- 1930 Okunma
- 11 Yorum
- 3 Beğeni
ATATÜRK KOMÜNİST MİYDİ ? [[ 'Анкара - сердце Турции' ]]
’Durduk yere böyle bir soru da nereden geldi?’ Diye düşünmüş olabilirsiniz.
Aslında pek de durduk yere değil.
Yıllar önce görev yaptığım bir okula elinde çanta, efendi bir vatandaş geldi. Kaymakamlıktan almış olduğu izni gösterdikten sonra kendisinin yazdığı bir kitabı çantasından çıkardı ve bu kitabı satmak üzere şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy dolaştığını, okul kütüphanelerine de ayrıca hediye olarak bıraktığını söyledi.
Bahsettiğim vatandaşın adı Asım Aslan idi. Kendisi müstafi ( istifa etmiş ) bir kaymakam olup kaymakamlık görevindeyken, kendisine ’ Gel birlikte yiyelim ’ Diyen bir görevlinin isteğini kabul etmediği ( Ki o kişi sonra bakan olmuş ),dahası o kişiyi şikayet ettiği ama o kişi yerine kendisinin sürgün cezası yemesi sebebiyle istifa etmişti ve sonrasında işte bu kitabı yazmış, kitabını satmak için şehir şehir okulları dolaşmaya başlamıştı.
Kitabın adı ’ SÖMÜRÜLEN ATATÜRK VE ATATÜRKÇÜLÜK’ İdi ve Asım Aslan aynı zamanda okullarda konferanslar da veriyordu.
Yok yok..Bu kitabı anlatmayacağım size ama konumuz yine de sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük üzerine olacak ve bu arada yazının başlığındaki soruya da cevap bulmaya çalışacağız çünkü daha bir kaç gün önce bu konu, bu sitede bayağı bir tartışmalara sebep oldu.
Eee. Kitabı tanıtmayacağıma göre ne yapacağım?
Bu gün sizlere bir filmden bahsedeceğim.
Filmin adı yukarıda köşeli parantez içinde yazılmış ama eminim pek çoğunuz ( Hatta hepiniz) anlamadınız.
Film 1933 yılında Atatürk’ün isteği ile hazırlatılmış, 1934 yılında tamamlanmış.
Evet..Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin onuncu yıl dönümü dolayısıyla Rusya’ya bir film sipariş etmiş. Ruslar da kolları sıvamışlar hemen.
Filmin senaryosunu Lev Oskaroviç Arnstam ve Sergey Yukeviç, müziklerini Ekrem Zeki Ün, Cemal Reşit Rey ile birlikte Leningrad Filarmoni Orkestrası ve Ankara Konservatuvarı Orkestra ve Korosu düzenlemiş ve seslendirmiştir. Ses operatörü İ. Volk’tur. Görüntü yönetmenliğini Josef Martov, Viladimir Rapoport ve yönetmenliğini Sergey Yutkeviç yapmış.
Film tabii ki siyah beyaz.
Pardon, adını unuttum.
Filmin adı: TÜRKİYE’NİN KALBİ ANKARA. ( Başlıktaki Rusça yazı ...)
Bir sinema filmi değil. Bir belgesel.
Filmde geçen yazılar Rusça. Yani Rus alfabesiyle yazılmış.
Film, Sosyalist Enternasyonal Marşı ile başlıyor. Hemen akabinde Başbakan İsmet İnönü’nün ’ Cumhuriyetin onuncu yılını kutluyoruz. Bu gün ne kadar sevinsek azdır.’ Diye başlayan Rusya ile dostluğumuza sık sık değinilen, sonunda da Cumhuriyetin onuncu yılını kutlamak için ülkemize gelmiş olan Rus delegasyonuna teşekkürü ve ’ Yaşasın Cumhuriyet’ diye seslenişi ile sona eren bir konuşması var.
