
*Atatürk gibi insanlar bir nesil için doğmadıkları gibi belli bir devre için de doğmazlar. Onlar önderlikleriyle yüzyıllarca milletlerin tarihinde hüküm sürecek insanlardır.
*Her 10 Kasım'da olduğu gibi bu 10 Kasım'da da Atatürk'e olan bağlılığımızı ve sevgimizi ortak düşünce ve duygularla bir kez daha dile getiriyor, büyük önderimizi özlemle anıyoruz.
onsuz olsak ta onun için çarpan yüreklerimiz sonsuz olacaktır
Hicran Aydın Akçakaya
Babası Ali Rıza Efendi
Mustafa Kemal’in babasını biz akranları tabiî tanımıyoruz. Meşrutiyetin ilân edildiğinin gecesi benim evlenme törenimde hazır bulunan arkadaşım Mustafa Kemal Bey’e babasının yakın arkadaşı olan amcam Üzeyir Beyzade Hüsnü Bey, Ali Rıza Efendi’nin de kumral, mavi gözlü, biraz daha uzun boylu ve şişmanca olduğunu ve Mustafa Kemal’e çok benzediğini söylemiş, mert, iyi kalpli, vefakâr bir arkadaş olduğunu anlatmış idi.
Mustafa Kemal’in bu izahattan çok mütehassis olduğunu ve not defterine bunları kaydetmiş bulunduğunu hatırlıyorum.
Asaf İLBAY
“Atatürk’ün Hususî Hayatı”
9 Haziran 1949
Saygıdeğer kalemden, günün anlam ve önemine binaen
"Saygı, özlem, ve minnetle anıyoruz"
Güne yakışmış, kutlarım, sevgilerimle Hicran hanım
Hicran Aydın Akçakaya
“Memleketin Kalkınması İlim İşidir”
Atatürk ile ilk görüşmem 1923’te oldu. Zafer kazanılmıştı. 1923 Ağustos ayında İsmail Safa’nın (Özler) Milli Eğitim Bakanlığı zamanında Heyeti İlmiye toplanmıştı. Hamdullah Suphi Tanrıöver, o zaman Türk Ocağı Merkezi olan Samanpazarı yolundaki eski manastır binasında heyetin şerefine çay vermişti.
O gece Atatürk de gelmişti. Oturduğu yere yakın bulunuyordum. Heyeti İlmiye’den söz açtı. Ne gibi kararlar alındığını sordu. Alınan kararların prensip kararları olduğunu söyledim.
-Ne gibi? dedi.
-Terbiye-i Umumiyede vahdet, terbiye-i meslekiyede ihtisas kararları gibi, dedim.
Başka bir şey sormadı. O aralık İstanbul Üniversitesi profesörlerinden Ankara’da bir Bakanlığın müsteşarlığını yapan bir zat, kendisine şu soruyu sordu:
-Efendim, memleketin iktisaden kalkınması için ilhamı devletleri nedir? dedi.
Atatürk üzgün bir oluşla şu sözleri söyledi:
-Memleketin kalkınması işi ilham işi değil, ilim işidir. Kalkınmanın nasıl olacağını düşünmek siz ilim adamlarının işidir. Bunu bize sizler göstereceksiniz. Hükümet adamları da bu yolda yürüyecekler.
Atatürk’ün bu sözleri ne kadar doğru idi. Profesörün sorusu yersizdi.
İsmail Hakkı BALTACIOĞLU.
“Atatürk”, Türk Dil Dergisi, 1 Kasım 1966
Atatürk’ün kitap okumaya verdiği önem ile ilgili anı. Atatürk’ün kitap okuma sevgisi ile ilgili kısa anı. Atatürk’ün kitaba verdiği önemle ilgili bir hatıra.
Atatürk, kitap okumayı, araştırma yapmayı, fikir ve düşüncelerini insanlarla paylaşmayı seven bir liderdi. O’nun, henüz okul çağlarında başlayan kitap okuma alışkanlığı, savaş zamanında bile devam etmiş, cumhuriyet yıllarında ise daha da artmıştır.
Cumhuriyet döneminde büyük bir kütüphaneye sahip olan Atatürk, okumuş olduğu yerli ve yabancı birçok eser sayesinde geniş bir kültüre de sahipti.
