Oğlum ve ceza konseri
Rastgele açtığım bir televizyon kanalında, bir kadın yazar konuşuyor, başından geçenleri anlatıyordu. Dikkatimi çekti, pür dikkat kadını dinlemeye başladım. Adını hiç duymadığım, kitabını da okumadığım için, haliyle kadını da tanımıyordum…
Bu kadın yazar TV de mi böyle görünüyor bilemiyorum ama Oldukça toplu bir yapıya sahip güzel bir kadındı.
Kadın, hayatımı hep başkaları yönlendirdi, hep başkaları dedi ben yaptım. Hayatımda ne varsa hiçbir şey benim isteğimle olmadı. Dünyaya gelişimden tutum da evliliğime kadar, her bir şeyi başkaları planladı ben yaşadım.., Ben bu dünyaya çocuk getirmek istemiyordum, onları da başkası istedi diye doğurdum, ama şimdi varlar ve onları çok seviyorum, bu çok başka bir şey, bu çok başka bir duygu diyordu o kadın yazar program sunucusuna ve seyirciye...
‘’Hiç kimse bana, sen ne istiyorsun’, diye sormadı. Benim isteklerim var mı?
Benim duygularım var mı? Hiç kimse bana bir şey sormadı, derken…,Ne kadarda bana benziyordu. Belki birçok şeyimiz farklıydı ama çoğu şeylerimiz benziyordu o kadın yazarla.
Genç yaşta kocası ölünce, bu kez de çok dara düşmüş, kimse nerdesin diye sormamış, kadın da hayatta kalmak, karınlarını doyurabilmek için, elinde avucunda ne varsa hepsini satmış,.Tesadüfen gördüğü bir yarışma logosunu okuyunca, o yarışmaya katılmaya karar vermiş ve katılmış.. Katıldığı bu yarışmadan, hem ödül hem de para kazanınca kadının hayatı birden bire değişmiş.
Kadın bütün o çektiği sıkıntıları, yaşadığı sorunların hepsini yazmış, sonrada bu yazdıklarını kitaba çevirip yayınlamış. Yayınladığı bu kitap beklenilenin üzerinde bir satış yapınca, eline oldukça bir para geçince, Kadının hayatı böylelikle yoksulluktan kurtulup,, kendine gelmiş Hem de başarmanın onurunu yaşıyordu haklı olarak...
Kadın anlattıkça ben o kadının anlattıklarıyla birlikte dalıp gitmiş, kendimden geçmişim farkında değilim..
Kadın yaşadıklarını anlattıkça, ben de kendi hayallerimi ortaya koyup, belki bir gün bende, belki bir gün diyerek, tebessüm ediyordum ama ben kendime inanmıyordum ki, başkalarına inandırayım..
Bende yazıyordum, her yere yazılar yolluyor,kaç tane yarışmaya şiir, ya da yazı yolladım hatırlamıyorum.. Seyrekte olsa yerel radyolarda konuşmalara katılıyor görüş ve de düşüncelerimi aktarıyordum ama o ana kadar henüz hiçbir şey yok, demek ki daha zamanı var, biraz daha beklemeliyim demek ki.Hem ben okadar da şanslı biri değilim ki..Ben ne zaman bir şeyi kolaylıkla elde etmiş onun sevincini yaşamıştım, ne zaman?..
Olsun,her zaman bir umut olmalı benim de umudum var ve var olmaya da devam edeceğim bunda kararlıydım.., umut olmasa bu hayatı nasıl çeker İnsan. Benim hep şikâyet ettiğim konudur şansızlık. O yolunu şaşırıp da bana uğrar mıydı acaba? Hiç işte benimkisi de laf işte. Yıllardır deliler gibi yazıyorum, hemen her yere bir şeyler yolluyorum, hani belki birinin eline düşerde, neyse ya, ne güzel kadını dinliyordum. Bir anda gene moralim bozuldu işte.
Benim en güzel becerdiğim şeydir, kendimi germek, yerden yere vurup moralimi bozmak..Bak bu konuda üzerime yoktur, bunda çok eminim
Gökhan çok istediği o biletleri almıştı, hatta fazlasıyla almıştı hem de. O konser günü de gelip çatmıştı. Gökhan eski mahalle arkadaşlarıyla hareket etmek istiyor, onlarla birlikte bu konsere gidip eğlenmek istiyorlardı. Onlar içinde bilet sağlanmış, bir sevinmiş bir sevinmişlerdi ki, görülmeye değerdi onların bu sevinçleri.
