- 1970 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Biliyor Musun Baba ?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bu gece, o kadar çok baba dendi ki, sen geldin aklıma...
Biliyor musun içim cayır cayır yanıyor…
Gözlerimde ki yaşlar sanırım bunun en güzel ispatı…
Hayata tutunmaya zorlanıyorum baba!
Keşke diyorum, kucağında ağlayabilecek kadar yakın olsaydım sana. Sakın yanlış anlama! Asla ama asla nankörlük etmiyorum, bilirsin beni vefa duygum çok fazladır.
Keşke diyorum, sana babişkom diye sarıldığım zamanlarda, babam diye ağlayabilseydim kucağında…
Hiç suçlamadım seni baba olarak… Hem de hiç… Ama; neden diye soramadan edemiyorum… Neden?
Küçücüktüm ben. Yüreğim bedenimden de küçüktü. Ama ailemize yaptıkların, neden baba?
Biliyor musun, yıllar geçse de insan silemiyor geçmişi… Biliyor musun hayata hep kör bıçakla saldırıyorum… Düzenli bir ilişkim olmadı hiç benim, her erkeği düşman gibi gördüm. Örneklerim kötüydü hayata karşı… Ellerimle büyüttüklerimi, dilimle devirdim her daim…
Bak, düşünmüyorum artık, kim ne der, kim ne düşünür, en aciz halimi görüp mutlu mu olur diye?
Evet, acizim ben baba! Varlığının gölgesinde kalan yokluğunun aciziyim.
Hay Allah! Nerden geldi şimdi bu melankoli? Ha, pardon doğru ya bayram geliyor… Sizden uzakta geçireceğim kaçıncı bayram?
Onun hüznü çöktü tabi…
Ya da yok ne hüznü canım, abarttım sanırım yine…
Baba!
Duvarlarımı siyaha boyamak istedim geçenlerde, sonra kızdı bir arkadaşım, deli misin sen dedi? Deli miyim ben baba? Belim bükük, içim buruk, kalbim çürük…
Biliyor musun, çok çalışıyorum baba. Sen hep derdin ki, ‘kızım sakın benim şapkamı eğdirme’ … Evet, her şeye rağmen o şapka asla alnına düşmesin diye, ayaklarımın üzerinde durabileyim diye, kendimi ezdirmeyeyim diye, saatleri unutuyorum… Gece gündüz demeden çalışıyorum. Gurur duyabilirsin mesela benimle, haber spikeriyim artık, hem de türküleri dinletiyorum bu şehre! Ama sana ihanet ettim baba! Hani sen ben yine çok küçükken, bir bağlama vermiştin elime, ben çalmıştım, sen dinlemiştin… Üzerinde toz var artık baba! Odanın bir köşesinde duruyor öylece, alamıyorum ki elime. Çocukluğum geliyor aklıma. Ama sen kızıyorsun bana, bir bağlamayı bile çalmadın bana diye… Bilmiyorsun ki baba! Bilmiyorsun, neler gelir aklıma…
Şimdi mi? Gurur duy benle baba! Şapkanı eğdirmedim diye! Daha okurken bir çok şeyi başardım diye! Ama bir şeyi de unutma olur mu?
Bu hayatta fazla hissediyorum kendimi, niye diye sorma sakın baba! İnsanlar çok geliyor gözüme, güvenemiyorum hiç kimseciklere, içimde bir siyah duvar, öylece kalakalıyorum gecenin bir köşesinde…
Ve yine de seni hiç eksiltemiyorum içimden, ne derler dağ deyince baba gelir akla… Erciyes var arkamda, hep arkamda olacak mısın baba? Sanmam.
Bayram geldi ya ondandır bu hüzün takma sen kafana olur mu?
Ben her şeye rağmen, seviyorum seni baba!
YORUMLAR
sevgili şairim sizi kutluyor bende size annem şiirimi
armağan ediyorum Saygılar.
