- 727 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DEDİKODU
DEDİKODU
“Duydun mu,” dedi Dürdane hanım. Balkondan karşısındaki komşuya seslenerek “Sabiha hanımın kızı eve gece yarısı gelmiş.”
Leyla hanım kaşlarını kaldırarak “Ya öyle mi,” yüzünde o sinsi gülüşü belirerek. ”o saatte nasıl gelmiş ki tek başına?”
“Ay dur kız Cemre bana sesleniyor içeriden. Öğlen sana kahveye geldiğimde anlatırım.”
Temmuz ayının en sıcak günleriydi. Hani yaprak kıpırdamıyor denir ya o türden bir hava vardı. Birkaç dakika güneşin altında dursa sırılsıklam olunurdu insan.
Dürdane hanım, kızı Cemrenin altını değiştirirken, anlatacaklarının heyecanı ile yanıp tutuşuyordu. Bir an evvel evi toparlayıp, üstünü değiştirmek için odasına gitti. Oldukça hızlı hareket eden, panik atak denilebilecek davranışları vardı. Hızlı konuşur, her şeye birden abartılı tepkiler veren birisidir. Görünüşte güler yüzlü cana yakın bir tavrı vardır. Hiç tanımayan biri ilk konuşmalardan sonra ne kadar iyi bir kadın olduğu tespitinde bulunurdu hep. Anlayacağınız oyunculuğu çok iyi biridir. Herkesle arasını iyi tutmaya özen gösterir, kimin ne olayı varsa bir şekilde anlatmalarını sağlardı. Bu onda artık bir görev halini almıştı sanki.
Yemek, temizlik gibi vs. gibi ev işlerini yapar, sonrasında sokağa atardı kendini. O nu tanıyanlar ya da ondan canı yananlar demek daha doğru olur, Dürdane hanıma daha temkinli yaklaşır, özel konularında detaya girmezlerdi. Biliyorlardı ki Dürdane hanım konuyu kendi kafasına göre düzenleyip diğer arkadaşlık ettiği kadınlara dedikodusunu yapacak ve anlatacaktır. Sanki verecek bir havadisi olmayınca kimse ona değer vermeyecekmiş gibi düşünürdü hep.
Dürdane Hanım on yedi yaşlarında kocasına aşık olur. Ailesinin vermeyeceğini düşünerek kaçıp İstanbul’a gelirler. İlk zamanlar eşinin bir akrabasının evine misafir olurlar. Birkaç gün sonrası apar topar imam nikâhı kıyılır.
Akrabaları bir sitede kapıcılık yapmaktadır. Dürdane’leri de karşıdaki sitenin kapıcı dairesine yerleştirirler. Böylece İstanbul’da düzenlerini kurarlar.
Adam sitenin çöp ve alışveriş işlerini yaparken, Dürdane’de temizliğiyle ilgilenir. Dürdane’nin dedikoduya merak salışı bu sıralarda başlar. Onun gibi meraklı kadınların olduğu bir sitede olmak Dürdane’yi bu yola sevkeder. Kimin evinde kavga var, kim eve saat kaçta gelmiştir, kimin kızı ya da oğlu ne yapmış hepsini bilir ve bu bilgileri sitedeki diğer kadınlara anlatırdı.
Bunun için onu özellikle eve çağırıp çay içirirler, onu arkadaşmış gibi konuştururlardı. Hal böyle olunca Dürdane her sese pür dikkat olur, kulak kabartırdı. Bir şeyi kaçıracağım korkusuyla neredeyse kapıları dinleyecek duruma gelmişti. Yıllarca böyle sürüp gitti yaşantısı.
İki çocukları oldu Serap ve Cemre. Dürdane ellili yaşlara gelmişti artık. Kocası emekli olunca ellerindeki birikimi tanıdıklarının vasıtasıyla bir arsaya yatırırlar. Sonrasında almış oldukları arsa üzerinde, adeta tırnaklarıyla kazanarak iki katlı ev yaparlar. Evlerinin, Silivri’de yazlık bir mahalde oluşu ona renkli bir yaşamın kapılarını da açmıştı.
Yaz sezonu olduğunda bölgeye yazlıkçılar gelir, birkaç ay ikamet ederlerdi. Dürdane bu yüzden yazları çok severdi. Kalabalık oluşu daha çok havadis, daha çok dedikodu demekti.