Akşam eve gelmiş şöyle bir uzanmıştım ki, telefon çaldı. Aryan oğlumun arkadaşının annesiydi, yani benim eski komşum. Bana, Gökhan’a de bu konserden vaz geçsinler. Ne işleri var oralarda, yol bilmez iz bilmezler, bu konser olayı da nerden çıktı şimdi? Biz babasıyla birbirimize girdik. Ne olur Gökhan’a de bu konsere gitmesinler. Ben kadına bir şeyler anlatıyordum ama kadın benim söylediklerimi duymuyordu bile, hiç umurunda değilmiş gibiydi ve sürekli, Gökhan’a söyle’ bu konserden vaz geçsin deyip tekrarlıyordu.
Kadını başımdan atmak için ona tamam dedim, ben Gökhan’a der vaz geçerler mi? Orasını bilmiyorum, ama senin söylediklerini aynen iletirim, Sadece senin söylediklerini iletirim, ben gitmeyin diye ısrar etmem, o kadar. Kadın teşekkür etti kapattık telefonu.
Aslında sinirlenmiştim de kadına. Her ne olursa hemen beni arıyordu, hemen- hemen her konuda beni arayıp oğlu her ne yapacaksa benim onu vaz geçirmemi istiyordu benden. Kendi oğluyla iletişim kuramıyor, oğluna, bak oğlum şundan dolayı yapmamalısın, ya da gitmemelisin diyemiyor, beni arayıp beni aracı edip, oğluyla konuşmamı, yada benim oğlumla konuşup onun oğlunu ikna etmemi istiyordu benden. Öyle ki, oğlu bir yıl sonra asker olacak ve hala ona çocukmuş gibi davranıyor, hala üzerine baskı kuruyorlardı. Hep evde oturmasını istiyor, hiç kimseyle konuşup görüşsün istemiyorlardı.. Öyle ki,yıllardır aynı mahallede doğup büyüdüğü hiçbir arkadaşını evine çağıramıyor, arkadaşlarıyla herhangi bir iletişim kurmasını istemiyor,,Oğlan arkadaşlarıyla konuşurken bile izin alıyordu ailesinden. Tek benim oğlumla konuşuyor, bizim eve yolluyordu oğlunu. Bu yüzden bir şey oldu mu, ilk aklına gelende ben oluyordum, hemen beni arıyordu kadın. Oysa oğlunun cep telefonu da vardı, ama kadın asla oğlunu cebinden arayıp sormuyordu, onun da nedenini bilmiyordum, neden acaba?Belki de oğlu telefonu açmıyordu, açmıyorsa eğer haklı mıydı?Bilemiyorum ama oğullarına aşırı derecede baskı uygulandığını biliyordum…. Ha kadın bakıyor ki oğlu benim oğullarımla, o zaman rahat ediyordu.
Gidecekleri yer belliydi, konsere gidiyorlardı. O konsere bilet alabilmek için, Gökhan ne çaba harcamıştı oysa. Gökhan’a diyeceğim sen bu konsere gitme, nasıl? Üstelik ben de gitmek istiyor, beni de götürün diye oğluma baskı yapıyorken. Ama beni götürmüyorlardı o başka mesele…, ne işim varmış, benimle mi uğraşacaklarmış. Gökhan’ın elinde fazladan bilet olmasına rağmen, bu konsere gelmeleri için kimseyi ikna edemiyor canı sıkılıyordu bu yüzden.Sadece başka arkadaşlarından iki kişiyi ikna etmişti ama daha sonra o iki arkadaşı da konsere gitmekten vaz geçmiş, biletler ellerinde kalmıştı.Gökhan, nasıl iş yahu, bedavadan bilet bulduk gelmiyorlar, söylenecek bir şey yok..Aslında çok şey vardı da,Gökhan’ın argo konuşması olmadığı için söylenecek bir şey yok deyip geçiştiriyordu olayı… Konsere gitmekten vaz geçme nedenleri,. Neymiş yer çok uzakmış
İtiraf etmek gerekirse, bende baskı yapıyordum ama böylesi değildi benim yaptığım baskı. Yapacakları işe göre, gidecekleri yere göre baskı yapıyordum. Ama böyle durumlarda onlara destek veriyor, hatta beni de götürün diye de ısrarlı oluyordum. Neydi bunlar?. Tiyatro, sinema, konserler, buna bezer şeylerse onlara destek veriyordum, tabi ki tedbiri elden bırakmamak şartıyla.
