Cumhuriyet Gibi Kadın
Orhan Veli Kanık
Edip Cansever
Sabahattin Ali
Cahit Sıtkı Tarancı
Can Yücel
Cemal Süreya
Necip Fazıl Kısakürek
Hasan Ali
Melih Cevdet Anday
Arif Damar
Yahya Kemal Beyatlı
Oktay Rifat
Ahmet Arif
Cahit Külebi
Peyami Safa
Nurullah Ataç
Hüseyin Nihal Atsız
Ece Ayhan
Ahmet Muhip Dıranas
Turgut Uyar
Ve diğerleri...
Bu liste en sevdiğim şairlerin listesi değil. Hepsinin şiirlerinden okudum, hepsini de severim ama bu liste ile kişisel bir bağlantım yok. Türk edebiyatına imza atmış bu büyük şairlerin ve yazarların birleştikleri bir payda var: Nahit Gelenbevi Fıratlı.
Kimine sevgili, kimine eş olmuş; kimine şiir yazdırtmış, kimine dost olmuş, yar olmuş, yaren olmuş Nahit Hanım.
Kendileri felsefe mezunu olsa da, bir edebiyat öğretmeni; şiir ve şair seven. Hangisini daha çok sevdiğini kimseler bilmez ama zaten şair ve şiir ayrı ayrı değilki.
Cumhuriyet sonrası edebiyatımızın yukarıda önemli adları aramızdan çekildikçe, Nahit Hanım da elini eteğini çekmiş oturmuş evine. Azalsa da yıllar geçtikçe dostlarının sayısı, muhabbeti devam etmiş kalanlarla.
İlk evliliğinden sonra hayatına giren ilk şair Necip Fazıl’la adım attığı edebiyatçılar dünyasında bir çığır olmuş Nahit Hanım’ın ev sohbetleri. O günlerden son günlerine kadar bu geleneği devam ettirmiş. Adına ’’Cuma Sofraları’’ demiş bu toplantıların. Bu sofrada bulunan her şair ve yazar; bugün Türk edebiyatı denince akla ilk gelenlerdir. Tılsım sofrada mıydı, yoksa Nahit Hanım’ın kendinde miydi bilinmez ama, o Cuma Sofraları’nda bir gece sabahlamayı kim istemezdi ki? Şiirler okunan, şarkılar söylenen, kadehler çınlatılan, gülüşülen, ağlaşılan sofrada... Nahit Hanım’ın sofrasında...
Türk öykücülüğünün önemli adlarından Samet Ağaoğlu saygı ve hayranlığını; ’’Rönesans gibi kadın’’ diyerek dillendirirken, Orhan Veli;
’’Hiçbirine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar.
Sade kadın değil, insan.’’
diyerek, Nahit Hanım’ın sadece sevgili olmakla kalmayıp, aynı zamanda da bir dost, bir kafadar, bir dert ortağı olabilecek meziyette biri olduğunu vurguluyor bence.
Ama bana göre en ilginç tanımlama Cemal Süreya’ya ait; ’’Bin dokuz yüz yirmi üç gibi kadın ya da Cumhuriyet gibi kadın da diyebiliriz.’’ diyor.
2012 yılında vefat eden Nahit Hanım, gerçekten de Cumhuriyet gibi kadınmış. Bunca söz ustasıyla ahbaplık edip sofrasında ağırlayan, kimine sevgili, kimine hoca olan bir kadın... Öyle ki, Orhan Veli yazdığı şiirleri ilk O’na okumuş, dizlerinde ağlamış Cemal Süreya, çocuk gibi azar işitmiş Ece Ayhan, Can Yücel küsmüş, Yahya Kemal Boğaz’da balık ısmarlamış...
Kiminle ne yaşamışsa yaşamış ama ’Orhan Veli’nin sevgilisi’ olarak almış asıl sıfatını ve yerini.