NOT: Komşumuz Nurten hanımın hikayesinden etkilendiğim için bu şiiri
Yazdım.Olayın kahramanı yaşadığı duyguları ve anlattıklarını bire bir
Şiirin akışına göre yazdım.
ANNEM
Nurten hanım- O zaman 12 yaşındaydım.Okuldan eve geldiğimde baba annem ağlayarak
Annemin evi terk ettiğini söylediğinde koşarak odama gittim olanları anlamağa
Çalışırken bir taraftan ağlıyordum.Babam odaya geldiğinde babama yalvararak
Ne olur annemi getir dediğimde bana sarılarak ağlamağa başladı.O günden sonra
Kimseyle doğru dürüst konuşmadı .Evin bahçesinde saatlerce oturur giriş kapısına
Bakardı.Bir gün sabaha kadar yağmurun altına oturmuş,sabah bulduklarında kendide
Deyidi sonra felç oldu,bir daha konuşamadı.Babam seni hiç affetmedi anne.Affetmedi
Çocuktu ellerim,çocuktu yüreğim
Gittiğini anlamadım geri dönmedin
Gecelerde koktum,gecelerde ağladım
Yatağımın baş ucuna gelmedin annem
Gelmedin,gelmedin.gelmedin annem
Nurten hanım- Annemin yokluğuna alışmak,unutmak istiyordum.Arkadaşlarım benimle alay ettikleri için
Onlardan uzak duruyor bir köşeye çekilerek dua edip ağlıyordum.Ne olur anne eve dön,seni
Hiç üzmeyeceğim saçlarımı ben tararım,kıyafetlerimi ben yıkarım,kahvaltı da hazırlama okula
Aç giderim yeter ki eve dön diye dua ederdim.Bir gün arkadaşımın annesi bize geldi,Benim
Saçlarımı okşar severken annemi kokusu gibi geldi bana ,o anda annem gibi kokuyorsun diyerek
Sarıldım ve ağlamağa başladım .Neden gittin anne,neden,neden
Hangi doğum günümüz olacak
Hangi anne kollarında uyutacak
Kimler saçlarımı sevip okşayacak
Geceler soğuk,geceler karanlık
Kollarına sarılıp uyuyamadım anne
Uyuyamadım anne,uyuyamadım
Nurten hanım-Aradan yıllar geçti .Doğum yaptıktan sonra hemşire kızımı kollarıma verince o anda annem gibi
Koktuğunu hissedince bütün sinirlerim boşaldı,kızıma sarılarak ağlamağa başladım.Hani anne sen
Bana ağlama kuzum dayanamam derdin ya .Şu yürek hangi acılarla yoğruldu Kınalı kuzun öldü
Anne.öldü
Et tırnaktan ağaç topraktan ayrılır mı
Bizi kim ayırdı anne
Bak şimdi bende bir anneyim
Hangi güç hangi kuvet ayırabilirse ayırsın bakalım
İzin vermem,ölsem de izin vermem anne
Nurten hanım-Annemin ölüm haberini verdiler.Bu kaçıncı ölüm yetmedi mi,yaşarken öldürdüğün yetmedi mi, anne
Ölüm haberini verdiler
Bakma akan yaşlara
İnsan bir kere doğar ,bir kere ölür
Ben her gece öldüm anne
Her gece öldüm anne
Nurten hanım-Öfkem göz yaşlarına karıştı gelmem annem gelmem Cennetin senin olsun,cehenneminde öldürdün beni
Bir daha çocuk olmayacağım
Arkandan ağlamayacağım
Bakma kızıma sarılıp annem,annem diye ağladığıma
Son yolculuğunda yanında olmayacağım
Beni affetme,sakın affetme
Ben seni hiç affedemedim anne,affedemedim
Annem,annem,annem
ERZİNCAN ve ÇOCUKLUĞUM ÜZERİNE
02/09/2008 - 00:14
Trendeki odamızın penceresinden etrafı seyrederek geçtiğimiz yerlerin güzelliğinin yanında beni en çok etkileyen ara sıra karşımıza çıkan tünellerdi. Ansızın bir karanlık ve aydınlık etrafı kuşatıyordu. O yıllar 7 yaşındaki çocuklardan bilet parası alınmaya başlandığı yıllardı. Ve bayramların tadının olduğu yıllar.
