- 923 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
O ANNENE SÖYLE, SAÇMA SAPAN KONULARI ÇOCUĞUN AKLINA SOKMASIN..! (2)
Görünen o ki, çocuk sorusuna sıkı sıkı asılmış durumdadır; çocuğun ninesi onun başını okşayıp, yüzüne yalansız bir buruk gülüş kondurdu:
“Çocuğu kaçıranlar, kötü insanlar. Onun organlarını çıkartıp başka ülkelere satıyorlar. Aman oğlum, sakın yalnız başına dolaşma. Ortalık çok kötü. Bir yere gideceğin zaman anne ve babandan izin al. Seni yalnız görürler, kaçırırlar çocuğum.”
Küçük çocuğunun gözlerinde şimdi de merak kaybolmuş, korkuya benzer bir duygu rengi yerleşmişti. Hafiften titremişti de…
“Beni kandıramazlar anneanne, ben onlarla gitmem.”
Yaşlı kadın torununu koruma duygusuyla sarıldı. Daha geçen gün televizyonda 2 kayıp 4-6 yaşlarındaki çocuğun hala bulunamadığını izlemiş, üzülmüştü. Aileleri kim bilir ne perişandılar? Yüksek sesle, “Allah korusun,” diye düşündü. Çocuk havada asılı sözcükleri kapıvermişti bile…
“Anneanneciğim, kimi Allah korusun!”
Yaşlı kadın zeki, meraklı, afacan torununa bir kez daha öpücük kondurdu:
“Ohh, misler gibi evlat kokuyormuş benim torunum…Tabi seni ve kardeşini korusun Allah yavrum. Ama sen aklını da kullanmalısın. Mesela, o kötü insanlar seni yalanlarla kandırabilirler. Dikkatli olmalısın, sakın anne ve babanın elini kalabalık yerlerde bırakma oldu mu yavrum?”
Çocuk inatla anneannesine karşı çıkar:
“Yoo, beni kandıramazlar anneanne. Ben onların yalan söylediğini hemen anlarım.”
Yaşlı kadın hafiften gülümser, sonra da torunu ile sözlü oyuna girişir:
“Hadi gel seninle küçük bir oyun oynayalaım. Ne dersin?”
Çocuk zıplar sevinçten. Ellerini çırpar.
“Hadi oynayalım anneanne. Oyunun adı ne olsun?”
“Oyunun adı, -Pazarda kaybolan çocuk- olsun mu?”
“Olsun”
“Sen ve ben pazara gittik. Pazar çok büyük ve kalabalıktı. Ben alışveriş ederken senin elini bıraktım. Satıcılarla konuşurken sende oyuncaklara daldın, pazarda bensiz yürümeye başladın. Birbirimizi kaybettik. Sen bu durumda ne yaparsın?”
“Evimin yolunu biliyorum, hemen eve giderim.”
Anneanne bir önceki gibi başını iki yana sallayıp, doğru yanıtın o olmadığına dair olumsuz tavrını sürdürdü:
“Hayır, bu imkansız!"
"Ama neden anneanne? Sen benim sesimi duyar, yanıma gelirsin..."
Anneanne gülümser:
"Ah kuzum benim. Düşünsene bir, Bir kere, pazar hem kalabalık, hem de gürültü çok fazla… Ve senin kaybolduğunu anlayan kötü insanları bir mıknatıs gibi üzerine çekersin. Hadi biraz daha düşün. Ne yaparsın o durumda?”
*
Çocuk yüzünde masum kırılganlık donup kalmıştı. Konuyu daha fazla uzatıp, onu da bıktırmadan konuştu yaşlı kadın:
“Aslında şimdi kendini buldurman çok kolay yolları var. Gel sana öğreteyim.”
Torun hevesle yaklaştı anneannesine:
“Bana öğreteceksin değil mi, anneanne. Gerçekten çok korktum. Ya kaybolursam ben!”
“Öğretmem mi! O nasıl söz… Gel bakayım sen şöyle yanıma. Bak kuzum, biz büyükler bile kayboluyoruz. Ama elimizde telefon olduğundan yerimizi kolay buluruz. Çocuklar kaybolunca, çok zor tabi… Sen o anda hiç paniklemeyecek, ağlamayacaksın. Önce etrafında şu üç bina var mı onu gözlerinle arayacaksın. “
Yaşlı kadın torununun bakışlarının kendi üzerinden kaydığını anlar anlamaz, sözlerine kısa bir mola verir.
