- 762 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
0035 – ŞAİRİN GÖZYAŞLARI – TATLI SERT
ŞAİRİN GÖZYAŞLARI
I-
"Bir şair ağladı, yıkıldı gökler,
Düştü güneş yere, yandı yeryüzü.
Bir şair ağladı, yufka yürekler
Gömüldü toprağa hep dizi dizi..."
Ali Şeyh ÖZDEMİR
TATLI SERT
“Bir şair ağladı, yıkıldı gökler,
Düştü güneş yere, yandı yeryüzü.
Bir şair ağladı, yufka yürekler
Gömüldü toprağa hep dizi dizi.”
Bir şair, pardon şairimsi ağlamış, kıyamet kopmuş! Milletin anası ağlıyor, hiçbir şey olmuyor! Güneş yere düştü. Güneş, binde birine düştü! Nasıl sığdıysa… Güneş dünyaya sığdı, yaprak gibi düştü, kuş gibi kondu. Dünya öylece durdu, hiç istifini bozmadı. Fakat yeryüzü yandı. Bu arada şair ağladı ya, yufka yürekler toprağa gömüldü. Diğerleri yangın yerinde… Onlara bir şey olmadı. Onlar sarsılmadılar da yanmadılar da… Güneş, yumuşak iniş yapmıştı. Bunlar da amyantlı giysilere bürünmüşlerdi. Belki de itfaiyeci kıyafetlerine… Hiç etkilenmediler, güle oynaya hayatlarına devam etmekteler…
Kıyamet kopmuş, yer yanmış, kimin umurunda! Olan, yufka yüreklilere olmuş. Hem de onlar askeri nizam, dizi dizi dizilmişler, toprağa… Şöyle muntazam… Boy sırası, soy sırası, oy sırası… Ne oyu yahu? Beni de uydurdu kendisine. Tövbe tövbe, Ya Rabbim!..
“Bir şair ağladı, yüreği çocuk,
Analar günlerce onu salladı.
Şeftali bakışlı, gözleri boncuk,
Yanağına kırağılar damladı.”
İşte o şair ağladı ya o şair… Kendisi sırık kadar, yüreği çocuk… Olabilir, hepimizin öyle… Fakat nedense bizim bir anamız var, onu da yoktan say… Yaşlanmış, kendine hayrı yok. Bu ağlayan şairin anasının sayısı belli değil! Ağladı ya, damardan girdi, bütün kadınların analık damarları kabardı. Bahsedilen kişi bebek, çocuk falan değil, kazık kadar adam; işte o sayısı belli olmayan bir sürü ana almışlar onu, günlerce sallamışlar. Nasıl olmuş bu iş? Ayaklarında mı sallamışlar? Beşikte mi? Salıncakta mı? Şair bir, ana bin beş yüz… O ne gözler öyle? Bakışlar şeftali, kafa karpuz, surat kavun, yanaklar elma, dudaklar kiraz, gözler gök erik, burun olgun armut, kulaklar ayva… Kulaklar ayva olur mu yahu? İşte beni de şaşırttı yine! Meyve sepeti… Yok, meyve sepeti değildi o, çocuk çocuk… Bu çocuk, başka çocuk… Gözler gök boncuk… Elmaları kırağı çalmış. Ayvaları çocuklar yağmalamış. Bize kala kala burun kalmış. Armudun iyisini… Biz yemeyiz, kalsın, kalakalsın, olduğu yerde! Zaten kırağılar da damlamış. Güneş vurmuş. Yok yahu! Güneş dünyaya vurmuştu. Ona başka bir şey vurmuş. Erimeye başlamış.
“Bir şair ağladı, çiçekler soldu,
Baharın yerini kışlar alacak.
İfadeler bitti, anlam kayboldu,
Kelimeler kifayetsiz kalacak.”
Bu şair ağladı. Susası yok zaten. Zır zır da zır zır! Baharın yerini kışlar alacak. Ne baharı ne kışı yahu? Kışa dünden razıyız da, bahar mı kaldı! Güneş yere vasıl oldu. Gökler bomboş… Yer, yerlikten çıkmış, yangın yeri! Ormanlar yanmış, tek ağaç değil, tek çiçek kalmamış! Her yer kor ateş; kömür, kül.. Her yer is, pis, pas, duman! Göz gözü görmüyor! Ne çiçeği? Ne solması? Ne dolması? Dolma da nerden çıktı? Dolduruşa geldim! İfadeler bitti. Anlam kayboldu. Dolma tencerem… O nerde? Kelimeler çıplak, kıyafetsiz… Yok yahu… Öyle değildi. Kifayetsiz… Yetersiz. Yeter! Yeter, kız! Ne cehenneme gittin yine! Gel buraya, hayatta kaldıysan! Şair! Şair! Her şey senin yüzünden!..
