YORUMLAR
Lacivertiğnedenlik, "Bir şeyi doğru orantıda tespit yaparken...ancaaaak denmesi o doğruya inanılmadığının işaretidir..gerisini okumadım.." demiş, metnimle ilgili olarak.
Yazımı (ya da şiirimi) okusun diye, kimseyi zorlayamam. Herkesin tercihine kalmış. Ama öyle deyişim, neden onun dediği anlama gelsin ki? Keşke gerekçesini de gösterseydi. O vakit, haklısınız demekten geri durmazdım.
Ayrıca, sinirli bir cümleydi nedense. Kadınlar böyle davranır mı, demeyeceğim. Cinsiyetçi değilim. Böylesi bir dışlayıcılığın, iyi şiirler yazdığını bildiğim Lacivertiğnedenlik'e hiç yakışmadığını söylemekle yetineceğim.
Sevgideğer (Ezgi) Deniz kardeşim,
Yazdıklarınız beni paramparça etti. Atomlarıma ayrıştım âdeta. Bırakın erkek falan olmayı, insanlıktan tümden istifâ etmek güdüsü kabardı içimde.
Thomas Hobbes, "insan insanın kurdudur" diyordu. Faşizanca bir çığlık gibi görünebilir ya; bir kaskatı gerçekliği de vurguluyor işte.
Şimdi biz, Hobbes'in o teorisini "erkek kadının kurdudur" diye kendimizce değiştirmeye kalksak, neyi çözeceğiz, değil mi? Ya da tersini savunanlar var: "kadın erkeğin kurdudur". Yaşananlara, acının acısı deneyimlere bakarsak; iki tezin de haklı yönleri var. Ama bir yere kadar. Toptancılığa savrulmamak kaydıyla. Kadınların ve erkeklerin hepsini dışlamamak koşuluyla. Yâni, Hobbes'inki de dâhil, o teorilerin başına bir "bâzı/kimi" sözcüğünü ekleyerek. Tümelleştirmeden, tikelde kalarak. Aksi hâlde, kadınlarla erkekleri düşman iki kampa ayırmak gibi bir cinâyetin cellâtları ve kurbanları durumuna düşeriz ki hepimiz, Allah korusun!
Yalınlaştırayım: "İnsan insanın yurdudur" diyelim. Buradan hareketle "kadın erkeğin, erkek de kadının yurdudur" diyelim. İnsanların birbirinin yurdu olmasından daha "büyük bir uzlaşma", daha görkemli bir "ortak iyi", daha sevindirici bir "paylaşımsal güzellik" var mı? Ben bilmiyorum. Var diyenler, göstersin.
Ezgi Deniz kardeşim, üstün nitelikli edebî verimlerinizle, siz sorununuzu geniş ölçüde çözmüşsünüz bence. Bunun için olanca içtenliğimle kutluyorum sizi.
Siz de biliyorsunuz: Zorbalığın cinsiyeti yok. İnsanlar, kadın ya da erkek olduklarından zorbalaşmazlar. Yuıkarıda sıraladığım etkenleri unutmadan söyleyeyim: Zorbalıkları, insanlık değerlerinden yoksun olmalarının birebir sonucudur. Olguya, biraz da böyle bakmaya ne dersiniz?
Otoriterliğin, totaliterliğin bütün biçimlerine karşı; dil, din, ırk, cinsiyet, siyâsal düşünce, felsefî görüş farkı gözetmeksizin omuz omuza olabilmekte bütün mesele.
İyilikler, güzellikler, şiddetsiz günler dilerim.
İçtenliğinize bilhassa teşekkür ederim.
ahker tarafından 5/5/2017 12:20:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
ahker tarafından 5/5/2017 12:22:58 PM zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Değerli yazar, yazınızı noktasına virgülüne kadar okudum . Oldukça objektif bir bakış açısıyla yazılmış yerinde tespitlerdir. Bunu size söyleyen de benim. Ben kimim ? Bir zaman önce( hani burada sayılmış olan üniversite,kariyer, bakımlı olma,sevecen,fedakar ..vs...vs.. niteliklerini elinden geldiğince başarmış olmama rağmen ) eşinden sağlamından şiddet görmüş,ezilmiş,bastırılmış,kişiliği harap edilmiş travmatik bir kadınım. Yani ben bu yazıya olur vermişsem gerisi hikaye...
Sadece bir anı :
Yine o karanlık öfke nöbetlerinden birini yaşadıktan bir gün sonra eşimin annesini arayıp yardım bekledim .Olanı biteni üstü kapalı anlattım telefonda .
Cevap : Erkektir olur öyle şeyler....
Bunu diyen anneler oldukça erkek terörü bitirilemez... !
Sevgilerimle...
Sevgideğer şair-yazar Irmak Yosunkent'e, analizime getirdiği yorum için teşekkür ederim. Sâhiden son kertede değerli katkılarda bulunmuş. Zihinsel-duyarlıksal emeklerine sağlık.
Bir yerde beni olumsuz eleştiriyor sanki. Olabilir. Bundan doğalı ne var? Gelgörelim, orada benim söyleyiş tarzımdan kaynaklı bir soruncuk var gibi. Yoksa, Irmak Yosunkent'in kaynak suyu berraklığındaki cümlesinin içeriğinden farklı bir koordinatta durduğumu sanmıyorum hiç. Diyor ki Yosunkent:
"Bir fark var, temellerini, nedenlerini ortaya koymaya çalışarak.