Serap üniversiteyi kazanınca, kayıt tarihi geldiğinde İstanbul’a giderler. Tüm işlemleri halledip, bir yurda kaydını yaptırırlar. Her şeyi yoluna koyup Serap’ı yurtta bırakarak tekrar Silivri’ye dönerler. . Kızının üniversiteyi kazanması, hele bir de İstanbul’da oluşu Dürdane’nin en gurur duyduğu söylemleri arasında ilk sırayı alır.
Küçük kızının yere düşmesi üzerine koşarak kucağına alır. Yarı kızgınlıkla “of ne vardı kız o kadar ağlayacak” iki yaşındaki Cemre elinde bebeği annesinin kucağında ağlarken burnunu eliyle siler. O küçük haliyle alışmıştır, oradan oraya ev gezmelerine. Leyla hanımın kapısını çalar. İçeriden kim o?” diye seslenen Leyla hanıma, “Benim kız Dürdane. Kim olacak” Leyla hanım kapıyı açar. İçeri geçerler. Cemre’yi yere bırakır. Daha oturmadan dedikoduya başlar.
“Kız gece yarısı geldi. Ben Cemre’ye süt ısıtıyordum. Camdan gördüm. Bir arabadan indi. Sanki içmiş gibiydi yalpalayarak yürüyordu. Koluna girdi yanındaki adam ve içeri birlikte girdiler.
Leyla hanım; kim kız, kimden bahsediyorsun?
Kim olacak; Sabiha’nın kızı!
Sabiha hanımın kızı Dürdane hanımın kızıyla aynı yaştaydı. Yaz aylarında gelirler tatillerini yaparlardı. Sezon sonu da İstanbul’a dönerlerdi. Sabiha hanım pek ev gezmelerine iştirak etmez, genelde balkonunda kitap okurdu. Tabi bu meraklı komşuların hoşuna gitmezdi. Bu yüzden kadına karşı daha pür dikkat kesilirlerdi. Acaba ne yapacak? Nereye gidecek? Evine kim girdi, kim çıktı? Bunları hep takip etmekle geçerdi zamanları. Sabiha hanımın kızı güzel bir malzeme vermişti ellerine. Saatler süren dedikodunun sonunda kızı sarhoş yaparlar, adamı da sevgilisi. Annesi uyuyorken gizlice eve girdi diye de konuyu bitirmişlerdi.
Dürdane sadece Leyla ile konuşmayla yetinmez. Diğer komşulara da kulaktan kulağa oynar gibi olayı anlatırken her seferinde fazladan bir şeyler ekler üstüne. “Sorma kız adamda bayağı yaşlıydı. Dost mu tutmuş kızı. Arabası da son modeldi.”
Başka bir komşu ya geçip “kız mini giymişti ışığın altına geldiklerinde parmağı ışıldadı bi an pırlanta mı taktı kıza” Diye uydurduğu şeyi ekler ve bir süre sonra kendi uydurduğuna kendi inanırdı.
Aradan uzunca bir zaman geçmiş, tüm mahalle dedikoduyla çalkalanır olmuştu.
Sabiha hanımın kızı dost hayatı yaşıyormuş. Gece yarıları eve gizlice geliyor üstelik alkol alıyormuş. Her gece makyaj yapıp o yaşta sokağa çıkıyormuş. Dürdane hanımın eklemeleriyle olay farklı bir boyuta taşınmıştı.
Mahallede herkesin beklentisi; Sabiha hanımın kızını yakalayıp bir güzel dövüp eve kapatmasıyken, nihayet konu muhatabı Sabiha hanımın kulağına kadar ulaşır. Sabiha hanım bunları duyunca ilk olarak olayın Dürdane ‘den çıktığını anlar. Birkaç gün sesini çıkarmaz. Sakinliğini korur.
Yağmurlu bir günde, Dürdane ve Leyla ya komşunun çocuğuyla haber yollar. Çaya beklediğini söyler, davet haberini getiren çocuğa, her ikisi de teşekkür eder, şaşkınlık içinde balkondan birbirine bakışırlar. Dürdane”kız neden çağırıyor ki bu kadın? Gelip gitmişliği olamamıştı bunca zaman. Bu durum Dürdane’nin hoşuna gitmemiş ve huylanmıştı iyice. Vardı bir bit yeniği. Zeki kadındı. Böyle durumları hissederdi.
Leyla hanım ”Kız ne olacak ki? Hava yağışlı. Canı sıkılmış, bizimle oturmak sohbet etmek istemiştir herhalde. Ne diye işgilleniyorsun? Hadi hazırlanıp gidelim.”
