- 1081 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
BEN BİR ANNEYİM...
Kar lapa lapa yağıyordu. Küçük kız sevinç çığlıkları atarak koştu koştu, yerlerde yuvarlandı her yeri kar oldu. Saçları, elleri, yüzü, kırmızı paltosu, mavi pantolonu ve ayakkabısı...
Annesi endişeli gözlerle izliyordu minik yavrusunu; üşütmez inşaallah diye fısıltıyla söylendi, kendi kendine.
Gülümsedi ve seslendi:
" Melisa kızım hadi eve gidiyoruz artık, geç oldu baban işten gelmiştir bile.
"Yaaa ben gitmek istemiyorum!
"Hadi ama, baban kızacak.
"Ben sevmiyom O’ nu...
"Aaa çok ayıp! O senin baban...
"Hayır babam değil! Diye sözünü kesti annesinin.
Ağlamaya başladı; "Eve gitmek istemiyorum. Kocanı sevmiyorum. O bana hep kızıyor. Sevmiyorum ben O’nu O bana şey...
Tam o sırada uzaktan koşarak gelen çocuğa dikkat kesilen küçük kız konuşmasını yarıda keserek sevinçle çığlık attı:
"Ağbiii!
"Anne ağbim geliyor bak! Ağbim geldi. Ağbim geldi yaşasın!
Sarmaş dolaş oldu iki kardeş. Her ikisi de sevinçten ağlıyorlardı. Koşarak gelen çocuk on yaşlarında bir erkek çocuğuydu. Kardeşini bırakıp annesine koştu. Sımsıkı sarıldı. Annesi şaşkınlık içinde sordu:
"Oğlum nereden çıktın sen!
Sımsıkı sarıldı oğluna. Yavaşça süzüldü yaşlar gözlerinden. Şimdi üçü de hüngür hüngür ağlıyorlardı. Düğüm gibi oldular, sımsıkı bir düğüm...
Üçü birbirlerine kenetlenip yere oturmuşlardı. Kucaklaştılar, tekrar tekrar sarıldılar. Yerde bembeyaz kar, gökyüzünde masmavi bulutlar, etrafta kimsecikler yoktu.
"Akşam yemeğinde misafirimiz var, dedi Nevin Hanım ürkek bir ses tonuyla kocasının yüzüne bakmaya korkarak.
Şaşırmıştı kocası evde kimseyi görememişti.
"Kim gelecek ?
"Şey!.. Aslında geldi...Melisa’ nın odasında. Mehmet geldi, oğlum...
Suratı değişti, bir anda öfkeyle ayağa kalktı. Hamit Bey hırsla karısının koluna yapıştı ve sıktı tüm gücüyle...
"Kimden izin aldın? Kızına baktığım yetmedi demek ki. İstersen sülaleni doyuruyum. Ben de para çok tabi... Karşında enayi mi var senin?
"Çabuk gönder o çocuğu! Yoksa elimden bi kaza çıkacak...
"Hamit lütfen, misafir diyorum. Bizimle kalmaya gelmedi lütfen. Bağırma ne olur. Duymasın sesimizi lütfen bağırma! Bir gece kalacak. Sabah babam gelip alacakmış.
Hamit Bey bağırdı, Nevin Hanım yalvardı...
Hamit Bey ikna olacak gibi değildi. Baktı olmayacak Nevin Hanım sustu.
Omuzları düştü. Başı önünde gözleri dolu dolu:
"Tamam Hamit yeter, anladım...Hem de çok iyi anladım ben seni."
Kızının odasına girdiğinde oğlunun yüzüne bakamadı bir süre.
Mehmet yavaşça kalktı yerinden. Elindeki zarfı annesine uzattı. İki kardeş ağlamaktan kızarmış gözlerini kaçırdılar annelerinden.
Akan göz yaşlarını çocuklar görmesin diye gizlice sildi. Başını kaldıramadı yerden.
Zarfı aldı açtı. Okumaya başladı.
-Sevgili kızım! Ben bir anneyim. Sen de öyle. Senin çocukların benim de torunlarım. Aynı zamanda benim de çocuklarım sayılır.
Nevin Hanım dayanamadı. Ayakta duramadı çöktü yere. Başı dönüyordu.
Elleri zangır zangır titriyor, annesinin yazdığı mektubu elinde zor tutuyordu. Devam etti okumaya.
-Mehmet’i tembihlemiştim. Sorun çıkarsa bu mektubu sana verecekti. Her şey yolunda giderse hiç okumadan bana geri getirecekti. Bu gün oraya özellikle gönderdim Mehmet’i...Senin canın ciğerin evladını bir gece misafir kabul etmeyen bir adamdan çocuklarına baba olmayacağını gör istedim.
