- 1398 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
''AT KAÇTI, TORBA DÜŞTÜ'' DERKEN BİZ BU AYASOFYA'YI NİÇİN İBADETE AÇAMIYORUZ?
Her ne kadar ülkemizde bazı vatandaşlarımızın hiç umurlarında olmasa da milletin çoğunluğu Ayasofya’nın tekrar cami olarak ibadete açılmasını isterler. Ancak her nedense 1935 yılında müzeye çevrilen Ayasofya’yı tekrar cami olarak açmaya hiç bir hükumetin, hiçbir iktidarın, hiç bir devlet adamının gücü yetmemiştir.
Şimdi burada 24 Kasım 1934 Tarihli Bakanlar kurulu kararı sahte miydi, değil miydi? Taa 1927 yılında bu günleri gören Atatürk’ün o sene burnunun dibinde Ayasofya müzeye çevrilirken, hatta bunun için sahte bir imzası kullanılırken hiç mi haberi olmadı konularına girip de meseleyi iyice Arap saçına çevirmeden devam edelim.
Aslında çok atladığımız bir nokta vardır bu olayda.
1931 yılında ABD de bulunan Bizans Enstitüsü adına Tomas Wittemore, Camiin mozaiklerini temizlemek ve tamir etmek için devletten izin istedi. Bu izin kendisine verilince de 1932 yılında işe koyuldu.
Yani bu olayın perde arkasında ABD var. ABD nin arkasında olduğu bir işten de Türkiye adına hayırlı bir şey beklenemeyeceğine göre ’’Bu işin içinde bir şeyler var’’ Diye düşünmek hiç de yadırganacak bir davranış olmamalı.
Neyse...1935 yılında Ayasofya ’’ Duhuluye ( Giriş ) Ücreti 10 kuruş olan bir müzedir ve Adı ’’ Ayasofya Müzesi’’dir
Derken Mustafa Kemal 1938 de vefat eder. O vefat ettiğinde de Ayasofya’daki restorasyan ve onarım faaliyetleri hâla devam etmektedir ama neredeyse de bitirilmiştir. Lakin gelin görün ki geçici olarak ibadete kapalı olduğu belirtilerek ibadet edilen alanı da kapatılan Ayasofya, Atatürk öldükten sonra da açılamaz. Zira 1939 da II. Dünya Savaşı başlamıştır.
Ne Alaka? Hiç bir zaman dahil olmadığımız bir savaş sürüp giderken ’’ Yeter gayrı. Restorasyonun devamına yetecek paramız da yok. Restorasyona son verdim, camimizi ibadete açıyorum ’’ Desek buna kim engel olacaktı?
Resmiyette hiç bir engel yoktu. Camiyi müze yapan biz olduğumuza göre yine koridorları müze, ibadet edilen alanları da ibadethane olarak kullanılabilirdi. Fakat olmuyordu. Gizli bir el ’’ Naaah cami yaparsın sen o ibadethaneyi’’ Diyordu
Aslında pek de öyle taraklarda bezi olmayan İsmet Paşa’nın aklına da gelmiyordu Ayasofya’yı tekrar cami olarak ibadete açmak. Hem II. Dünya Savaşı yıllarında Sultanahmet Camii bile asker alım merkezi olarak kullanılmışken, ezanın ve Kur’anın Türkçe okutulduğu yıllarda (1932-1950) vatandaşın da böyle bir talepte bulunması doğal olarak söz konusu değildi.
Sonra efendim Celal Bayar Reis-i Cumhur, Adnan Menderes Başbakan olmak üzere Demokrat Parti yönetimi işbaşına geçiyor. Gözler Celal Bayar ve Adnan Menderes üzerinde. Lakin onlar da 1950 de Ezan ve Kur’anı tekrar Arapça’ya döndürüyorlar ama gelin görün ki Ayasofya konusunda bir şey yapamıyorlar. Yani Ayasofya’yı açtırmayan el, öylesine bir el ki onun nazarında Ezanı ve Kur’anı hangi dilde okuduğunun hiç önemi yok. Yeter ki Ayasofya’dan okuma...
