- 2134 Okunma
- 6 Yorum
- 8 Beğeni
BELKİ SESLERİN DE KANATLARI VARDIR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İçim ateşin ve düşmenin yurdudur.
Bu hiç aklımdan çıkmıyor.
Ve senin yolun oraya hiç düşmeyecek yanlış ışıklar yüzünden.
Emek ve kelimeye planlanmış bıçaklar saplandığında ümit masum bir uykudaydı. Bu da aklımdan çıkmıyor. Yeni yeni anlıyorum olmadığımın. Olmadığımı bir sokak lambası hatırlattıydı bana en son. Sönüvermişti konuşmak için yanına yaklaştığımda. Anlatıcılar bilmiyor bunu. Çünkü onlar sadece sözcüklerle ilgilenirler. Ama yenildiğim doğrudur. Ne kadar derinden haykırsam da yüzüme bile bakmıyor esnemiş akıl.
Bak işte yine Nihilistler Bulvarı’ndayım, seni aramayı bıraktım artık, sormuyorum hiçbir deliye, üstelik yağmur da yağmıyor. Yağmur kelimelere ve anlamlarına iyi davranmıyor. Soyutlanmanın yüreğini tartışıyor iki kiralık nöbetçi ağız. Yanlarından geçiyorum uzun mesafeli bir rüyanın içinde, uyanmak istiyorum, uyanışlar durağına gelmeye henüz birkaç asır daha olduğunu söylüyor sayıklamalar uzmanı gölgem. Ah insanların kalbi nasıl da gösteriler caddesi. Gruplar halinde dolaşıyor halk düşmanları. O kadar güçlü bağları var ki kimse ayıramıyor kin ve devlet işlerini birbirinden. Umursamaz yüzlerine öyle gizlenmişti ki yanılgı, keşke bilseydiler, kendini gizlemiş yanılgının keskin dişleri vardır.
Kaç kere söylemiştim hiç kimseye:
Yalnızlığı küçümsemeyin,
hâlâ en iyi mekânları o işletiyor, hâlâ toplanan bütün gelirler ona gidiyor.
Kayıtsızlık! O yıkılmayan uygarlık, o "hiçliğin mutlu sessizliği"*… Orada ne kadar da kalabalıksınız! Senin için bu hasta dünyaya saldığım cümleler nöronlar halinde yanı başından geçip giderken bir şehrin camları kırılıyor ama sen ne kadar da Sen’sin böyle. Yok, hayır kendimi dağıtmadım. Bohemliğe de vurmadım. Bu siyah beyaz çözümsüz bulvarlar benim işyerim. Oldukça düzenli bir huzursuzluğum var. Üstelik evimde hamster bile besliyorum. İnanmıyorsan gel de bak! Burada gücü elinde bulunduranlar anlamı öldürüp sokağa atıyorlar. Ben de işe yeni girmiş (sigorta artı öğle yemeği olmayan) bir toplama işçisiyim. Onları yerden kaldırıp büyük çöplüğe götürmem söyleniyor bana. Ama ben onları gizlice gökdelenlerin çatı katına çıkartıp boşluğa bırakıyorum. Çünkü biliyorum ki anlamın kanatları vardır. Onlar boşluğun kütüphaneleridir. Terlemiş dağlara, kardeş yıldızlarla konuşan hayalperestlere, hayatın şöleninden kovulmuşlara ve buzda yürürken elinde kırılacak şeyler taşıyanlara ulaşan kütüphaneler…
Gece olunca da sırası gelen duvara:
“anlamın ölümü gerçek ölüm değildir”
diye yazıp kayboluyorum.
Nöbetçi bir limanda yakalayıp sorguya çekiyor beni geçici kısa cümleler. “Ne istiyorsun sana ait olmayan dilsiz duvarlardan, neden kirletiyorsun o duvarları böyle” diye soruyorlar. “Çünkü bulantının merkezinde ancak duvarlara anlatabiliyorum, ancak duvarlara anlatabiliyorum masumiyetin yeniden onarılması gerektiğini” diyorum. Sonra dikkatim dağılıyor, adın çıkıyor ağzımdan. Bir kez daha beni ele veriyorsun. Biliyorum, senin yolun buraya da hiç düşmeyecek yanmamış ışıklar yüzünden. Olsun, boşluğun da kanatları vardır belki. Belki seslerin de kanatları vardır.
*Arthur Schopenhauer
YORUMLAR
Çocukların kanatlarını soyut sananlar, kelebekleri ve serçeleri sadece kanat olarak çizenler için anlaması zor ölümsüz "kısa cümleler"... Ama... Ölümsüzlüğün de kanatları var maalesef. Kendini anlam terbiyecisi sananlar içimizdeki ölümsüzlüğü sürekli ürkütüp uçuruyorlar...
Kutlarım...
Dramatik Buluntular
Sevgiler dostum...
Bu seslenişi duyabildiğimize göre hem sessizliğin hemde kelimelerin kanatlandığı bir dünyadan geliyoruz demektir bizler.
Her yer duvar.. Körkütük inanışlarıyla idam ediyor her gün insanlık kendini...
Oysa bazılarımız kanat seslerini duyabiliyoruz. En azından bazılarımız...
Sevgilerimle...
Dramatik Buluntular
Olmalı...
iki kişi arasında geçen bir replik şöyle diyordu:
- ya sen abi..seni neden içeri aldılar?-
"beni yalnızlıktan içeri aldılar yeğen! o kadar yalnızdım ki korktular!"
duvarlar da kanın kokusunu alır ve kemirir sesleri...
Moeraki kayalarına benzemeye başladık...altmış milyondur kaya gibi sertiz ama artık suda değil, kimselerin uğramadığı kirli sahildeyiz...
açık havada dilsiz yaralar gömülü
bulutla geçtiği her yerde
bulaşmıyor da artık acısı insana...
ama o harp duvarlarına yaslandım...
"kalbi kanının peşine düşmüş koşuyordu" Céline'nin deyimiyle...
sevgiler bıraktım o güzel yüreğine...
Dramatik Buluntular
Çok sevgiler yüreğine Gule...
Dramatik Buluntular
Belki de kanatları...
Dramatik Buluntular
" Orada ne kadar da kalabalıksınız! Senin için bu hasta dünyaya saldığım cümleler nöronlar halinde yanı başından geçip giderken bir şehrin camları kırılıyor ama sen ne kadar da Sen’sin böyle."
Bırakalım camları da şehirler yıkılıp enkaz oldu, sessizlik gene bozulmadı! sessiz olma kralığına bağımlı insanlar Mirkelam gibi durmadan koşarlar! Kime mi koşarlar ? metaya secdeye!
"Burada gücü elinde bulunduranlar anlamı öldürüp sokağa atıyorlar. Ben de işe yeni girmiş (sigorta artı öğle yemeği olmayan) bir toplama işçisiyim."
Anlamı, gök-delenlerin çatı katından boşluğa atmak en iyisi çünkü boşluk bile bazen seslerin kanatlarına takılıp yankılara dönüşebilir.
Ya hayal kur hayalperest ol ya da gerçekçi olup sana deli desinler ama metaperest olma.
Bir kez daha vurucu, anlamlı ve soyutluğu anlamlandıran bir yazı okudum. Yazıların da ses getirdiği gibi bu seslerin kanat çırpınışlarını duydum
Dost kal, baki kal dostum
yürekten bir selam bıraktım
Dramatik Buluntular
Gören gözlerin, hisseden yüreğin, yorumlayan vicdanın için
teşekkürler...