- 1380 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Yaza Doğru-2-
Sabah ezanıyla yorgun gözlerini aralayıp usulca yerinden doğruldu Hanım Hala. Uykusuz geçen bir uzun gecenin ardından baş ağrısıyla karşıladı doğmakta olan günü.
-“Nene” diye seslenen torununa aldırış edesi yoktu. Esneyerek ahşap kapıyı açıp abdest almaya çıktı. Ayşe’yi de uyku tutmamıştı gece. Sabaha kadar olduğu yerde sağa sola dönüp durarak geceyi atmıştı sırtından.
-“Uyuyanda ne çabuk bitiy gece ama uyuyamayanda çok uzun geliy insana.” Diye mırıldandı.
-“Hade ben neysa da hasta olanlar ne yapsın? Gece ağrilari oluy, uykusuzluklari oluy uyku tutmay gözlerini. Hem da bir gece değil iki gece değil her gece. Allah’ım yardım etsin bütün hastalara.”
-“Oyle yattuğun yerde dua etmelan olmaz, kalk da nemaz kılalım.” Diye söze girdi babaannesi. Ayşe gülümsedi ve hızla yataktan fırlayıp bir şey demeden abdest almaya gitti. Abdest alıp gelinceye kadar babaannesi secdede bekledi torununu. Beraber huşu içinde namazlarını kıldıktan sonra ahıra inip inekleri yemleyip sağdılar.
-“Çok şükür sabah ahıri tamam, hayde güzel bi kahvalti hazirlayayim da sofraya oturalım nene.” Deyip ahırdan çıktılar.
Beraber iş yapmak, gezmek tozmak güzel olduğu kadar beraber ibadet etmek de güzeldi Hanım Hala için. Ne de olsa bir ayağı çukurdaydı, vazifelerinden biri torununa güzel ahlakı ve ibadeti anlatmaktı ve elinden geldiğince yerine getirme uğraşı veriyordu.
-“Aca ömrüm yetmeyecek mi? Ben gidiciyim ne olacak Ayşe’m? Hade şimdiye kadar öğrettuklerımlan devam eder kendi da öğrenir bişeler katar da ne olacak hali? Kimsasi da yok.”
Evlenecek olmasını düşünmüyordu aslında o zamana kadar. Ama son zamanlarda artan rahatsızlıkları onu bir nevi ölüme hazırlıyor gibiydi. Yeni yeni aklına düşmüştü aklına Ayşe’nin evliliği. Yuvasını kurar geçinir giderdi Ayşe. En azından çoluk çocuğa karışınca tutunacak dalı olurdu bu fani dünyada. Konuşsa belki kafasındaki bazı soru işaretleri kalkacaktı ama cesaret edemiyordu. Sesi yaşlı bedeninden daha yorgundu, hiç konuşmak da gelmiyordu içinden. Tükeniyor gibiydi konuştukça.
“Ah nefes almak.” Diye iç geçiriyor torununa sık sık sağlığın ne kadar önemli bir varlık olduğunu anlatmaya çalışıyordu.
-“Ah kızım, ben da senın geçtuğun yollardan kah yürüyüp, kah koşup geçtim. Çiçek böcek demedım, dal yaprak demedım, çamur kar da demedım ezdım ezdım ezdım. İlerledim ilerledim, sanki dünyayi ben kurtaracağıdım, sanki zamani ben geçeceğıdım. Şimdi ne oldi, getti dizler, tükendi nefes. Geçti ömür kızım, ellerimden kaydi.”
-“Bilemiysin ki nene, anliyamaysın ki.”
-“Peki sağa böyle öğüt veren yok miydi?” diye sordu Ayşe.
-“Olmaz olur mi? Anam her fursatta beni alırdi karşısına bak kızım, bu dünya işleri geçicidir, nemaz kıl oruç tut. Kara toprağın altında rahat uyuman uçun dimdik durman lazim. Her zaman doğridan yana ol, kul hakkı yema derdi.”
-“Nene keşke onun farkında olsak. Nemazımi aksatmam, orucumi tutarım ama kul hakkı.”
-“Kimsanın bahçesinden meyva alma sahabindan izin almadan. Komşunun tarlasini çiğnama. Siğırlari başkasının çayırında otlatma.”
-“Saymaklan bitmez ki nene. Çok ince işler bular.”
-“Hiçbir iş hesap günündeki kadar ince olamaz kızım.”
İç geçirip yere baktı Ayşe. Elindeki ekmek kırıntısını parmağıyla ezmeye devam etti. Derin bir nefes alıp başını sağa sola salladı.
“Nene, bu kadar ince şeyleri düşünürsam yüzüm gülmez ki.”
-“Daima güler yüzli olacasın. Sadakadır, herkes da seni sever razi olur senden.”
-“Allah da razi olur mi nene?”
-“Kullari senden razi olursa Allah da senden razi olur.” Deyip torununun başını okşadı sevgiyle. O an ikisinde bir gülüşme olunca ortam tatlı bir ortama dönüştü. Ayşe başını yukarı kaldırdı ve umutla tavanı seyretti, masmavi gökyüzünü seyreder gibi.
-“Sen tertemiz bi kızsın, akıllisın. Benım ne demek isteduğumi anlaysın. Kendi ayakların üstine duracak yaşa geldın.”
-“Derkan?”
-“Yane gelinluk kız oldun.” Diye cevap verdi soğukkanlılıkla. Ayşe şaşırmıştı. Bir an bir şey diyemedi.
-“Kızım sen düşunmesan da benım bulari düşünmem lazim. Seni yalağuz bırakamam bu dünyada.” Diye devam etti ninesi.
-“O nasi söz nene? Ne demek yalağuz bırakamam?” deyip ayağa kalktı Ayşe.
-“Yavrim, benım halımi göruysun, her fani gibi ben da gidiciyim. Seni düşünmek zorundayim.”
Ayşe bir şey diyemedi, kilitlenmişti sanki o an dili. Gözleri dolmuştu. Dudakları titriyordu.
Biraz sakinleştikten sonra
-“Nene, ben kocaya gidecoğum diye ağlamayrım, o Allah’ın emri illa evlenecoğum çoluk çocuğa karişacağım. Ama senin beni bırakı gitmeni kabullenmemi beklema benden! Benım anam yok bobam yok kardaşim yok tek sen varsın. Sen da beni birakır gidersan delirirım, dağa taşa atarım kendimi, yiterim nene!”
-“Evlenme Allah’ın emri, ölüm da Allah’ın emri.”
-“Herkes ölsün sen ölma nene!” deyip başını ninesinin dizlerine koyup hüngür hüngür ağlamaya başladı. Usulca torununu saçlarından öpüp yıllar boyu unutamayacağı bir şekilde gözyaşlarına eşlik etti ninesi.
-“Beden çürür, mal yiter, sevgi çok derindır. İnsan yüreğende birisilan yaşar hep.
Su uyur yavrim, toprak uyur, taş uyur yurek uyumaz.
Deri uyur, miğde uyur,akıl uyur yurek uyumaz.”
YORUMLAR
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
Sevgili Ayşegül yazını okurken saf, masum duyguların hala var olacağı umudu yeşerdi içimde. İnanç böyle içten bir şey olmalı işte. Hesapsız olduğu gibi varmalı inanca .. Birde şu Karadeniz şivesi yok mu... Biturdun daa bizu .... :)))
Sevgilerimle..
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
Çok teşekkür ederim Şairem güzel düşüncelerin için :)
film şeridi gibiydi..... sevginin örgüsüydü ben bu kalemi çok seviyorum saygılarımla usta
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
Her şey karşlılıklı tabi :)