“Şöfer Şöfer!.. Yedin kızımı!..”
"Bir şair ağladı, dizeler ıslak,
Kalem feryat edip yığıldı yere.
Kırık kanatları kim onaracak?
Gayrı karanlıklar dönmez sehere..."
Şair, şair değil, sünger mübarek! Şıpır şıpır… Bacaklar, dizler, çoraplar, ayakkabılar ıslak… Yok yahu! Olur mu? Öyle değil. Dizeler ıslak… Her şey yandı, gitti, kül oldu; kaleme bir şey olmadı. Çünkü o kalem, başka kalem! Kime ne? Şair kalemi o! Yanmaz! Yanmaz ama feryat eder. Kimin kalemi o? Ağlayanın kalemi… Feryat da eder, kavga da… Hırsını alamazsa, yere yığılır! Sahibine çekmiş zahir! Bir şeylerin de kanatları kırılmış. Kalemin desem, kanadı olmaz. Şairin desem, melek değil. Hayaller başladı. Halüsinasyonlar… Kollar bacaklar yerlerinde, sapasağlam; kanatlar kırılmış. Ucuz kurtulmuşlar, kime aitlerse! Taş taş üstünde kalmadı! Her taraf yerle bir! Koca güneş uçtu geldi, kondu… Yok yahu, piste indi! Gayrı karanlıklar dönmez sehere. Dönmez tabii! Karanlıklar sehere neden dönsün ki? Karanlıklar, arkalarına bakmadan giderler, seher gelir, başköşeye kurulur. Güneş gelir efendim, güneş! Yani şair de haklı! Güneş yok ya artık. Yani dünyada misafir de göklerde yok. Doğal olarak sabah olamayacak. O zaman karanlıklar sehere dönemeyecek. Yani açılamayacak, kopkoyu kalacak. Gayet mantıklı fıstıklı burası! Mantık, fıstık; cebir, edebiyat, astronomi, felsefe…
Haydi Bakırköy! Kalkıyor! Bir iki, bir iki!.. Bakırköy!..
“Bir şair ağlarsa karanlık çöker,
Kimler yakar ışığını dünyanın?
Ağaçlar kuruyup yaprağın döker,
Tadı kaçar hayâllerin, hülyanın.”
Bir şair ağlarsa ne olur bilmem artık! Amatör şair bile ağlasa, her şey olur! Her şey olur, arkadaşım! Her şey olur! Güneş düşer! Yer pişer. Beşer şaşar. Yemek taşar. Herkes ölür, şairin kalemi yaşar. Herkes şaşar. Şair de şaşar. Kararır kâinat! Dünya kararır! Hem öyle bir kararır ki! Bir önceki kıtada sehere çıkamayan karanlıklar döner, tekrar karanlık olarak dizüstü çöker! Kimler yakar ışığını dünyanın? Bilmem… Ben nerden bilem, şair bey? Bilse bilse böyükle bilü… Sen düşürdün ya güneşi! Dün, ya! Dünya güneşsiz kaldı. Işıksızım. Işık, sızım sızım sızlıyor artık. Yani ışık kaynağı… Yani güneş… Bizim davetsiz misafir… Ansızın gelir. Geldi ya! Kondu ya! İndi ya! Sen ara bul artık başka bir ışık! As gökyüzüne! Ağlayan şair! Ağlayan âşık! Sadri Alışık! Sadri… Şey… Şair! Al, ışık… El feneri… Benden sana armağan… Az veren candan, çok veren maldan… Aldan, aldan… Aldan yeşilden geçtim… Kimler kaldı acaba? Yaralılar, ölüler arasında aklımı yiyeceğim! Birileri canlı kalmış olsa da şu feneri yaksa! Şey! Birer mum yaksa! Birer mum yaksalar da dertlerine yansalar! Hey! Ölmeyenler! Ölemeyenler!.. Kalkın, birer mum yakın! Dünyamız karanlıklarda kaldı! Herkes bir mum yaksın! Dünyamız aydınlansın! Şair de benim verdiğim feneri yaksın, seyrine baksın!
