- 1280 Okunma
- 2 Yorum
- 5 Beğeni
Kırmızı Mürekkep
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Annem mutfakta yemek pişiriyordu. Anneler başka ne işe yarardı ki zaten. Televizyonda kullandığımız şampuan reklamı. Annem oradan gördüğü için almıştı. Bir bildikleri vardı diyerek almıştı. Komşuya göstermek için. Daha önce başka şampuan kullanıyorduk çünkü; ama adını unuttum şimdi, belki de önemli değildi. Belki sonra hatırlarım.
‘’Anne kapı!’’
Annem kapıyı açtı. Babam ayakkabılarını çıkarmadan içeri daldı. Aynadan görünüyordu. Sonra onu dedi… Şey işte. Orospu. Annem umursamayınca babam sustu. Baktığımı gördü babam. Annem mutfağa geçti sonra. Babam peşinden gitti. Benden habersiz nereye gittin’’ dedi, lan diye başka bir şey ekleyerek arkasına. Kapıyı kapattılar sonra. Babam anneme bağırıyordu. Annem de bana bağırırdı bazen. Ama babamınki daha başkaydı. Bütün babalar gibi. Televizyona döndüm tekrar. Reklamlar bitmişti. Kemal Sunal’ın filmi başlamıştı. Şaban diyordum ben ona. Şaban çok komikti. Şimdi de komik, ama öldü.
Gülüyordum ve gülerken saçlarıma dokunuyordum. Annemin saçlarını da çok severdim. Uzundu saçlarım o zamanlar. Anneminki gibi tarardım saçımı. Onunki gibi örer siyah lastikle bağlardım sonra. Dudaklarıma uyumadan önce ruj sürerdim bazen. Gizli gizli sürerdim. Annemin komodininden almıştım zaten, bir daha da koyamadım yerine. Annem fark etmemişti. Aynadan kendime bakardım uyumadan önce, tıpkı annem. Ama onun gibi anne olmayacağım. Daha çok yalnızken bakardım aynaya. Kırmızı ruju çok severdim. Bir de kırmızı mürekkebi. Babamın kırmızı dolma kalemi vardı, onu da çok severdim. Bu yüzden babam, bana hep kırmızı diye seslenirdi. O masaldaki gibi.
Bir pazar akşamıydı işte.
Yemekten hemen sonraydı. Yatacağım, dedim. İyi geceler anne. İyi geceler baba gibi çok bilindik kelimelerle. Annem saati kurduğunu, şifonyerin oraya bıraktığını söylerdi her defasında. Aynı şeyler, aynı zamanda ve aynı yerde tekrarlanırdı hep. Okula gittikten bir iki saat sonra uyanırlardı annemler. Okula gittim. Geç kaldım yine. Her zaman olduğu gibi müdür konuşuyordu. Bilmem bilmem neler işte. Daha çok iyi şeylerden bahsediyordu. Yani canımızı sıkan o iyi şeylerden. Sonra andımız. Sonra istiklâl marşı. Galiba önce istiklal marşıydı bilmiyorum. İstiklal Marşı da bildiğim şeyler arasındaydı zaten. Sınıfa geçtik, bekledik. Yeni öğretmenimiz gelecekti. Öğretmen zili çaldığında Sami, sessiz olmamızı söylerdi hep. Gene söyledi. Bazıları susar. Bazıları konuşmaya devam ederdi. Başkan yardımcısının sağ eli tahtada, konuşanların adlarını yazmakla meşguldü. Kapı açılınca herkes sustu bu sefer. Yeni öğretmenimizdi gelen. Gülümsüyordu. İlk defa gülümseyen bir öğretmen görmüştük. Daha önceki öğretmenlerimizin kalın suratları vardı çünkü. Korkardık. Öğretmen masasına çantasını bıraktı ve tahtaya çevirdi gözlerini: Metin. Oktay. Ahmet. Arda. Funda. Fulya. Murat. Behiye, diye isimlerini okuduğum kişiler tahtaya çıksın, dedi. Ben de konuşanlar arasındaydım.
Çıktım.
Çıkmadan saçlarımı bağladım. Siyah lastikle.
Sırasıyla büyünce n’olmak istediğimizi sordu. Metin, doktor olacağım dedi. Sonra Oktay, öğretmen. Sonra Ahmet, doktor. Sonra bir daha doktor. Sonra avukat. Sonra bir daha doktor. Sıra bana gelmişti. Henüz adını bilmediğim öğretmenimiz, herkes doktor mu olmak istiyor, başka bir şey yok mu diye sorunda, afalladım. Öğretmenin gözleri üzerimdeydi, bir cevap bekliyordu belli ki.