Her ikisi de balkondan içeri girer, giyinir kapıda buluşarak Sabiha hanımın kapısını çalarlar. Sabiha hanim her ikisini de buyur eder içeri. Kahve servisi hoş beş derken birden konuya girer.”Kızım şeker hastası. Kan şekeri yükseldi geçenlerde. Kardeşimi aradım. Hastahaneye zor yetiştirdi. Ben böyle durumlara dayanamıyor, baygınlık geçiriyorum. Heyecana, üzüntüye gelemiyor oracıkta bayılıyorum. Onlar gelene kadar ömrümden ömür gitti. Birkaç saat sonra döndüklerinde kızım canım yavrum iyice bitkin düşmüştü. Dürdane hanım sanırım biraz gürültü yapmış sizleri de uyandırmışlar? Odada çıt çıkmıyor. Dürdane ile Leyla hanım birbirlerine ne desek acaba der gibi bakıyorlar.
Dürdane” Olur mu öyle şey Sabiha hanım ben Cemre’ye süt ısıtmak için uyanmıştım zaten. Geçmiş olsun. Hasta olduğunu bilmiyordum” Der ve susar. Odada buz gibi hava oluşur
“Evet kızım şeker hastası. Arada böyle yükselir şekeri. Yediklerine dikkat etmiyor. Genç kız dayanamıyor.”
Dürdane ve Leyla geçmiş olsun dileklerini tekrarlar. Bir süre havadan sudan konuşulur.
Leyla; biz kalkalım Dürdane. Daha yemek yapılacak.
Dürdane; Sahi vakit bi hayli olmuş. Teşekkür ederiz Sabiha hanım bize de bekleriz. Buyrun gelin. Sürekli kitap okuyarak zaman geçmez. Diyerek, yine ne kadar gözetlediğini de ağzından kaçırır. Sabiha hanım imalı bir tebessümle başını sallayıp, inşallah, kısmet olursa bende isterim der.
Eve giderken Leyla dedikodu yaptıkları için utanmış, yerin dibine girmişti! Günahına girdik kızcağızın. Allah bizi affetsin. Ne diye uydurursun o kadar şeyi Dürdane?”
“Ne uydurması kim olsa aynısını düşünürdü. Ne günahı canım. Boşver”
“Yok yok biz ayıp ettik Dürdane. Bir daha kesin bilmeden böyle konuşmalar yapıp ortalığa yayma lütfen”
“Bak sen şimdi öyle mi oldu. Anlatırken ağzımın içine düşüyordun.”
“Neyse. Bence daha dikkatli ol. Bu merakın, ne olduğunu bilmeden konuyu anlatıp yaptığın eklemeler başına iş açacak”
“Leyla bana akılmı veriyorsun. Tamam hadi iyi günler. Yarın görüşürüz. Kız bu araba da kimin?” Evinin karşısında park edilmiş. Leyla hanım”Ne bileyim yahu? Kiminse kimin?” diyerek evlerine girerler.
Aradan birkaç gün geçer. Sabahın erken saatlerinde Dürdane’nin evinin önüne araba gelir ailece apar topar biner giderler. Kimseye haber vermeden, Leyla hanım günlerce merak içinde bekler. Arama da yapmamış Dürdane. Leyla aramış telefonu açmamış. Nihayet günler sonra Dürdane gecenin bi yarısı herkes uykudayken döner evine. Büyük kızı Serap’ta gelmiştir. Odasına yatağı hazırlanmış ve yatmışlar.
Ertesi gün Leyla, Dürdane’yi camda görünce hemen evine gider. Serap’ın kapısı aralık, yatakta uyuyor. Leyla görünce “kız ne oldu? Serap işten mi ayrıldı yoksa?” Yazları bir pastahanede garsonluk yapıp harçlığını çıkarırdı kızcağız.
Dürdane” Apandist ameliyatı oldu. Onun için gelemedim. Seni de arayamadım. Haberi geldiğinde nasıl gittim bilmiyorum.”
Leyla “Geçmiş olsun canım. Bir şeye ihtiyacın olursa söyle olur mu?”
“Tamam. Şimdi yemek yapacağım. Kusuruma bakma olur mu?”
“Ne demek tamam görüşürüz” diyerek evden ayrılır.
Dürdane o günden sonra evden hemen hemen hiç çıkmaz oldu. Leyla’da geliş gidişlerini azaltmaya başlamıştı. Arkadaşı az konuşur olmuş. Eğlenceli de değilmiş. Suratı asık otururmuş. Konuşacak bir şeyleri kalmamış bir süre sonra.
