- 919 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ARTVİN FIKRALARI-7
81-PEYNİR CAMI
Sulobanlılar ile Siğiyalilar peynirden bir cami yaparlar ve aralarında imamlık için nerdeyse kavga çıkar. Siğiyali derki bir fikrim var. “Ola nadur”? Diyenlere şöyle cevap verir: Yarın sabah kim erken gelirse o imam, ikinci gelen de müezzin olsun. “Ola tamamdur”,derler. Sabahleyin Siğiyali erkenden gelir, camiye yaklaşır ki bir köpek peyniri yiyor. Siğiyalı, “oooşşt”, der. Köpek Siğiyali’ya ğırlayınca(1):
-Tamam, tamam sen imam ol, ben de müezzin, der.
1-Ğırlamak: Köpeğin ısırmak için dişlerini gösterip hırlaması
82-GAL!.. MARAL, MARAL…
Sulobanlı’nın biri öküzüyle beraber ilçeye iner. Öküzü kendi başına bırakarak, hanımına ayakkabı almak için dükkâna girer. “Hemşerim 47 numara kadın ayakkabısı var mı”? Diye sorunca dükkâncı şaşırır:
-47 numara kadın ayakkabısı olur mu? Diye söylenince, bizim Sulobanlı dayanamaz:
-Na zannettin!..El oğlunda kari var, diyerek dükkandan dışarı çıkar ve öküzü yerinde göremez.Hemen aramaya başlar, her yeri arar ama nafile, sanki yer yarılmış da içine girmiştir, bir türlü bulamaz. Sulobanlı’nın bu durumunu gören bir yakını, gidip belediyeden anons yaptırmasını söyler. Bu durum pek aklına yatmasa da başka seçeneğin de yoktur. Belediyeye gider, durumu anlatır. Mikrofonu eline alıp anonsu yapacak olan kıza müdahale eden Sulobanlı:
-Ver kızım da ben bağırem o benim sesimi tanur da, galur.
Mikrofonu eline alan Sulobanlı: Heyecanla bağırır:
-Gal!.. Maral, Maral, Maral,
83-BİR TAŞLA BİR KAÇ KUŞ..
Bir zamanlar Artvin köylüsünün olmazsa olmazı bir çift öküzüydü. Çifte koşulur, nakil yaptırılır ve harman dövdürülürdü. Ardanuç-Yolağzı Köyü’nde diğer hayvanlar bir yaylada, onlar ise ayrıcalıklı olarak Bilbilan Yaylası’nda da beslenirdi.
Bir gün köy yaylasındaki öküz otlağına, Rıdvan Pehlevan’ın öküzlerine tuz yalatmak için gittiğini gören çobanlar şaşırırlar. Çünkü kalabalık bir aileye sahip olan Yolağzı’nın bu yaşlı ve saygın ağasının yapacağı bir iş değildir.
Aradan birkaç gün geçtikten sonra bir öküzün köy yaylasına doğru getirildiği görülür. Yayla evi önünde sohbet etmekte olan Rıdvan Peklevan, Yeğeni İskender Durmuş, Nazım Yenigün ve Nevzat Akpınar hastalandığını anladıkları hayvanın kimin olduğunu tanımaya çalışırlar. Karşı yamaç otlaktan getirilen hasta hayvanı, genç sahibi ve oğlu tanıyamadığı halde yaşlı Rıdvan Pehlevan tanır:
-Ola!..Bu İskender’in öküzüdür,der.İskender ve oğlu dikkatlice bakmalarına rağmen pek karar veremezler.Ancak yaklaştığında kendilerinin olduğunu anlarlar.Teslim alınan hasta hayvana özenle bakılır,ancak iyileşmez ve kesilir.Derisi soyulduktan sonra zehirlidir diye gövdesi Laşe Ormanına atılır.O yıl köyde ve çevrede hiçbir hayvan ölmez,hatta hastalanmaz.