Bundan sonrasında Türkiyenin her tarafından insanların akın akın Ankara’ya onuncu yıl kutlamalarına katılmak üzere yollara çıkışı var ki bununla ilgili ilk sahnede Türkçe alt yazıyla ’ Bir partizan yola çıkıyor’ Diye yazılmış. Filmin çeşitli sahnelerinde Türkçe alt yazı var.
Film boyunca Sosyalist Enternasyonal Marşı, Onuncu Yıl Marşı, İstiklal Marşı da dahil pek çok marş dinliyorsunuz.
İnsanların Ankara’ya koşmaları sahnelerinden sonra Rus Delegasyonunun önce İzmir’e, oradan İstanbul’a gelişi ve oldukça coşkun gösterilerle karşılanışı, daha sonra da Ankara’ya gelmeleri, Ankara’ya gelişlerinde nasıl karşılandıkları anlatılmış.
Filmde Rus delegasyonundaki kişiler ( başta Kliment Voroşilov olmak üzere) yanında Atatürk ve Fevzi Çakmak’ın görüntüleri de var.
Sonrasında ise eski ve yeni Ankara’dan görüntüler var.
Film ham haliyle 134 dakika imiş ama Moskova’da kurgusu yapılınca 56 Dakikalık bir film olmuş.
Bu film Türkiye’de herhangi bir sinemada veyahut da başka ortamda gösterime girdi mi? Gösterime girdiyse ne kadar süre gösterimde kaldı bilemiyorum. Ama gerçek olan bir şey varsa kısa süre içinde arşivlerin tozlu raflarına atıldığı ve uzun süre o tozlu raflarda kaldığıdır.
Cumhuriyetin onuncu yıl dönümünde yapımına başlanan ve on birinci yıl dönümüne yetiştirilen bu film muhtemelen on birinci yıldönümünde büyük bir heyecanla seyredilmişti.
Cumhriyetin on birinci yıl dönümünün kutlandığı 29 Ekim 1934 tarihinden sadece iki gün sonra ( 1 Kasım 1934 ) Mustafa Kemal, TBMM yi açış konuşmasında "Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide degişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bugün dinletilmeye yeltenilen musiki yüz ağaracak değerde olmaktan uzaktır" Demiş, bu sözler üzerine durumdan kendisine vazife çıkaran İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, bir genelge ile alaturka denilen Türk müziğini yasaklatmıştı ki bu yasak sekiz ay kadar sürmüştü. Yani 1934 yılı bir başka açıdan da dikkate değer bir yıldı.
Evet...Merak ediyorsunuz bu yazdıklarım ile Atatürk’ün komünist olup olmadığının ne alakası olduğunu.
Devam edelim o zaman.
’Türkiye’nin Kalbi Ankara’ adlı bu belgesel film tam olarak 10 Kasım 1969 tarihine kadar o tozlu raflarda kalır.
10 Kasım 1969 tarihinde ise zamanın TRT Program Daire Başkanı Mahmut Tali Öngören tarafından tozlu raflardan çıkartılır ve Atatürk’ün ölümünün otuz birinci yılı dolayısıyla yayına verilir.
Türkiye’de ilk televizyon yayınının 31 Ocak 1968 yılında yapıldığını göz önüne alırsak 10 Kasım 1969 da TRT Televizyonu tarafından yapılan bu yayının şimdiki gibi bütün Türkiye tarafından izlenmiş olması mümkün değildi. Yani en fazla Türkiye’nin yüzde onu filan seyrediyordu. Ama seyrederlerken birden yayın pat diye kesildi. Çünkü TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak, ani bir baskınla filmin yayınını durdurdu.
Daha hemen başında Sosyalist Enternasyonalin çalındığı, içinde bol bol orak-çekiçli Rus Bayrağının arz-ı endam ettiği bu film, buram buram komünizm kokuyordu ona göre. Ayrıca Ruslar bu filmle Türkiye’yi oldukça yoksul, sefil, perişan gösteriyorlardı.