Tren durunca epey bir yürüyüşten sonra Fırat nehrinin ortasından geçen, yıkılmadım ayaktayım edasında bir köprü çıktı karşımıza. Bu köprünün ileriki yıllarda çok hatırası olacaktı ama o da bizde kalsın. Köprüyü geçince köyden daha küçük bir yerleşim birimine geldik. Burası adı Köseler olan bir mezra idi. Mezra köyden daha küçük yerleşim yerlerine verilen isimdi. Erzurum dan Erzincan a tayini çıkan babam mutluydu. Yıllarca bizden ayrı kalmıştı bu diyarlarda. Annem ise eş durumundan tayinini buraya yani Köseler isimli yere çıkartmayı başarmıştı. Annem ve babam aynı vilayet e tayinlerini aldırmayı becerebilmişlerdi. Babam Kemah İmam Hatip Lisesinde müzik öğretmeniyken, annem Köseler in 30 kişilik okulunda hem müdür hem hademe hem de birleştirilmiş sınıfların tek öğretmeniydi. Bu açıdan seneye okula başlayacak küçük Tunar ın hem öğretmeni hem de annesi olmanın yükünü taşıyacaktı garip anam.
Güzel duygularla karışık bir halde okula başladım. Evdeki anam okulda kök söktürüyordu vallahi. Akşamları babama annemi şikayet etsemde babam meslektaşını kayırıyordu . Bir kadının hem ana hem de öğretmen olmasının ne anlama geldiğini şimdi çok iyi anlıyorum.
Buradaki halkın ilginç gelenekleri vardı. Çoğunluğu alevi olduğu için oruç gelenekleri, yemek kültürleri ve av alışkanlıkları çok farklıydı bizlere göre. Mesela tavşan yemezler yılda belirli sürelerde oruç tutarlardı. Sözlerine ve namuslarına çok düşkün insanlardı. Bizi de sevmişlerdi hani. Kışın odun tedarik ederler, avladıkları tavşanları bize ikram ederlerdi. Babamın çaldığı saz gönüllerine girmemizdeki en büyük etkendi.
Yazları dağa yaylalara çıkıp kış ve ticaret için peynir ve yağ tedarik ederlerdi. Hani o meşhur Erzincan tulum peynirleri var ya, işte biz onu kaynağından yerdik dalından kopartılan taze meyve gibi. Keçi derisini dikip içine peyniri basarlardı. Ne kadar beklerdi hatırlamıyorum ama kışı geçirirdi bir tulum. Ara sıra içinden kıl falan çıkardı ama vitamini kabuğunda misali gözümüz görmezdi kılı tüyü .
Akşamları uzaktan babamın geldiğini görür ve benden bir yaş küçük kardeşim Tuğrul la sevinirdik deli gibi. Işık olmadığı için oraları kalbiyle aydınlatan babam elinde bir el feneriyle belli belirsiz gelirdi taa uzaklardan. Elinde iki küçük çikolata ile mutlu etmesini bilirdi bizi emekçi garibim. Bir müfettiş ile ters düştüğü için Erzurum Tercan a sürülmüştü babam. Ama zaman en iyi ilaç olduğunu göstermişti ve kavuşmuştuk işte bir dağ mezrasında. Şiirler hep dağ köylerinden dem vurur ne yapalım bizimde mezramız vardı dostlar. Ve Nevşehir e çok uzak bir vilayette vuslatı yaşatmıştı kader bize.