Mağdurumuz kalan tek öküzünü bir çift tosunla takas eder, eş alacak olanağı yoktur. Bu tosunlarla işini yapamayacağını belirten Dayısı Rıdvan Pehlevan “Bir Babalık” yaparak İskender Durmuş ile mogdam olur, birlikte çayır ve tarlalar işlenir. Çok fazla yer sahibi olan dayı, yeğeninin kalabalık ailesini maraba gibi çalıştırmaya başlar.
Bir gün, harman döverken tosunların huysuzlaşması ve yatması üzerine Rıdvan Ağa, düvenine biner ve tosunları ağır bir şekilde döverek uslandırmaya çalışır. Bu arada birisi kan işer. Durumu gören ve sinirleri bozulan İskender’in kızı Naime, diğer düvenden inerek yanına giderek elindeki çubuğu kafasına gözüne indirirken:
-O yavrilar, eyla dogulmaz,beyla dogulur.Okuuuz!..Diye bağırıp çağırmaya başlar.Diğer çalışanlar araya girer,sakinleştirilir.
Olayı gören veya duyan köyün yaşlıları, kendi aralarında fısıltı halinde:
-Dedelerini delirtilar, sıra torunlardadur, derler.
84-İT GİBİ TİTRİYER
Şavşat köylerinin birinde mevsim kış, her yer bembeyaz karla kaplı,bir de kırç tutmuş,meşeye gitmenin tam zamanı,baba oğul tek kızakla köknar dalı getirmek için meşeye varırlar.Tabii döşemelik üstüne de dikkat çekmesin diye köknar dalı örterler ve evin yolunu tutarlar.Soğuk buz kesiyor baba yaşlı, yolda titriyor;abı, sobanın yanmadığını da ta uzaktan anlıyor,gelir gelmez küçük kardeşinin kulağının dibine bir şamar şaplatır.Neye uğradığını anlayamayan küçük kardeş ise” Dada(1)!.. Bena, aşımdı naya vurdun ki ,”der. O da:
- Ola!.. Gormiyer misin BABAY İT GİBİ TİTRİYER naya sobay yakmadın, der...
1-Dada: Ağabey
85-DEYY HOPAYA GEDİYERİM
Şavşat’tan iki tane neneyi servise(1) bindirirler. Biraz sonra tanışan neneler sohbet ederken, biri diğerine nereye gittiğini sorar.
-İstanbol’a gediyerim, der ve yol arkadaşının nereye gittiğine meraklanır:
-Ya! san nerya gediyersin? Diye sorması üzerine, arabada oturmaktan sıkılan diğer nene:
-Na mutli canan, ben deyyyy Hopa’ya gediyerim, der.
1-Servis: Şavşat-Hopa arası yolcu taşıyan minibüs.
86-OLACAĞİ BUYDİ..
Saylıca Köyü’nden yaşlı bir teyze ilk defa köyünden ayrılıp İstanbul’daki oğlunun yanına gitmektedir. Artvin’den otobüse binerler. Hopa’ya geldiklerinde ilk defa denizi görür. Yanında oturan eşini koluyla dürter.
-Goriyersın herif bu na çoh sudur. Dede kızar.
- Beçlanma kadın buna deniz derlar, der.
Nene şoförü ve çevreyi şaşkınlıkla izler. Trabzon’a geldiklerinde şoför otobüsü bir kenara çeker. Otobüsün arızalandığı söylenir. Bir saatlik uğraşıdan sonra, bizim nine dayanamaz yanına yaklaşan şoföre sorar:
-Oğlum,arabanın nayi vardi?.
Şoför eliyle vites kolunu işaret edince, nine dayanamaz:
-Ben zaten onun ela olacağını ağnamıştım, sana diyacahtım da kıyışamadım oğul, çunki san oni başından beri İLARİ GATURDUN GERİ GOTURDUN, İLARİ GATURDUN GERİ GOTURDUN olacaği buydi, der
87-SERVİS
Artvin’in köylerinden birinden hastaneye bir hasta götürülür. Acil serviste muayene ettirilir. Doktor,”durumu biraz kritik, servise götürün, ben gelip tekrar muayene edeceğim”,der. Köylüler yanlış anlama sonucu durumu kritik olan hastayı köyün servisine götürürler. Bekliyorlar, bekliyorlar doktor gelmiyor. Hasta sıkışınca köylülerden biri doktora gidip; “doktor bey hasta ölmek üzere fakat gelip bakmadınız”der. Doktor da “ben hastayı serviste bulamadım”,der Köylü de: “nasıl bulamazsın doktor bey, sabahtan beri köy servisinde bekliyoruz”, der. Doktor da hayret eder, köylü de.