Oysa çocuğun kulağı ninesindedir, onu kuzu kuzu dinlemektedir. “Üç bina mı?” diye kesilen sözün devamını bekler. Anne anne yüzüne yumuşak bir gülüş kondururken devam eder:
“Evet, üç bina dedim oğlum. Polislerin binası, okul ve eczane veya sağlık ocağı…”
Küçük çocuk heyecanla atıldı:
“Tamamm, anladım şimdi. Annem beni devamlı sağlık ocağına götürür. Hani aşı olduğum bina var ya anneanne…”
Yaşlı kadın, sözünü onaylar gibi yanıtı alınca çok mutlu olur:
“Hah, işte bak, ne de güzel anlamış benim zeki torunum. Peki, binayı buldun, diyelim: O anda ne yapman gerekir?”
Küçük çocuk yine işaret parmağını çenesine bastıracaktı ki, bu kez dişlerinin arasına hafiften o parmağını sıkıştırdı. “Çıt” sesini duyan yaşlı kadın, üzülür gibi yüzünü buruşturdu:
“Ah, kuzum benim, sakın ha! Mikrop yuvasıdır tırnaklar. Karnında o tırnaklar büyür yara yapar. Annen makasla keser. “
Der demez durumu anladı çocuk. Aklı bir önceki sorudaydı. Hemen yanıtı bulmuş gibi atıldı:
“Bana ilaç yazan doktor Ferda teyzeye giderim. Ona kaybolduğumu söylerim. Annemin telefonunu biliyor onlar.”
Yaşlı kadın sevinir, ama bu sevincini kısa sürer. Kuşku uyandırıcı diğer soruyu sorar:
“Aferin kuzuma. Güzel bir çözümdü. Peki, sağlık ocağının yakınlarında değil de başka bir şehirde, veya yerde kaybolsan ne yaparsın oğlum?”
Çocuk hiç düşünmeden yanıtlar:
“Az önce dedin ya anneanne. Bende okul ararım. Polis amcaların binasını ararım. Binaya gider, kaybolduğumu anlatırım. Onlar annemi babamı ararlar. Değil mi anneanne?”
“Evett, işte böyle akıllı çocuk. Bu pazarda kaybolmandı… Peki bir de şöyle bir kaçırılma olayı ile karşılaşabilirsin…”
Çocuk onaylanınca mutlu mutlu ışıldamıştı mavi yeşil renkli gözleri. Ama biraz da sıkılmış gibi yerinde kıpır kıpır duramayan muhabbet kuşları gibiydi:
“Anneanne, bana mısır patlatır mısın? Sonra çocuk kaçırılmayı anlatır mısın?
Yaşlı kadın sanki bir şey unutmuş gibi oturduğu yerden fırlamıştı:
“Tabi, ya ben sana mısır patlatacağım, diye söz vermiştim. Sen biraz TV izle, ben hemen gelirim.”
Çocuk mutlu mutlu konuştu:
“Tamam, ama geçen günkü animasyon filmlerinden biri olursa çok sevinirim anneanne…”
Ona çocuk animasyon çizgi filmlerinin oynadığı kanalı bulup ekranı büyüttükten sonra mutfağa yöneldi.
*
On dakika sonra nine ve torunu yine salondaydılar. Yaşlı kadın konuyu bıraktığı yerden devam etti. Öyle ya devir çok kötüydü. Uyuşturucu ticareti ilkokulların kapılarına kadar gelmişti. Daha dikkatli olmalıydılar, temkini elden bırakmamalıydı. Torununu gelecek kötülüklere karşı uyarmalıydı.
“Bak kuzum, kötü insanlar her yerdedir. Onlar özellikle küçük çocukları takip ederler. Sana şu kadarını söyleyeyim: Hani teneffüse çıkıyorsunuz ya…”
Hem mısırını yemekle meşgul hem de kulağı pür dikkat ninesinde olan çocuk bakışlarını ninesine odaklamıştı:
“Evet, çıkıyoruz.”
“ Bahçeye mi doğru koşuyorsun?”
“ Bazen kantine de gidiyoruz anne anneciğim.”