‘’Orospu olacağım’’
Dedim. Bu şekilde girmişti hayatıma. Ben öyle deyince öğretmenimizin kaşları çatıldı. Yüzü gerilmişti. Bir şey diyemedi. Demek istedi de diyemedi sanki. Bir şeyler demeliydi oysa. Sonra yerlerimize geçtik. Sıra tahtada ismi olmayanlara gelmişti. Benzer cevaplar verdi onlar da, derken zil çaldı. Dışarı çıkıyordum ki Behiye, diyerek yanına çağırdı öğretmenimiz. Nöbetçiler dışında kimse yoktu sınıfta. Ötekilerin duyamayacağı bir ses tonuyla neden orospu olmak istediğimi sordu. Evet gerçekten sordu. Yüzümde bilirkişi edasında bir gülüş vardı sanırım. Ama ne cevap vereceğimi bilmiyordum. İyi bir şey söylemenin hafif edası vardı üzerimde.
‘’Annem gibi orospu olacağım öğretmenim.’’
Sonra bir soru daha sordu. Cevap veremedim bu sefer. Sonra zil çaldı. İçeri girdiler dışarıdakiler. Zil çaldı, dışarı çıktık. Ziller aralıksız çalınıyordu. Öğretmenimiz bir ay sonra tekrar değişti. Yıllar geçti. Babam ve annem boşandı. Bir sene geçti. Annem başkasıyla evlendi. Babamın yanında kalıyordum, o bakıyordu bana. Babam ölünce. Annem daha sık aynaya bakmaya başladı. Daha sık dışarı çıkar oldu. Annemin geç geleceğini bildiğim için ben de dışarı çıkardım.
Olan olmuştu. Orospuyum. Kırmızı saçlı. Ne aptalca geliyor değil mi şimdi bunları söyleyince. Kabul edelim ki yalnızca üçüncü sınıf porno filmlerinde rastlanır buna. Fakat gerçek bu. Geçmişin bendeki derin yarası böyleydi. Eskiyi eskisi gibi umursadığımı da sanıyordum. Büyüdüm. Büyüyorum. Büyüdükçe hiçbir yaşanmışlığın geride kalmaması, hep benimle duvarlara çarpması, kulağımın dibinde vızıldayan sineklerin bile umurunda olamamak, ya da orospuluktan başka hiçbir sığınağı olamaması insanın ne tuhaf bir duygu. Olsun. Nasılsa artık çok şey biliyorum. Mesela nasıl sevişilir, nasıl düzüşür evli bir adamla. Sırt üstü uzanırken göğüs kılları ağarmış adamların altına girerek neden, niçin çığlık atılır. Hepsini. Ve onca adam, onca otel odaları...
Ayak sesleri duyuluyor adamın. Koridor aramızda. Sert. Kalın. Hunharca atılan kahkaha…Birazdan kapı açılacak- geç çalınan kapılar-. Her şey yeniden başlayacak. Başa sarılacak bant. Yanıma sokularak soyun diyecek ya da aç fermuarımı orospu diyecek en gürültülü kelimeleriyle. Boşalacak gökyüzü leğeninden. Boşalacak bir şeyler. Akacak yağmur gibi çukurlara. Bilen bilir de bilmesine kimin nefesi kusacak zamana. Kuyruksuz bir uçurtma gibi sadece eksik.
kasım 2014
YORUMLAR
Çocuk hayatında 3. 6 yaş aralığı çok önemlidir. çünkü anne ve baba onun için tanrı gibi bir şey ifade eder. Çocuk burada,( oidipal döneminde) babanın sürekli anneye orospu demesinden inanılmaz etkilenmiş, biçimlenmiş ve cinsellik onda orospuluk olarak algılanmıştır. Çocuk için anne rol modellik taşır. İnandığı bir modeli bir kalıba sokarsanız, çocuk da o yönde şekillenir.
Ne yazık ki her şeye kırılgan oluyorlar. Naif ve onarılmaz yaralar.
Neden kırmızı değil de kırmızı mürekkep olduğunu düşündüm. Kırmızı ilk sözcük.orospu.. mürekkep yayılma. bir kere döküldüğünde içinize çıkması çok zor bir süreç.. yani biçimlenme gibi.
...
Ne diyelim. Sağlıklı ilişkiler pek yok ailelerde. Okumuyoruz. Çocuklara sen ne düşünüyorsun. sen olsan nasıl davranırsın demek yerine. En iyisini biz biliriz havası hakim.