Sabahları erken kalkan babam Fırat nehrine balığa giderdi. Evimizin 100 metre aşağısı Fırat tı. Hani şu suyu serin serin akıp daha gün görmemiş taze gelinleri yutan Fırat. Birkaç kez babamın ağlarına ceset takıldığı olmuştu. Biz sonradan anlardık babamın neden bizi telaşla eve yollayıp balık tutma merasimini yarıda kesip jandarma ya gittiğini. O günler soframızdan balık etinin eksik olmadığı güzel günlerdi. Anam kızardı erkenden babamın balığa gitmesine ve kardeşimle bizimde nehir kıyısında oynamamıza ama babam çocuklaşırdı, biz de çocuk olduğumuzu ıspatlardık.
O günlerde yakın bir köyde 3 şehit vermişti jandarma teşkilatımız. Şehitliğin anlamı o yaşlarda fazla özümsenemiyordu bir çocuk için. Ne kötü bir olguydu terör olgusu. Babam anlatırdı dış güçlerden içteki destekçilerden ama ne bileyim o anlattıklarını yıllar sonra kaynak kabul edeceğimi. Çizgi film yaşındaydık ama babamızın muhatabı olmuştuk ne mutlu kardeşimle bana.
Sekiz yaşımın tüm masumiyetiyle ikinci sınıfta çalışkan bir öğrenciydim. Kardeşim o yıl okula başlamıştı. Hem bir abi , hem de okulda bir üst sınıf olmanın eziciliğini hissettirmiştim kardeşime yalan yok. Sağ olsun o yaşlarda da kırmazdı şimdi de kırmıyor babamın tabiriyle kerata.
Bir köpeğimiz vardı yumoş isminde. Çok uyuşuk ve paspal bir köpekti ama çocuklar aslan gibi hırçın köpeği ne yapsın ? Bayılıyorduk Yumoş a. O olmazsa olmazımızdı. Hayatımızın bir parçası olmuştu kendileri. Akşamları babam eve ekmek getirirdi fazla fazla. Ama sabahları ekmeğimiz hep eksilirdi. Babam bizi ekmekleri Yumoş a vermekle suçlar ama uzatmazdı. Biz vermezdik ama korkumuzdan üsteleyemezdik. Aslında babam bir suç varsa üstüne giderdi fakat nedense bu ekmek meselesini üstelemiyordu.Yoksa onun yapma dediğini yapmak her babayiğidin harcı değildi.Yıllar sonra bir Fethiye akşamında anlatmıştı işin aslını. Meğer geceleri teröristler ekmek istemeye geliyorlarmış ve bizi öldürmekle tehdit edip babamı ekmek vermeye mecbur bırakıyorlarmış. Tayinimize yakın bir zaman evimizin etrafında yakalanan teröristlerin sırrıda buymuş Babam yakalatmış meğer bölücüleri. Bize de bu vatan hizmetinde ekmekleri yumoş a vermekle itham edilmek düşüyormuş. Ne bilelim dostlar insanların çaresiz kaldıkları zamanlar olacağını bir dağ yamacında.
Evimizin tam karşısındaki dağların arasından tüm azametiyle Munzur dağları görünürdü. Ne heybetli dağlardı o dağlar. Ve ne güzel bir yerdi o yerler. Bir terör belasına mahkum edilmiş güzel ülkemde ne güzel dağlardı o dağlar. Canlı bir kartpostalı seyrederken ayağında postal ile dağlarda gezen askerlerimize gönülden destek olurdu yöre insanı. Onların tabiriyle eşkıya vardı dağlarda. Ve temizlenmesi gerekiyordu o dağların. Ve bu temizlik yıllardır devam ediyor. Daha da devam edecek gibi. Temizlik imandandır ve zamanı mekanı süresi olmaz temizliğin. Makbulu sürekli olanıdır bize göre de.
Fırat nehrinin üst tarafından yani evimize 300 metre kadar bir mesafeden tren yolu geçerdi. Bizi buraya getiren trenin geçtiği ve bir gün bizi geri Nevşehir e götürecek olan tren yolu. Öküzlerin baktığı trene bizlerde bakardık ama öküzün anladığını biz, bizim anladığımızı öküz anlamazdı elbette. Gurbette tren düdüğü bile arabesk etkisi yaparmış insana yıllar sonra hatırlıyorum da o trenin acı düdüğünü.