Demokrat parti iktidarı da söz konusu Ayasofya olunca ’’At kaçtı, torba düştü’’ Demeye başladı. Onlar da ’’ Yav Valla açacaktım ama şu namussuz Hüseyin Üzmez gitti Ahmet Emin Yalman’ı vurdu. Ticaniler ortalığı karıştırıyor. Bu ortamda açamayacağım’’ Dedi.
Ayasofya adeta kor alevde nar-ı cehenneme dönüşmüş demir bilye gibiydi. Hiç kimse eline almak istemiyordu. Ya da açılmaması konusunda öylesine bir bağlayıcılık vardı ki en baba hükumet bile söz konusu Ayasofya olunca süt dökmüş kediye dönüyordu.
Sonra Efendim Bülent Ecevit- Necmettin Erbakan ortaklığı döneminde ’’ Tamam, işte şimdi hoca ( Erbakan) Allem eder gullem eder, Ecevit’in ağzından girer, burnundan çıkar Ayasofya’yı açtırır’’ Diye bekledi halk. Fakat Bülent Ecevit, bu hükümet bozulmadan az önce kendisine ’’Ayasofya’yı açacak mısınız?’’ Diye soran gazetecilere ’’Ayasofya’da resimler var. Müslümanlar resim olan yerde namaz kılmazlar’’ demek suretiyle Ayasofya’nın niçin o güne kadar açılamadığına yeni bir açılım getirdi. ( Açılamadığına açılım getirmek? Bu da benim Türkçeye katkım olsun)
Ecevit’in Ayasofya’da kılınacak bir namazda gözü olmadığı için minarelerinden okunacak ezanda da kulağı yoktu aslında.
’’ Demokrasilerde çare tükenmez’’ Sözünün mucidi Süleyman Demirel sonunda Ayasofya’yı ibadete açtı.
Durun. Heyecanlanmayın hemen.
Demirel Hükümeti döneminde Ayasofya’nın 482 sene hünkar mahfili olarak kullanılan kısmında namaz kılınmasına izin verildi. Yani Koskoca Ayasofya’da en fazla 40 kişinin namaz kılacağı, eskiden padişahların - Ayasofya’ya geldiklerinde- namaz kıldıkları alanda... Bu arada yine bu bölümde günün 24 saati Kur’an okunuyordu.
Aslında ’’Eh, bu da bir şey ’’di ama Ayasofya ibadete açılmış değildi. Kapısında ’’ Ayasofya Camii’’ yazmıyor, görevli bir imamı bulunmuyor, minarelerinden ezan sesleri yükselmiyordu.
Sonra efendim 12 Eylül ihtilali geldi malum. İhtilalciler Demirel’in başlattığı bu uygulamayı kesinlikle yasakladılar.
Bundan sonra Turgut Özal, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz başkanlığında pek çok hükumet geldi- gitti lakin hiç biri Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması konusunda bir şey yapamadı.
Her birisinin kendisine göre ’’At kaçtı torba düştü’’ leri vardı. En büyük ’’Ayasofyacı’’ Erbakan bile Ayasofya konusunda bir şey yapamıyordu. Hoş rahmetli hiç bir konuda hiç bir şey yapamıyordu tepesine binmiş asker sebebiyle ya o da işin bir başka acıklı tarafıydı. Bir paşa ondan bahsederken ’’ Başbakan değil, bilmem neyimin bakanı olsa ne yazar’’ Diyebiliyordu. Peygamber ocağı mensupları ’’ Al sana sonuna kadar destek. Aç şu Ayasofya’yı ibadete’’ deseydiler belki de olacaktı ama onlar Necmettin Erbakan’ın YAŞ toplantılarında alnından şıpır şıpır yaş dökmesinden daha fazla hoşlanıyorlardı.
