- 831 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BU KADAR ÇİKOLATAYA ANCAK BU KADAR---BİR RÜŞVET ÖYKÜSÜ
Önce şu ’’Çikolata ’’ kelimesinden başlayalım. Şu yaşıma geldim bu kelimenin doğru yazılışı nedir tam olarak öğrenemedim. Meşhur ’’Püskevit’’ gibi bu ’’ Çikolata’’ da bizim ülkemizde yaklaşık herkes tarafından farklı şekillerde yazılır.
Neyse...Ben nasıl söylüyorsam öyle yazıyorum. Sanırım neden bahsettiğim anlaşılıyordur.
Efendim geçen yaz bizim apartmanın bahçesine inenler arasında 5 yaşında bir Ayşe vardı. Benim torun esmer olduğu halde Ayşe sarışın bir çocuk olmasına rağmen torun hasretimi gidermek için Ayşe’nin bahçeye inmesini dört gözle beklerdim. O bahçede diğer kardeşleri ya da apartman sakinlerinin ondan yaşça daha büyük olan çocuklarıyla cıvıldaşırken ben de onların cıvıldaşmalarını seyrederek ’’Ah şimdi benim Elif Nur’um da burada olsaydı da şunlarla oynaysaydı ne güzel’’ diye içimden geçirirdim.
Onların böyle cıvıldaşmaları apartmanda bir canlı türü hariç hiç kimseyi rahatsız etmezdi. Sadece ve sadece benim - evde beslemek zorunda olduğum ve otuz iki senedir benimle birlikte yaşayan- 2 No lu Kangalımı rahatsız ederdi.
Otuz iki sene önce adını Tuğrul koyduğum 2 No lu Kangalım, Ramazan ayında tam da onun yattığı odanın penceresi önünde çalan Ramazan davulunun sesine bile uykusundan uyanmaz da ben ’’ Oğlum sahur vakti.’’ deyip burnuna sucuklu yumurtayı dayadıktan ve o, kokuyu aldıktan sonra ancak uyanabilirken çocuklar bahçede oynamaya başlayınca hemen yatağından fırlar, dişlerini gösterip hırlamaya başlardı ama ben ’’ Hoşt lan ! Çocuklara karışma yoksa değil sucuklu yumurta, kemiğe bile hasret kalırsın’’ deyince çaresiz kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp uyumaya devam ederdi.
Şimdi tabii ki aklınıza bazı sorular geldi. Mesela ’’ Sahurda sucuklu yumurta yenir mi?’’ Normalde yenmez elbette. Ama dedik ya benim kangal apayrı bir tür. O yer. Hatta üzerime biraz çemen sürseniz,iki de yumurta kırsanız sucuklu yumurta diye beni bile yer. Öyle bir şey işte...
İkinci olarak: ’’ Bu Kangal gündüz vakti neden uyuyor?’’ Efendim bu Kangal, özel güvenlik görevlisi olduğu ve bazı geceler nöbet tuttuğu için bazı gündüz vakitlerinde uyur.
Evet..Geçen sene bahçede sarışın bir Ayşe’miz vardı.
Bu seneye gelince: Bu sene bahçeye bir fındık kurdu geldi. Onun gelmesiyle birlikte de Ayşe’nin papucu dama atıldı. Zira bu fındık kurdu daha yeni yeni yürümeye başlayan müthiş güzel bir bebek.
Müthiş güzel olmasına müthiş güzel de maalesef bana asla pas vermiyor. Oysa bebekler ve çocuklarla aram oldukça iyidir. Yalnız bu fındık kurdu maalesef gıcık kaptı benden. Ne zaman bahçeye çıkıp biraz seveyim desem hemen kaçıp annesinin kucağına sığınıyor.
Ha bu arada unuttum söylemeyi: Benim Rize’li komşu kadınlar artık benden kaçmıyorlar. Ben bahçeye çıktığımda ( Maalesef bir yere gitmem gerektiğinde ya da çamaşır asmak için bahçeye çıkmak zorunda kalıyorum bazen. Yoksa bahçe genelde hep onların ) artık yüzlerini çevirip ağızlarını başörtüleriyle örtmüyorlar. Yani bir sene içinde benim zararsız bir nesne olduğuma hükmettiler. İşte bu sebeple onlarla konuşuyorum da zaman zaman.
Efendim bu fındık kurdunun adı Zeynep imiş. Annesi ’’ Haçan kaçma kizim. Dede sevsun seni biraz. Bak onin da torini varmiş’’ filan diyor ama ı ıh. Zeynep ne zaman beni görse çirkin ördek yavrusu gibi paytak paytak annesinin kucağına zıplıyor.
Yok..Bu böyle olmayacak. Benim o tombul kolları ısırmam lazım. Mutlaka bir şeyler yapmalıyım ( Allahtan benim Elif Nur buralarda değil ve bu satırlarımı okumuyor. Yoksa bir başka çocuğa gösterdiğim bu ilgi yüzünden kabak gibi oyar beni.)
Ne demişti bir büyüğümüz: ’’ Vaasa evinizde fare, buluruz ona da çare’’ Demokrasilerde elbette ki çareler tükenmiyordu. Yapacağım şey kanunen suç olsa da bana başka seçenek kalmamıştı : Zeynep’i rüşvete alıştıracaktım.