Bir zaman sonra yani benim 4.sınıfa geçtiğim sene tayinleri yine değişti bizimkilerin. Babam Ankara ya annem ise Kırşehir e yol aldı. Dayılarımın ve teyzemin ölümüyle sarsılan evimiz annemle babamın ayrılmasıyla daha da bir hüzün hanesine döndü. Ölenlerin çok genç olması ve peş peşe gitmeleri çok yakıcıydı. Gurbette taziye kabul etmek vardı kaderde. Cenazeye yetişememek vardı kaderde. Gurbette dayısız kalmak bir ayrı hüzündü. Ailemin dağılmasına mani olamamak ise hayattaki en çaresiz ve en kötü yenilgiydi benim için. Gurbet bunun için mi gurbettir bilinmez ama acının canı yaktığı bir gerçekti ve her yaşta ayrı bir hüzün estiriyordu o yıllarda yaşadıklarım yıllar sonra bile.
Bir memleket hikayemizin özetlenmiş halini sizlerle paylaştık. Hikayede andığımız babam Mehmet ÇALIŞKAN bir Cuma günü takvimler 2005 i gösterirken kalp krizinden dolayı gitti öbür aleme. Annem emekli bir öğretmen. Yaşlılık ve hepatit c ile mücadeleye devam ediyor. Kardeşim bir uzak diyarda imam olarak yaşantısını sürdürüyor. Hala saygısını ve çizgisini bozmadan.
Biz ise birleştirilmiş sınıfın acı bir meyvesi olarak temelden zayıf kalan eğitimimizi okuyarak tamamlamaya, iki satır duyguyu ve fikrimizi sizinle paylaşarak yaşamaya ve gözlerimizi görünce ışıldayan gözlerin hatırına hayata tutunmaya çalışıyoruz. Biliyoruz Munzur da bizim, Erciyes de bizim.
İçine taze gelinleri alan o hoyrat Fırat ta bizim. Ve o acı düdüklerin sahibi trenler de bizim. Her şeye rağmen bizim.
Baba ağlarına bu sefer canı yanmış hayallerim takıldı. Gel kurtar hayallerimi olur mu ? Jandarma ya gerek yok.Sen gel yeter.
Büyük oğlun Tunar.
Babam müzik öğretmeniydi.Bu yüzden erken tanıştım müzikle. Babam sert adamdı. Dayakla da erken tanıştım.ASil adamdı.Şerefi erken öğrendim.Annemle babam ayrılmıştı ben küçükken. Süper zekalı olmakla itham edilen ben, ailemin dağılmasıyla başıboş kaldım. okulu çok erken bıraktım.Lise bile okumadım.Bu satırları yazarken evimin penceresinden erciyes görünüyor. Ve tam 3 metre arkamda babamın ölmeden evel akort ettiği sazım duruyor. Ama Burcu ! Ne ben ne de sen hayata fazla değiliz. Bilakis biz acılarımız ve babacan hatıralarmızla varız.Ve bu hayat bize kalbinde yer vermek zorunda. Bir yumruk gibi sert ve mert girmeliyiz hayata.Ve hayat siyahlıklarıyla kendine gece yapmaya devam ederken, biz müzik ve şiir tadında kafa tutmalıyız ona. Senin gibi bir insan boş vermemeli .senin gibi duygu ve bilgi yüklü biri devam etmeli. Hadi aç pencereyi. erciyese gülümse olur mu? Ve babanı sev lütfen.SİZE DAHA ÖNCE YAZDIĞIM BİR MAKALEMİ YOLLUYORUM.LÜTFEN BAŞTAN SONA OKUYUN. SELAMLAR. İYİ BAYRAMLAR.
tunar2019 tarafından 9/30/2008 9:22:02 PM zamanında düzenlenmiştir.