Konser karşıda, yani Avrupa yakasındaydı. Bu üç kafadar nereye gideceklerini bilmeden, sadece konserin başlayacağı saati biliyorlardı başka hiçbir fikirleri yoktu konser hakkında. Nasıl gidilir, nasıl dönülür hiç hesap etmeden hazırlandılar,tam gidiyorlardı, mahalleden bir başka arkadaşı da bunlarla gitmeye karar verdi…Son anda o da cayıyordu ama bahane bulamadı ötekiler gibi, yok yer uzakmış, yok nasıl dönülürmüş falan.
Ama nasıl bilebilir ki insan, gitmeden görmeden, yaşamadan, öyle değimli ama?
Gidip görmek, gezmek bakmak lazım, dışarılarda neler olup bitiyor, insanın haberdar olması gerekir değil mi?
…Öteki arkadaşı ise, bana imse karışamaz, ben artık öküz kadar olmuşum, ne yapmam gerektiğine kendim karar verebilirim artık diyebilmişti. İnanılmaz bir trafik yaşanıyordu kafe de. Gençlerden birinin annesi son ana kadar diretiyor, gitmemeleri için elinden geleni yapıyordu Gökhan, en sonunda, ben gidiyorum diyerek çıkabilmişti kafeden. Bu üç kafadar, Cezanın konserine gidebilmek için nihayet yola koyulmuşlardı. Gökhan yanına öyle fazla bir harçlık yoktu... Cebindeki parayı bana göstererek, Anne yeterli bu para dedi beni biraz mahcup görünce. Gökhan haklıydı, parası Yeterliydi aslında, ne yapacaklardı ki fazla parayı? Geliş gidişlerine yetsin o kadar.
Serkan evden gelir gelmez PC başına geçip, oyun oynamaya başlamış. Hazırladığım kahvaltıyı yemesi için, durmadan hadi oğlum kahvaltını yap, hadi oğlum çayın soğudu diyordum.
Ben ısrar ettikçe de Serkan,, tamam anne geliyorum, tamam anne geliyorum diyor ve tam bir saat geçti aradan tamam anne geliyorum demesinden.. Ben Serkan’a gel demekten sıkıldım, Serkan, tamam anne geliyorum demekten sıkılmadı. Arkadaşı geldi o sırada. Arkadaşına, saat tut istersen Ben Serkan’a gel ye diyeceğim, Serkan da, tamam anne diyecek tam bir saat sürecek bu mesafe. Arkadaşı inanmayıp güldü ama gene de saate baktı acaba mı?
Elli dakikayı da geride bırakmıştık ve ben hala Serkan’a oğlum gel kahvaltını yap diyordum.
Serkan nihayet PC başından kalkıp, ne var anne ne var geldim..,diyerek, ha birde su yüzeyine çıkmaya çalışıyordu. Saat altıyı çoktan geçmiş akşam olmuştu, Serkan hala sabah kahvaltısını yapacaktı. Bu kafe’yi açtık açalı Serkan’ın hayatı tersine dönmüştü böyle. Serkan masanın başına gelince bende yavaş yavaş kafeden çıkmaya hazırlanıyordum. O sabah güne biraz sinirli başlamıştım o Selçuk denen pisliğin yüzünden. Defalarca uyarmama rağmen, hala kafeye gelen kızlara sarkıyor, rahatsız ediyordu.
Bu kez beni komşularla yüz yüze getirmişti.
