- 724 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
KIRMIZI PALTO...
Neyin farklı neyin farkındalık çarkında ne gibi bir ölçüte denk düştüğünü bilmediğim… bildiğimle örtüşen ise sadece hulasa bir boşluk. Özendiğim değil de özümsediğim belki de özrümü kabahatimden büyük gösterdiğim…
Asla da göz ardı edemediklerim.
Külçe çeken kalbim belli ki damarlarımda pompalanan kandan fazlasıdır kanadığım. Kandığımdan geçtim ya da kandırıldığıma dem vurup bir suçlu aramaktan hele ki tek muvaffakiyetim bir özür borçlu olduğum Tanrı ise.
Göstermelik bir sevinç de değil üstlendiğim zaten üstelediğim ne kaldı geride? Önce yaş alıp yaşlarımı görmezden gelenler sonra yaslandığım dağlardan bana yağan yaslar.
Kelime oyunlarını seviyorum aslında kelimeleri seviyorum aslında yuvarladığım tüm nümerik göstergeyi somut bir varlığa dönüştürmeyi sanırım matematiğin soyut evriminden çıkıp da yola edebi mahiyette ebediyete yuvarladığım iç sesimin katmanlarında neye denk düştüğümü tahmin edip bana boca edilenleri de biriktirdiğim o sulak araziyi seviyorum.
Kayıtlarda sürünen hatıralarım aslında bilinçaltımı çözme özürlü olmayı unutup bilincimde yarattığım sayısız tsunami ve bir edimde yoldan çıkıp tevafuk bildirgesi bir izlekte eşleştiğim kayıp yarım bir o kadar ayıp bir sağduyu ne de olsa yoldan çıkmış o ışık huzmesinde kendime yarattığım ışıldağın perspektifine buyur ettiklerim.
Zamanın sırdaşlığında aman vermekse kâinatın devrelerine atıfta bulunup; sonra da son vermekse gelip geçici duygulara ben baştan kaybettim hele ki dağ tepe aşıp ulaşmayı beceremediğim o vahada bir kemirgen kadar duyarlı iken kemirilmeye müsait duygularımı, bir bir ben eşelerken.
Vasıflarımdan yansıyan üç beş kelamda söz birliği ettiklerim sonra da yandaş bilip içimin coğrafyasına buyur ettiğim kalburüstü düşlerim.
Makul ölçülerde izah etmekse yürü ya kulum, diyen eksenimde hala kayıp bir uydunun peşinde sonra da uydurduğum masallara ben bile inanıyorum.
Pamuk ellerinde büyükannenin, derin bir iç geçiren o küçük kız sanki efkârın baş yolcusu ve kötülüklerden dem vurup geri durduğu sanırım eşleştiğim ilk ve tek masal kahramanı hele ki o kırmızı pelerinine bir ölçüt getirmişken, komşumuz terzi teyzemin yufka yüreği kadar yumuşacık ellerinde şekillenirken kırmızı paltom.
Nereden nereye?
Neyim değil de ne olacağım demeyi asla unutma, diyen kaçıncı kişi idi kim bilir benim manevi teyzem ve ben tüm afacanlığımla bir türlü rahat durmazken ve ellerinde iğne kâh batan kâh yere düşüp kaybolan ve kıkır kıkır gülerken en sevecen bakışımla sıkılmaktan dem vurup.
Hazırlık öğrencisiydim altı üstü ama altı üstü yaramaz bir kız çocuğu. Büyük özenle seçmişti kumaşı annem ve becerikli ellerine teslim etmişti tonton komşumuzun.
Sakın sormayın bana; nasıl şimdi diye hele ki yatağına bağımlı, kalan ömründe beni her gördüğünde hala ilk aklına düşen o kırmızı palto iken.
Ne ilginç hele ki bilincin katmanlarında; yeni öğretiler ve yeni izlekler ilk unutulmaya aday lakin bir asır evveli, tüm detayı ile hatırlanmakta ise.
Ve hala bana sorar da; okulun ve derslerimin ne âlemde olduğunu sanırım büyümeme ket vuran en durağan ve en sert mizaçlı sahne; ikimizin söz birlikteliği ettiği o sessizlik.
Sessizliğin damarlarında koşuşturan o özlem belli ki eskiye dair bir iç geçiriş ve hala nasıl oluyor da kopamıyoruz evveliyattan. Mazi demekten imtina ediyorum zira mazi dediğimde ilk aklıma ölüm gelir.
Mazideki babam.
Mazideki öfkem.
Mazideki hayallerim.
Mazide hala yaşamayı beceren hayaletler.
Maziden an’a ulaşamadığım belki de an’da kayıtlı acıları yok sayıp yarını bile mimlerken anda koşutluk sadece huzur benzeri bir duygunun arayışı iken.
YORUMLAR
Kırmızı paltoyu hep çocukken kaç çocuğun talep ettiğini bilmiyorum ama onların içinde benim de olduğum kesin.Hatta büyük annem nedir bu kırmızıya düşkünlüğün diye bir gün sormuştu.Yazınız beni taa çocukluğuma götürdü.Çok ender girdiğim sayfada ikinci yorum yaptığım eser birinci yazıdır.Kutluyorum efendim.Saygılar.sevgiler İstanbul'dan