88-HABU BALDIRI ÇIPLAĞLAR
Yıllar önce Artvin’den batıya göçmüş, göçerken de kendi ile birlikte törelerini ve şivesini de götürmüş yaşlı adam, hastanede yatmaktadır. Şikâyeti ise gözlerindendir.
Kendisine günde bir kaç kez vurulan iğneler fazla yakıyor olmalı ki, her seferinde ’ acişiyeer, acişiyeer....’ diye bağırmaktadır.
Hastanın bu feryadından bir şey anlamayan hemşireler, hastanın bir istekte bulunduğunu zannederek durumu doktorlara iletirler..
Aslında canının yandığından çok, uygulamada yanlışlık yapan hemşireleri doktora şikâyet etme fırsatını yakalayan yaşlı hasta:
-Tohtor Beg!, Tohtor Beg!... Benim gozum ağıriyer, habu baldıri çiplağlar, gotuma ignay vuriyerlar. Der
89-MUHAMMET’N SELAMI
Üniversitede okuyan bir öğrenci yılsonu sınavlarına girmiş ve arkadaşına:
- Ben memleketime gidiyorum, sınavlar belli olduktan sonra bana sonuçları bildir, ancak telefona ben çıkarsam bana söylersin. Yok, telefona annem çıkarsa zayıfım olmaz da, eğer bir tane olursa Ebubekir’ in selâmı var, dersin. İki zayıf imkânsız da eğer olursa Ebubekir’ in ve Ömer’ in selâmı var, dersin.
Üç zayıf hiç olmaz, ama eğer olursa Ebubekir’ in, Ömer’ in ve Osman’ ın selâmı var dersin. Dört zayıf zaten imkânsız da eğer olursa, Ebubekir’ in, Ömer’ in, Osman’ ın ve Ali’ nin selâmı var dersin. Şeklinde konuşup memleketine gelir. Bir zaman sonra sınavlar belli olur, arkadaşı sınav sonuçlarını bildirmek için telefona sarılır, telefona öğrencinin annesi çıkar.
-Teyze, oğlunuza söyle, Ümmet-i Muhammed’in selâmı var. der!..
90-KEMAN SESİ
Genç karakol amiri personelini göreve göndermeden önce, toplamış ve: “Arkadaşlar herkes mıntıkasında dikkatli olsun, özellikle hırsızlık olayları çoğaldı. Şüpheli bir durum görürseniz not alın, haber verin” diyerek, onları görevlerine sevk etmiş.
Sabahleyin tekrar göreve gelen karakol amiri, mıntıkada ki bir kuyumcu da hırsızlık olayı olduğunu öğrenince, tekrar görevlileri toplayarak onlara:
-O mıntıkada ki görevli arkadaşım, sen şüpheli bir durumla karşılaştın mı? Diye sormuş. Görevli polis memuru ise;
-Hayır, komiserim şüpheli bir durum yoktu, yalnız gece üç sıralarında yabancı bir şahıs elinde demirle, o kuyumcunun dükkânının kilidine sürtüyordu. Acayip kötü ses çıkarıyordu, “ne yapıyorsun?” Diye sordum, o da:
-Keman çalıyorum, dedi. Bende bu ne biçim keman sesi deyince:
-Bunun sesi sabaha çıkar, dedi. Ben şüpheli bir durum görmedim. Komiser hafif kızgınlıkla gülümseyerek:
-Evet, sesi şimdi duydunuz değil mi arkadaşlar? Der.