“Çakmağı çak! Çıramı yandırmamişem!”
“Bir mumdur, iki mumdur, üç mumdur…”
Ağaçlar kuruyup yapraklarını döker, eğer kaldılarsa… Ben de diyordum, hangi Allah’ın cezası ateşe veriyor o güzelim ormanlarımızı!.. Meğer bu şairmiş! Sen güneşi düşür! Dünyayı yak! Seyrine bak! Geç karşısına! Yak bir sigara! Al eline kalemi! Yaz başına geleni! Ağla, ağla!.. Beter ol!.. Daha çok pişman olursun sen! Varoşların şairi! Yaktın yürekleri! Herkes salya sümük ağlıyor! Herkes sarıldı kaleme kâğıda, şiir döktürüyor! Sen… Sen… Sen var ya sen!.. Sen hayal kur! Tadı kaçmasın hayallerinin! Keyfin şak, ellerin trampet çalıyor! Atmışsın ayak ayaküstüne! Yaz babam yaz! Sen yaz! Okuruz biz! Anlamayız. Yutturursun, yutarız!
Alkış!.. Şak şak şak!..
Ten point! Ten point!.. On puan! On puan!..
Hayallerinin tadı kaçmış. Vay be! Dünya yerle yeksan olmuş! Kıyamet kopmuş!.. Hayalmiş, hülyaymış…
”Bir şair ağlarsa kıyamet kopar,
Görmez güzelliği kör olur gözler.
Sürüye kurt girer, kuzuyu kapar,
Yetim kalır lügatteki tüm sözler.”
Şair ağlarmış… Ağlasın, arkadaşım! Kıyamet koparmış! Koptu ya! Korkacak ne kaldı? En son olacak olan, baştan oldu!.. Güneş, rayından çıktı! Dünyaya kapaştı! Bu zincir, öyle saat zinciri değil ki! Göklerin zinciri… Dizmiş Allah-ü Teâlâ üst üste küpleri, sen geldin, en altından bir tanesini, hem de kocamanını, güneşi çekiverdin! Seyreyle gümbürtüyü!..
Hangi güzellik bıraktın ki görecek? Görecek göz mü kaldı! Yüzümüz gözümüz is içinde! Göz gözü görmüyor!.. En son edeceğini ilk baştan ettin! Kendine de ettin, bize de ettin! Neden ettin arkadaşım, neden ettin? Kör kör, parmağım gözüne! Kör olur gözler ya! Olur tabii!
Ne sürüsü? Ne kurdu? Kıl kurdu… Akıl kurdu… Âkil kurdu. Şair kurdu… Şair kurdu, bu kurguyu! Uyu bebeğim uyu… Nerde beş duyu? Nerde sağ duyu? Suyu çıktı, bu şiirin! Sözlük yandı, lügat kaldı. Sürüye kurt daldı! Aklım Yeter’de kaldı. Yeter! Yeter!.. Yeter şair, yeter! Sen şiir yazma da bilimkurgu yaz! Samimi söylüyorum. Hem yarışma var. Ona katılalım beraber. Kazanmazsak, gökten güneş gelsin! Tepemize güneş düşsün!..
Bu bir bilimkurgu şiir! Dünyada ilk! Tebrikler şair! Tebrikler!
Yaşasın ilkler!..
Yaşasın tüm delilikler!
Yaşasın deliler!
Önce ben yaşayayım!..
Yaşasın delilik!..
”Bir şair ağlarsa, bitmiştir bilin
Zaman denen çarkın kalp atışları.
Gurup vakti sanki, sesidir zilin
Hüzünlüdür her dem gün batışları…”
Bittin sen! Artık bittin!.. Ağladın ve bittin! Her şey bitti! Yer bitti, gök bitti, insanlar, ormanlar, çiçekler, koyunlar kuzular bitti! Kurtlar bile bitti! Şiir bitti, her şey yerine gitti. Zaman kaldı. Onun da çarkına… Onun da çarkına ot sıkışmış. Dönmez olmuş. Güneş düştü ya, zaman kavramı kalmadı. Çark da can çekişmekte! İşte bak, nabzı durdu duracak! Çarkın kalp atışları yavaşladı. Taşikardi… Eyvah!.. Durdu! Olacağı buydu!..