Genelleme olamaz ama varolan bir gerçekliği cüzi sayıda kimse ("kimsenin".-B.D.) yaşamıyor olması, sistemin yarattığı egemen bakış açısını kutuplaşma olmasın kaygısıyla sayılarla ifade etmek de aklama yaklaşımı olmaz mı?"
Şöyle diyeyim öyleyse: Genellemelerden, toptancı tutumlardan, indirgemeci yaklaşımlardan kaçınmalıyız öncelikle ve ivedilikle. Tek tek ağaçlara saplanıp kalmaktan ormanı gözden kaçırabiliriz o durumda. Azıcık daha deşeyim: Yosunkent'in cüzi dediği kavrama ben tikel diyeceğim. Aslında meramımız aynı. Aynı değilse bile benzer: Sayısal düzlemlerdeyiz şimdi. Tümel-Tikel-Tekil bağlantılarını yetesiye sağlamlıklarda kotarabilirsek, ikimizin dediğinin aynı kapıya çıktığı, aynı açıda konakladığı net olarak görülecek.
Kadın-Erkek Sorunsalı, bizim kadim sorunsallarımızdan. Bir o kadar da çetrefilli bir alan. İstediğimizce nesnel davranmaya çırpınalım, öznelliklerimizin gölgesi bir yerlerden uç verecek. Veriyor da. Dolayısıyla, demokrasi kültürünü içselleştirmiş toplumlarda çoktan çözülmüş bir mesele; geri yâhut görece geri toplumlarda çıbanbaşılığını ısrarla sürdürebiliyor. Bu bağlamda, Yosunkent'in tezlerinden sevinçle yararlandığımı söyleyeceğim. Umalım ki, ileri sürdükleri, daha dallı-budaklı, daha doğurgan tartışmaların önünü açsın.
Şimdi diyeceğimin asıl konumuzla ilgisi yok gibi görünebilir ama öyle değil: ezici çoğunluğun gün boyu salya-sümük şiirimsilerle oyalanması, birbirlerini yerli-yersiz pışpışlaması, kendi kendimizi aldatmak olur ancak. Kendimizi aldatmaktan daha korkunç ne var?
Salt şiircilik, şiirsevicilik başka bir şey; şiirin bireyselle-toplumsalla olan biyo-psiko-sosyo-kültürel, giderek de politik bağlarının hakkını vere vere yazmak ve yorumlamak başka bir şey. İkincisidir asıl ve gerçekçi olan. Bu ise, şiir çerçevesinden düşünce çerçevesine geçmeyi gerektiriyor, zorunlu olarak. İmgesel soyutluklardan, epistemik somutluklara. Oralardan ontolojik sancılanmalara.
Irmak Yosunkent ve yazıyı uzatmamak için adlarını anamayacağım birkaç arkadaş, bu güzelliğe erişenlerden birkaçı. Niceliklerin birike birike nitel sıçramalara evrilmesini dileyelim en iyisi.
ahker tarafından 5/5/2017 11:45:23 AM zamanında düzenlenmiştir.
ahker tarafından 5/5/2017 11:48:20 AM zamanında düzenlenmiştir.
Eleştiriler her ne kadar yanlış yerden yapılmışsa da reddedilecek türden değil ki siz de çoğu yerde katılmışsınız zaten. Hatta daha fazlasıyla erkeği -egemen bakış açısının getirdiği pratik ve bilinç olarak yansıyan geri yanlarından kaynaklı cins gerçekliği boyutunda - yerden yere vurmuşsunuz. Bir fark var, temellerini, nedenlerini ortaya koymaya çalışarak.
Genelleme olamaz ama varolan bir gerçekliği cüzi sayıda kimse yaşamıyor olması, sistemin yarattığı egemen bakış açısını kutuplaşma olmasın kaygısıyla sayılarla ifade etmek de aklama yaklaşımı olmaz mı?
Soruna cins boyutuyla değil de genel yaratılan karşılıklı ve birbirini besleyen kültür(süzlük) boyutuyla bakmak da gerekli bir yaklaşım elbette. Bir taraftan erkeğin kaba, bencil, egemen vs. Kimliğini besleyen klasik kadın duruşları da özellikle ve belki de daha öncelikli ele alınması gereken bir durum olarak kendini gösteren ama çok öne çıkarılmayan bir yaklaşım (itiraz edilse de) ...
Konu çok geniş; tarihsel kültürel sosyolojik ve ekonomi-politik birçok açıdan neden ve sonuçlarıyla ele alınması gereken ve nihai olarak genel kültürel ve kişilik anlamında kapsamlı eğitim gerektiren bir açısı var.
Ve sizin de değindiğiniz güncel durumlar itibariyle önü alınmazsa yaraları ve yarattığı toplumsal buhranı gittikçe derinleştiren ve hatta belki de egemen karakter pratikleri olarak baktığımızda toplumsal buhranın temel kaynağı olan çok ciddi ve mutlaka toplumun özgürlük sorunları anlamında aşılması gereken temel yaşamsal bir sorun olarak kendini ve aciliyetini dayatmakta.
Böyle bir konuyu buraya taşıdığınız için özellikle teşekkür ediyorum. Şiir, edebiyat... belki de en temelde kişilik onarımı gerektiren yol kavşaklarından geçiyordur...
Saygılarımla.
Irmak Yosunkent tarafından 5/5/2017 2:25:54 AM zamanında düzenlenmiştir.