Sabahın köründe, yan binanın en alt katında oturan kadın kafe’ye gelerek sinirli bir şekilde Bana Selçuk’u şikayet ediyor, Selçuk’un gece onlara yaptıklarını sabahın erken saatinde, yani kafe’yi açar açmaz gelip bana anlatıyordu, olmadı burasını mahkemeye vereceğim diyor beni tehdit ediyordu kadın... O güne kadar aldığım kaçıncı tehditti bu kadınlardan
Ben daha nelerin olup bittiğini anlamamış, şaşkınlıkla kadının dediklerini dinliyordum..Okadar şaşırmış, okadar bir tuhaflaşmıştım ki, uzun bir süre kadının ne dediğini anlamamış bir şekilde kadının bağırıp çağırmalarını dinliyordum... Kadın okadar çok sinirliydi ki, o sinirle ne dediği anlaşılmıyordu, ya da ben çok şaşkın olduğum için kadının dediklerini anlamıyordum..
Kadına bir ara, sen bir sakin olur musun? Senin söylediklerinden ben şu an hiçbir şey anlamıyorum, sen ne diyorsun? Sen bana şu konuyu sakin bir şekilde anlatır mısın?
Kadın, bir nefes alıp az da olsa sakinleşip, konuyu sakin bir şekilde anlattı, Konuyu anlayınca da bu kez ben bağırmaya başladım kadına... Benimle ilgisi olmayan bir konu yüzünden bana neden geliyorsun, diyerek kadına çıkıştım.
Kadın, nasıl olmaz o senin ortağın, ortağına sahip çık, yoksa istenmeyen şeyler yaparım, vallahide yaparım billahi de yaparım, deyince…
Delirdim, sen ne diyorsun?
Ne ortağı?
Kime sahip çıkacakmışım ben?
Kadın, senin ortağın akşamları gelip camdan içeriye bakıyor, kızlarımı gözlüyor. Evde dolaşmaya korkar olduk. Yaz sıcağı ben evimde istediğim gibi otururum ama oturamıyoruz, geliyor camdan içerisini gözlüyor deyince bana gelmişlerdi, üstelik bir de kadın beni tehdit edince iyice deliye döndüm... Bu kez ben kızdım kadına, anlamadan bilmeden gelip burada sabah- sabah beni rahatsız ediyorsun, bana ne ya elin delisinden, benim ortağım falan yok, nerde oturduğunu dahi bilmediğim bir kişi yüzünden sabah -sabah sormadan araştırmadan gelip beni tehdit ediyorsun..Bana ne ya, git kime şikayet edersen ede beni ilgilendirmiyor o delikanlı, çok da umurumda değil ayrıca.Bu ne ya, her fırsatta gelip beni tehdit etmeyin, gidin ne aliniz varsa görün deyip, kadını adeta kovdum kafeden.
İşe bak ya, sanki Selçuk benim oğlummuş gibi, elin kadını, hiç tanımadığım elin oğlunu gelip benim kafem de, beni tehdit etmesini dinliyor, aptal- aptal o kadının yüzüne bakıyordum. Kadın, yemin ederim, ben size burada ekmek yedirmem, ben kızlarımı bırakıp bir yere gidemeyecek miyim diyerek, bir bağırıyordu. Ben uyandım uyanmasına amma, lafları da yemiştim maalesef..
.. Kadının tam beş kızı bir oğlu varmış. Kızları işe başlayınca buraya, yan binanın en alt katına taşınıp yerleşmişlerdi kocasını bursa da bırakarak. Ayrıntılarını bilmiyorum ama Sanırım kadın kocasından da ayrı yaşıyordu, belki de bu yüzden böylesine gardını almıştı İnsanlara karşı..Kafeye gelen o çocuklardan birisinin o kadının oğlu olduğunu,,o an orada, hadi oğlum bir daha buraya adım dahi atmayacaksın dediğinde öğrendim.
.. O çocuk her gün kafeye gelir, yarım saat oturup giderdi. Anne gittikten sonra o çocuğu yanıma çağırıp olan biteni bir de ondan öğrenmek istedim. Çünkü her ikimizde çok sinirlendiğimiz için karşılıklı olayı konuşamıyorduk kadınla… Çocuk olayları yeniden anlattı bana ve olaylar, insanı deli edecek boyuttaydı ama benim suçum ne?
