- 933 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
HAYDARİ ALIR MIYDINIZ?
Mizah ama rengi kara biraz...
*******************************************************************
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor.
Bir Hilal uğruna Ya Rab ne güneşler batıyor.
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker.
Gökten ecdat inerek öpse o pâk alnı değer.
-Bakarmısınız az.
-Buyur abi.
- Bir duble rakı, yanında biraz çerez,salata, ufak bir tabak da haydari alabilir miyim?
-Hay hay. Hemen.
-Evlat bana da bir bira. Yanında da patates kızartması lütfen.
- Başka bir arzusu olan?
-Ben de bir duble rakı alayım.
-Bana bir bira
-Bana çay
-Bana da.
-Anladım efendim hemen geliyor.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi.
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın.
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
-Nerede kaldı bu içkiler yaaa. Mezeleri bitireceğiz neredeyse.
-Dursun’a mı söyledin oğlum?
Hercü merc ettiğin edvara da yetmez o kitap.
Seni ancak ebediyyetler eder istiap.
-Hele şükür gelebildi. Haydi şerefe beyler.
-Az haydari alır mıydınız?
-Teşekkür ederim.
-Ölümü öp. Bir çatal al. Lütfen.
-Sarımsak dokunuyor mirim.
-Merak etme. Rakıyla alırsan şifadır.
-Ama ben bira içiyorum
- Olsun..Buyur.
Bu taşındır diyerek Kabe’yi diksem başına.
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına.
-Beyefendi siz haydariye uzak kaldınız.
-Teşekkürler. Ben patates kızartması yiyorum. Buyurun isterseniz.
-Yok almayayım. Fıstık da bayağı taze imiş.
-Hangi fıstık? Burada fıstığa benzer bir şey göremiyorum ben.
-Ha ha haaaa. Yanlış anladınız. Tabaktaki fıstıktan bahsediyorum.
Sonra gök kubbeyi alsam da rida namıyle.
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle.
-Haydari?
-Teşekkür ederim üstadım
-Evlat bakar mısın az?
-Buyur abi.
-Bir duble daha rica edeyim. Bir hüçük tabak da haydari lütfen.
-Hemen geliyor abi.
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;
-Pardon..Süreyya kimdi?
-Kandilli’den bir bayan arkadaş.
-Haa anladım. Haydari?
-Tamam. Hatırınız için bir çatal alayım.
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
-Üffff. Türbedar mı kaldı yahu? Bitmedi mi daha?
-Yeni başladım daha üstad. Hem biterse doldururuz merak etme.
-Onu demiyorum.
-Anladım. Haydari almaz mıydınız?
-Almayayım üstadım. Haydi şerefinize.
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
-Bravo. Yüreğine sağlık.
( Şak şak şakkk )
Yaş otuz beş yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
-Delikanlı ben bir duble daha alayım
-Bana da bir bira lütfen
- Benim çişim geldi. Lavabo ne taraftaydı?
-Hemen şu tarafta.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Harmanım ben harmanım.
Kırk satırlık fermanım.
Yok dizimde dermanım
Ağlatman beni, eyletmen beni, söyletmen beni, Aynalar...Aynalaaaarrr.
Ankara’nın taşına bak.
Gözlerimin yaşına bak.
Uyan uyan Kemal Paşa
Şu feleğin işine bak. İşine bak.
Ankara’nın taştır yolu.
Her tarafı düşman dolu.
Çabuk yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu..Anadolu.
Angara’nın bağları da büklüm büklüm yolları.
Ne zaman zerhoş oldun da galdıramıyon golları.
Haydi kollar. Kolları göreyim...
İp attım ucu galdı da tarakta gucü galdı
Ben sevdim eller aldı da yürekte acı kaldı
Ben sevdim eller aldı da yürete acı galdı
Angara’nın bağları da büklüm büklüm yolları.
Ne zaman zerhoş oldun da galdıramıyon golları.
- Üstadım haydari buyurmaz mıydınız?
- Teşekkür ederim. Ben havuç alayım azıcık.