Adnan Öztrak hem Program Daire Başkanı Mahmut Tali Öngören’i hem de o gece nöbetçi yapımcı olan Adem Yavuz’u görevinden almıştı bu filmi oynattıkları için. ( Adem Yavuz 1974 Yılında Anadolu Ajansı muhabiri olarak gittiği Kıbrıs’ta Rumlar tarafından yakalandı, gözleri bağlandıktan sonra ateş edildi ve yaralandı. Daha sonra yaralı olarak kaldırıldığı Adana Tıp Fakültesi hastanesinde 26 Ağustos 1974 de hayatını kaybetti.)
Evet..Atatürk’ün isteği ile hazırlanan, hemen başında dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün bir konuşması olan film ’ Komünizm propagandası yapılıyor’ Denilerek yayından kaldırılmıştı. Yani bir yerde Adnan Öztrak, Mustafa Kemal’in komünizm propagandası yaptığını ileri sürmüştü. ( Bunun başka türlü izahı var mı?)
İşin doğrusu bu gün böyle bir filmi -Atatürk’ün istek ve direktifleriyle hazırlandığını bilmeyen - yüz kişiye seyrettirin en az ellisi ’ Bu ne yahu. Buram buram komünizm propagandası yapılıyor burada’ Diyecektir.
Evet...
İşte bu belgesel film 1934 yılında yapıldı ama sonra 1969 yılına kadar geçen zaman zarfında bir daha ortaya çıkarılmadı. Bu dönem zarfında dört defa İsmet İnönü (ikisi 1960 darbesinden sonra ), iki defa Celal Bayar, iki defa Refik Saydam, İki defa Şükrü Saraçoğlu, bir kez Recep Peker, iki defa Hasan Saka, bir kez Şemsettin Günaltay, beş kez Adnan Menderes, Bir kez Suat Hayri Ürgüplü ve 1969 yılı itibariyle Süleyman Demirel başkanlığında olmak üzere tam yirmi bir hükumet kurulmuş ve bu yirmi bir hükumet de bu filmi sakıncalı görmüşlerdi ki hiç piyasaya çıkarmadılar. Yapım yılı 1934 olan bu filmi bilmiyor olmaları mümkün değildi.
1969 yılında Süleyman Demirel’in başbakan olduğu dönemde yasaklanan belgesel yine onun başbakan olduğu dönemde 10 Kasım 1970 de Ankara Televizyonunda yayınlanmıştır. Ancak 1970 yılındaki bu gösteriminden sonra bir kez daha göz önünden uzaklaştırılmıştır.
Yani 1970 Yılından sonra gelen tüm sol ya da sağ yönetimler nazarında da sakıncalı görülmüştür muhtemelen.
Ne zamana kadar?
2008 Yılının Ağustos Ayına kadar.
2008 Yılının Ağustos Ayında bu film Çankaya Köşkünün resmi internet sitesine konmuş, 2009 yılında ise medya kanalıyla filmin sitedeki varlığı çok daha geniş kitlelere ulaştırılmıştır.
Bu gün bilgisayarınızda Google’a ’ Türkiye’nin Kalbi Ankara ’ Diye yazın, film pat diye karşınıza çıkıyor ama ben yinde de sizlere bir link vereyim oradan izleyin arzu ederseniz.
Alt yazılı full versiyon
www.youtube.com/watch?v=orILl_UPNgE
Başlıktaki sorunun cevabına gelince: Sizin anlayışınıza ve kavrayınışınıza kalmış bir şey.
Yukarıda linkini verdiğim filme bakarak ’Komünistti’ de diyebilirsiniz.
’Yok lan. Adam Balıkesir’de camide hutbe vermişti. Hatta yedi yaşında Kur’anı ezberlemiş bir hafızdı. O tam bir şeriatçıydı’ da Diyebilirsiniz. Az bir şey cahilseniz ’ İşte bu ahval ve şerait altında dahi vazifen’ Hitabındaki ’Şerait’ kelimesini ’ Şeriat ’ olarak okur. ’ bak gençliğe hitabında bile şeriattan bahsetmiş’ de diyebilirsiniz.