Bu Selçuk denen pezevenk, hava kararınca gizlice camdan kızların oturduğu odayı gözetip kızları dikizliyormuş.Yaz sıcağı herkes camını açmış, bu kadının evi de binanın giriş katında ve üstelik bahçe içinde.Öyle sokağa da bakmıyordu evin pencereleri.Binanın arka tarafında oldukça geniş bir bahçesi ve bahçenin etrafında ki ağaçlar da karşı binanın görüşüne engel oluyordu, yani birisi gidip onları yakından gözetlemese gayet rahat, gayet olumlu bir oturma alanı evin çevresi..
Bu pislik bu sakinlikte yararlanıp, herkesin evine çekildiği bir anda gidip kızlara sarkıntılık yapıyormuş. Kadın ve kızları bu pezevenk’i fark edip kovalayınca bizim kafeye kaçıp, onlar bu kafe’nin ortağıyım diyerek kızlara hava atıyormuş. O pisliğin dışarıda ne bok yediği beni hiç ilgilendirmez ama benim iş yerimi kendi pilliğine bulaştırıyor olması,kafe’nin adını kullanması, beni çileden çıkarmıştı..Onu daha önceden de uyarmıştım, senden laf duyarsam kötü olur diye, işte gene yapacağını yapmış ve hiç yoktan sabahın köründe hiç tanımadığım kadından yığınla laf işitmiştim onun yüzünden...
Selçuk’un gelmesini bekliyordum sabırsızlıkla. Özgürde leş kargası gibi bekliyordu öylece. Özgürün o hali bana dedikoducu medyayı hatırlatmıştı, hani bir olay olurda uçuşurlar ya leş kavgaları gibi…Bu olaydan bir şey koparabilir miyiz, bize de bir parça leş düşer mi?doğru ya da yanlış, hiç önemli değil onlar için, yeter ki ortalığı toza dumana katalım yeter , derler ya, işte…, Özgürde aynen öyleydi o sabah.
Selçuk gelmiş, gene abuk sapık konuşmaya başlamıştı ki. Ona dönerek, bak, seni daha öncesinden de uyarmıştım, eğer senden bir daha bir şikâyet gelirse bana senin gözünün yaşına bakmam, sonu ne olur onu bilemem ama seni fena yaparım haberi olsun. Sonrasını sen düşün artık dedim. Sabahın köründe insanlar seni şikâyete geliyorlar bana. Eğer bu kafe’nin adı senin yüzünden leke alırsa, sonrasını sen düşün, istersen yap hadi bakayım. Hadi yap da gör bakalım neler oluyor, bir dene istersen..
Sabah- sabah gelip sormadan direk bana saldıran, beni tehdit eden kadının oğlu da yanımıza gelerek konuşmaları dikkatli bir şekilde takip ederek dinliyordu..Gizli gelmişti, yoksa sadece konuşmaları dinlemek için mi gelmişti bilemem ama,Özgürlerin binasında oturuyor, Özgüründe arkadaşıydı..
Selçuk, bir anda o çocuğa dönüp, ona durmadan bağırıyor, tehditler savurup neredeyse çocuğun üzerine yürüyecekti.. Çok sinirlendim..Selçuk, bak, çık git buradan seni daha görmek istemiyorum, git dışarıda ne bok yerse ye, ne halt yaparsan yap ama yaptıkların bu kafe’nin etrafında değil, hatta bu bahçede de değil, mümkünse seni göremeyeceğim bir yere git
Bir daha seni ne görmek, ne de duymak istiyorum..
Selçuk, tamam, sen haklısın, bir anlık düşünemedim, hata yaptım özür dilerim senden, bir daha olmaz olmayacak dedi. Ama şuna bak, benden ne kadar küçük, yaptığı konuşmalara bak dedi o çocuk için. Sonrada yukarıya çıkıp bir makineye oturdu ve sonrada çekip gitti.
Evet, çocuk çok şımarık, hatta daha ötede, çok saygısızca konuşuyordu, o gün değil, başka zamanlarda da insanlardan azar işitiyordu. Çocuk çok garipti ve sürekli kendini savunma pozuz yonun da ve küfür’ü kendisine kalkan olarak kullanıyordu. O benim sorunum değildi, o başka bir durum, başka bir konuydu.