Büyük Önder Atatürk’ün hizmetinde bulunanlardan Cemal Granada anlatıyor:
“Bir gün Atatürk, tarihle ilgili bir kitap okuyordu. Öylesine dalmıştı ki, çevresini görecek hali yoktu. Bir sürü yurt sorunu dururken devlet başkanının kendini kitaba vermesi Vasıf Çınar’ın biraz canını sıkmış olmalı ki Atatürk’e şöyle dediğini duydum:
- Paşam! Tarihle uğraşıp kafanı yorma… 19 Mayıs’ta kitap okuyarak mı Samsun’a çıktın?
Atatürk, Vasıf Çınar’ın bu içten yakınmasına gülümseyerek şöyle karşılık verdi:
- Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım!
Resmin kayıtlara göre, Ata'nın okuduğu kitap sayısı 3 bin 997.
Kutlarim bu guzel paylasimi sevgili Hicran dost...
Sevgilerimi bıraktım...
Hicran Aydın Akçakaya
“İlim Tercüme İle Olmaz”
19 Ağustos’ta Gazi’nin Yalova Köşkü’nde akşam yemeğine çağrıldım. 19/20 Ağustos 1932 tarihiydi. O gece Gazi, çok ciddi konulara temas etti. Çok heyecanlı konuştu. Toplantıda bayan Afet İnan’dan başka Yusuf Akçura, Dr. Reşit Galip, Celâl Sahir… vardı. O tarihi gecede Gazi, İstanbul Darülfûnununun reformundan bahsetti. Birinci Türk Dili Kongresi’ni ortaya attı. Bu işlerde Dr. Reşit Galip’in çalışacağını ihsas etti (sezdirdi).
Konuşmalar, memleket meseleleri üzerinde toplanmıştı. “Türk vatandaşları ile daima temas etmenin kendisinin en büyük işi olduğunu” söylüyordu. Konu hep millet ve memleket, ilim ve üniversite meseleleri idi. Birinci elden ilmin üzerinde duruyordu. Bir ara şu sözleri işittik:
-Ölmek isteyen bir milleti Gazi değil, hiçbir kuvvet kurtaramaz. Türk milleti ölmek istemez, o daima yaşayacaktır efendiler!
Birdenbire de eliyle beni göstererek:
-Üniversitede, Doktor Bey gibi birinci elden araştırma yapanları profesör görmek istiyorum, dedi.
Sözünü Reşit Galip’e yönelterek konuşmasını şöyle tamamladı:
-İlim, tercüme ile olmaz, tetkikle olur. Doktor Bey nasıl memleket malzemesini tetkik ederek, ilim yapmışsa, ben de senden böyle ilim adamlarını almanı istiyorum.
Şevket Aziz KANSU
Sümerbank Dergisi, Kasım 1963
Tekrar tekrar okumam gereken bir yazı... O kadar naif bir sunum olmuş ki üzerine ne söylesem boş geliyor bana şimdi.
Yüreğine, emeğine sağlık Hicran'cığım aynı zamanda tebrikler
Saygı ve sevgilerimle
Hicran Aydın Akçakaya
(Manastır Askeri Lisesi’ni bitirip Harp Okulu’na geçişi)
Askeri ortaokulu bitirdiğim zaman merakım oldukça ileri gitmişti. Manastır Askeri Lisesi’nde matematik pek kolay geldi. Bununla uğraşmayı sürdürdüm. Ancak Fransızca’da geri idim. Öğretmen benimle çok uğraşmıyor, acı uyarılarda bulunuyordu. Bu uyarılar benim çok gücüme gitti. İlk ev izni zamanında çözüm aradım. İki, üç ay gizlice Frerler Okulu’nun özel sınıfına devam ettim. Böylece okul derslerine oranla fazla derecede Fransızca öğrendim.
O zamana kadar edebiyatla çok ilişkim yoktu. Merhum Ömer Naci, Bursa Lisesi’nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o zaman şairdi. Benden okuyacak kitap istedi. Bütün kitaplarımı gösterdim. Hiçbirini beğenmedi. Bir arkadaşın kitaplarımdan hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Şiir ve edebiyat diye bir şey olduğunu o zaman öğrendim. Ona çalışmaya başladım. Şiir bana cazip göründü. Ancak ‘yazı öğretmeni’ diye yeni gelen bir kişi, bana şiirle uğraşmayı yasakladı. “Bu meşgale biçimi seni askerlikten uzaklaştırır” dedi. Bununla birlikte güzel yazı yazma isteği bende kalıcı oldu.