91- FORD MİNİBÜS
Adamın birisi şehirlerarası yolcu taşımacılığında kullanmak üzere Ford minibüs satın alır. İlk sefere çıkacağı gün heyecanlıdır. Yolcuları tepeleme doldurur ve yola çıkarlar. Fakat minibüsü öyle hızlı kullanmaktadır ki minibüsün en arka koltuğunda oturan 60 yaşlarında bir ihtiyar amca şoföre:
-"Yavrum biraz yavaş gitsene kaza yapacaksın." deyince şoför heyecanla:
-"Beybaba sen Ford minibüs bilir misin?"der. İhtiyar adam
"-Hayır, bilmiyorum" deyince şoför:
" -O zaman otur yerine bir daha isime karışma" der. Neyse seyahat bu şekilde devam eder. İleride keskin bir virajdan 120 Km hızla dönünce uçuruma yuvarlanmaktan son anda kurtulurlar. Bu arada minibüsteki yolculardan orta sıralarda oturmakta olan orta yaslı bir kadın:
-"Şoför bey rica ederim yavaş git, evde çoluk çocuğumuz bekliyor" deyince şoför kadına:
-"Abla sen Ford minibüs bilir misin?" deyince kadın:
-"Hayır, nereden bileyim" der. Şoför bunun üzerine:
-"O zaman sus, bana müdahale etme" der. Yola devam ederler. Artik minibüs öyle süratli gitmektedir ki herkesin yüreği ağzında şoförün insafa gelmesini bekler. Şoförün sağında oturan adam dayanamayıp:
-"Şoför bey, yavaş gitsene canına mı susadın" deyince şoför bağırır:
-"Ağabey sen Ford minibüs bilir misin?" deyince, adam:
-"Evet, ulan biliyorum ne olacak! Der.
Bunun üzerine şoför heyecan içersinde:
-"İyi o zaman çabuk söyle bunun freni nerede?
92-BİR KARİYİ FURAMADILAR
Temel İstanbul’da gezinirken 5 dakikada bir top atışı duyar, merak edip birine sorar:
-Hemşerum bu top atışlari neyin nesidur?" diye. Adam, Kraliçe Elizabeth’in İstanbul’a gelmesi sebebiyle top atışı yapıldığını anlatır. Aradan yârim saat geçer ve top atışları halen devam eder. Temel yine yoldan geçen bir başkasına sorar:
-Haçan hemşerum ha bu top atışları neyin nesidur?" diye. Ayni cevabi alınca:
-Ula, yârim saattur bir kariyi furamadilar, der ve sinirli bir şekilde yoluna devam eder.
93-TELEVİZYON
Çok eski zamanlarda, köylerden İstanbul’a giden insanların azınlıkta olduğu dönemlerde bir köylümüz İstanbul’a gitmiş. Döndüğünde köyde büyük bir hava ve caka satarak köy meydanında ihtiyarlarla sohbet eder. Köy yaşlılarından biri hayatında ilk kez duyduğu televizyonu merak eder ve sorar:
- Ola, İstanbul’a gettin. Aca televizyonu gorduuun? Çok gezmiş, çok şey görmüş bilgicimiz cevaplar:
-Gormaaam. Bindim bila.
94-ELEKTRİKLER KESİLİNCE
Yoncalı köyünde (Sıhiya) bir kış günü elektrikler kesilir.
Dedeyle nine bir süre beklerler, belki gelir diye, fakat tık yoktur. Dede hemen çakmağını çakar ve başlar salonu, odaları dolaşmaya nine dayanamaz:
-Allahinse na dolaşıyersın beç, beç.der.
Dede:
-Beç,beç na dolanıyorum, heee!.. Mumi yakacam da kibriti ariyerim’, der..
95-YEMESİ YOK
Köyün birine ilk kez bir kamyon gelir. Köylüler, taşımada kullanılan diğer hayvanlar gibi, onunda birşeyler yiyeceğini düşünürler. Önüne bolca ot koyarlar. Yemediğini görünce hayrete düşüp şöyle derler:
"Gozlari ey boyuk ama yemasi heeç yok."
