DAVRANIŞIN PÜF NOKTASI
Yasin ağabey bizden dört beş yaş büyük. Çocukluğumuz birlikte geçti. Onun da olduğu arkadaş gurubumuzla neler yapmadık ki. Hüseyin Gazi dağında çiğdem topladık. Hatip çayında yüzdük. Bahçelerden meyve dalışları yaptık. Trenlere kaçak bindik. Trenlerden atladık. Diğer mahalle çocuklarıyla dönüştük. Okul kırıp sinemalara gittik. Gece açık hava sinemalarına gittik. Tren rayında çatal, büyük çivi gibi demir parçalarından silah yapardık. Tren yolunda yürüyüş yapar, uzak semtlere giderdik. Yörede bulunan barajlara yüzmeye giderdik…
Ben ve yaşıtım arkadaşlarım Mamak Ortaokuluna giderken, Yasin ağabey ve yaşıtları Mamak Lisesine giderecek yaşa gelmiştik. Bahçelerden geçer, bahçelere dalardık. Domates, salatalık, biber gibi sebzelerle evde ekmek arası yaptığımız yiyeceğimize katık ederdik. Günlerden bir gün bir bahçeye girdik. Yasin ağabey birçok domatesi koparıp koparıp attı. İçinden beğendiğini seçti. Bunu hep yapardı. Ama bu kez çok domates de yaptı. Meğer bahçe sahibi bir köşeden her sabah bizi izlermiş. Ama “birkaç tane koparıyorlar, varsın koparsınlar” diye ses etmezmiş. O gün Yasin ağabeyin birçok domatesi koparıp attığını görünce, adam dayanamayıp geldi. Yasin ağabeyi kolundan tuttu. “Ulan oğlum her sabah koparıyorsun, yiyorsun yetmiyor gibi. Bugün de darmadağın ediyorsun.” Demişti. Yasin ağabey o telaşla “tavuk yemiş tavuk yemiş” diye kendini savunuyordu. Önceleri kimse bunu anlayamamıştı. Sonra anladık tavukların gagaladığı domatesleri ayıklıyormuş. Meğer tavuğu insan dışkısı yerken görmüşte böylesi bir davranışa girmiş.
Aradan yıllar geçti. Bazı arkadaşlarımız okulu terk etti. Yasin ağabey liseyi bitirip İstanbul da bir üniversiteyi kazandı. Bizden ayrıldı. Ben de İzmir’de bir üniversite kazanarak mahallede ayrıldım. Sekiz dokuz yıl görüşemedik. Sonra araya askerlik girdi. Bu süre daha da uzadı. Daha sonra ikimizde evlenerek mahallelerimizi değiştirdik. Yıllar sonra bir mağazanın veznesinde tahsilât yaparken onu buldum. Tanışlık verdi. Öyle bir tepki verdik ki, neye uğradığımı şaşırdım. Hiçbir anlam veremedim. Oldukça da bozuldum. Yasin ağabeyin benden adeta nefret ettiğini düşündüm. Ama nedeni bir türlü bulamıyordum. Kafama koydum önüne çıkıp nedenini soracaktım. Araştırdım. Bizimkilerle onların ailesi arasında bir kavga dönüş mü? Oldu. Yok, hiçbir neden yok gibiydi. Hatta kardeşim Yasin çok iyi bir insandır öyle bir şeye bende anlam veremedim. Acaba beni çıkaramadı da arasında husumet olan birine mi benzetti. Kasa da büyük bir açık mı verdi? İnsanın aklına bin bir çeşit düşünce geliyor…
Daha sonra Yasin ağabeyi oturduğum mahallede gördüm. O da beni gördüm. O görmezden gelirken, ben de önceki davranışına bir tepki olarak onu görmezden geldim. Ayni mahalle de oturunca karşılaşma çok oluyor. Semt pazarında defalarca karşılaştık. Semtimizin otobüsünde defalarca karşılaştık. Birbirimizi görüyor ama tanımıyoruz. Yani tanıyor da tanımıyorduk. Kafamdaki sorularda hiç eksilmiyordu. Bazen deli tarafımı kışkırtıp, yakasına sarılmak içimde geliyordu. ‘Ulan babanı mı öldürdük’ diyesin geliyordu. Ama ben de inat ettim. Onu görmüyor ve tanımıyordum. Otobüste birbirimize bakıyor. Sonra gazeteme kitabıma dönüyordum. O da gözünü benden kaçırmak için olmadık şeylere dikkatli dikkatli bakıyordu. Bense ‘adamdaki bakışa bak, hiçbir şeyi kaçırmıyor ama bakışını benden kaçırıyor’ diye düşünüyordum. Adam adeta intikam almaya çalışan bir davranış sergiliyordu.