Gölgede kalmayı, haddini bilmiş Nahit Hanım. Aldırmamak gerek, ’’Nahit Hanım de, tanırlar.’’ dediğine... Orhan Veli’nin kendisine yazdığı mektuplar bile vefatından iki yıl sonra, ’’Yalnız Seni Arıyorum - Nahit Hanım’a Mektuplar’’ adıyla 2014’te kitap olarak yayınlanabildi. (Kendisinin Orhan Veli’ye yazdığı mektuplar yok kitapta)
’’Ben Orhan Veli’nin sevgilisiydim, doluşun etrafıma’’ diyebilirdi, sinema filmlerinde bedavaya okunan her Orhan Veli dizesine engel koyabilirdi. Ama yapmadı, Cumhuriyet gibi kadın olmak kolay mıydı öyle?
Oysa, bir zamanlar çok cesur, aleniyetli bir kadınmış. Orhan Veli’nin sevgililerinden Bella Eskenazi anlatıyor;
’’Bir gece Orhan, Sabahattin Eyüboğlu, Cahit Sıtkı ve Necati Cumalı hepimiz toplanmıştık. Nahit Hanım da geldi. Bilmiyorum nasıl konuşuldu, ne oldu, Nahit Hanım dedi ki; ’Orhan benimdir ve kimseye de kaptırmam.’ Ben sustum tabi, hiçbir şey söylemedim, küçüldüm.’’
Bin dokuz yüz yirmi üç gibi kadın işte, ortaya güneş gibi doğunca yıldızları silmesi normaldir sanırım!
(Bella Eskenazi’nin dilinden bu ayrıntıyı Youtube’de bulabilirsiniz)
Neden böyle bir ’’dipçe’’ yazısı yazmak gereği duyduğuma gelince, Nahit Hanım bilinsin istiyorum. Hayatın O’na pek adil davranmadığını düşünüyorum. Örneğin; Piraye’yi hepimiz biliriz. Oysa sadece Nazım Hikmet’e şiir yazdırabilmiştir. Veya Muazzez Akkaya’yı (Mona Roza)
Ama Nahit Hanım öyle mi? Bugün sağda solda kopyala-yapıştır yaptığımız birçok dizede dolaylı da olsa, emeği var. Yani hepimizde hakkı var!
Bilinen tek şiiri yok ama Türk edebiyatında kapladığı koskoca bir yeri var, kimsenin görmediği.
***
Nahit Hanım hakkında kısa bir bilgilendirmeyle bitireyim...
Nahit Gelenbevi Fıratlı, 1909 yılında Girit’te doğmuştur.
Eğitimini İstanbul’da tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe mezundur.
Çeşitli şehirlerde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. (Ankara Kız Lisesi, Edirne Lisesi, Haydarpaşa Erkek Lisesi)
İki evliliği olmuştur. İlk evliliğini bir eğitimci olan Halil Vedat Fıratlı ile yapmıştır. İkinci evliliğini ise, şair Arif Damar ile yapmıştır. Ama Fıratlı soyadını ölünceye kadar kullanmıştır.
Orhan Veli Kanık’ın 1949 yılında ilk sayısını çıkardığı Yaprak dergisinde büyük katkıları olmuştur.
Hayatında ilginç bir ayrıntı da şöyledir: Nahit Hanım öğretmenlik yaptığı dönemde Edirne’ye sürgün edilmiştir. Sürgün nedenini Nahit Hanım’a bir zaman komşu olmuş Mehmet Barlas şöyle aktarır: "Dönemin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri ile dans etmeyi reddettiği için Edirne’ye sürüldü"
Yine önemli bir ayrıntıdır; Orhan Veli hiç yayınlamadığı birçok şiirini, öldükten sonra yayınlanması vasiyeti ile kendisine teslim etmiştir.
...ve tarih 17 Mayıs 2012, Nahit Gelenbevi Fırat İstanbul’daki evinde 93 yaşında iken hayattan ayrılmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.