Üç sene oldu. Ama gördüğün gibi Hamit aynı Hamit. Ayda bir zaten oğlunu gelip görüyor seviyor hasret gideriyordun. Ağbi kardeş birbirlerini unutmasınlar diye sürekli iletişim içindeydik. Fakat dün akşam Melisa ile konuşunca çok önemli bir karar kaldım kızım. Sen istersen kocanla evliliğine devam et. Ama bu akşamdan itibaren Melisayı’ da Mehmet’le birlikte bana gönder.
-Baban dışarıda sokağın başında bekliyor olacak. Anneyim dedim mektubun başında. Annelik demek fedakarlık demek. Annelik demek özveri demek. Annelik demek dinlenmeyi bilmeden yorulmak demek. Evet seneler beni çok yordu. Ama dinlenmeyi kendime reva görmüyorum. Ve tekrar iki çocuğu büyütme görevini seve seve üstlenmeyi kabul ediyorum.
Nevin Hanım hıçkırıklarla sarsılıyordu şimdi. Mektup ıslanmıştı. Yazılar birbirine karışıyordu. Nevin Hanımın aklı gibi.
Annesi ne demek istiyordu. Neden böyle bir karar almıştı. Korkmaya başlamıştı...
Duymak, bilmek ve öğrenmek istemediği bir şeylerin kokusunu alıyordu. Okumaya zorladı kendini. Çocuklar da ağlıyordu.
Sarılmışlar birbirlerine annelerini izliyorlardı.
Mektup bitmek üzereydi. En alıcı yeri okumuştu Nevin Hanım...
Okuduğu cümle yıldırım gibi düşmüştü yüreğine; adeta yangınlar çıkmıştı. Alev alev yanıyordu içi...
Ağlamıyordu artık. Donuk bir yüzle bakakalmıştı mektuba...
-Kızım, dün akşam telefonla konuşurken Melisa bir soru sordu bana. Bu soru aklımı başımdan aldı. Hiç gecikmeden bir karar vermeliydim. Bir anne aynı zamanda çocuklarının koruyucu meleğidir. Her türlü kötülükten korumalıdır O masumları...
-Hatta en ufak bir şüpheye bile düşse harekete geçmeli bir an bile tereddüt etmeden gereken hamleleri yapmalıdır hiç korkmadan!
"Melisa bana; gerçek babam beni küçükken dudağımdan öpüyor muydu? Babalar öper dedi. Hamit Babayı hiç sevmiyorum. Ağzı çok pis kokuyor...
Daha fazla dayanamadı Nevin Hanım...
Mektup elinden kaydı düştü yere. Bir süre öylece kalakaldı. Yarım saate yakın hiç konuşmadan oturdu.
Sanki tüm bedeni ruhu gibi buz kesilmişti. İçinde yangın harlanırken, dışında buz...
Hiç ses yoktu odada. Sanki eşyalar, duvarlar, her şey ama her şey, donup kalmıştı. Zaman durmuştu sanki!
Çocuklar hayretle ve korkuyla annelerini sessizce izlerlerken; sessizliği içeriden Hamit Bey’ in sesi böldü:
"Ben kahveye gidiyorum. Geldiğimde görmek istemiyorum o çocuğu!..
"Duydun mu?
"Manyak garı?
"Gönder O p....i
YORUMLAR
Aman Allah'ım ! dedirtti. Yazının omurgası olan konu son çeyrek asırda zirve yapmış ahlaksızlık ve toplumun kayıtsızlığı sebebiyle çürüyen yanıdır insanlığımızın.
Kime sorsan kadın mukaddestir .Der. De o mukaddesatı çiğnemekten duyduğu hazzı söylemez.
Mahlukatın Eşrefi mahlukat olabilmesi ancak ve ancak; Onu şerefli kılacak güzel ahlak ile mümkün olduğunu, hem test hemde ifşa ediyor yazı. Çekirdek aile edilerek dağıtılan yuvalar; Yuvaların İçine babaanne ve Anneannenin acilen zerk edilmesi hem zaruri bir hakikat hemde insani ve ilahi bir sorumluluktur. Yazı aslında günümüzün yakın çekim bir fotoğrafı olup manzarasıyla oyalandığımız halin detaylarını görmemizi sağlayan eser niteliğinde. Küçük evet küçücük ama altın gibi. Yüzlerce ton kumun içinde pırıl pırıl ben burdayım diye haykıran Muhteşem bir yazı.
Teşekkür az olur. Allah razı olsun.Dert görmesin elleriniz.