Onun
-“İşittim ki bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla Milli Meclise davet etmedim. Herkes kararında hürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. Ben bu kutsal davaya inanmış bir insan sıfatıyla buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağı alır, bu şekilde Elmadağı’na çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı müdafaa ederim. Kurşunlarım bitince bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunlarıyla yaralanır, temiz kanımı, kutsal bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim.”
Sözlerine bakarak ’ Tam bir emperyalizm karşıtı, gerçek Devrimciydi.’ de diyebilirsiniz ’Kırk yiğitle Çin Sarayını basan Kürşad gibi...O tam bir Ülkücüydü’ de diyebilirsiniz.
’ Biz ne bolşeviğiz ne de komünist; ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü, biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız.’
Sözlerine bakarak ’ İşte gördüğünüz gibi komünist değildi kesinlikle’ de diyebilirsiniz.
Kendisi Havza’dayken yanına gelen Sovyet heyetinin başındaki bir albayla yaptığı şu konuşmaya bakarak ’ Komünizme meyilliydi’ de de diyebilirsiniz.
İşte o konuşma:
RUS ALBAY- Paşa hazretleri Anadolu’da kurulacak bir hükümet için nasıl bir rejim düşünüyorsunuz?
ATATÜRK- Sovyetlerin şuralar cumhuriyetine benzer bir hükümet tarzı.
RUS ALBAY- Yani Bolşevikliğin prensipleri üzerine kurulmuş bir cumhuriyet. Değil mi generalim?
ATATÜRK- Öyle olacak. Devlet sosyalizmi dersek daha doğru olacak.
Yani kısaca Atatürk’ün sözlerinden kendinize en uyanı hangisiyse onu çıkartır kendinize göre yorumlar ve kendi ihtiyacınıza göre kullanırsınız.
Mesela önce arabanızın camına ’ Hakimiyet Allahındır’ Yazarsınız, sonra bakarsınız bu söz ihtiyacınıza cevap vermiyor bu sefer ’ Hakimiyet Milletindir’ yazarsınız. ’ Kayıtsız şartsız’ ı kırparak...
’ Vatanın istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır’ Dersiniz ondan aldığınız şeklini aynen muhafaza ederek. Çünkü ihtiyacınız vardır o anda.
Mesela 12 Mart 2016 Tarihinde Kadıköy’de bir cafede bir şiir etkinliği düzenlersiniz. Bu etkinlikte 11 Mart 2014 de ölen/öldürülmüş olan Berkin Elvan ile ilgili şiirler okursunuz. 12 Mart Muhtırasına lanetler okumak aklınıza gelir. Hatta hiç alakası olmadığı halde o günü Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümü olarak lanse edip bol bol Nazım şiiri de okursunuz ama 12 Mart 1921 de İstiklal Marşımızın TBMM de Milli Marşımız olarak kabul edilmesi, Mehmet Akif hiç aklınıza gelmez. Sonra da ’ Bunlar bize İstiklal Marşımızı unutturmaya çalışıyorlar’ Diye cızırtı yaparsınız. Yaptığınız bu cızırtıya da ’Atatürk’ün izinde olmak’ dersiniz.
Nazım Hikmet demişken...
Nazım Hikmet gibi yaparsınız mesela.
Bir şiirinizde,
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Diye översiniz. Bir başka şiirinizde,
Burjuva, Kemal’in omuzuna binmiş
Kemal kumandanın kordonuna
Kumandan kahyanın cebine inmiş
Kahya adamlarının donuna
Uluyorlar
Hav... hav... hak... tü
Diyerek hakaret edersiniz.
Dediğim gibi izan ve anlayışınıza kalmış bir şey. Daha doğrusu ihtiyacınıza...
