- 373 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
-GÖNLÜN VE AKLIN IŞIĞINDA HASBİHÂL ETMEK-
İnsanlığın en büyük problemlerinden biri hatta başta geleni, bağnazlık.Her türlü siyasi, ideolojik, dinsel bağnazlık tahripkâr. Arka planda yer alan muhtelif ekonomik, politik, kültürel, konjonktürel ögeler gerçeği ve neticeyi değiştirmemekte.
Bu durum ülkemizde de nüvelerini farklı dönemlerde çeşitli biçimlerde ortaya koymaktadır. Ne kadar, ülkemizin jeo politik konumu eksenli dış güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin oyunları desekte doğurduğu olumsuzluklar toplumumuzu yıpratmaktadır.
Farklı dönemlerde bağnazlığın, yobazlığın bir biçimi yükselsede tüm biçimleri birbirini tetikleyen oluşumlarla ağını örmekte ve sarmallanmaktadır. Sosyolojik etki-tepki ya da geleneksel ifrat-tefrit kavramları hükmünü vermektedir.
Bu konuda ki örneklerden biri de Çanakkale savaşları üzerinden kendini göstermektedir kanımca. Harbin farklı ideolojik yapılar arasında yer yer istismarı mevzu bahis demek acep mübalağa mıdır?
Öteden beri rahmetli Mehmet Akif ve Mustafa Kemal merhum üzerinden sergilenen bir taassup zemini peyda olmakta ve hatta meşruiyet zeminine kavuşmaktadır düşünceme göre.
Yoğun bir kitap, döküman birikimine kavuşmamız salt bu konunun değerinden, öneminden kaynaklanmayıp, konu etrafında bir sis perdesi örmektedir adeta.
Sanırsınız, konu binlerce yıl öncesine ait tabletleri okuyarak çözülecek cinsten. Değil halbuki.
Konuyu her ele alıp işleyen yazar konu etrafındaki giz perdesini aralamaya soyunmakta bir tür.
Oysa mevzunun özü açık ve net. Hiçbir bulanıklık, muamma sözkonusu değil.
Cihan harbinin ağır şartlarında, buzlu bir zeminde inşa edilmiş bir destandır. Bir müdafaadır. Yedi düvele karşı bir vatan müdafaası.
Muhtelif kumandan ve nice askerin emeğidir. Müttefikimiz olmaları sıfatıyla bazı Alman generallerin bile hizmeti mevzu bahistir. Liman Von Sanders’in ordu kumandanı olarak yeri, katkısı muhakkak. Ya da Muavenet-i Milliye’nin Goliath’ı batırmasında Alman torpido subayının bilgi ve tecrübesinin taşıdığı ehemmiyet karşımızdadır. Bilim ve tekniğin dönemi içerisinde ulaştığı seviyeyi hizmetimizde görmekte bir övünçtür açıkçası. Fatih Sultan Mehmet’in devrinin en gelişmiş topunu inşa ettirmesinin ve Macar Urban’ın değeri misalidir şüphesiz.
Beri yandan muazzam bir inanç, iman gücü emrimize amadedir hiç kuşkusuz. Osmanlının sahip olduğu aile ve toplum değerlerinin tezahürüdür bu elbette.
“Evet, insan RUHUNU yenmek mümkün olmuyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar sürekli ayakta kalamaz. Sadece, bugün 1800 şarapnel attık. AYLARDAN beri gece gündüz savaş gemilerimiz mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri koruyan "Cenab-ı Allah’larından" ayırmak için başka ne yapılabilir!...” Der meşhur İngiliz askeri Hamilton.
Yine, ““Bir asker için mutluluk denen bir şey varsa, Türk’lerle omuz omuza savaşmaktır diyebilirim. Fakir insanlardı; buğday kırığında yapılmış çorba en önemli yemekleriydi; sağlıksız su içerlerdi. Çamur barınaklarda yatarlardı; fakat en modern silah ve araçlarla donanmış düşmanlarına karşı aslanlar gibi savaşırlardı… Bu insanların kalplerinde sadece ve sadece ulvi bir vatan sevgisi vardır. Ölüme onlar kadar gülümseyerek giden bir millet ferdi daha görmedim.” Diyecektir Alman askeri Liman Von Sanders paşa.