-Hayır’lı olsun üstadım.
-Şerefe üstadım
Uyan uyan Türkiye’m. Haydi uyan Türkiye’m.
Hep beraber diyelim hayır hayır Türkiye’m
’ Değerli arkadaşlar ! Çanakkale Zaferi’nin 102 yıldönümünde aziz şehitlerimizin manevi huzurunda sizleri bir dakikalık saygı duruşuna davet ederken onların aziz ruhlarına bir fatiha göndermeyi de unutmayalım’
- Beyefendi haydari almadınız hiç.
-Ya şimdi haydarinin sırası değil. Haydi kalk. Saygı duruşu ve fatiha dedi adam duymadın mı?
-Fatihayı yüksek sesle mi okuyacağız?
-Yok. İçinden okurmuş gibi yap.
-İyi..Zaten bimiyorum ki.
-Haydi kalk. Ayıp olmasın. Bir dakika ayakta durabilirsin değil mi?
-Dururum dururum merak etme.
Beşikler vermişim Nuh’a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?
-Ooooo bak kimler gelmiş, kimler gelmiş. Hoş geldiniz azizim.
-Hoş bulduk dostlar. Keyifler iyi mi?
-İyi iyi. Haydari buyurmaz mıydınız?
-Hele bir kıçımızı sandalyeye koyalım üstadım.
-Ne alırdınız? Hemen söyleyeyim.
-Hımmm. Ben de bir aslan sütü alayım.
Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan,
-Oğlum. Bakar mısın? Abine bir duble rakı
-Baş üstüne abi.
-Sek olsun lütfen.
-Hay hay abi.
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?
-Haydariye uzak kaldınız üstadım.
-Merak etmeyin uzanırım ben.
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
-Bitiyor artık hükümdarların saldırganlığı. Az kaldı.
-Biterse dolduruz üstadım. Tasa etmeyin....Evlat..Abine bir duble daha. Acil olsun.
-Teşekkürler üstad.
-Siz bu arada haydari buyurun.
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan.
- Bir tanesinin bile anası Türk olmayan Osmanlıdan ne fayda gördü ki bu millet, onu yeniden diriltmeye yeltenenden fayda görsün.
-Ne mutlu Türk’üm diyene üstad.
-Ne mutlu Türk’üm diyene...Şerefe üstadlar.
-Şerefe.
-Haydari?
-Haydar’ın da şerefine ha ha haaaa.
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?
Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu’yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
-Ben de çok severim.
-Neyi efendim? Haydariyi mi? Ah sormayın ben bayılırım.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa’da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?
-Çişim geldi
-Benim de
-Benim de.
-Benim de.
-E o zaman kalkıp tuvalete gidelim.
-Adam şiir okuyor. Ayıp olur.
-Asıl altımıza işersek ayıp olur. Haydi kalkalım.
-Kalkmadan biraz haydari alır mıydınız?
Öyle yıkma kendini,
-Sana diyo. Neredeyse yıkılacaksın yahu.
-Ben sarhoş olmam mirim. Sen merak etme.
-Marak etme sennn. Marak etme sennnn. Ha ha haaa. Haydi dostlar. İlk hedefimiz yüz numara. İleri.
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
-Çiş mi dedi?
-Yok. Çüş dedi.
-Bize mi çüş dedi?
-Sanmam. Yere bakıyordu.
-Hımmm iyi. Senin çişin gelmedi sanırım
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?
’ Çanakkale Zaferinin 102 yıldönümünde Başkomutan Mustafa Kemal ve aziz şehitlerimizin huzurunda bir kez daha şükranla eğilirken 16 Nisan zaferimizden sonra tekrar buluşmak üzere herkese mutlu ve Hayır’lı günler diliyorum. ’
***************
Bu ne miydi?
Bu, başta başkomutan Mustafa Kemal olmak üzere Çanakkale Zaferimizin aziz şehit ve gazilerini anmak, Çanakkale Zaferinin 102 yıldönümü dolayısıyla beden ve ruhlarımızı tazelemek amacıyla düzenlenmiş olan bir şiir etkinliğinden karelerdi.