En son olarak mevcut hükumet geldi. O geldiği günden bu güne yaklaşık 15 sene geçti. Bu on beş sene içinde vatandaş çok umutlandı Ayasofya yeniden ibadete açılacak diye. Fakat ilginçtir ki Türkiye’de ’’ olamaz, yapamazlar’’ denilen pek çok şeyi rahatlıkla yapan bu hükumet de Ayasofya’yı cami olarak ibadete açamadı.
Bu süre içinde bir sürü saçmalayanlar çıktı. Hatta olayı Lozan Antlaşmasın - aslında hiç bir zaman var olmayan- gizli maddelerine bağlayanlar oldu. Güya Lozan Antlaşmasında bize ’’Eğer halifeliği kaldırırsanız ve Ayasofyayı müzeye çevirirseniz biz de sizin bağımsızlığınızı onaylarız’’ denmiş de miş miş de miş miş.
Derken efendim Türkiye’nin en etkili ve yetkili ağzı çok veciz bir şekilde açıkladı Ayasofya’nın neden açılmadığını:
’’Siz önce Sultanahmet’i doldurun, Ondan sonra Ayasofya’yı da açarız’’
Kimse kusura bakmasın ama bir ’’ At kaçtı torba düşti ’’ mazereti de bu.
Daha iki gün önce Çamlıca tepesine gittim. Orada bilindiği gibi muhteşem bir cami yapılıyor. Ama gelin görün ki Çamlıca adata bomboş. Ayrıca Çamlıca tepesindeki o sosyal tesislerde iki tane de harika mescit var. Tabii ki mescitler de neredeyse tamamen boş.
Hal böyle olduğuna göre Çamlıca tepesinde yapımı hızla devam eden camiyi hangi cemaatle dolduracağız?
Bir camimizi, hele de bu Ayasofya gibi İstanbul’un fethinin sembolü olmuş bir cami ise, bunun tekrar ibadete açılmasını -İstanbul’un Fethini en görkemli törenlerle kutlayan ama Ayasofyayı bir türlü açmayan, açamayan- bu hükumetten beklemeyip de kimden bekleyeceğiz?
Camiler hakimiyetin sembolü, o sebeple de Çamlıca Camii ’’ Boğazın Anadolu Yakasına da ben hakimim’’ Anlamına geldiği için yaptırılıyorsa Ayasofya’nın anlamı nedir? O neden kapalı?
Yok eğer bir camiyi ibadete açmak için cemaat sayısına bakacaksak - vasıtasız bir şekilde gitmek neredeyse imkansız olan- Çamlıca tepesindeki o muhteşem camiyi hangi cemaatle dolduracaksınız ki oraya böyle bir cami yapılıyor?
Kısacası bu gün artık birilerinin ortaya çıkıp açık açık ’’ Ayasofyayı ibadete açamıyoruz. Çünküüüü.’’ demesi lazım. ’’ At kaçtı, torba düştü’’ nereye kadar?
Mesela - kurgu dahi olsa- şöyle bir açıklama olabilir. ( Ona bile razıyım kendi adıma)
Ayasofya’nın tamiri konusunda zamanın patiği Athenagoras, Atatürk’e müracaat eder. Atatürk de ’’ Bunun için bütçemiz yok. Ama bir yerlerden sağlanırsa neden olmasın’’ der. Bunun Üzerine Athenagoras bu parayı ABD den sağlar ve onarım, tamirat başlar.Bu tamirat sırasında cami otomatikman ibadete kapatılır. Daha sonra Athenagoras’ın arabuluculuğu ile ABD der ki ’’ Bu yapıyı tekrar cami olarak ibadete açma, sana her sene şu kadar para vereyim. Hem müze olarak kullandığın müddetçe giriş ücreti de alırsın. Ne dersin?’’ Türkiye bu teklifi kabul eder ve o gün bu gündür ABD den aldığı bu rüşvete karşılık Ayasofya’yı cami olarak ibadete açmaz. Eh çıkıp da millete ’’ABD den rüşvet alıyorum. O bakımdan cami olarak açamam. ’’ Diyemeyeceğine göre ne yapacak? Elbette böyle estek köstek yapacak.
