Tesadüf mü? Tevafuk mu?
Tevafuk: İki şeyin birbirine uygun, denk gelmesidir. Yani arkasında ilahi bir kasıt ve irade olan demek.
Tesadüf ise: Rastlantı sonucu, başıboş, kendi kendine olmuş olaylar zinciri.
Müslüman insan her daim amelleri ve niyetleri kadar sözlerine de dikkat etmeli, Ehl-i sünnet vel-cemaat olmalı.
Bazen bazı sözler ve kelimeler farkına varmadan iman gücümüzü zayıflatabilir. Sırf dilimizden çıkan sözden ötürü imandan olabiliriz. “-Yok, ama ben kalben demedim onu” diyebilirsiniz.
Madem öyle; Hz Bilal b. Rebah (Bilal-i Habeşi), efendisi, kafir Ümeyye b. Halef’in kavurucu sıcaklar altında, sırtını güneşin sıcaklığından ateş parçası haline gelmiş kızgın taş ve kumlara sürttürüp, ağzına güneşte kurumuş bir lokma et verdikten sonra, göğsüne kocaman bir kaya parçası koydururken, neden dil ile kâfirlerin isteğini yapmadı? İnkâr etseydi serbest kalacaktı. O, sadece o işkenceden kurtulmak için söz ile inkâr etseydi sizce kalbindeki imandan bir şey mi eksilirdi? Hayır. Onun (SAV) efendimize olan sevgisini ve Allah inancını kim sökebilirdi göğsünden. Ağzından çıkacak iki kelimemi?
Demek ki O öyle bir durumda bile inkâr etmediyse, ağzımızdan çıkacak her sözü çok çok önemsemeliyiz. Anlık durumları kurtarmak için “-ben onu içten demedim ki” diyerek dilimizden çıkacak sözü basit, manasız, ruhsuz kelimelerden ibaret sayamayız!
Mesela “Üzümü ye bağını sorma” deyimi, biz Müslümanlara ait bir atasözü değildir. Üzüm bağı deyip geçmeyin. Sözler, önce zihinlere, oradan eyleme, oradan kalb-i hissiyata kadar insanı sürükleyen sihirli ses dizileridir. Zira dini mümin bir kişi yiyeceği üzümü de, o üzümün bağını da, o bağın bahçesini de sorgulamalı. Nerden geldiğini bilmeli ki, haramın gölgesine değmesin, akli zekâtını vermiş olsun, manevi kazanımlarına, imanına, itikadına, çoluğuna çocuğuna, huzuruna ve bilumum huşusuna halel gelmesin.
“İnsanın fikri neyse zikri de o ise”, o halde zikri neyse de fikri de o olacaktır. Bunu günümüz psikologları, beyin bilimcileri de böyle nitelendiriyor. Siz birine elli kere aptal derseniz aptal oluverir. Çünkü bir sözü tekrar ile söylediğimizde, beyin nöronlarımızda o sözle ilgili çoğalma meydana gelir. Sürekli tekrar etmenin derste başarıya götürmesi bu yüzdendir. Bilinçli bir şekilde sürekli yapılan şey, bilinçaltımıza yerleşir ve bilinçsiz bir şekilde yapılan eyleme dönüşmeye başlar. Yani huy olur, davranışa dönüşür. Şuur kazanır. Zira Kuranı kerimde rahman-ı celilin 54 yerde Allahı çokça zikredin demesinin, beynimizin çalışma sistemine de etki edecek olmasının fizyolojik bir ispatı değimlidir?
“Atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah’ı zikredin”. (Bakara-200)
“Sabah akşam Rabbinin adını zikret”. (İnsan-25) Ayetleri buna en açık örnektir.
Biz Müslüman kulların her mecrada Allah’ın varlığını ve birliğini zikredip, aksi söylem, eylem ve imalardan kaçınması gerekir.
İşte bu minvalde; Günlük hayatta sürekli kullandığımız “Tesadüf” Kelimesi, yaratana inanmayan insanların hayatı tanımlama şekillerine ait bir sözdür.
Biz biliriz ki; her şeyi yaratan vardır. Ve o, ol dediğinde oluverir.
Birbirini görmemiş iki insan düşünün. Yıllar sonra hiç ummadıkları bir yerde ummadıkları zamanda karşılaşırlar, oturup sohbet ederler, biri fabrikatördür diğer işsiz. Ve işsiz olan beklide aile hayatı bu yüzden çalkantıda olan biridir. Oracıkta arkadaşı ona iş verir bol maaşla ve hayatı değişir. Bir çoğumuz buna “ne tesadüf deriz”.
Veya üç yılda üç kez ameliyat geçiren birisinin, tüm ameliyatları aynı tarih de olması. Genel değerlendirmemiz “ne tesadüf” şeklindedir. İş arkadaşınızla sohbet ederken, iki ayrı zamanda ayrı şehirde başınıza gelen deprem ve sel felaketinde, onunda o tarihlerde sizin bulunduğunuz yerde olduğunu öğrenmeniz. “Ne tesadüf!”
Ya da hiç alakasız bir akrabamızın düğününde çok sevdiğiniz bir arkadaşınızı görmeniz, hatta damadın kuzeni çıkması...
Kısaca çok ta önem arz etmeyen bir olaydan bahsederken dahi refleks olarak dilimizden çıkıverir “aa! Ne tesadüf..."
Oysa yanlış kardeşim, yanlış!
Tesadüf değil, “tevafuk” tur o. Müslüman her an doğru olanı söylemeli.
Allah diledi ve oldu. Nasıl ki kâinat kendi kendine ayakta durmuyorsa, yıldızlar, gezegenler, güneş sistemi kendi kendine oluşmadıysa, kendi kendine dönmüyorsa; nasıl ki yazın sıvı kaybına uğrayan mahlûkat için sıvısı bol meyve sebze yetişiyor ve nasıl ki kışın direnci düşen mahlûkat için direnç özelliği, vitamini bol meyve sebzeler yetişiyorsa, bu tesadüf değil, olsa olsa El Vali esması ile kâinatı ve her an olup biten her şeyi idare eden; El Cami esması ile istediğini, istediği yerde, istediği şekilde toplayan Allah cc’ın tecellisidir.
Yani bu olsa olsa her şeyi yaratan Allah’ın irade ve idaresi ile birçok olayı, durum veya kişileri bir plan ve program dâhilinde ol dediği yerde oldurmasıdır. TEVAFUK’tur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.