96-KIZDIM, KIZARDIM
Hastalıklı, solgun yüzlü biraz da saf bir kıza elçiler gelir. Annesi kızına bazı uyarılarda bulunur:
- Bu yuzinan elçiların yanına çıhma. Get sakalın buyuğun yol, pilekinin karşısına geç, eyca kızarda ela gal, der. Kız gider, biraz sonra elçilerin yanındaki annesine bağırır:
-Diddim, yoldum, kızdım kızardım ana!. Galeeem.
97-HATIRLATMA
Olanakları kısıtlı köylü; dişinden tırnağından artırarak oğlunu İstanbul’a okumaya gönderir. Bir yıl sonra köyüne dönen genç, burnundan kıl aldırmaz tavırları içindedir, ailesini beğenmez, küçümser. Bir gün harmandaki tırmığı göstererek:
-Baba, bunun adı nedir, ne işe yarar? Diye sorar. Oğluna bir ders vermenin tam zamanı olduğunu düşünen baba:
-Dişlarına basarsan sana adıni da soylar, na işa yaraduğuni da haturlatur, der.
Delikanlı, tırmığın dişlerine basınca, sapı hızla alnına çarpar. Bizimki acıyla bağırır:
-Vay anasını sattığımın tırmığı!...
98-KAZMANIN SAPI
İki dilenci arkadaş, köylerden birine dilenmeye, öteberi toplamaya giderler. Bir evin önünden geçerken yolun kenarında duran bir kazma görürler. Dilencilerden biri, evin yakınına gidip kimsenin görmediğinden emin olduktan sonra arkadaşına seslenir. Ancak, doğrudan “Kazmayı al"da diyemez. İşi laf kalabalığına getirmek isteyerek şöyle der:
Ey hak,
Kazmaya bak,
Sapını çıkar,
Torbaya bırak.
Bu sözleri duyan ev sahibi kapıya çıkar, dilenciyi, kazmayı Torbaya koyarken yakalar. O da şöyle karşılık verir:
Allah, Allah azmayi,
Çoh sevarsız gezmayi,
Başız, gozuz; yarana çah(1)
Yerına koyun kazmayı
1-Başını,gözünü;yarana kadar..
, eşidiyers
99-“ON” DA NADUR?
Okullar tatil olmuş, karneler verilmiş. Bizim hemşerilerimiz oğlunun karnesini görmek istemiş. Oğlan hoplaya zıplıya karnesini babasına vermiş. Çocuğun annesi kocasına; ’Herif, sesli oği hala, ben da eşidem”, der.
Baba karneyi almış on dört numara lambanın altındaki sekiye yerleşmiş.
Karneye epey bir zaman bakmış. Sonra gördüklerini ağır, ağır karısına okumaya başlamış:
’Türkçe: Gagoy bilmaz,
Matematik: Oldum da bir kerat cetvelini ezberlayamadım.
Müzik: Dersinki kodik bağuriyer,
Resim: Çizuği bila atamiyer,
Beden eğitimi: Kopit,
Temuzluğ: Eh, boyuklarına saygi kuçuklarına sevgi pekey,..
Kadın kocasının okuduklarını dinledikten sonra büyük bir hayal kırıklığıyla isyanı basmış: ’Allaınse, beden eğitimi zayıf na demağtur? İki tane topi atamiyer mi?, der.Hırsını indirememiş devam etmiş; hani diyerdın ki oğratman olacam Ola!.. Bu kafaynan mi olacan?’
Aradan biraz zaman geçmiş. Ama karnedeki notlar kadının aklına geldikçe, sinirinden yerinde duramaz. Bu sefer oğluna beddua etmeye başlamış: Vuy toprağ sanın başşan, sani doğuranın da toprağ başına? O kadar segirt ki danaların peşina, canan yetsin”,demiş. Hemşerimiz karısını kandırmanın keyfiyle kıs, kıs gülerken arkada ki çocuk daha fazla dayanamamış:
- Ana!.. Babay şakadan soyliyer, derslarımın hepisi on.
Anne biraz yumuşar, ama böyle bir hayal kırıklığından kurtulmak o kadarda kolay olmaz.
-On da nadur Oğulcan, der. Sonra sitemli, sitemli devam eder:
- Eyicanan çaluşup da, naya yigirmi alamiyerim!.. der.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.