Bir gün markete gittim ve bir sürü çikolata aldım. İkindi üzeri Zeynep, Ayşe ve apartmanın diğer çocukları, anneleriyle birlikte indiler bahçeye... Onlar bahçeye iner inmez ben de evin penceresinden seslendim. ’’ Çocuklaaar. Gelin size çikolata vereyim’’
Çikolataları gösterdim...Çocuklar önce annelerine baktılar ’’Alabilir miyiz?’’ dercesine. Bu hareketleri çok hoşuma gitti. Yabancılardan birşeyler almamaları gerektiği öğretilmişti besbelli. Anneleri ’’ Alabilirsiniz ’’ deyince hepsi pencerenin kenarına geldiler ama Zeynep annesinin yanından ayrılmıyor. Seslendim: ’’ Zeynep gelmezse hiçbirinize yok’’
Annesi ’’ Kizim sen da cit. ’’ dedi ama Zeynep’in gözü çikolatada olmasına rağmen gelmiyor.
Ayşe ve bir başka çocuk Zeynep’in ellerinden tutarak pencere kenarına kadar getirdiler. Çikolatayı uzattım aldı....Heyooooo. Zafer, inananlarındır. Sonunda başarmıştım.
Başarmasına başarmıştım ama çikolatayı kapar kapmaz yine paytak paytak annesine koştu. Olsun...Rüşvetin tadına bakmıştı bir kere. Bundan sonrası kolaydı.
Daha sonraki günlerde de bir kaç kez bizzat elimden rüşvetini aldı. Ama hâla daha o tombiş kolları ısıramadım bir kerecik olsun.
Sonunda kol ısırmak gibi bir vahşet yerine bir fotoğrafını almak için uğraşmaya başladım. Bu yüzden de bazen dört beş çikolata verdiğim oldu lakin nasıl beceriyordu o minicik boyuyla bilemiyorum, çikolatayı kapar kapmaz şimşek hızıyla kendisini annesinin kucağına atıyordu.
En sonunda bir kaç gün önce yeni bir plan yaptım: Ben çikolatayı uzatırken 2 No lu kangal çekecekti fotoğrafı
Ben içeriden yine tam beş çikolata kaptırdıktan sonra ancak altıncısında yukarıda gördüğünüz pozu yakalayabildik.
’’Bu kadar çikolataya ancak bu kadar’’ der gibi bir poz...
Anlayacağınız Zeynep’i tam anlamıyla tavlayabilmek için sanırım ona bir şekerlemeci dükkanı açmam gerekiyor.
Ah be çocuklar...Siz ne kadar güzel ve insana huzur veren varlıklarsınız.
Bu arada sevgili Zeynep ! Kasım ayına kadar o yanaklardan öptürdün öptürdün, öptürmezsen senin de papucun dama atılıyor haberin olsun. Kasımda 1 No lu Kangalımın bir kız çocuğu dünyaya gelecek. ( İnşallah )
Yok yok ben o zaman da seni, Ayşe’yi, Elif Nur’u, doğacak yeni torunumu, hepinizi, tüm çocukları çok severim. Sen rüşvetini alıp keyfini çıkarmaya devam et. Sıkıntı yok....
YORUMLAR
Ben de çikolataya bir aklım erene kadar çikulata diyenlerdenim. :)
Çocukken rahmetli babam Beyoğl'ndan büyük tablet şeklinde fındıklı çikolata alır getirdi . (Hala Taksimden Galatasaray'a inen yolun solunda köşe binanın altında satılır o fındıklı çikolatalar.) Bazı sabahlar okula giderken annem bu tabletden iki parça kırar beslenme çantalarımıza koyardı.
Evde olduğumuz zamanlar yine elimize birer çubuk çikolata tutuşturulduğunda ben kendi
payıma düşeni çarçabuk bitirir kardeşimin elindekine dikerdim gözümü. Hatta hemen "gel seninle oyun oynayalım. Sen baba ol mesela ben senin kızın" der. sonra "bana çikolata yedirir misin babacım" diye yanına sokulurdum.
Garibim de anlamaz kendi çikolatasından bir kendi ısırır bir benim ısırmama izin verirdi.
Ama açgözlü olan ben, her seferinde büyük parçalar kopartır çocuğun çikolatasını da mideye indirirdim. Sonraları kardeşim de uyandı ve bu oyunlara yanaşmadı. Kendi payımla yetinmeyi zoraki de olsa öğrendim.
Yazınız bana o günleri hatırlattı.
Sevgiler,
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.
Değerli hocam ;
Yani sizin adınıza üzüldüm diyebilirim . Benim henüz kafaya öpmeyi koyduğum ve beş dakika içinde tavlayamadığım çocuk olmadı. Ben çikolatayı rüşvet değil de ödül olarak veriyorum.Sonuçta istediğimi peşin peşin alıyorum :))
Ayy.. azıcık nispet gibi oldu ama kusura bakmayın artık hocam :))))
Sevgilerimle
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, yaşlanmanın nesi güzel, sorusuna verilebilecek en iyi, en gerçekçi, en bilinçli, en saygın cevap şu olsa gerek: Yerküredeki insan varlığının belki de tek anlamı olan çocuğun sevgisine inanmak...
Bugün dünya kültürleri enerjinin dönüşümüne yoğunlaşırken, dünyanın daha güvenli bir yer olması zorunluluğunda çocuğun varlığını pek göz önünde bulundurmuyor...
Yabancılaşma dediğimiz olgunun en dramatik yönü budur bence...
Çocuğu da bir meta gibi görüyor insanlık...
İşine yarıyorsa değer veriyor yani...
Kuşu ölen çocuğa başsağlığına giden peygamberin inananlarına ne mutlu!...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Bilmem var mı sende de ama torun sevgisi bambaşka bir şey. Yanımda olmayınca da işte böyle başka çocuklarla gidermeye çalışıyorum hasretimi...Öte taraftan meslek öğretmenlik ve gözümde hepsi çocuklarım olan olan öğrencilerimin özlemini de katınca böyle oluyor işte.
Selam ve sevgiler.