YORUMLAR
bi de roka Hocam yanına :)
rakı masalarında vatan kurtaran kahramanlar
devlet memuru olup devletin ekmeğini yiyip devleti yıkmaya azmetmiş yılanlar
tarih diye din diye dayatılan yalanlar kandırılan insanlar
sanalda şahin pozunda rol kesen kelaynaklar
avcılar avcı iken av olanlar
hendekçiler allemciler gullemciler
cin olmadan adam çarpmaya kalkanlar
falanlar filanlar
her neyse işin özü
ölmüşüz de ağlayanımız yok Hocam
yorulmuşuz takatimiz yok
görelim Mevlam neyler
neylerse güzel eyler
diyelim
saygı ve sevgilerimle...
Değerli hocam, hergünkü, sıradan konuşmaların ve tavırların 'naturalar'ın niteliği, seviyesi, kalitesi hakkında fikir veremeyeceğini düşünüyorsak, burada kurmaya çalıştığımız 'edebi iletişim'in bir gerçek olmadığını itiraf etmiş oluruz ki, bu da bizi edebiyat kaygısından çok uzaklara atar; ayrıca, edebi olanla olmayan arasındaki farkı gösterme, yani 'edebi iletişim'in gerçekliğini somutlama imkanını ve somutluğun nesnelliği biçimlendirme bilincini atlamış oluruz...
Buradaki manzara olagelen bir durum; bu durumun, toplumsal uzlaşma sürecinde oynadığı rolü, yani sağırlar dialoğunu somutlamadığı söylenemez...
Zaten edebiyat bize eleştiri hakkı ve gücü verdiği kadar, aynı zamanda özeleştiri sorumluluğu ve gücünü de kazandırmıyor mu?...
Böyle anlaşılmıyorsa, şöyle de yazılabilir...
Yıllar önce izlediğim, Yılmaz Güney'in Düşman (1979) adlı filmindeki şu sahneyi unutamam...
İsmail (Aytaç Arman) yoksul bir kenar mahallelidir, onun bunun sofrasındaki artıklara bile muhtaçtır...
Esnaftan birkaç kişiye yanaşmış olarak Çanakkale Şehitlerinin kemiklerinin toprağın üstünde görüldüğü bir alanda, bir çilingir sofrasında, daha doğrusu sofranın az ötesinde ezik bir biçimde bulunmaktadır...
Rakı içenler çişleri geldiğinde, arka planda anıtın da görüldüğü yerlere rahat rahat işemektedirler...
Tabii sizin üslubunuzun gerçekçiliği ile filmin gerçekçiliğini karşılaştırmaya kalkmamak lazım, ama aynı öze işaret ettiğini de görmek gerek...
Bu durumun sorumlusunu düşünmek isteyen düşünsün de...
Değerli hocam, ne diyordunuz bir hikayeniz de: "Kırk yıllık Kani olur mu Yani..." :)))
Selam ve saygılarımla.
Merakımı mazur görün Sami hocam ama bu etkinlik meyhanede filan mı kutlandı...Rakılar,mezeler ve üç beş kendini bilmezin soytarılığı elbetteki genellemeye girmez.
Mesajı manidar bir yazıydı.
Selam ve sevgilerimle
Dilek USTA tarafından 3/20/2017 11:53:14 AM zamanında düzenlenmiştir.
Dilek USTA tarafından 3/20/2017 11:54:12 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Bu etkinlik, bu tür etkinliklerin sık sık yapıldığı Kadıköy'deki bir cafe'de yapıldı. ( Lehinde ya da aleyhinde bir reklam olmasın diye adını yazmıyorum. Ama bizim İstanbul'da yaşayan şair ve yazarlar çok iyi bilir) Cafe bir meyhane değil ama içki serbest.
Genelleme konusuna gelince: Tabii ki herkesin önünde alkol yoktu ama çok rahatlıkla genel ruh halinin bu olduğunu söyleyebilirim.
Selam ve sevgilerimle.