***************************
RESİMLER:
’Türkiye’nin Kalbi Ankara’ Filminden kareler...Sağ alttaki resim ise yazı içinde bahsettiğim kitap.
YORUMLAR
ATATÜRK!!!
Türk ve ata.
Kim ne derse sesin o atam ki göğsünü kabarta kabarta ""Benim en güzel yanım Türk olmamdır"" demiş mi? Ve bunu da Milliyetçilik ile desteklemiş mi? Daha neyini sorgulayayım?
Bazı kesimler gibi elin gavuruyla bir mi tutayım? Devrimci ruhu var diye halklara özgürlük çığırtkanlarına mı bırakayım?
En büyük armağanı nı sahipsiz bırakıp başka sistem arayanlara yazıklar olsun!
Onun devlet adamlığı ve verdiği mücadeleye bakarak kim olduğunu anlayamayan ve hakkında art niyet taşıyanlar ise kendi imanlarından şüphe etsinler.
Bu topraklar öyle bir yiğidi ağırlamış ve bağrına basmıştır. Hiç kimse onun hakkını yemesin ve Atatürk ün de Allah u Tealanın Türklere bir armağanı olduğunu inkar etmesinler.
Aşkar gardaşımın da dediği gibi güzel bir adam dı!
Allah u Teala rahmetiyle muamele etsin.
Yazı güzeldi ağabey.
yazınızı okumak için girdim siteye Hocam iş yoğunluğumdan çok yazı okuyamıyorum zira
bir iki kelam edeyim istedim müsaadenizle
işin özü ve aslı ne kadar konuşursak okursak araştırırsak ki benim için bu böyle oldu
okuduklarım ve yakın tarihi araştırırken ki bu konuda da kimseyle tartışmıyorum artık çünkü o dönemin kişi anılarına en küçük olaylarına kadar her şeyi okudum ezcümle sonuç;
Atatürk tüm dünyanın kabul ettiği büyük bir devlet adamıdır
bir mücadele ve fikir adamıdır
yani adamdır adam
ve geçmişte öyleydi şimdi de öyledir gelecekte de öyle olacaktır
bu milletin son dönemlerde yetiştirdiği en büyük kahramandır kahraman
sarı saçlıymış mavi gözlüymüş rakı içermiş deistmiş değilmiş vs vs vs
bunlar kumda oynayan küçük beyinlerin devlet nedir bilmeyenlerin hayatında hiç mücadele etmeyip hep hazıra konan leş yiyicilerin polemikleridir zavallı fikirleridir
önce adamdır sonra kahraman
vesselam
yazınız çok güzel altında imzam olsun istedim
Aşkar buradaydı!
saygı ve sevgilerimle Hocam
var olun siz...
Kıymetli hocam, Atatürk komünist miydi. Yoksa bazılarının dediği gibi ülkücü müydü. Ya da birilerinin dediği gibi şeriatçı mıydı, aslında bunun pek bir önemi yok. Hatta ne güzel işte olaya iyi tarafından bakarsak, toplumun her kesimi farklı siyasi görüşe ve bakış acısına sahip olsa da yüreklerinde yer etmiş ülkenin kurucu liderini bir biçimiyle sahipleniyorlar. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, o insanların samimi gönüllerinde, tertemiz bir yere sahiptir. Ve o insanların bu samimiyetlerinden hiçbir şüphe duymamak gerekir
Asıl samimiyetinden şüphe edilecek kesimler, Atatürk’ü gönüllerine değil ağızlarına sakız etmiş kesimlerdir. Çünkü Atatürkçü gibi görünen bu riyakarların derdi onun manevi şahsiyetini başta siyaset olmak üzere,siyonizmin çıkarları doğrultusunda her konuya müdahil etmek ve sömürmektir. Eğer o kesimlerin gönlünde zerre kadar Atatürk olsa ona kıyamaz, onun adını ve manevi şahsiyetini ota moka her konuya müdahil etmeye vicdanları elvermez, ama onlarda vicdan ne gezer. Akılları fikirleri, Atatürk’ün milletin gönlündeki yerini suistimal etmek ve onu manevi gücünü her türlü pis işlerinde kullanmaktır. Ve şunu iddia ediyorum. Kendi tarihinden, kendi kültüründen, kendi değerlerinden utanan ve kendilerini siyonizmin hizmetkarlığına adamış o sözde aydın ve şuursuz meczuplar, Atanın manevi gücünü çıkarları doğrultusunda kullanamadıkları gün. Atatürk onlar için hiç bir şey ifade etmeyecektir.
