- 1122 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİMLE BAŞ BAŞA
İnsanoğlu dediğimiz varlık onca naif ve kırılganlığına karşın fevkalade güçlü ve dayanıklı aslında. Hayatın içinde başına gelen ciddi olumsuzluklar ve çok kötü koşullarda bile önce bir sarsılıyor acı çekiyor belki de isyan ediyor fakat sonrasında “hayat böyle bir şey işte” deyip olan bitenleri kabullenme moduna geçebiliyor doğası gereği olsa gerek. Hatta eski büyükler insanın bu tahammülüne mecazen örnek olarak gösterdiği ölümü Yaradan’ ın dağlara taşlara vermek istediğini onların kabullenmeyişinin ardından insanoğluna verdiği kulaklarda kalmıştır.
Gelmiş geçmiş ve gelecek olan hiçbir bilim/ilim insanının asla çözemeyeceği bu karmakarışık ve bir o kadar da inanılmaz muhteşem bir nizam ve düzen içerisinde akıp giden insan yapısının bu gizemi yine Yaradan’ın emrindedir kuşkusuz.
Birkaç saniye içinde vücudun her milimetre karesinde olağanüstü komplekslikte ve mükemmellikte, aynı zamanda hayranlık uyandırıcı bir hızda çeşitli işlemler gerçekleşir.
Son nefesimizi verdiğimiz ana kadar yaşadığımız her saniye, uykumuzda dahi bu işlemler kesintisiz devam eder.
Vücuttaki üreme ve kan hücreleri hariç bütün hücreler, her saniye yaklaşık 2000 protein üretirler. 7 milyar insanın HER BİRİNİNDE bu işlem mutlaka gerçekleşir.
Yetişkin bir insanın vücudundaki 100 trilyon hücre, her saat yaklaşık 150.000.000.000.000.000.000 (150 kentilyon) amino asidi kusursuzca organize ederek protein zincirleri oluşturur.
O insan oğlu ki neslinin yaradılışından bu günlere değin ne evrelerden geçmiş nerelere gelmiş.
Ne inanılmaz buluşlara icatlara imza atmış. Aklının ve Yaradan’ın verdiği müthiş yetenekle her geçen gün bilinmezleri biliniR kılmış. Ancak gel gelelim kendi dünyasının ruh ve akıl varlığının işlevini asla çözememiş.
Gün gelmiş kendi eliyle var ettikleri o sonsuz güzeLlliklerİ ve insanlık yararına yapıtıkları onca mucizevi başarıları yine kendi elleriyle yok etmeye başlamış.
Ancak konunun en vahim ve trajikomik yanı hemen tüm insanların bu yok etme eyleminde birbirlerini suçluyor olmaları kendi gözlerindeki çöpü görmezden gelirlerken.
Şu var ki insan oğlunun yok ettiği her şey gün gelecek intikamını mutlaka alacaktır. Bu öncelikle ruh ve akıl sağlığının bozulmasıyla başlayacaktır. Onca kalabalıklar arasında yalnız umutsuz ve çok mutsuz insan yığınları kaplayacak her bir yanı.
Bu dramın farkına varabilenler silkelenip kendi kendileriyle hesaplaşmanın kendini bulmanın yolunu arayacaklardır hayatı az da olsa kolaylaştırıp ruhsal ve bedensel sağlıklarına kavuşabilmek adına.
Beklemeyince, ummayınca, vazgeçince hafifliyor hayat: Kocaman bir yük kalkıp gidiyor üzerinden… Kendi kendine kalınca, kimseden beklentin olmayınca, oluruna bırakınca kolaylaşıyor…
Hayatın dümeninin elinde olmadığını anladığında, vitesi boşa aldığında, rüzgara karşı durmadığında, her şeyi kontrol edemeyeceğini kanıksadığında, bazı konularda kadere güvenip boş verebildiğinde güzelleşiyor…
Kendini anlatmayı bıraktığında; insanları anlamaya çalışmadığında, buluttan nem kapmadığında, anlamsız savaşlardan kaçındığında sakinleşiyor…
Fedakarlıktan vazgeçip kendine döndüğünde, önce kendini önemsediğinde, o kadehi kendine kaldırdığında anlamlaşıyor…
“Gidemem” dediğin yerden gittiğinde, “Yapamam” dediğin sulardan geçtiğinde, kendine yolculuk ettiğinde, herkesin geçtiği o kalabalık yollardan geçmeyip sana özel patikalardan yürüdüğünde, farklılaşıyor…
O kadar da önemli olmuyor o zaman yok yere üzüldüklerin… O beklediğin huzur geliveriyor birden… “Otur” diyorsun kendine, “Konuşalım, neler geçti başımızdan…” Kendini kendine itiraf ediyorsun, günah çıkarır gibi…
Anlatmak iyi geliyor; ağlamak daha da iyi… Değil mi ki insanı en iyi kendisi anlıyor? Böylece kendi sırtını sıvazlamayı da öğreniyorsun… Otomatik pilota alıp hayatı, biraz arkana yaslanıyorsun; yavaşlıyorsun…
Yavaş yavaş anlıyorsun; sen aslında kimdin, hatırlıyorsun… Başkalarını çok sevmeyi bırakıp, narsistleşmeden kendini sevmeyi de öğreniyorsun…
Ve işte böyle böyle iyileşiyorsun..
YORUMLAR
DEVRİM DENİZERİ
Esenlik dileklerimle..