- 739 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
A İ L E Y İ Z
A İ L E Y İ Z
Çay, insan için asırlardan beri vaz geçilmeyen geleneksel bir içecek. Dünyada sudan sonra en çok tüke tilen içecek türü olup talebi de her gün artmakta. İnsanoğlu böyle bir içecekle ilk kez milattan önceki yıllar da Çin’de tanışır. Çay bitkisi, 17. yy. da Avrupa’ya ulaşır. İstanbul’lu at tarların çay ithal etmesi üzerine ülke miz insanı da çay içmeye başlar. Çay; çok değerli bir içecek ve ekonomik değeri yüksek bir bitki olduğu anla şıldıktan sonra 1787 yılında Japonya’dan Bursa’ya çay filiz fideleri getirilip dikim yapılır. Fakat bu ekim ik limlendirmenin ekolojik şartları nedeniyle başarısız olur. Hevesle dikilen çay filizleri kurur.
XX. yüzyılda Avrupa ve Asya kıtalarında yapılan savaşların odağında Osmanlı imparatorluğu olduğu için halkın benimsediği bazı gıda maddelerin ithalat temininde güçlükler yaşanır. Nitekim 16. yüzyılın ortalarına doğru İstanbul’a gelen kahve, Avrupa’da “Türk Kahvesi” olarak ünlenir ve Türk Kahvesi bir kültür abidesi o lur. 20. yüzyılın ilk çeyreği yıllarda savaş sonucu ithal edilemeyen kahve, İstanbul’da bulunmaz ve bulunsa bile çok pahalı olduğu için alınamaz. Böylece kahvehanelerde ve evlerde içecek kahve bulunmaz hale gelinir. Pahalı kahve sandıklara kadar girince halkın keyf içeceği olarak yerini çay alır. Kahveye nazaran daha ekono mik değerle ve kolayca erişilebilen bir içecek olduğu için aileler evinde çayı tercih etmeye başlar ve geçen zaman sürecinde baş tacı eder.
1910’lu yıllarda dünya savaşı devam ederken Rize Ziraat Odası Reisi Hulusi Bey, Batum’dan çay tohum ları getirip bahçesine eker. Kısa zamanda tohumlar filizlenip olumlu gelişim gösterir. Yetişen çay filizleri, bu sefer Osmanlı Devletinin savaşa katılması sonucu bakımsızlıktan kurumaya başlar. Rize’nin, 1919 yılında Rus işgalinden kurtarılmasıyla birlikte Hulusi Bey bah çesine ektiği çay filizlerini geliştirip hasat eder. Çay, Rize yöresini sever.
Cumhuriyetin İlanıyla birlikte Hulusi Bey (Karadeniz), çay bitkisiyle ilgili deneyimlerini önce Halkalı Zi raat Mektebi hocalarından müdür vekili, botanikçi Ali Rıza Bey’e (Erten) anlatır. Ali Rıza Erten Bey konuyla ilgili yaptığı araştırma sonucunda hazırladığı raporu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk,e arz eder. Atatürk; ülke mizde yetiştirilebilecek bir bitki olan çayın ekimi ve yetiştirilip değerlendirilmesi için 16 -Şubat-1924 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinden onay alır. Gürcistan’dan yetmiş ton siyah çay tohumu ithal edilerek Rize yö resine ekimi yapılır. Günü müze milli bir ürün olarak gelip sofralarımızın ve keyf anlarımızın vazgeçilmez baş tacı olan çay üretiminin temelleri atılır. Devlet, 1947 yılında ilk çay fabrikasın hizmete alır.
Ülkemiz; günümüzde çay üreten dünya ülkeleri arasında; 5. ve kişi başına (6.87 kğ) çay tüketimi bakı mından 4. sıradaki konumuyla hatırı sayılır durumdadır. Zira Türk insanı çayı çok sever ve günün her saati ve her mekanda zevkle içer. Koskoyu muhabbetlerin vaz geçilmeyen içeçeği çay, kırk yıl hatırlı kahvenin hatı rını, pabucunu dama attırır.
Günümüzde çay, ülkemizde her yönüyle bir kültür oluşturmuştur. Oluşan Çay kültürü, özünde bir ol makla beraber yöre ve bölgelere göre değişiklik gösterebilmektedir. Demlenecek çayın kalitesi, Çay dem lenecek su ve suyu ısıtacak kap, semaver, çaydanlık ve demleme biçimiyle süresi ile çayın içileceği bardak ve tatlandırmak için kullanılan şeker tavşan kanı bir çayın asiditesi ile içilme tarzını etkileyen önemli etken lerdir
Kainatta var olan suyun içine ansızın bir yaprağın düşmesi sonucu oluşan çay, sıcak ve soğuk olarak i çilmektedir. Çay hangi biçimde içilirse içilsin, ortak tutku cam bardakta içilmesi. Cam bardak çayın; tavşan kanı rengi, ana kucağı sıcaklığı, şekeri karıştıran kaşığın cama vurdukça oluşan çınlama sesi beyinlere nakşe dildikçe içilmesinden daha çok zevk almayı sağlar.
Yaren meclislerinde, Ailede ve arkadaşlar arasında koyu sohbetlerin oluşmasına olanak sağlayan bir bar dak çay, esasında sohbetin ana konusudur her daim. Çay’ın halı böyle olunca çay içen kişiler Çay’ın;
* Alt demlik veya kazanı, Kaynanadır. Sürekli kaynar. Kazanda su bitene kadar fokurdar.
* Üst demlik, Gelindir. Su kazanı kaynadıkça harareti artar, çay demini alıp koyulaşır.
* Çay Bardağı, Gelinin Eşidir. Her iki çaydanlıktan da rızkın alır. Denge elemanıdır. Sıcak su yun veya demin bardağa az, çok konması çayın görünümün ve tadın değiştirir.
* Şekeri, Çocuklardır. Çayın tadı tuzu ve aromaya lezzet verendir. Şekersiz çay içene bir şeker fazla ve şekerli çay içeneyse bir şekerle çay yavan olup tat vermez.
* Çay kaşığı, Görümcedir. Bardakta çayı ara sıra karıştırıp tabağına çekilir.
* Çay Tabağı, Kayın Babadır. Çayın suyuna, demine, şekerine karışmaz. Bir kenarda durur. Dökülenleri toplar. Bazen boşaltılmazsa taşıp her şeyi berbat edebilir.
* Çay Süzgeci, Ailesel Değerlerdir. Aileyi dış etkenlerden korur. Süzgecin gözenekleri aşınırsa her nesneyi geçireceği için çayın tadını ve içimini zevksiz hale getirir.
* Çayın rengi, Aile Bireyinin al kanıdır. Çaya her birey özünden sevgi, saygı katarak aroması yüksek dem’in oluşmasın sağlamaktadır.
* Suyu kaynatan Ateş, Hoşgörü ve Saygıdır. Ateş yoksa çay demlenmesi olanaksızdır. Aileyi teşkil eden birey ler arasında saygı, sevgi ve hoş görü kaybolmuşsa, o topluluktan aile olarak bahsetmek mümkün değildir.
* Bir Bardak Çay, Anadolu’da bir AİLE’dir. Türk Milletinin, Devletinin temeli, direği ve alt yapısı, temel taşıdır.
İnsan, sevmeyi, sevilmeyi ve ağlamakla gülmeyi ailede öğrenir. Bu kutsi değerler içilen her yudum çayla benliğe nakşedilir.
Süleyman YILDIZ
Lemos 5303