- 590 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Nereye Gidiyoruz?
Nereye gidiyoruz? Bu soruyu gerçekten her gün sorup durmuşumdur kendime. Gittiğimiz yolun sonu aydınlık mı, yoksa bir karanlığa doğru mu sürükleniyoruz. Işığı görebilecek miyiz?
Gittiğimiz yolun sonunda bir ışık görebileceğimizi düşünemiyorum artık. Ne zaman televizyonu açsam, bir hırsızlık haberi, yolda vurulmuş kan revan içinde insanlar, töre deyip öldürülen kadınlar, sokaklarda kaldırımlara düşmüş, çocuklarına bir lokma ekmek götürebilmek uğruna bedenlerini satan analarımız, kızlarımız, kadınlarımız, bir tek oy uğruna kamu arazisine gece kondular kondurulurken ses çıkarmamış, çıkar ilişkileri bittikten sonra polis zoru ile yerlerde sürülen çaresiz insanlar, anne ve babası olmadığından sahipsiz bırakıldığı için sokaklara düşüp, tinerci olmuş çocuklarımız, Devlet baba sahip çıkar diye, yurtlara yerleştirilmiş yoksul ve kimsesiz küçücük bedenlerin üstünden, cinsel arzularını yok etmeye çalışan, insan demeye bile şahit gerektiren insan müsveddelerini, Diğer tarafta, gecede milyarlarca parayı eğlenceye ayıran, zenginliklerinin nereden geldiği bilinmeyen yüzleri ( bu örnekleri çoğaltmak istemiyorum) gördükten sonra, nasıl aydınlığı görmek mümkün olur bilmiyorum.
Devlet büyüklerimiz toplumsal patlamayı göremeyecek kadar kör olmuş. Gelecek seçimlerde bu insanları nasıl kandırır da tekrar başa gelebiliriz hesapları içinde kalmışlar. Bir bakan çıkıp “tabi alacaklar, ne derseniz deyin, kamu kurumlarını yerli ya da yabancı fark etmez bal gibi satacağız “diye meydan okur. Başbakanımız Bush’a “sizde türban serbest, bizde yasak” diye şikâyet eder, çıkar basına “işsizliği önlemek o kadar kolay değildir” der. Ama seçim meydanlarında fetvalar verirken “işsizliği önleyeceğim, ekonomiyi düzelteceğim, bir anahtar yerine iki anahtar vereceğim” dediğini başbakan olduktan sonra unutmuştur. Türkiye’nin tek sorunu kuran kursu ve türbanmış gibi insanları geren söylemleriyle vatanını parçalamaya çalışan siyasetçiler, “biz kavgacı değiliz, yapıcı ve çözüm üreten bir hükümetiz” deyip, yeni bir kavgayla uyandığımız, ödeyemedikleri vergiler yüzünden kapatılıp işsizler ordusuna birkaç yüz kişinin daha eklendiğini duymaktan artık televizyon izlemez olduk..
İnsanları oyalamak düşünmelerini engellemek amacıyla oynatılan pembe diziler, kısa yoldan şöhret olup, zengin olmanın yollarını gösteren realite şovlar, her gün bir genç kızımıza ya da delikanlımıza eş bulmaya çalışan evlendirmeye yönelik (ama amaç o değil) programları, bütün gençlerimizin gıptayla izlediği magazinler mi bizi düzlüğe çıkaracak.
Türkiye’nin iki yüzü, bir taraf çok fakir, bir taraf çok zengin, bunun ortası bile yok artık. Orta direk dediğimiz kesim yok olmuş ve insanlar yinede gözlerinin içine baka, baka kandırılıyor olmasına rağmen, beyinlerine uyuşturucu verilmiş gibi bunları görmeyen bir toplum.