Lisede iken dirençle çalışıyorduk. Sınıfta birinci, ikinci olmak için hepimizde güçlü bir gayret vardı. Sonunda liseyi bitirdim. Harp Okulu’na geçtim.
Bütün içtenliğimle kutlarım değerli kalemi ve güne düşüren saygıdeğer Seçki Kurulu' nu.
Varlığinız gururumuzdur daima...
Hicran Aydın Akçakaya
(Atatürk’e ortaokulda okurken, matematik öğretmeninin “Mustafa Kemal” adını vermesi)
Ortaokul’da en çok matematiğe ilgi duydum.
Az zamanda bize bu dersi veren öğretmen kadar, belki de daha çok bilgi sahibi oldum. Derslerin üstünde işlerle ilgileniyordum. Yazılı sorular yazıyordum, matematik öğretmeni de yazılı olarak cevap veriyordu.
Öğretmenimin ismi Mustafa idi. Bir gün bana dedi ki; “Oğlum, senin de ismin Mustafa benim de. Bu böyle olmayacak. Arada bir fark bulunmalı, bundan sonra senin adın Mustafa Kemal olsun!”
O zamandan beri adım gerçekten Mustafa Kemal kaldı. Öğretmen sert bir adamdı. Sınıfta birinci, ikinci tanımıyordu. Bir gün bize: “Aranızda kimler kendine güveniyorsa kalksınlar onları çalıştırma danışmanı yapacağım” dedi. Öncelikle duraksadım. Ayağa öyleleri kalktı ki ben kalkmamayı yeğledim. Bunlardan birinin danışmanlığı altına girdim. Görüşmenin sonunda dayanma gücüm son noktaya geldi. Ayağa kalkarak; “Ben bundan iyi yaparım” dedim. Bunun üzerine öğretmen beni çalıştırma danışmanı yaptı. Eski danışmanı benim danışmanlığım altına verdi.
-Cumhuriyet kurulduktan sonra, bazı elçiliklerin açılışına istinaden verilen yemeğe Atatürk'de davetlidir.
Avustralya ataşesi genç bir subay, gözlerini Gazi'nin olduğu masa dikmiş, kızgın bakışlarla Atatürk'ü süzüyor.
Atatürk bu durumdan rahatsız olur ve yaverinden, o subayın sıkıntısını öğrenmesini ister. Yaver kısa bir süre sonra gelip, "Mustafa Kemal Çanakkale'de benim babamı öldürdü" diyor deyince, Gazi; "Sor bakalım babasının Çanakkale'de ne işi varmış" der.
- Bana göre; Kendisinden yüz yıl sonrasını okuyabilen, dünya'ya gelmiş en büyük deha, Mustafa Kemal Atatürk'ün 17 Aralık 1927 tarihinde, Ankara'da verdiği bir beyanatında:
“Biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, bilakis bu tip yapıların din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve Osmanlı'yı batırdığı için yasakladık.
Çok değil yüzyıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki, bazı kişiler bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek, ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirlerine düşeceklerdir.
Ayrıca unutmayalım ki o gün geldiğinde her bir taraf diğerini dinsizlikle suçlamaktan geri kalmayacaktır”
.......
Selam ve sonsuz saygılarımla.
Hicran Aydın Akçakaya
(Atatürk’ün bir yurt gezisi sonrası, öğrenim hayatı ile ilgili Çankaya Köşkü’nde anlatmış olduğu anı)
Biz Harbiye’de öğrenci iken, okulun sobaları yanmazdı. Bütün kış titreşir dururduk. Nihayet bir gün arkadaşlar beni müdüre çıkarmak için seçtiler. Müdür, Zülüflü İsmail Paşa adında bir saray adamı idi. Müsaade aldık, huzura çıktık. Önce Padişaha sonra müdüre dualarımızı arz ettik. Nihayet, maksada geldik, işi anlatmak istedik. Ama müdür daha ilk cümlelerde kükredi: “Ne soğuğu be nankörler! Padişah nimeti gözünüze dizinize dursun. Görmüyor musunuz? Sobalar nasıl gürül gürül yanıyor. Defolun buradan!”