İşin daha vahimi aklı başında, Atasına derin saygı ve sevgi duyan samimi insanlar ortaya çıkarak Atatürk’ün manevi şahsiyetinin her konuya müdahil edilmesinin yanlış ve ahlaksızca olduğunu söyleyip, bu riyakar insanlara haddini bildirmeye kalkınca. Bu seferde bunların çakma şak şakcıları, vesayetçi yalamacıları devreye girip, Atasına sahip çıkıp onun manevi şahsiyetini korumaya çalışan insanları Atatürk düşmanı gibi göstermeye çalışıyorlar. Sevsinler onların Atatürkçülüğünü.
Saygı ve sevgilerimle.
Sami Hocam..demek ki M.K.Atatürk'ü bir "ideolojik" kalıba oturtmak mümkün değil.Mesela İzmir İktisat Kongresi konuşmalarına bakarsak Atatürk'e "liberal" demek de mümkün."Zannolunması ki yabancı sermayeye hasımız..."diye başlayan konuşması buna örnektir.Liberal Fethi Okyar'a parti kurdurması ve çıkardığı "Minber" adlı dergiye yazı/makale yazması gibi.1918 Kasım-Aralık ayları.
Sanırım Atatürk'ün en temel özelliği ideolojiden ziyade "eylem"ci olması ve "İdeoloji istemem,donar kalırız" demesidir.Yani modernleştirmecidir...
Geleyim Asım Bey'e...
Yozgat'ta birlikte çalışmıştık.Sanırım Vali Yardımcısı ya da Özel Kalem Müdürüydü.O kitabı hatırlıyorum,okulları gezmesini de.
Ancak Atatürk'ü günlük siyasi hayatın bir "parçası" haline getirmenin de çok şık ve doğru olmadığını belirtmeliyim.
İyi günler dileğimle.
sami biberoğulları
Atatürk'ü günlük siyasi hayatın bir parçası haline getirmek hiç de doğru değil.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, hal-i pür melalimizi bir yoruma verdiğiniz şu cevaptan daha iyi anlatamayız...
Bence anakonu kadar önemliydi...
"Fethiye'de görev yaparken bir adam ( Göğsünde sürekli Atatürk rozeti taşıyan ama cahil olan bir vatandaş ) Aynen şunları söyledi:
''Atatürk , Kurtuluş Savaşından sonra ülkede Yunan piçi kalmasın kalmasın diye özellikle Afyon ve civarında ne kadar sarı saçlı mavi gözlü insan varsa öldürülmesini emretmiş. Sonra bakmış ki kendisi de sarı saçlı, mavi gözlü, bu kararından vazgeçmiş''
Adama '' Dayı ! Atatürk öyle bir saçmalığı aklının ucundan bile geçirmez. Çünkü en azından Yunanlıların sarı saçlı, mavi gözlü olmadıklarını, Aynen bize benzediklerini çok iyi bilir'' deyince vatandaş şaşırdı.
Sen bunu nereden duydun dediğimde ise cevap bilindik bir cevaptı: ''Babam öyle anlatmıştı.'' :))))
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Bir gün okulda konferans veriyorum Atatürkle ilgili olarak. Lise son sınıf öğrencilerinden biri yanıma geldi. Gözleri ışıl ışıl ve gururla '' Hocam ! benim dedemin babası Balkan Savaşlarında Atatürk'ün hayatını kurtarmış'' deyince dayanamadım '' Evladım ! ben size Atatürk'ü anlatırken Balkan Savaşlarına fiilen katılmadığını anlatmadım mı'' deyince çocuk şaşırdı.