Vallahi düşünüyorum, düşünüyorum aklıma başka sebep gelmiyor. Öyle ya Ayasofya’ı ibadete açma konusunda elimizi kolumuzu bağlayan ne?
Ha Türkiye’de. Amaaaan açılsa ne açılmasa ne. Hiiiç de dert değil. Hatta Müze olarak kalsın daha iyi’’ Diyecek sürüyle insan da var elbette. Bu işleri lüzumsuz işler olarak gören... Onlara derim ki ’’ Camilere giriş bedava ama Müzeye giriş parayla...2013 yılında Bir arkadaşı Ayasofya’ya götürdüm. Giriş adam başı 50 Tl idi. Yani tekrar camiye çevrilirse para ödemeden gireceğiz. Fena mı?
Dün Kadir Gecesi münasebetiyle Ayasofya’da Kur’an ve sabah ezanı okunması elbette gözümüzden kaçmış değildir. Allah razı olsun. Lakin ’’Burası bir Unesco Mirasıdır. Unesco Mirasında Kur’an okuyamazsınız’’ diyenlere ’’ Unesco Mirası değil, ata mirasıdır ve canımın istediği zaman Kur’an da okurum ezan da..’’ diye cevap verip - aynen dün olduğu gibi- her gün, günde beş vakit ezanımızı ve kur’anımızı okumaya devam etmezsek dünkü hadise basit bir şovdan ileri gitmeyecektir. Bunu da bu vesile ile bildirmiş olalım.
YORUMLAR
Değerli hocam, bu meseleyi, Türk milletinin Misak-ı Milli çerçevesinde verdiği mücadele bağlamında düşünmek lazım galiba...
Öncelikle bu mücadelenin sonlanmadığını idrak etmek lazım yani...
Türk'ün Anadolu'daki varlığına tahammül edemeyen odakların müdahaleleri, onun yükseltmek istediği, insanlığa gönderilen bir 'mesaj'ı hep bir istikrarsızlık, uzlaşmazlık gerekçesi olarak korumak içindir...
[Sefilleri oynayan muhalefetten birkaç kişi "Yok canım, öyle bir şey yok... Bizimle sandığımız gibi uğraşmıyorlar..." biçiminde ağız yapıyorlardı geçen aylarda... Bunca şehite rağmen şu gaflete bakar mısınız!...]
Yani, Türkiye'nin ilerlemesinin sağladığı psikolojik üstünlüğün tescili bir bakıma Ayasofya'nın cami yapılması da olacaktır...
Tam tersini düşünürsek, onun simgesi de Anıtkabir'in yıkılması olur...
[Sizin 'Sözde Atatürkçüler' kategorinize de bir açılım getirdik galiba böylece...]
Diğer taraftan, "hazırki camiler doldurulmuyor" derken, bir düşünmek lazım yani...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Ağanın birinin saf bir kızı , oldukça hain ruhlu bir de kahyası varmış.
Bir gün kahya bu saf kıza '' benim için dut ağacına çıkıp bana dut silkeler misin?? demiş. Kız yukarı çıkınca başlamış alttan bacaklarını seyretmeye. Bu arada da kendisi uzanabildiği dallardan birer ikişer dut yiyormuş.
Ağa vaziyeti görmüş. Hışımla koşmuş. Kahyanın ağzını burnunu dağıtmış.
Bağırtıya çağırtıya millet koşup gelmiş ve ağaya sormuşlar ''Ağam hayırdır ne oldu. Kahyayı neden dövüyorsun?''
Ağa utanmış. Nasıl desin '' Sapık herif benim kızın bacaklarına bakıyordu'' Diye...Ama kahya başlamış zırlamaya '' İki tane dut yedim diye ağa beni dövüyor''
Millet ağayı kınamış: ''Ayıp ağam ayıp. İki, dut için insan dövülür mü? Ağalığın şanına yakışır mı?
Ağa anlatamamış meselenin iki dut meselesi olmadığını.
Ben de anlatamıyorum meselenin '' içinde namaz kılacak bir cami meselesi'' olmadığını.