Günlerden bir gün Sabiha hanım kapısını çalmış. Geçmiş olsuna gelmiş. Kim söyledi acaba diye düşünmüş Dürdane. Kesin Leyla anlatmıştır. Suratında yine memnuniyetsiz ifade yaptığı kahveyi uzatmış Sabiha hanıma. Derin sessizliği Sabiha hanımın konuşması bozmuş. “Geçmiş olsun. Kızının başına gelenlere çok üzüldüm. Bu yaşta böyle bir şey yaşaması ne acı.”
“Ne oldu ki. Apandist ameliyatı işte”
“Dürdane bana yalan söylemeyi keser misin!
Kızının başına gelenleri biliyorum. Kürtaj olduğu hastanede gittiği doktor benim kardeşim. Seni ve kızını bana misafirliğe geldiği zamanlarda görmüş. Beni arayıp söyledi. Detayları sana sormayacağım. Beni ilgilendirmez. Başından geçen bu olayı anlatmak zorunda değilsin. Bana geçmiş olsun demek düşer. Sakın üstüne gitmeyin. O da istemezdi elbet böyle olsun. Her şey insanlar için. Zamanla azalır acısı, kederi. Sen arkadaş gibi davranmaya çalış olur mu?” deyince Dürdane hanım şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemez. Bir iki laf geveler gibi olur ve susar. Sabiha hanım devamında yardıma ihtiyacı olursa diye telefon numarasını bırakır ve gerekirse aramasını söyleyerek evden ayrılır.
Dürdane yığılır koltuğun üstüne. Leyla’ya bile anlatmamıştır. Kızının başına gelenleri! Bir çocukla sevgili olmuş günlerce yurda gitmemiş. Sonrasında yurtta kaldığı bir gece çığlıklarına uyanan arkadaşları hastahaneye zor yetiştirmişler. Kanaması varmış düşük yapar. Bunları yurt binasındaki güvenlik görevlisi anlatmış Dürdane’ye. Olanlardan şaşkına dönen Dürdane kızını apar topar hastaneden alıp getirir Silivri’ye. Ortalık durulsun, kimse anlamasın diye. Kızı hala yatıyor, tam düzelmemiş. Arada ağlama nöbetleri olur, sonrasında uyurmuş. Sabiha hanım biliyordu demek. İyi de kimseye anlatmamış. Hayret nasıl durmuş anlatmadan. Ben olsaydım diye düşünürken ilk kez kendisinden utanır. Hatta tiksinir. Böyle bir olayı duysam kapı kapı anlatır, üstüne de eklerdim diye düşünür. Sinirleri boşalır ve saatlerce hıçkırarak döker kederini, utancını rahatlar.
O günden sonrasında Dürdane hanım bambaşka bir insan olur. Artık kapı kapı dolanıp durmaz. Arada sırada ısrarlı çağrıldığında toplantılara icabet eder. Kızını işten alır. Birlikte yazı geçirip, gerekirse kışın İstanbul’a dönüp bir düzen kurma kararı alır. En iyi dostu Sabiha hanım olur. O olmasa ya da kendisi gibi olsaydı, kızının adı çıkacak ve kimsenin yüzüne bakamayacaktı. Herkes ayıla bayıla anlatırdı bu olayı. Geçmişte kimlerin dedikodusunu yapmamıştı ki. Düşündükçe minneti her geçen gün artar. En iyi dostu olur.
Her hayırda bir şer, her şerde bir hayır vardır, sözünü Dürdane hanım bizzat yaşamıştı. Bu olay olmasa kim bilir kaç kişinin hayatını yalan dolan dedikodu ile karartacaktı? Yeniden doğmuş gibiydi. Leyla artık uğramaz olur. Ne yapsın Dürdane’yi havadisi kalmamış. Kimseden bir şey öğrenip getirmiyor. Soğumuş araları. Başta üzülmüş Dürdane ama sonrasında anlamış kim dost kim değil. O günden sonra ne dedikodu yaptı, ne de yapana müsaade etti. Dürdane’nin hikâyesi böyle.
Sen bu satırları okuduğunda kendini Dürdane’nin yerine koydun mu? Aslında hepimizin içinde az da olsa merak dürtüsü vardır. Önemli olan buna yalan, yanlışı ekleyerek anlatmamak, özel hayatına karışmamak, meraka yenik düşmemek. İleride keşke dememek adına bir Dürdane olmamanız dileğiyle...
[ a