Yani üstadım siz ne anlatırsanız anlatın dedenin dedesinin anlattığı kalıyor akıllarda.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
"Günümüzde kullanılan fors ve armanın kökeni, ilk kez ne zaman kullanılmaya başlanıldığı ve neye dayanarak kabul edildiğine dair resmî bir belge yoktur. Fakat tasarlayanın Mustafa Kemal olduğu bilinmektedir...
Cumhurbaşkanlığı arması altın sarısı renkteki 16 ışınlı güneş ve güneşin çevresindeki 16 yıldızdan oluşmaktadır.
Armanın anlamı hakkında iki farklı yorum vardır.
İlk yoruma göre armanın ortasında yer alan güneş Mustafa Kemal Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." sözünü destekler nitelikte sonsuzluğu ve Türkiye'yi, 16 yıldız ise tarih boyunca kurulan 16 büyük Türk devletini sembolize etmektedir.
Bu görüşü ortaya atan ilk kişi 1969'da yazdığı kitap ile Akib Özbek'tir ve Özbek'in bu yorumu resmî makamlarca da kabul görmüştür.
Bir diğer yorum ise güneşin etrafındaki 16 yıldızdan 9'unun Eski Türklerin sancaklarında kullandığı 9 tuğu, 7 yıldızın ise Anadolu Türklerinin sancaklarında kullandıkları 7 tuğu temsil ettiğidir..." (kaynak: vikipedia; Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu)
Sevgili hocam yazınızı dikkatle okudum. İtina ve dikkatle seçilen cümlelerle yazıldığını görünce de yorum yapma ihtiyacı duydum. En azından Can Dündar'ın "Mustafa" filimin de ki gibi duygusallıktan yola çıkıp överken sövmek, severken dövmek maskaralığına dönmemiş...
Yukarı da ki alıntı şunun içindir ki:
Mustafa Kemal ATATÜRK Son Türk Devletinin Kurucusudur.
Bundan öte şu ya da bu nedenle; Cahilce, yobazca ya da menfaatperverce hangi fikir ve ya düşünce de olursa olsun bizim de şu anda içinde yaşadığımız son Türk devletin kurucusu için bu tip yazılar yazmak (ki sizi tenzih ederim) eleştirmek, kötülemek, yok saymak, hakaret etmek kime fayda sağlar kime zarar verir lütfen biraz iz'an.. Nasreddin hocanın bindiği dalı kesmesi geldi aklıma... Başlığın tuhaflığına rağmen yerinde bir yazı saygı ile...
sami biberoğulları
Öncelikle çok çok teşekkür ederim.
Cumhurbaşkanlığı forsundaki armanın öyküsünü de uzun bir yazımda ele almıştım. Evet Mustafa Kemal Atatürk'ün tasarımıdır.
Yazımın başlığının acayipliğinin farkındayım ama bunu kasıtlı yaptım zaten. Zira maalesef yazılan okunmuyor. Mesela bu yazının başlığını '' Ankara'nın Kalbi'' olarak düşünüyordum ama öyle yapsaydım şu okuyucu bolluğunu bulamayacaktım.
Evet şu ana kadar v siz dahil üç arkadaşımın ilgisini çekmiş ki artık maalesef sitemizde üç kişinin dikkatini çekmiş olmak bile oldukça zor bir olay oldu.
Selam ve sevgilerimle.