Selam ve sevgiler.
Yekta Attila
Türkiye'nin ilerlemesinin tersini düşünürsek, yani verilen mücadelenin sonuçsuz kaldığını düşünürsek, en pespaye manevralarla saldıranlar, o zaman o kadar ileri giderler ki, Anıtkabir'in yıkılması isteğine rahatça varırlar...
Burada ortaya çıkan çelişki 'Sözde Atatürkçüler'in çelişkisidir (müttefik anlayışlarından dolayı) ve en başta uyanmaları gereken durum budur...
[Lafı uzatmayayım derken anlamı hadım etmeye örnek olur bu durum...:)))]
Selam ve saygılarımla.
Dünyada üç kıtada hüküm süren Osmanlının ya da daha önce farklı topraklarda yönetimi ele geçiren Türklerin o topraklarda yaptırdığı camilerin kiliseye çevrildiği herhangi bir cami var mı? Eğer varsa bir Müslüman olarak nasıl bir duyguya sahip olursunuz? Yoksa bu türden işler sadece biz Türklere mi Müslümanlara mı ait?
Dünyaca kabul edilen bir mirasın öznel düşünceler içinde sadece bize aittir türünden bir düşünce ne kadar sağlıklıdır? ‘’Eğer inancımıza saygı duyulmasını istiyorsak bunun ön şartı olarak bütün dinlere saygı duymakla olabileceğini düşünmemiz gerekiyor ‘’.diye düşünüyorum.
Ayasofya ne Türklere aittir ne Müslümanlara ne de Onu inşa eden Hristiyanlara. Ayasofya dünyanın ortak mirasıdır. Siyasi bir düşünceye teslim edilemeyecek kadar değerlidir.
sami biberoğulları
Bir İspanyol ya da Portekiz adına benziyor. O halde sorunuzun cevabını o coğrafyadan bir örnekle vereyim. Hani sormuşsunuz ya Önce Müslümanların olup da daha sonra Hritiyanlarca kiliseye çevrilen bir cami var mı diye..Hah. Tam da işte o sorunun cevabı. Evet var. Mesela Kurtuba Camii, daha doğrusu şu andaki haliyle Kurtuba Kilisesi.
İçim yanıyor mu? Evet. Allah da biliyor yanıyor. Ama hiç bir zaman '' Kurtuba Camii( pardon Kilisesi ) Dünyanın ortak malıdır '' demiyorum. Çünkü İzabella ve Ferdinant söke söke almış Müslümanların elinden ve o topraklardaki hakimiyetlerinin sembolü olarak da kiliseye çevirmişlerdir. Yani üzülsem de kabullenirim durumu.
Kabullenemediğim mesele şu: Ayasofya için '' Dünyanın ortak mirası'' Diyen siz ve sizin gibi düşünen arkadaşlardan bir Allahın kulu çıkıp da Kurtuba Camii ne camidir ne kilise, Dünyanın ortak malıdır'' demiyor ve onun kilise olarak kullanılmasından rahatsızlık duymuyor.
Evet... Görüş ayrılığı içindeyiz ama yine de yazımı okumuş olmanız, ayrıca zahmetlere girip yorum yazmanız benim için çok değerlidir. Çok çok teşekkür ediyor selam ve saygılarımı arz ediyorum.
DEVRİM DENİZERİ
Filiz Şahin. tarafından 6/23/2017 4:12:27 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Aya Sofya Hagia Sophia Grekçe bir kelime olup Kutsal Bilgelik anlamına geliyormuş.