Olay aramızda kaldı. Fazla da ortak tanışlara durumu anlatmadım. Zaten ortak tanışlarımız da oldukça azalmıştı. Her birimiz bir tarafta idik. Ama kafada atamadığım birçok düşünce geçmekte idi. Acaba “Yasin benim çok zıttım bir ideolojiye mi? Sahipti”. Ya da “çok zıt bir mezhebe mi sahipti”. Acaba “yüksek okul okuyup, basit bir veznedar olmayı kendine yedirememiş mi?” Ya da “benim ondan daha iyi bir statüye sahip olduğumu öğrenmiş buna mı içerlemişti”. Oysa böyle düşünüyorsa çok ilkel bir düşünce idi. İnsandan iki üç yaş küçük kardeşi bile onu aşan ve ondan ilerde olabiliyordu. İmajına bakım bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum. İmajı davranışına hiç uymuyor. Gayet medeni bir insan portesi çiziyor. Acaba çok güzel bir eşi var da eşini mi kıskanıyor? Böylesi tipler de yaşamda yok değil. Böylesi başıma çok geldi. Tanıştığım birkaç arkadaş eşleri, beni bir kardeş olarak çok sevdiklerini belirtiklerinde halde, bağlarımız kopmuştu…
Her aklıma takıldığında Yasin ağabeyin davranışının nedeninin düşünüyordum. Sonra Yasin ağabeyin bizden büyük olarak devrimci hareket içinde rol almış olabileceğini düşündü. İsminden de anlaşılacağı gibi sağcı biri olmuştu. Bizimse ailece solcu olduğumuzu bildiğinde böyle soğuk davranıyordu. Belki de 12 Eylül de kötü bir badireden geçmişti. Belki de polisti. Ya da o beni polis sanıyordu. Böylesi ilişkilerden geçtiğimiz bir zamanları yaşıyorduk. Bu davranışın sebebini öğrenmezsem bana rahat yoktu. Ailesinden birini bulup, bir bahane ile bilgi mi alsam ne yapsam şaşırdım…
Aradan yıllar geçti. Ben emekli oldum. Başka bir semte geçtim. Yasin ağabey de o semte geçmişti. Bizi taşıyan metro da birkaç kere karşılaştım. Hani “dağ dağa kavuşmaz da insan insana kavuşur” dedikleri gibi ama gel gör ki, Yasin ağabey dağ olmuştu ve ben de dağ olmak zorunda kalmıştım. İlişkimiz iki küs insanı andırıyordu. Ben bana tanışlık vermedi diye inat edip küsmüştüm. Ama o bana niye küstü bir türlü bulamıyordum. Bazen bu adamın bir hafıza kaybı yaşadığını düşünürüm. Ama bakışlarından beni tanıdığını görüyorum. Sonra Aziz Nesin’in “Benim Delilerim” isimli öykülerini okumuş biri olarak ‘bu da benim delim’ derdim.
En son karşılaştığımızda bu davranışın püf noktasını bulmuştum. O gün bütün çocukluğumuz gözümün önünde akıp gitti ve nedeni buldum. Yasin ağabey yaşıt üç arkadaşı ile bana “şu bahçede meyveye dalacağız, sen şurada gözcülük yap” demişlerdi. Onlar bahçe de iken ben yol kenarında gelen gideni gözlüyordu. Biri geldiğinde ıslık çalacaktım. Uzun bir süre geçti. Sıkıldım. Baktım kimse gelmiyor. Gidip bakayım dedim. Bir de ne göreyim. Yasin ağabey ve arkadaşları her biri birer köpekle cinsellik yaşıyorlardı. Yasin ağabey beni görünce kıpkırmızı oldu. Zaten ben de görür görmez kaçtım. Zaten onlar da benden sonra dağıldılar. Evet, Yasin ağabeyin davranışındaki ipucu bu idi. Kendisine yakıştıramadığı bir şeyi arkadaşlarına uyarak yapmıştı. Aslında kime uyduğunda biliyorum. Arkadaşı piç Recep bu gibi işlerin adamıydı. Arkadaşlar gözleriyle görmüş. Hatip çayı kıyısında eşekle çiftleşirken yakalamışlar. Hatta boyu yetmemiş ayağının altına taş koşmuş. Bir keresinde Recep arkadaşıyla kavga etmişti. Arkadaşı “ulan Piç Recep o eşek seni çiftleseydi geberseydin” demişti. Kesinlikle piç Recep’e uymuştur. Bunun pişmanlığı davranışına yansımıştı. Aslında Yasin ağabeyin bana davranışı o gün başlamıştı da ben farkında değildim. Öylesine etkilenmiş ki, yıllarca zaman zaman uzaklaşmamız bile olayı soğutmamıştı…
YORUMLAR
müthiş bir iç hesaplaşma..
sevdiklerimizi affetmemiz ve
biz affetsek bile birilerinin kendini affedemeyişi
çok sevdiğimiz en Mukaddesimiz Anadolu coğrafyası
belki hala kök salamayışımız
ya da ne bileyim ne
bizi savurur durur
yel alır..
sel alır
bir türlü mutmain olamayız
takip edilmesi gereken bir kalem..