Nasıl düzeleceğiz. Nereye baksanız pislik, nereye elinizi uzatsanız kokuşmuşluk, başıboşluk, tembellik. Uyanmayı düşünmüyoruz bundan eminim. İnsanlar çağımızın en büyük vebası olan “stres” hastalığına yakalanmış. Birine “bakar mısın” diye seslendiğin anda her an bir yumruk yiyebilir ya da karnın bıçak darbeleriyle delik deşik olabilir. Kimse kimseye korkudan selam bile veremez durumda. İnsanlar kapısının önünde bile, yaralı birine yardım etmeden onun yanından kaçarcasına uzaklaşmakta, Yolda kalmış birini arabasına alamamakta. İnsanların birbirlerine olan güvenleri tamamen bitmiş,
Kusura bakmayın dostlar içinizi karartmak istememiştim. Kısa keseceğim, bu gün yine öylesine hüzün doldum ki. Korkularımı sizlerle paylaşmak istedim. Biliyorum çok karanlık bir tablo çizdim. Umarım siz bu tabloyu değiştirecek güzel şeyler bulup bizimle paylaşırsınız.
Sevgisiz ve güvensiz bir toplum her zaman yok olmaya mahkûmdur. Bu mahkûmiyetin yok olması dileğiyle.
Onurumsun - Türkan DİNÇER
YORUMLAR
Kaleminizden doğruluk damlamış desem yeridir sanırım. Gerçekler ne yazık ki acı veriyor artık bizlere... Aslına bakarsanız yazınızda sorduğunuz soruyu ben de her gün soruyorum kendime ve ne yazık ki cevap alamıyorum bir türlü...
Umudumuzu kaybetmememiz dileklerimle...
Kaleminize ve duyarlı yüreğinize sağlık...
bu soruyu sıkça sorar olduk son günlerde..Nere gidiyoruz?
sabahları işe giden insanların yüzündeki ışıksızlık,somurtmuş hali ne garip...akşam eve dönerken yolda karşılaştığımız insanlara baktıkça korkar olduk...
gergin,asabi ve hoşgörüsüz bireyler olmuşuz...
insnalar patlamaya hazır bomba gibi...böyle değildik biz...
ne olursa olsun her zorluğa rağme gözlermizde güneş gülümserdi ara sıra...gülerdik biz...
neden unuttuk acaba...
bu mahkümiyet inşallah yok olur temenninize öyle yürekten katılıyorum ki...
sevgi ve saygılarımla...
Canım arkadaşım yine önemli konuları dilledin.Ne olacak bu halimiz nereye gideceğiz artık korkularla yaşamak nereye kadar ben de endişeliyim.
Çocuğumu okula yollarken kaçırırlar mı endişesi,çarşıda pazarda gezerken kapkaç kurbanı mı oluruz korkusu kapı çaldığında bile açmaya korkar hale geldik.
İşsizliğin hat safhada olduğu ülkemizde yoksulluk sınırı altında yaşayan insanımız yasal olmayan yollarla karnını doyurma çabasında ve bu nedenle suç oranı daha da çok arttı maalesef.Ama yine illegal yolla ülkeyi soyup soğana çevirenlerde baş tacı o ayrı bir konu!!!
Bunca sorun varken kızlarımızın kadınlarımızın giysileri üzerine yeni bir devrim gerçekleştirme derdinde olanlar bir de fetva verirler her kadın üç çocuk doğursun her aile üç çocuk sahibi olsun diye.Sanki dört başı mamur bir yaşam tarzı sürüyoruz herşey ehlikeyf kaç çocuk yaparsak ülkede genç nüfus artar derdindeyiz.
Oysa artan genç nüfusla işsizlik açlık ve suçta artacak kimsenin umrunda değil.Adamlar aldığı küçük gemicikleri hangi koya demirlesem düşüncesindeler.Hani karikatürlerde oluyor ya kafasının üstünde balon ve içinde yazanlar kafasından geçenler ama ağzından çıkan başka,işte öyle bir tablo çıkıyor karşıma hep nedense.Boş bakan...
Saygılarımla Kutladım
ARZUUU tarafından 9/15/2008 3:09:19 PM zamanında düzenlenmiştir.