Herkesin istedigi ayasofyanın cami olarak ibadete acılması müze olarak acıldıgından beri kaç tane hükümet gelip gecti nasılki senelerce hükümetimiz amarikanın boyundurugu altında kaldıkca ne kadarda desekki bagımsız türkiye amarikanım işlerimize karışmasından dolayı iki yakamız bir araya gelmedi son senelerde yeni hükümetin sesi ckınca onuda ceşitli oyunlarla susturmaya calıştırdılar ne kadar dik durursak o kadar sesimiz cıkacaktır inşallah bir yigit cıkar ayasofyayı camiye cevirecegim dese arkası gelecek ama birileri taş koyuyor bu işe bu gün olmassa yarınlarda inşallah bir gün cami olacaktır bu tür konular daima gündeme getirilmesi lazım saygılarımı sunuyorum
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Necip Fazıl'ın Ayasofya ile ilgili bir konferansı vardı. Ayasofya'nın Türk için , islam için neden önemli olduğunu , peygamberin İstanbul'un fethine dair hadisinin Ayasofya'yı işaret ettiğini filan bahsediyordu ki, yazıda bu konularında olması , yani Ayasofya'nın önemine dair bir şeyler olmasını beklerdim.
-belki de sadece hanımefendinin yorumunu görünce bu eksikliğe kapıldım-
...
Ümit Özdağ'ın editörlüğünü yaptığı ''Prens'' adlı kitaptan konuyla ilgili ilginç bulduğum yaklaşımı aşağıya yazıyorum. 5. baskı , sayfa 283:
''2. Dünya Savaşı'nın yaklaştığı bir dönemde Atatürk iki önemli psikolojik savaş hamlesi gerçekleştirmiştir. Bunlardan birisi 1936'da Recep Peker'e yazarak Çanakkale Muharebelerinin yıl dönümünde okumasını istediği metinde Çanakkale Muharebelerinde hayatını kaybeden İngiliz, Fransız, Avusturalya ve Yeni Zellendalı annelere yönelttiği ve '' sizin evlatlarınız artık bizim evlatlarımız'' şeklindeki mesajıdır. Böyle bir mesajı alan Batı kamuoyları ikinci kez evlatlarını Çanakkale önüne yığma konusunda oluşacak muhalefeti göz önünde tutmak zorunda kalacaklardır.
Atatürk'ün ikinci psikolojik harekatı, yine 1936'da Ayasofya Camii'nin müzeye dönüştürülmesidir. Böylece Atatürk , düşman psikolojik operasyon karargahlarının elinden İstanbul'un ''neden'' işgal edilmesi gerektiği ile ilgili bir argümanı almayı hedeflemiştir.''
sami biberoğulları
Öncelikle yazıma değer verip okuduğunuz ve çok önemli açıklamaları içeren bir yorum yazdığınız için çok teşekkür ederim.
Bahsettiğiniz eksiklik evet doğrudur. Ayasofya üzerine söylenecek daha pek çok şey vardır ama bu durumda zaten oldukça uzun olan bu yazı çok daha uzayacaktı.
Ancak daha önemli bulduğum husus şudur yorumunuzla ilgili:
Eğer klavye hatası yoksa verdiğiniz, daha doğrusu Ümit Özdağ'ın verdiği tarihler yanlıştır.
1- Ayasofya'nın restorasyonuna 1932 de başlanmış, ( Bunu Türkler bizzat kendileri, kendi paralarıyla yaptırmıyorlar) 1934 yılının Kasım ayında Müzeye dönüştürülmesi ile kararname çıkmış, 1935 yılında da müzeye dönüştürülmüştür.
Ümit Özdağ'ın ileri sürdüğü gerekçe bence oldukça tartışmalı bir gerekçedir. '' Ben Ayasofya'yı müze haline getireyim ki düşmanın İstanbul'u işgal için ileri süreceği bir gerekçeyi elinden alayım''
Şu meşhur sarı öküz hikayesini bilirsiniz mutlaka.
Atatürk asla '' biz o sarı öküzü verdiğimiz zaman kaybettik'' diyecek bir insan değildir. Yani Düşmana verilecek en küçük bir tavizin yeni tavizler doğuracağını çok iyi bilir.
Atatürk'ün '' Ey bu vatan topraklarına kanlarını döken kahramanlar'' Sözlerine gelince: Bu olayın tarihi de 1936 değil 1934 dür. Ancak hemen belirteyim: Atatürk Asla böyle bir şey söylememiştir. Söylemez de...