Öyleden sonra eve giderken, aklım hep Gökhan daydı. Nasıl döneceklerdi gece birden sonra? Gecenin o saatinden sonra ‘’o taraftan bu tarafa ‘’taşıt mı var ki? Ancak taksi tutmaları gerekecekti gelebilmeleri için., Taksi tutmak için yeterince paraları da yoktu…
Serkan malum her zamanki gibi. Bir değişim yoktu on da, inşallah bir gün diyor, sabırla bekliyordum Serkan düzelecek diye.
İşlerimiz bir ara düzeldi derken, gene yerle bir olmuştu. İnanılmaz bir belirsizlik içerisine girmiş, adeta bunalım geçiriyordum, her şeye bağırıyor, her olaya tepki gösteriyordum. Kendi sorunlarım yetmiyormuş gibi, bir de geri zekalılarla uğraşıyordum, her şey çok ağırdı, git gide de ağırlaşıyordu.
Her akşam Gökhan la beraber gidiyorduk eve, bu kez yalnızdım, yalnız yürüyordum, duygusallaştım birden. İşte kızım, işte bududur yalnızlık. Yalnızlık bu işte tanı ve gör dedim kendime. Herkesin bir hayatı var, ya senin? Senin hayatın hangisiydi.? Binanın önüne gelmiştim bile..Binanın giriş kapısını açtım merdivenlerden çıkarken, Komşuyla karşılaştım. Birden sinirlerim tepeme çıktı.., o akşam en son görmek isteyeceğim kişiydi o komşuydu. Ona merhaba demeden çıkmaya devam ettim merdivenlerden, daha önce yaptıkları aklıma geldi çünkü. Onun sokak kapısı hep açık dururdu, camları da. Son zamanlarda, ben kapıdan içeriye girdiğim an, evinin kapısını kapatıyor, ben eve girdiğimden emin olduktan sonra yeniden kapısını açıyordu. İlk başlarda tesadüftür deyip, aldırmamıştım. Ama inerken ve de çıkarken bu durum tekrarlanınca emin olmuştum, hani evine girer miyim, böyle yapıp evine girmemi istemiyordu..
Beni evine neden?İstemiyordu,Nedenini bir türlü bulamadım, kafam o kadar allak bullaktı ki, çok da üzerinde durmadım açıkçası.., Hem ne olabilir ki, sadece kıskançlık olabilirdi, ama o beni neden kıskansın ki?
Gene de o bana nasılsın diye sormuştu, istediğinden değildi, sadece konuşmak olsun diye sormuştu çünkü bunu hissedebiliyordum. Merdivenlerde karşılaştığımız içindi bana nasılsın? Diye sorması.
Eh işte ne olsun dedim yüzüne bile bakmadan, kapıyı açtım içeriye girdim ama sanki evin bütün duvarları üzerime çökmüştü. Ne edeceğim bilmez bir halde öyle bakındım etrafıma, sonrada sadece pantolonumu çıkarıp, taytımı giydim doğruca mutfağa buzdolabından çıkardığım karpuzu bir güzel yedim, zaten hepsini ben yiyor, sonrada neden karnım şişiyor diye de şikâyet ediyordum. Hiç mi hiç neşem yoktu, yıkadığım çamaşırlar kurumuştu onları toplayıp katladım yerlerine yerleştirdim. Bom boştum, İçi alınmış mısır koçanı gibi, görünürde ayaktadır, dokunduğunuzda ise içinin boş olduğunu fark edersiniz ya, tam da öyleydim...
Camdan dışarıya baktım, olmadı balkona geçip oradan dışarıya baktım hiç kimseler yoktu dışarıda. Odaya geri geldim, ışıkları yakmadan, TV açtım, sonra da uzandım çekyata. bir dizi vardı onu seyretmeye çalışıyordum, araya reklamlar girince sonunu kaçırmış, telefonun sesinden uyanmış, birden yerimden hopladım, meğer uyumuşum.
Arayan Serkan’dı, Gökhan’ı sordu. Önce onu aramamı istedi, sonra vaz geçti. Gökhan’ın yapması gereken bir CD vardı, onu sormamı isteyecekti benden. Gökhan’a ulaşmasına ulaşırdım da, Gökhan ta nerde, nasıl gelecekti? Onu sormuyor da, CD soruyordu, telefonu kapattı..