“Bahçeye çıktığın zaman, kapıda güvenlik görevlisi var mı canım? Bekçiniz…”
“Var, ama ben pek yerinde görmüyorum o amcayı.”
“İşte onun olmadığı zaman bahçenize herhangi biri rahatça girip çıkabilir mi?”
“Ooo, sen ne diyorsun anneanne. Her zaman girebilir. O kapı hiç kapalı değil ki…”
“Hah, işte! Bende ona gelmek istiyordum. Şimdiii…O kötü adamlar çocukları kandırmada çok ustadırlar. İyi giyimli olurlar, bir kadın da olabilir. Hatta küçük bir çocuk, yani senin yaşlarında bir kız çocuğu da olabilir. Uzun süre okul bahçesinde oynayan, gözlerine kestirdikleri çocukları kandırabilirler o kötü insanlar.”
Küçük çocuk mısır yemeyi bırakıp ninesine diklendi:
“Anneanne beni kimse kandıramaz. Onlardan biri yanıma yaklaşınca doğruca müdürün odasına kaçarım.
Yakalatmam kendimi.”
Yaşlı kadın hoş bir kahkaha ile karşıladı onun konuşmasını. Nasıl da masumdu. Ne kolay kandırılabilirdi yavrusunun yavrusu.
“Ah be kuzum. O iş öyle kolay olsa keşke. Onlar seni yakalamak için ayağına gelmezler ki. Sen koşa koşa gidersin onlara…”
Çocuk düşünür gibi kaşlarını alnına doğru kaldırdı. Bakışlarında belirsizlik gölgeleri dolaşmaya başlamıştı. “Nasıl yani?” diye fısıldadı. Anlayamadığı bir lisanla mı konuşuyordu acaba ninesi?
“Sana şöyle seslenir: ’Sarp bakar mısın buraya?’ Sende hiç tanımadığın sese gidersin. Ne oldu, gibilerinden o insan sana şunu söyleyebilir: ‘Annen seni okuldan erken almamı söyledi. Annen sinemaya gitti. Seni oraya götürmemi istedi. Hadi çantanı al, bizimle gel. Araba bak orada. Seni götürelim.”
“Veya şöyle de söyleyebilir: ‘ Annen ve baban trafik kazası geçirdiler, şimdi Gölcük Hastanesindeler, seni bekliyorlar. Hadi gel seni onların yanına götürüyoruz. Merak etme biz polis memuruyuz.’ Da diyebilirler. Sende hemen inanırsın ve onlarla gidersin, değil mi?”
Çocuk hiç beklemediği bir anda duygusal yakalanmıştı. Korkuyla gözleri büyüdü. Nemlenmeye başlamıştı bile… Sesi titreyerek konuştu:
“ Anneanne ya gerçekten öyleyse. Ya hastanede beni bekliyorlarsa. Ben gitmeyeyim mi o zaman?”
Anneanne yüzüne hoşgörülü ifadeyi yerleştirip sözlerini sürdürdü:
“Bak, hemen inandın. Kuşku da duydun. Sahi sandın değil mi?”
Çocuk hafiften titremişti:
“Evet, anneanne öyle sandım. Bana yalan mı söyleyecekler onlar?”
“Tabi ki, yalanlarla insanları kandıran organ veya uyuşturucu mafyası onlar çocuğum. Bu konuda çok dikkatli ve akıllı olmalısın. Hemen uzaklaşıp, doğruca öğretmenine durumu anlatmalısın. Söz ver bakayım bana…”
“Ürken çocuk başını onaylar gibi çenesinden aşağıya salladı:
“Söz veriyorum. Artık beni kimse kandıramaz anne anneciğim.”
“Onlar çok kötü insanlardır yavrum. Her yolu denerler, her yolu…”
Çocuk artık iyice ürkmüştür:
“Kötü insanlara ben gitmem anneanne…Onlardan hep kaçarım. Beni yakalayamazlar artık. Annem babam hastanede deseler bile kanmayacağım artık.”
“Aferin benim güzel, akıllı torunum. Onlar kaçırdıkları çocuklara çok kötü davranırlar çünkü…Sakın kanma olur mu?”