Konu ile ilgili olarak uzunca bir yazım var bu sitede. Eğer okursanız neden söylemez göreceksiniz.
O yazının linki: http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=140160
Tekrar teşekkürlerimle selam ve saygılar.
insallah Aya Sofyanin tekrar camii oldugu gunleri de goruruz hocam.
selamlar,
abdullah
sami biberoğulları
Benim derdim aslında bizim elimizi kolumuzu neyin bağladığını öğrenmek. Kendi ülkemizde bizim olan bir camiyi neden ibadete açamıyoruz?
Neden hala dünkü şamar oğlanımız Yunanistan bünkü Kadir Gecesi münasebetiyle orada Kur'an okunması üzerine '' Unesco Mirası bir eserde Kur'an okuyamazsınız'' Diye kafa tutuyor bize. Ayasofya Unesco mirası mı ata mirası mı? Benim derdim daha çok bu.
Selam ve sevgilerimle.
hotamisli
iyi geceler hocam
beyefendi kusura bakmayın ama namaz kılacak yer mi bulamadınız? 1500 yıllık yapı ayakta zor duruyor. neden tarihi dokuya zarar vermek gereği duyuyorsunuz? ya bir cuma günü başınıza yıkılırsa?müzeye çevrilmiş ama cami olarak şekli kalmış. dokunulmamış. yani bizans kalıntılarının içinde yara olmaya devam ediyor. gezin bakalım istanbul'daki camileri. bomboş.
ayasoyfa cami olsun da olsun diye bir türkü tutturduk gidiyor. geçin bunları artık. bunlar insanların dini duygularını sömürmek için vaktiyle bir kesmin siyasilerinin ortaya attıkları zokalar. hala bunları yutan varsa afiyet olsun. bir tarafta milyonlarca müslüman evinden yurdundan sürülmüş inim inim inliyor, diğer tarafta ayasofya cami olsun şovmenliğine çanak tutuluyor. 85 bin cami var. yetmiyor mu?
sami biberoğulları
Ben namaz kılacak o kadar çok yer buluyorum ki şaşarsınız. Ama genelde evimde kılarım namazlarımı. Ama bakın o 1500 Yıllık dediğiniz eser Jüstinyen devrinden ( ki daha evveli de var) 1453 e, 1453 den de 1935 e kadar hep ibadethane olarak kullanılmış ama yine de de ayakta. Yani ben içinde namaz kılacak olursam onun doğal yapısı bozulmayacak. Birilerin kimyası bozulacak, fiziği bozulacak, psikolojisi bozulacak ama o ibadethanenin doğal yapısı bozulmayacak.
Öte taraftan eğer ben orada namaz kılarken çökecek olursa da arkamdan bir fatiha okursunuz herhalde . Sanırım bilirsiniz.
Mesele namaz kılma meselesi olsa hemen 100 metre ilerisinde Sultanahmet Camii var. Gider orada da kılarım namazımı ( ki Sultanahmet semtine gittiğimde öyle yaparım genelde) Ama sizin mantığınıza göre oraya da gitmemem lazım. Doğal yapısı bozulur çünkü.
Mesela Mekke'ye gidip Kabe'ye el de sürmeyelim. Ne dersiniz? malum Kabenin tarihi çok çok daha eski. Doğal yapısı bozulmasın.
Meselenin içinde namaz kılacak bir cami meselesi olmadığını anlayamıyorsunuz değil mi?
Başka doğal yapısını bozmamamız için gitmememiz gereken yerler varsa bir zahmet bildirirseniz sevinirim.
Binnur
sami biberoğulları
Konusu ve kurgusu ile güzel bir araştırma-inceleme yazısı okuduk, yine kaleminizden..
Bahsettiğiniz o günler de gelecektir İnşaallah.. Bizler, halk olarak sabırla bekliyor ve üzerimize düşen bir şeyler olduğunda, süreç hakkında verebileceğimiz katkıyı da sunuyor olacağız.
Saygımla Hocam. "İyi bayramlar" diliyorum bu vesile ile...
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.