Nihayet "Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz, on metre, yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulamamacasına düşüyor, ikinci siperdekiler onların yerine geliyor, fakat ne kadar imrenilecek bir soğuk kanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz?.. Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini de biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılmak yok… Okuma bilenler Kuran’ı Kerim okuyor ve Cennet’e gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şahadet çekerek yürüyorlar. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur." Demez mi Mustafa Kemal paşamız?
Ruhun maddeyi eritip altına dönüştürdüğünü görebiliriz Çanakkale’de.
Demem o ki, Mehmet Akif ve Mustafa Kemal el ele omuz omuzadır destansı harpte.
Diyorlar ki, Mustafa Kemal o tarihte Albay. Ondan üst rütbeli subaylar var. Vardır elbette yoktur diyen kim, hangi kaynak? Vardır da, tarihe hükmeden illa fizik büyüklük müdür? İstanbul’un fethinde yirmi bir yaşındaki Fatih’ten daha fazla devlet tecrübesi olan paşalar yok mudur? O tecrübeyi bir potada eritendir Fatih Sultan Mehmet.
Mustafa Kemal Paşa’da devleti ali’nin yükselen yıldızıdır. 1910’da Picardie manevraları düzenlenir Fransa’da. Payitahtın gözlemci olarak gönderdiği isimler arasındadır o tarihte kolağası olan Mustafa Kemal. Yine 1917’de Veliaht Vahdeddin ile Almanya seyahati dikkat çekicidir. Bu gerçi Enver paşanın Mustafa Kemal’i İstanbul’dan uzaklaştırmak istemesi olarakta değerlendirilir kimi. İki paşanın çok eskiden beri birbiriyle anlaşamadığı düşünülürse imkânsız değil. Trablusgarp’ta da çatışırlar sözgelimi. Bir arada yapamamaktadırlar açıkçası. Ne ki, Osmanlının son döneminin cevval ve gözde askeri olduğu da apaçıktır.
Dolayısıyla Çanakkale’yi çok zorda kalmadıkça veya gerekmedikçe Mustafa Kemal’siz anlatmaya kalkışmak beyhudedir. Hatta kanaatim odur ki, Çanakkale zaferini evliyalara bağlayan yaklaşımların hayli yoğun olmasında da bu Mustafa Kemal’i gündemin dışına çıkartma gayretkeşliği önem arz etmektedir. Zaman zaman sorulan neden bozguna uğradığımız cephelerde Sarıkamış veya Yemen’de evliyalar yoktu sualini de siz yabana atmayın derim. Öyle ya, evliyalar da Kemalist değil ya! Haddi aşmak olur böyle bir söz sarf etmek şüphesiz. Kaldı ki, bu hurafe külliyatının oluşmasında da Kemalizmin hiç mi rolü yok acaba? Hani derim ki, bir devrin Fransız ihtilalinden kotarılma Jakoben laiklik anlayışı da zıddını doğurmuyor mu sanki?
Hay Jakobenler götürsün seni diyebilecek dostlarıma ise bir selam gönderiyorum buradan, Bursa’dan. Öyle demeyin dostlar; etki tepki dedik ya...
L.T.
YORUMLAR
Teşekkürler paylaşımınıza
İpekyildiz tarafından 5/15/2017 1:19:09 AM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Fakat günden güne portföyünüzün oldukça yüklü olduğunu görüyorum, gözlüyorum
Katılım ve katkınız dolayısıyla ayrıca şükran duygularımı ifade etmek isterim
Saygı ve selamlarımla...
Bursa'da ayazlı bir gün. Sıcak bir çay iyi geliyor insana.
Nice insan da var ki, ne ayazdan yıldılar, ne yazdan nasiplendiler. Onların ebedi istirahatgâhı olan diyarlar bugün bizlere yar olmakta.
Bir boğaz ki, sayesinde yaşıyoruz, boğazımız doyuyor, güneş doğuyor üzerimize, ıssız koylarda denize girebiliyoruz sızısız.
Bu ulu menba karşısında kimi zaman yüreğimiz burkulsada; “Cihân- ârâ cihân içindedür, arayı bilmezler
Ol mâhiler ki deryâ içredür, deryâyı bilmezler” Sözünün hükmü müdür acep durumumuz?
Düşen bir takvim yaprağı değil oysa, asırlık bir çınar tecelli etmekte o dem.
Yüce Allah'tan gani gani rahmet dilerim Çanakkale şehitlerine, gazilerine, vücudunu siper eden o ulvi insan varlığımıza...