“Tamam anne anneciğim, kanmam…” Sözlerine kısa ara verir vermez aklını körükleyen diğer bir soruyu sordu çocuk:
“Kaçırdıkları çocuklar neden aldanıyor anneanne? “
“Dedim ya, onlar çok kötüler. Her yolu denerler. Örneğin, sana çikolata, şeker uzatırlar. O şeker ve çikolatalarda ilaç vardır. Seni hemen bayıltırlar. Gözlerini açtıklarında evinden, ailenden çok uzaklara götürmüşlerdir seni. O durumda ağlasan da, bağırsan da kimse seni duyamaz, görmez. Allah korusun, Allah korusun! Sonra biz sensiz ne yaparız oğlum…Allah esirgesin!...Düşüncesi bile kötü…”
Yaşlı kadın işaret parmağını avucuna doğru ikiye büküp, koltuğun tahtasına iki kez vurup, kulağının memesini çekiştirmişti.
“Kötü adamlar o çocuklara ne yapıyorlar ki?”
“Ne yapmıyorlar ki oğlum? Önce iki organından birini kesip alıyorlar. Akciğer, böbrek, göz ve diğer organlarını çıkartıp alıyorlar. Çocuk ya ölüyor ya da ömür boyu kör, sakat bir şekilde yaşıyor.”
-
Bu konuşma üzerinden birkaç hafta geçmişti, torunu okuldan almak için yaşlı kadının kızı arabasıyla okula gitmek üzere evden çıktı. Belki annesi de gelir, dışarıda bir şeyler içer sohbet ederim, diye düşünen genç kadın annesine uğradı. Birlikte evden çıktılar. Çocuğunu okuldan alınca çocuğun aç olduğunu düşünen yaşlı kadın kızına köfte pişirilen bir lokantayı önerdi. Öneri sıcak karşılanınca birlikte kır bahçesinde çardaklarla olan bir cafede karar kıldılar.
Araçları anayola çıkınca arka koltukta oturan torun öne doğru seslendi:
“Anneanne o abiler ne yapıyorlar öyle?”
Bakışlarımız ana yolun sağ tarafında otostop çeken liseli gençleri gördüler. Toruna ne söylese mantıklı gelecekti? Geçen haftaki nine torun arasında geçen söyleşi bir çırpıda aklından ince ince süzülmüştü:
“Hani sana organ mafyasından bahsetmiştim ya…Hani kaçırılma, falan…”
Çocuk heyecanla anımsadı o konuşmayı:
“Evet, anne anneciğim. “
“İşte şu gençler bile kaçırılabilir oğlum. Kötü niyetli insanlar, araçlarıyla buradan geçerken, onları arabalarına alıp kaçırırlar…”
Bu konuşma esnasında oğlu ve annesinin sözlerini aracı süren kızı ağızlarına tıkamıştı:
“Anne bir daha sakın şu organ mafyasından oğluma bahsetme, tamam mı?”
Anne şaşırmıştı!
“Neden kızım? Kötü bir şey değil ki…Çocukları görmedin mi? Otobanda küçük çocuklara kötü örnek oluyorlar.”
Kızı ısrarla sürdürdü sözlerini:
“Anne ben senin ne demek istediğini anlıyorum. Tabi ki, onlar yanlış yapıyor. Tabi ki organ mafyası etrafta kol geziyor. Ama kocam diyor ki…”
Anne öfkelenmişti. Sakin olmaya zorladı kendisini. Zaten bir yıl önce de benzer nedenlerle kırılmışlardı. Her kırılma sonrası bir iki yıl küslük sürüyordu. Yeni birdargınlığa hazır değildi. Konuşmak istemeyen kızına yeniden sordu:
“Kocan ne dedi kızım?”
“Annene söyle böyle saçma konuları çocuğun aklına sokup durmasın!”
Anne kızının bu son sözleriyle sarsılmıştı! Hiç beklemediği bir durumla karşı karşıyaydı. O an yüzüne mat bir ifade yerleşmişti: Dudaklarından iki sözcük fısıldamıştı:
"Saçma sapan mı?"
Ardından sözcükleri vurgulayarak, üstüne basa basa konuştu:
"6 yaşındaki bir çocuğu dış etkenlerden korumanın, onu yabancılara karşı dikkatli olmayı öğretmenin, nesi saçma sapanmış kızım?"