Serkan’a ben böyle bir şey deseydim biliyorum ki sinirlenecekti, çünkü Serkan, kabul etmez böyle bir şeyi.Yok bulamaz, yok gelemez, ne demek, bulacakta gelecekte, bu konuda aynen babası gibidir Serkan, asla hayır demeyi kabul etmiyor.. Serkan, telefonu kapatınca ben gene geri yatıp uyudum... Bu kez kapının ziliyle uyandım, kapıyı açtığımda ise Gökhan karşımdaydı. Ben sersem gibiydim ve saat sabahın dördüydü.
Deydi mi onca yolu gidip Cezayı izlemenize? İlk sorum bu oldu oğluma
Gökhan, elbette deydi. Tam havamızı bulmuştuk ki, Erkan hadi gidelim dedi, biz de geldik, geldik ama nasıl geldik?
İstanbul da gece yarısından sonra hayat duruyor meğerse, koskocaman İstanbul da taşıt yok, sadece taksiler var, onlar da gece tarifesi uyguladıklar için ona binmekte mümkün değildi, hem okadar parayı nereden bulacaktık.., Şansımıza bir minibüs geçiyordu ona bindik minibüste bizi deniz motorunun kalktığı yere götürdü, son bir motor vardı, ona binip Üsküdar’a geldik. E dedik şimdi ne olacak? Tek bir araba yoktu durakta. Bizde yürüyerek geldik, inanması zor ama Üsküdar’dan buraya kadar yürüdük, sanırım iki saat falan sürdü yol, işte buradayım, derken Gökhan, heyecanlı, yorgun ama mutluydu.
Ben Gökhan dediğimde ise, Gökhan kendini çoktan yatağa atmıştı bile, bende tekrardan geri yattım.
Baktım Serkan’ın yatağına, Serkan’ın yatağı boştu. Benim evde yalnız olduğumu bildiği halde gene eve gelmemiş kafede sabahlamıştı. Ben gene sabah aynı saatte kalkmış, kafeye gitmek için hazırlanıyordum. Her tarafım tutulmuştu, sanki dağdan odun indirmiştim, ben nerde böyle hamlanmıştım acaba? Mutfağa girdiğimde ise, mutfak camının ardına kadar açık olduğunu görünce, eyvah, iyi ki hırsız girmedi içeriye, ama hırsız nasıl girsin ki? Bir telefon bir kapı çalıyordu durmadan fırsat mı vardı? Hırsızın İçeriye girmesi için, kendi kendime konuşuyordum deldiler gibi Gökhan’ın yokluğu belli olmuştu. Gökhan yatmadan önce bütün camları kapatıp öyle yatıyordu. Hazırlanıp kafeye doğru yürümeye başladım. Kafeye geldiğimde ise, o bildik manzaralar vardı bir farkla, bu kez kafe’nin kapısı açık , açık olan kapının önünde demiri takılıydı. Demiri çıkarıp içeriye girdiğimde ise, dördü halen oyun başındaydı, bir diğeri ise başını masaya koymuş uyuyordu. Masanın etrafında sandalyeler vardı, beli ki yemek molası vermişlerdi. Cem beni fark ederek, günaydın abla dedi, ötekilerin hiç umurunda değildi ve oynadıkları oyun hakkında yorumlar yapıyorlardı, kendi aralarında
Cem kalktı ötekilerin yanına gitti oturdu. Asılan örtünün yarısı asılı, yarısı yerdeydi. O örtüyü Cemle birlikte topladık. Cem’in kafe’de sabahladığını ilk kez o gün görmüştüm. Ben ortalığı toplamaya başladım, içerisi leş gibi kokuyor, her yer sigara izmariti ve şişelerle doluydu.
Temizlik yapmaya her gün olduğu gibi, gene üst kattan başladım..Masaya kafasını koyup uyuyan ümitti, O arada uyanan Ümit’in yanına giderek, hani sorarlar ya, komedyen, ya da tiyatroculara bunca konuyu nereden bulup oynuyorsunuz diye?
Sence aramaya gerek var mı?
Ümit, çok haklısın abla, aramaya gerek yok, Her yer konuyla dolu, nereden baktığın önemli dedi
Evet, iyi gözlemlersen, ne yazacağını bilirsen konu aramaya gerek yok, her taraf konuyla dolu her taraftan bir senaryo akıyor, dedim.
