KARAKOÇANLININ BİRİ 4
Eski zaman yine. İlçemin gariban mı gariban ahalisinden birisi kahramanız bu küçük anekdotta. Meşhur olmak kolay değil, meşhur olduktan sonra öyle kalabilmek de çok zor.Bizimki zar zor şartlar altında devlet kapısına atmış kendisini.Devlet kapısına kapak atan kral gibiymiş o zamanlar.Memur oluyor ya!.Daha o zamanlar; “Memursun dediler, kızı vermediler.” anlayışı tahakküm etmemişti temiz dimağlara ve yüreklere. Bir devlet dairesinde hizmetli olarak ekmek kavgasına atılmış olmanın gururu ile burnu büyümüş birazcık Bizimkisi bir kuruma yerleşmiş olmanın havası ile kurum yapa yapa eve gelir. Akşam yemeği hazırdır. Annesi sofraya davet eder bizim yeni memuru.”Gel oğlum, ilk gününde yorulmuşsun, soğuk bir ayran çorbası yaptım sana.”der demesine ama bizim yeni memur yerinden kıpırdamaz.Anne şaşırıverir.Tekrar seslenir: ”Oğlum ben kime diyom, gel ayran çorbası yapmışım. İçinde nohut, üstünde pung, gel hadi bakayım.” der. Bizimkisi annesinin yüzüne bakmadan burnu havada, ağzı kulaklarında döktürüverir şunları: “Ben memur oldum, ayran çorbası içmem.” diye.
Ah makam, sen hangi makamlara sevk ediyorsun beni ademi.Makamını şaşırıveriyor insanlar.
Çıkaracağımız sonuç: “Makamın adam yaptığı idareciler yerine, makamı makam yapan idarecilere ihtiyacımız var, acildir.”
Yine ilçemde cereyan eden bir telefon görüşmesini ifade edelim naçizane bir şekilde. Malzeme çok, gerisi kolay. Bir talep için A isimli memur B isimli amirini arar. Talepten sonra amir kendi kendine diyor ki; “Dur bakayım, şunu bir yoklayayım. Bakayım uyanık mı değil mi?” diye.
“Sayın A! “ diyor amir. ”Sarımsak mı yedin? Ağzın sarımsak kokuyor da!” Bizimkisi kem küm eder evvela. Sonra; “Sayın amirim, doğrudur. Yemekten sonra biraz yedim de!” diye ahizenin karşısındaki amirine durumunu beyan eder. Telefonda kokunun yayılmadığı, karşı tarafta hissedilmediği yalan. Bal gibi de koku ulaşıyor hattın diğer ucuna. Bundan sonrası için dikkat edin lütfen. Mahcubiyet kötü, bu duruma düşmek daha kötü.
Çıkaracağımız sonuç: “Kimsenin ağız kokusunu çekmek zorunda değilsiniz. Kendinizi bu pozisyona düşürmeyin lütfen.”
Müfettişler bir köy okulunu teftişe gider. Köyde, usta öğretici kadrosunda bir hemşerimiz öğretmenlik yapıyor.Tuvaletler bir gün önceden tertemiz hale getirilmiş müfettiş geliyor hesabı ile. Sabahın köründe müfettişler gelir okulumuza. Önce; “Şu tuvaletlere bir bakalım.” der. Helaya doğru giderler, başlar girmez inşallah belaya. Bizimki rahat, nasılsa tertemizdir tuvaletler. Nasılsa bir gün önceden yıkanmıştır deterjanlı su ile. Ama o da ne? Tuvalet berbat. Müfettiş hemen sesleniverir öğretmene : “Öğretmen bu ne?” Bizimkisi saf bir şekilde: “Ne olacak Müfettiş Bey, B.K.” “Tamam da koçum, neden temizlenmemiş burası?” diye devam eder Müfettiş Bey. Bizimkisi dün temizlendiğini ifade etmek için: “Bu tazedir (yeni yapılmış) sayın müfettişim.” der.Güler misiniz, ağlar mısınız?
Çıkaracağımız sonuç: “Biz öğretmenleri yolluyoruz köylüleri değiştirsinler diye, bakıyoruz öğretmen köylüleşmiş.” Bir müfettiş sözü..
Evin telefonu çalar. Evin erkek çocuğu alır telefonu. “Alo, buyurun.”
Karşı tarafta nazik bir bayan sesi: ”Biz belediyeden arıyoruz. Sularınız geliyor mu gelmiyor mu diye aradık? Gidip musluğa bakar mısınız?” Bizimkisi hayatında ilk kez nazik bir bayanla konuşmuş olmanın heyecanı ve şaşkınlığı ile nutku tutulmuş bir şekilde gider musluğu açar. Muslukta şırıl şırıl sular akmakta. Yüzü yarı mütebessim, yarı şaşkın bir ifade ile ev ödevini yapan bir ilköğretim öğrencisi heyecanı ile ahizeyi alır: “Sular kesik değil, geliyor.”der demesine ama bizim nazik hatun yapıştırıverir lafını.” İyi, o zaman git ayağını yıka, leş gibi kokuyor.” diye bir kahkaha atar ve telefonu bizim şaşkın ve bir o kadar da mahcup delikanlının yüzünün orta kısmına şakkkk diye kapatır.
Çıkaracağımız sonuç: “Her oltaya kıt vurmayın.”