Mustafa Kemal Atatürk, ne diyebilirim ki
o milliciydi adamlar ülkücü yaptı
o milliciydi adamlar onu komünist yaptı
o milliciydi adamlar onu kendileri gibi homoseksüel yaptı
o milliciydi adamlar onu şucu bucu yaptı
o milliciydi ama adamlar onu kendileri gibi hain yaptı
o milliciydi adamlar onu dinsiz yaptı
Onun yaptığı ve önderliğinde yapılan işlerin yanından geçemeyecek adamcıklar onun adını kullanırlarsa belki adam yerine konulurlar hayaliyle saçma sapan cümlelerde adlarını yanyana yazıyorlar olmayınca da sövüyorlar, küfrediyorlar, akılları kapasiteleri o kadar ama herkes lider doğamaz ne yapalım, kıllı börtlü tarikat liderleriyle karıştırılırsa karıştıranın duvara toslaması o içi boş kafasının yarılması normaldir.
Milliciydi Mustafa Kemal Atatürk ,haliyle Fatihte bizim Kanuni de bizim Oğuz da biziz ama geldiğimiz yere bak.
ah Ata'm ah, sen vatanım dedin bunlar vatanın ne olduğunu bile bilmiyorlar.
Geldik mi yine HANGİ ATATÜRK'E
Zahmet olmaz sa A.İlhan'ın kitabını okusunlar. Atatürk'ü anlamak lazım.Anlamadan ancak şovenizme hizmet edilir.
SEN YAZ SAMİ ÖĞRETMENİM
SADECE BU SİTEDE BİR HAFTADA ATATÜRKE SÖVÜLEN EN AZ 5 CÜMLE OKUMUŞUMDUR. YAZ Kİ ATASINA SÖVMEMESİ GEREKTİĞİNİ ÖĞRENSİN BU AĞZI BOZUK ULEMA TAKIMI, ZÎRA,
SEN YAZARSAN OKURLAR, ÇÜNKÜ; SENİ SEVİYORLAR.
Filiz Şahin. tarafından 3/11/2017 7:42:17 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Yalnız eminim senin '' Milliciydi'' demene de itiraz eden olacaktır. Çünkü yazımda da ifade ettiğim gibi herkes kendi kapasitesine göre anlıyor ya da değerlendiriyor Atatürk'ü.
Mesela sana bir örnek vereyim.
Fethiye'de görev yaparken bir adam ( Göğsünde sürekli Atatürk rozeti taşıyan ama cahil olan bir vatandaş ) Aynen şunları söyledi:
''Atatürk , Kurtuluş Savaşından sonra ülkede Yunan piçi kalmasın kalmasın diye özellikle Afyon ve civarında ne kadar sarı saçlı mavi gözlü insan varsa öldürülmesini emretmiş. Sonra bakmış ki kendisi de sarı saçlı, mavi gözlü, bu kararından vazgeçmiş''
Adama '' Dayı ! Atatürk öyle bir saçmalığı aklının ucundan bile geçirmez. Çünkü en azından Yunanlıların sarı saçlı, mavi gözlü olmadıklarını, Aynen bize benzediklerini çok iyi bilir'' deyince vatandaş şaşırdı.
Sen bunu nereden duydun dediğimde ise cevap bilindik bir cevaptı: ''Babam öyle anlatmıştı.''
Selam ve sevgilerimle.
Bahsi geçen kitabı okumuştum Sami hocam ve ne kadar doğru tespitlerde bulunmuş Asım Arslan bey...
Atatürkçülük bir amaç olmaktan çıkarılmış ve herkes kendi doğrultusunda bir araç olarak kullanmış,, Herkese de şiddetle tavsiye ediyorum..
Hatta bir ara yasaklanmıştı o kitap...
Sevgilerimle.. Gününüz aydın olsun..
sami biberoğulları
Kitap uzun süre benim evimdeki kitaplığımdaki yerini muhafaza etti. Ancak daha sonra o kadar çok oradan oraya taşındım ki o taşınmalar esnasında kayboldu ya da okusun diye birilerine verdim ama geri gelmedi. ( başıma çok gelmiştir bu da. Okusun diye kitap veriririm birilerine, o kitap geri gelmez bir daha )
Ancak kitabın bir dönem yasaklandığını bilmiyordum doğrusu.
Selam ve sevgilerimle