Cem girdi konuya, bu halimiz çok komik öyle değimli dedi?
Ümit iki yıllıkta olsa sinema okuyordu, bu yüzden ona sormuştun bu soruyu zaten, nede olsa söylediğimi anlayabilecek bir tek kişi o vardı orda. Serkan’la Mürit hiç yokmuş gibilerdi, ötekisi ise ekranın içine girecekmiş gibi bakıyordu oyuna.
Ben ise söylenecek söz bulamıyordum. Yücel artık kafeye gelmiyor, evden katılıyordu oyuna. Yücelin kendi evinde olması daha iyiydi, en azından ailesinin yanındaydı. Arada yemek yer misin, diye sorar annesi oğluna diye geçirdim içimden.? Nedendir bilmiyorum ama çok vicdan azabı çekiyordum hala, eğer ben bu kafe’yi açmamış olsaydım, Serkan böyle sabahlamayacak, düzenli bir işi olacaktı belki de. Bunlarda hangi kafe’de olurlardı kim bilir?
Bu nasıl bir oyundu böyle? ben bir türlü çözememiştim.. Herkesi, hemen her yaşta olan insanları bir girdap gibi içine çekmiş hapsetmişti sanki.., gençler orta yaşlılarda bu oyuna kaptırmıştı kendilerini.
Ümit, hadi ya gidelim diye ısrar etti Cem’e. Artık bunalmıştı ve gitmek istiyordu Kafeden haklı olarak..
Cem, hadi oğlum sen girsene eve diyordu Ümit’e karşı tepki olarak...
Ümit, hayır ben bu saatte eve gidemem dedi Cem’e..Beli ki de bir şeyden çekiniyordu.
Ümit diretince hadi gidelim diye ötekilerde kalktı üçü birlikte gittiler. Murit biraz daha kalmak istiyorum dedi ve kaldı da, daha sonra kalkıp gitti
Hepsi çekip gitmiş, hesaplarını deftere yazmak bana kalmıştı. Giden o üçünden belki parayı alırdık da, Mürit’ten parayı nasıl alacaktık onu düşünüyordum.Çünkü hesabı bayağı bir kabarmıştı..
Gökhan akşama kadar kafe’ye gelebileceğini sanmazken, bir baktım öğlende gelmiş, çok şaşırmış, Gökhan’a baktım.
Gökhan’a ben seni akşama kadar beklemiyordum,
Gökhan, ben Serkan mıyım, bana birkaç saatlik uyku yetiyor dedi.
Gökhan’a, Senin sesin mi kısıldı?
Gökhan, evet ya…,Tam havaya girmiştik ki, Erkan hadi gidelim, bu kadar yeter dedi. Zaten başımız şişti. Ceza geç geldi konser yerine. Koydular oraya hiçbir şeyden anlamayan birini. Sonra Ceza gelince bağırmaya başladık
Ercan’ı gördün mü?
Gökhan,, evet gördüm dedi. Sordu sizden başkası gelmedi mi diye?. Ben de hayır dedim. Ercan sadece tüh dedi.
Ercan mı siz gördü? Yoksa siz mi Ercan’ı gördünüz, diye abuk sabuk bir soru daha Sordum Gökhan’a
Gökhan,, ben gördüm, giderken yanında iki kişi daha vardı, dönerken tek ti, bede seslendim yanımıza geldi konuştuk ..İyi oldu iyi, çok iyi oldu, Cezanın yakınındaydık, hemen önümüzdeydi sadece yeri yüksekti o kadar, bayağı yüksekti, senin boyundan biraz daha yüksekti. Ama iyi oldu, bu konser çok iyi oldu diyerek durmadan tekrar yapıyordu.
Anne, ben orasını orman sanıyordum, orman değilmiş ya, dedikten sonra da, Ama biz orada aç kaldık, Erkâna git bir sor dedim yarım döner ne kadar diye, Erkânla Tayfur gitti geri geldiler. Ne kadarmış biliyor musun yarım döner, tam’( 7,5 ) yedi buçuk milyon, bir ekmek on beş milyon. ‘’’O yıllarda henüz paradan Altı sıfır’’’ atılmamıştı…
Gökhan bunu anlatırken nasılda gülüyordu
Gökhan,Sen yemiştin buradan giderken…..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.