Gerçekten, müdürün sobası gürül gürül yanıyordu. Müdür, buram buram terliyordu. Sıcaktan göğsünü bağrını açmıştı ve zannediyordu ki, bütün okulun sobaları da böyle yanar.
Çocuklar, biz bu Çankaya Köşkü’nde, bazen, galiba bu Zülüflü İsmail Paşa gibi kendimizi aldatıyoruz…
Hicran Aydın Akçakaya
Atatürk bilhassa Türk yemeklerini severdi. En çok sevdiği fasulye, pilav, yoğurttu.
İnkîlaplar sırasında öyle çalışırdı ki, otuz altı saat masanın başından kalkmadığını bilirim. Biz mutfakta çeşit çeşit yemekler hazırlardık., yanına götürünce, kızar, çıkışırdı:
-Bana bir ayranla bir dilim ekmek ver ve bol da kahve yap! Şimdilik bunlar kâfi, daha öbürlerini yemeyi haketmedim! derdi.
Çok alçakgönüllü adamdı vesselâm.
Mehmet Yücel
Haluk Durukal, “Atatürk’ün adamları ile bir görüşme”
Ruhları şâd mekanları cennet olsun. Bugünümüzü borçlu olduğumuz Büyük Atatürk 10. Yıl Söylevini verirken, 29 Ekim 1933
"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. "
sözünü hatırlatıp bir anı da ben ekleyeyim anı önemli evet nakleden isimde önemlidir.
DEFOLUN YAHUDİ UŞAKLARI !..
CEHENNEM OLUN!..
Dönemin Van milletvekili İbrahim ARVASİ anılarında bu tarihi şu şekilde anlatıyor:
“Efendimiz, biz zaten maiyet-i devletindeyiz. Fakat siz Meşrik-i Azam’ımız olursanız, bir pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız”
Reis-i Cumhur da:
“Peki bir şey soracağım, bana cevap veriniz de sonra… Siz Avrupa’da hangi locaya bağlısınız ve mektebinizin ismi nedir?
Mason üstadı Mim Kemal:
Biz Cenova’ya tabiyiz ve reisimiz Barca MİŞON’ dur”
Bu cevap karşısında küplere binen Mustafa Kemal Paşa:
“Hadi defolun buradan, cehennem olun gidin. Yahudi uşakları! Benim milletim bana kahraman sıfatı verdi.Ben sizin gibi bir çift Yahudi’ye uşak mı olacağım. Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki bütün locaları kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim Divan-i Harb-i Örfi’ye hepinizi verir ve astırırım. Hadi defolun karşımdan!”diyerek masonları kovdu.
Atatürk’ten ağır hakaretler işiterek kovulan masonlar, o gece yıldırım hızıyla durumu İzmir, İstanbul ve Adana’daki localara bildirirler. Sabah olmadan Türkiye’deki bütün locaların kapanma kararlarını aldırıp, ilgili belgeleri daha sabah kahvaltı sofrasından kalkmayan Atatürk’ün önüne koyup derin nefes alırlar…
Aynur Engindeniz
Filiz Şahin.
katili de diyebiliriz
suikastin sorumlusu kemal mim öke mustafa kemal atatürk son nefesini verdikten bir dakika sonra bir odaya kendisini kapatıp intihar etmiştir.
Hicran Aydın Akçakaya
Tatlı Konuşurdu
Tatlı konuşurdu, dinlemesini bilirdi; hoş anlatırdı; açık yürekle doğru söz söylerdi; sempatikti; vakarlıydı; civanmert tabiatlıydı. Kendi mesleğinde mümtaz, muvaffak, samimi ve sağlam karakterli bir kahraman olması; o zamana kadar politika ve parti işlerine karışmamış bulunması; zarif giyinir, mondaniteden anlar, sohbetten hoşlanır olması, onun ecnebilerin de davetli gördükleri bazı yüksek sosyete çaylarında ve kokteyllerinde hazır bulunmasıyla şeref ve iftihar duyulan bir müstesna şahsiyet haline getiriyordu.
