- 592 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BU NASIL SEÇİM?
Geçen Pazar günü (24.09.2017) Almanya’da seçim olmuş. Hayret farkına bile varmadık(!) hadi hayırlısı diyelim. Benim için, her ne kadar burada yaşayan biri olarak etkileneceğim bir konu olmasına karşın, yazımın içeriği doğrultusunda kimin kazandığı, kimin kazanmadığı; kimin ilk defa meclise girip Hitlerce söylemlerde bulunarak ırkçılığı hortlatacağı vb siyasî konular şu an itibariyle önemli değil. Bu konuda epeyce yazıldı ve yazılacaktır. Kısmet olursa gelişmeleri görüp burada yaşamaya devam edeceğiz. Benim derdim çok başka. Bu seçimin siyasî sonuçlarının yanı sıra üzerinde durulması gereken çok önemli bir başka yönü var.
Yıllardır Almanya’da yaşıyorum ama bir türlü burada yapılan seçimlerin tadını alamıyorum. Bu ne yavan, bu ne tatsız-tuzsuz, bu ne basit ve adrenalin denen salgıları zıplatmayan bir seçimdir? Bu adamlar, yani Almanlar nasıl seçim yapıyorlar? Böyle seçim mi olur? Resmen ruhsuzluk ve yılgınlık yansıtıyorlar. İnsan biraz afiş, bayrak, flama vb tanıtım ürünleri dağıtır, reklamını yapar. Havadan şehirlere reklam mahiyetinde seçim kampanyası için kağıtlar atar. Caddelerin bir tarafını hasım parti süslemişse sen de diğer tarafını partinin bayrak ve flamalarıyla rengarenk donat. Yok azizim bunlar bu işi bilmiyor, beceremiyor. Oysa birazcık gözlerini açıp etrafa baksalar, bizim seçim günlerimizi inceleseler ne çok şey kazanır(!) öğrenirlerdi.
Yıllarca ülkemdeki seçimleri izlerim. Aman Allah’ım bu ne heyecan, bu ne macera dolu yayılımlar, açılımlar, bağırış-çağırışlar? İnsanı hop oturtup hop kaldırırlar. Yukarıda olması gereken şeyler diye saydıklarım ve fazlasıyla. Havalarda uçuşan sözüm ona milletin temsilcisi olmaya aday kişilerin ağız dolusu haykırışlarla galiz, hakaret dolu “şerefsiz, namussuz, yalancı, sahtekâr…” gibi sözcükleri. Heyecanı doruklara çıkaran ve haberleri renklendiren atışmalar, sataşmalar… Gün geçmez ki bir kavga, dalaşma olmasın. Heyecan doruklardadır. İşte seçim budur. Günlerce onunla yatar, onunla kalkarsınız. Sokaklarda renk renk parti bayrakları ve çeşit çeşit tanıtım ürünleri kelebek gibi uçuşur durur. Kaldırımları süsler. Nihayetinde o kutsal sayılan güne erişilir. Kuyruklar, kuyruklar… Yine heyecan dolu sandık başı maceraları. Aman Allah’ım ne kadar adrenalin şırıngalıyorlar. Hem de bedavadan, istediğin kadar… Hele o sandık başı kavgaları… Sen çaldın, ben çalmadım o çaldı. Yok kimse çalmadı… Oyların sayılışında yaşananlar… Sandıkların çalınması... Dahası da var. Günlerce çöp bidonlarından çıktığı söylenen yüzlerce oy pusulası… Seçimlere itirazlar. Daha neler, neler… Saymakla bitmez.
İşte bu saydıklarımız yansıyacak ki seçim olduğunu anlayalım, tadını çıkaralım. Ne o öyle sessiz, sakin kimsenin umurunda değilmiş gibi ruhsuz bir seçim yapma? Dedim ya bu Almanlar bu işi bilmiyor. Seçim oldu, bitti en ufak bir ses, soluk çıkmadı. Beni heyecanlandırmadı. Televizyonların tüm haber kanallarını umutla dolaşıyorum bir tane bile heyecan yaratan atışma, itişme olmamış. Resmen uyuşukluk.
…
Hani zaman zaman “Biz ne zaman adam oluruz?” diye sorarız ya! İşte ne zaman ki bu tür uyuşukluğu sergileyebilir, kabullenmeyi kendimize yakıştırır, yenmeyi ve yenilmeyi içimize sindiririz, işte o zaman bir umut ışığı doğabilir.
Hepimiz vatanımızı, milletimizi severiz. En güzel hasletler bizim olsun, bizden yansısın isteriz ve dileriz. Güzel ve örnek olası bir olay yaşandığında “İşte biz böyle bir milletiz.” diyebilmenin onurunu ve gururunu yaşamalıyız. Örnek alacak değil, örnek olunacak kültür değerlerimizi, insanlığımızı sergilemeliyiz. Mütevazılığı elden bırakmadan, birilerini sevip sevmemenin ötesinde güzellikleri görebilmeli ve onların örnek alınası uygulamalarını kabullenip kendimizce değerlendirebilmeliyiz.
Keşke diyorum, keşke benim ülkemde de böyle uyuşukluk(!) içinde geçen seçimler olsa. Örnek olacak kişiler gerçekten yakışacakları, doldurabilecekleri makamlara gelse. Hatır-gönül işleri denen ilkel saçmalıklardan kurtulsak. El adamalarından, yozlaşmaya neden olan alıntılar yerine keşke toplumumuza yakışan, kültürümüzle bağdaşan, bizleri yüceltecek gelişmeleri alsak, özümseyip kendimizce olgunlaştırıp bizim olmasını sağlasak.
Birlik içinde, saygı çerçevesi dahilinde, hak-hukuk gözeterek yaşamayı becebildiğimizde, toplumsal olaylarda dinlemeyi ve söz hakkını öne çıkarabilip makamlara gelen kişilerin gerçekten ehil kişiler olmasını sağlayabildiğimizde, hükümetler değişse bile var olan –ki kesinlikle olması gereken- bir devlet politikasını yürütebildiğimizde, yıkıcı değil yapıcı olabildiğimizde; sanırım işte o zaman o meşhur muasır medeniyetlerden söz etmeye hakkımız olacaktır.
Hakkımız olan o günlere ermek ve gururla, onurla “Ne mutlu Türk’üm!” diyebilmek umuduyla.
Tahsin MELAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.