- 994 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
ŞEKER ANNE!!
Metrodan çıkınca bir kilometrelik bir mesafe vardı evime. Hava o kadar soğuk ve ben o kadar yorgundum ki mesai bitişi, bu kadar bir uzaklık bile çok büyüyordu gözümde. Taksiyle gitmek istedim, ancak bir türlü şoför beyleri mutlu etmemişti kısa mesafe.
Çaresiz caddede dikilip titremektense böyle, genelde yaptığım gibi, yürüyerek gidecektim eve. Kabanımın yakalarını kulaklarıma kadar iyice kaldırıp, laptopumun ağırlığından çökmüş omzumu da dikleştirerek, tabana kuvvet düştüm yola.
Aslında evde de doğru dürüst yemeklik bir şey kalmamıştı. Markete uğrayıp alışveriş yapsam iyi olacaktı. Ne alsam diye geçirerek koştururken aklımdan bir apartmanın mermer merdivenlerine büzüşmüş vaziyette oturan yaşlı bir kadına gözüm takıldı.
Siyah bir manto başında bere gibi siyah bir şapka, yaslamış omzunu duvarına öylece duruyordu. Hava neredeyse kararmak üzereydi. Bu satte ve bu buz bir gibi havada, bu yaşlı kadının sokakta işi neydi?
Tam geçip gitmişken önünden, aklıma takılınca hali, geri dönüp önüne dikildim. Başlığı geriye doğru kaymış gri saçları rüzgârla dağılmıştı. Hiçbir harekette bulunmadı.
Merhaba teyzecim, dedim. Ne yapıyorsun bu soğukta burada? Bir an durdu, sonra başını hiç kaldırmadan gözleri bodlarıma takılı, fısıldar gibi cevapladı.
Hiç!!!
Nasıl hiç? Hava buz gibi ve sen soğuk taşın üzerinde oturuyorsun! Neden evine gitmiyorsun?
Dudağını bir kenardan ısırarak bu kez başını kaldırıp yüzüme baktı, Göz kapakları şişmiş, kıpkırmızı olmuştu içleri. Ağlamıştı besbelli. Çaresiz halini görünce kötü hissettim kendimi. Zira, bir yaşlı insanların bir de çocukların ağladığını görmek, her zaman çok etkilerdi beni.
“Allah, Allah” dedim, yoksa bu teyze kaybolmuş olabilir mi?
İç çekerek cevapladı sorumu.
“Eve gidecektim…. Ama ben nerede oturduğumu bulamadım! “
“Öyle mi? Yolunu mu kaybettin teyzem sen? Adresi biliyorsan söyle, ben seni hemen götüreyim hemen. “
“Yok, dedi… Hatırlamıyorum ki!”
İşte o an kafama dank etti. Bu teyzecik bir Alzheimer hastası olabilirdi. “Tamam, anladım teyzem, dedim… Hadi gel, kalk ayağa. Hiç merak etme ben bulurum senin evini.”
Bu teklifi bekliyordu sanki, yüzünde bir gülümseme, titrek bir şekilde ayağa kalkmaya çalışırken, uzanıp tuttum bir elini. Ah! Zavallıcık, soğuktan adeta buz kesmişti narin elleri.
Adresini hatırlamıyordu, karakola götürsem, ayakta bile duracak hali kalmamışken, onlar bulana kadar iyice perişan olacaktı. İyi de evi neredeydi ki?
Hemen geçen ilk taksiye el edip durdurdum. Kısa mesafe diye söylense de umurumda değildi. İnsanlık ölmemişti ya! Allah’tan adam insaflı çıktı. Ağırdan alarak taksiye binişimizi dahi sabırla bekledi. Hatta yardım etmeye bile yeltendi
Eve girer girmez mantosunu, beresini üzerinden alarak, onu doğruca tuvalete götürdüm. Bu kadar üşümeden sonra ihtiyacı olacağını düşünmüştüm. Çok da doğru yapmışım. Sonra götürüp, salondaki kanepeye oturttum.
Ardından gidip kombinin ayarını sonuna kadar açtım. Ev anında ılınmıştı, ama baktım garibimin titremesi geçmiyordu bir türlü. Belki çok üşüdüğü için, belki de korkudandı. Kim bilir ne kadar zamandır o buz gibi merdivenlerde oturmuştu. Zaten kuş kadardı bedeni, Allah verede hasta olmasaydı bari.
Yatak odasından bir yastık ve bir battaniye alıp getirdim. “ Teyzem dedim, sen istersen şöyle uzan dinlen biraz olur mu?” Yine itiraz etmedi, hemen uysal bir şekilde kanepeye uzanıverdi. Üzerini örterken elimi tutup sordu.