O, her bu türlü toplantılarda, yerli ve yabancı herkesle konuşurdu. Fazla girginlik göstermediği gibi, çegingenlik de göstermezdi. Her vakit açık konuşurdu. Fakat her düşüncesini herkese açmazdı; denizin üst yüzünde, kıyıdan engine ve sığdan derine doğru bir hizada mavilik görünmesi gibi…
Ruşen Eşref ÜNAYDIN
Ulus Gazetesi 19 Ekim 1955
Aynur Engindeniz
Keşke bu masonu kovmakla yetinmeyip idam ettirseymiş. Şöyle de bir gerçeğimiz var: Atatürk yukarıda nakledildiği gibi bir gecede kapatmadı mason localarını. Meclise locaların kapatılması emrini verdi. Fakat dönemin Meclis başkanı Kazım Özalp ve İçişleri bakanı ŞÜKRÜ KAYA da bu masonlardan birkaçıdır. Mecliste çetin tartışmalar olmuştur ve bu tartışmalar sürerken 10 Ekim 1935'te Mason locaları "kendi kendilerini" kapatıyorlar, tüm mal varlıklarını da halkevlerine bağışlıyorlar. Bu uyanıkların kendi kendilerini fesetmelerinin bir sebebi vardı mutlaka. meclis resmi kapatma kararını 13 ekimde verebiliyor. yani ortada bir mason locası kalmamışken. Sözde vatansever mason locaları ülkeyi daha fazla germemek için böyle bir şey yapmışlar. Oysa "uyku" dönemine girip yeraltına inmişlerdi. Dikleşmeyerek ülke içindeki sempatizanlarını kaybetmemiş oldular böylece. bir taşla yirmi kuş. (Atatürk'ün dünyada bir ilki gerçekleştirerek, bin bir güçlüklerle kapattığı mason localarını, İsmet İnönü 1948'de açıyor.) Kanunla kapatılmadan önce kendilerini feshettikleri için mahkeme kararı ile bütün malvarlıklarını da geri alabildiler. Uyanıklar işte.
Atatürk yıllardır hasta olduğu halde mason localarının kapatılmasından sonra hastalığına "alkole bağlı siroz" teşhisi konuluyor. sonradan getirtilen yabancı doktor alkole bağlı olmadığını ve yanlış tedavi uygulandığını söylese de Ata'nın hastalığı resmi doktor raporlarına alkole bağlı siroz diye geçiriliyor. ( Ne tesadüf ki Atatürk'ün ölümünden sonra Yeşilay'ın yıldızı parlıyor. Yeşilay'ın kurucuları da masonlardır. Ha bir de Said Nursi. Bu dernek IOGT adlı uluslar arası bir mason örgütüne üyedir. Hala bu üyelik devam ediyor mu bilmiyorum. Atatürke bu teşhisi koymalarının sebebi gençlere örnek olmakmış!
İnönü seksen küsür, Bayar 102 yıl yaşadı. çünkü masonlara dokunmadılar. Her ne ise fazla uzattım kusura bakmayın. Bu arada Atatürk'ün ölümünden hemen sonra intihara teşebbüs eden Salih Bozok'tur. Çok sevgilerimle.
Sayın AKÇAKAYA; yazı, alıntı da olsa oldukça güzel bir yazı. Yazanın kalemine sağlık, yüreğine sağlık ve hürmet ediyorum. Churchill, bir Türk delegesine diyor ki; ''Büyük insanlar dünyaya her yüz yılda bir gelirler. Bu yüzyıldan da Türklere nasip oldu. Atatürk gibi bir lider geldi'' Şimdilerde herkes Fetö'nün ''Kırık Testi'' adlı kitabını okuyan âlim oldu, ATA'yı beğenmiyor. Hani İranlı Sadi Şirazi diyor ya; ''Sorun, senin cahil olman değil, kendini âlim zannetmendir'' Selamlar
Hicran Aydın Akçakaya
…Biraz Kıskanırdık
Şık ve temiz giyinmeyi severdi. Kuvvetli, cesaretli insanlara hayranlık duyardı. Güreşe bayılır, mahalle çocuklarını sık sık güreştirir, seyrine doyamazdı. Mahalle Mektebi’nde de, Askeri Rüştiye’de de daima bir büyük insan hâl ve tavrı takınır, gayri ihtiyarî kendisine hürmet telkin ederdi. Hatta bu yüzden biraz kıskanırdık. Onu daima, birinci katın penceresinde görmek mümkündü. Mektepte en çalışkan o değildi ama, en zeki ve en kabiliyetli olarak hocalar onu takdir ederlerdi.
Asaf İLBAY
“Ben Eğilmem” Vatan Gazetesi
10 Kasım 1954