Kızı kem küm edip, ağzından baklayı çıkartmıştı:
"Bak, anneciğim: Bende senin asıl amacını biliyorum, çevre çok kötü. İnsanlar farklı farklı, ama eşim bu tarz bir eğitime karşı. Onunla kötü olmak istemiyorum. Kendini koruması için çocuğu karateye verecek..."
" Anladım kızım. Geçen sene de eline tabanca tutuşturmuştu. Onun eğitimini gördük. Çocuğun kendine güveni silahla değil, kişiliğinin sağlam tuğlalarla örülmesiyle olur. Neyse ben artık sustum kızım..."
"Anne ne olur bana kızma! Kocamla tartışmak istemiyorum. Ne yaparsa yapsın, artık ipin ucu onda. Oğlunu nasıl yetiştirirse yetiştirsin.Ben yoruldum artık."
Anne iki elinin ayalarını gösterip; "Tamam, pes kızım!" işareti yaptıktan sonra dudaklarına fermuarı çektiğine dair işaretle suskuya çekilmişti. Zira bu konuyu daha fazla kızıyla tartışmak istemiyordu. Çünkü, ne söylese damat tarafından hep yanlış anlaşılacaktı... Kızı da üzülecekti...Evet, susmak ve sabretmek en doğru çözümdü...
Ve sustu da...
Emine Pişiren- Gölcük
Hayat bu işte...
Doğarsın
Büyürsün
Okursun
Hayata atılırsın
Evlenirsin
Çocukların olur
Sonra da torunların.
Onları koruma duygun hiç yitmez...
Ama yetersiz kalırsın.
El girmiştir aranıza...
Rüzgâr hep tatlı esmez ki...
Eh hayat bu!
Sınav kağıdını uzatır önüne: "Hadi çöz bakalım," diye...
Dersini verir.
Notunu da…
Hayat size kah öğretmenlik yaptırır, kah da öğrencilik...
YORUMLAR
Ders niteliğinde akıcı bir öykü okudum kaleminize yüreğinize sağlık Emine Hanım
emine pisiren
Bazen buraya çok geç geliyorum. Bazen de yazma iştahım soluyor, ülkemin son durumlarına...
Ama er ya da geç mesajlarınızı okuduğum zaman, vefanıza, gönül dostluğunuza hayran kalıyorum.
Sağ olun.
İyi ki varsınız.
Selam ve sevgilerimle
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
Ben anneanne olsaydım aynısını anlatırdım herhalde torunuma. İnsanların eğitimli olması her şeyi bildikleri veya doğru kararlar verdikleri anlamını taşımıyor maalesef. Çünkü diploma meslek için,tecrübe ve koruma içgüdüsü ise yaşanmışlıkla alakalı bir durumdur.Yeni nesiller ebeveynlerin çocuklarına bu tarz davranışlarını yanlış ve gereksiz görüyorlar. ki bu çok yanlış bence.Ortam gerçekten kötü. Çocuklar özgürce sokakta oynayamıyor. can güvenlikleri yok ve robot misali evden okula okuldan eve gidip geliyorlar.Bizler çok şanslıymışız. Sokaktan eve gelmek istemez, oyuna doymazdık. ..
Anlamlı bir yazıydı Emine hanım. Kutlarım kaleminizi.
Sevgilerimle
emine pisiren
Yorumunuzla mutlandım.
Yazımın içeriğine anlam kattığı gibi, temasını güçlendirdiğini de görmekteyim.
Gözlerinizin güzelliğinden ruhunuzun o soylu yanını da satır aralarında hissettim.
Sağ olun.
Selam ve sevgilerimle
güzel bir öykü..mesajlar yerli yerinde...ben tecrübeden yanayım. olumlu olan anneanne.keşke hep hayatımızda olsalar.
emine pisiren
Yorumunuzla mutlandım.
Var olsun kaleminiz.
Teşekkür ederim. Selam ve saygılarımla
Çocuklarımızı dış tehlikelerden nasıl koruyabiliriz?
Ne dirileri ne ölüleri hala bulunamadı basında, medyada bizi aylarca oyalayan o kayıp 2 küçük çocuk...
Özellikle 3-12 yaş grubu çocukları kandırmak o kadar kolay ki...
Yavrularını kaybeden ailelere Allah sabır versin, çok zor...