“Gülçiçek geldi mi?”
“Gülçiçek kim?”
“E torunum” dedi. Okuldan gelmedi mi daha?”
“Ha! Tamam… Yok, gelmedi, dedim. daha erken.”
Başını yastığa koyar koymaz dalıp gitmişti ihtiyar. Hemen çantamdan telefonumu çıkartıp yakın plan iki resmini çektim. Semt karakolunu arayarak, durumu izah ettim ve çektiğim resimlerle birlikte ev adresimi vererek, yakınları bulunana kadar onu evimde misafir edebileceğimi söyledim.
Çok açtım, mutlaka teyze de açtır diye üzerimi değiştirir değiştirmez, mutfağa girip şehriyeli domates çorbası yapmaya giriştim. Markete gitmeye fırsat bulamadığım için yiyecekten yana fazla bir alternatif yoktu. Bu arada ihtiyar horuldamaya bile başlamıştı. Rahatladığını bilmek çok hoşuma gitmişti doğrusu.
Ben ayaküstü karnımı mutfakta doyurdum. İhtiyar için de uyandığında verilmek üzere tepsiye tabağı kaşığı hazır etmiştim ki, kapı zilinin çaldığını duydum.
* * *
2. VE SON BÖLÜM HEMEN YARIN....
YORUMLAR
Güzel bir hikaye, sonunda insan alıkoymaktan suçlanabilirsiniz. Burada her şey mümkün. Allah hayırlı olanla karşılaştırsın.
Billur T. Phelps
O zaman ikinci bölümü de okuyun yarım kalmasın hikaye.
Teşekkürler
Yanılmıyorsam siz Amerika 'da yaşıyorsunuz.
Bu olay Türkiye de mi oldu Amerika da mı ?
Türkiye de buna benzer olaylar çok olur.
Eğer Amerika da da oluyorsa demek ki
İnsansızlıkta, insafsızlıkta insanın olduğu her yer de var.
Maalesef bu hastalık son yılların en büyük illeti.
Çok yakınımdan biliyorum.Çekene de zor bakana da.
O kadar güzel anlatmışsınız ki, yarını iple çekeceğim.
Selam ve Saygılarımla...
Billur T. Phelps
Ben her iki tarafta da yaşıyorum diyelim. Biraz da zorunluluktan.
Hikaye kurgu elbetteki ama Amerika da da bu hastalığın pençesinde olan insan çok fazla.
Başta ben anneciğimi bu hastalıktan yitirdim. Onun her gün biraz daha çocuklaştığını görerek :(
Çekene de, bakana da çok zor bir durum gerçekten. O yüzden beyni sürekli faal tutmak gerekiyor.
Ziyaretinize çok teşekkürler.
Değerli arkadaşım.
Bu yazıyı okurken benim '' MERHAMETİN DOĞURDUĞU MARAZLAR… YA DA İKİ ADET SAZANLIK ÖYKÜSÜ DİYELİM…'' Başlıklı yazım aklıma geldi. Korkarım bu hikayenin sonu da öyle olacak )))))
O yazıma '' Ben de "Merhametten maraz doğar" ata sözümüzden fazlasıyla payına düşeni almış
biriyim ve maalesef bu konuda da uslanmayanlardanım siz gibi.
Yazılarınız ne kadar uzun olursa olsun okunması hep bir zevk. Kaleminize, yüreğinize sağlık
Sami hocam.
Sevgiler,'' Diye yorum yazmışsınız )))))
Neyse, heyecan ve merala ikinci bölümü bekliyorum
Selam ve sevgilerimle.
Billur T. Phelps
Sami hocam,
Evet ben yazılarınızı, özellikle de mizahi yazılarınızı çok beğenerek ve bolca da kahkahalar atarak okuyorum. Kaleminiz hep yazsın.
Siz benim ters köşe yaptığım hikayeleri iyi bilirsiniz. O yüzden bu öykünün altına yaptığınız yorum böyle.
Hele bir yarın olsun o zaman....
Saygılar
İnsanlık ölmedi, ölmeyecek umarım. Güzel, ruhuma dokunan, günlük hayatta özellikle haberlerde izlediğimiz içimizi acıtan olayların giderek artma eğilimi gösterdiği ülkemizde insanı duyguların anlatıldığı hoş bir öykü.
Kutlarım.
Emeğe ve sanata saygımla.
İBRAHİM YILMAZ tarafından 10/27/2017 11:03:29 PM zamanında düzenlenmiştir.
Billur T. Phelps
Teşekkür ederim.
İnsanlık ne kadar öldü diye söylenip dursak da bazen
insan olan çok kişi yüzünden ayakta duruyor dünya.