Gurup vakti! Ne gurubu? Güneş yok, ne gurubu? O gurup, grup olmasın? O da olamaz! Kiminle olacak? Kimse kalmadı ki!.. Şair de kafayı yedi; şiir de, ben de… Sanki gurup vakti diyor yahu, manzaraya bakıp bakıp! Gaipten sesler duymaya başladı. “Zil sesi” diyor. Kıyameti kopardı. Zamanı durdurdu! Çarkına… Pardon, çarkı da kalpten gönderdi! Şimdi de zil sesi diyor. Telefon mu bekliyorsun şair? Birini mi? Kapı zili mi beklemektesin? Gelse gelse artık Azrail gelir! Olsa olsa İsrafil sûra üfler! O sesi bekle artık!
Dam düşenin tozpembesi! Al sana dize! Bunca olup bitenden sonra:
“Hüzünlüdür her dem gün batışları…”
Ne günü kardeşim? Ne batması, yere batasıca!.. Ne batması? Bu taraftan böyle görünüyor, o taraftan öyle mi görünüyor? Sen günbatımını mı seyretmektesin? Ya yazdıkların? Ya bunlar ne? Ha? Bunlar ne?
Ne yazarsan yaz yahu! Aman! Bana ne!
***
Şiir yazarken dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Şiir sadece hece saymak, uyak ve durak yapmak değildir.
Abartı, bir sanattır ama fazlası ağır gelir. Mantık hatası yapmamaya çalışılmalı, sıralama akılcı bir biçimde olmalıdır.
Adamı önce gömüp, sonra öldürüp, hastaneye götürüp, hasta edemezsiniz. Tamamen tersi mantıkidir.
Önce kıyameti koparıp, sonra günbatımını seyredemezsiniz. Ortam müsait değildir. Yazdığınız şiir bir felaketi anlatmaktaysa, bitiminde romantizm yaşamaya başlayamazsınız.
Dramatize ederek açıklamaya çalıştığım şiirde yapılan hataları malzeme olarak kullandım.
Şair, kafasına göre yazmakta özgürdür. Fakat şiir bitince, en azından bir veya birkaç defa da okuyucuların gözüyle okumalı, hatalarını saptamalı ve düzeltme yoluna gitmelidir.
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0035
YORUMLAR
Pazar neşesiydi yazınız.
Gülümsetirken düşündürdü. Gerçekten de şairler ağlar,ölür,kıyamet kopar ama deliler yaşar.
Neden mi,üzerinde durmaz da hiçbir şeyin ondan.
"Delidir ne yapsa yeridir."
Benim severek defalarca bıkmadan okuduğum Ercan İntaş'ın – Ben Deliyim şiiri geldi aklıma... Kısa bir bölümünü sizinle de paylaşmak isterim.....
Ben deliyim…
Zülfüm her gece ihanetler rıhtımında ciğerinin üzerinde sevdasını kurşuna dizer..
Geceyi ikiye bölerim bir parçasına gece yarısı derim
Öbür parçasına yürek yarısı..
Şafaktansa bir parça aydınlık koparıp ekmeğime sürer.
Üstüne demli bir kuş cıvıltısı içerim..
Sonra hayatın adını yalan koyarım…
Ben yüreklerde ünlem,
Kafalarda soru işaretiyim.
Ben deliyim…
Bağrı taşlarla dolu bir toprak parçasıyım.
Bir uçtan bir uca kurumuşum.
Karınca yuvaları ve ayak izleriyle süslüdür tenim…
Kar yağar üşür,
güneş vurur kavrulurum.
Kimisi tükürür, kimisi öper;
Tükürene mezar, öpene lalezâr olurum..
Ben nehirlerin yatağı,
Dağların mekanı,
Şeytanın babasıyım..
Ben deliyim…
Mutluluğu uzaktan seyrederken,
cebimde küçük umutlar biriktiririm,
gözlerimin kapının eşiğine
Duvardaki fotoğraflara takıldığı saatlerde
Kendimi param parça olmuşluğun,
tükenmişliğin koynunda bulurum.
İşte o zaman hayat acı kahve tadı verir,
Hep içime atarım,
Amma!
Kendimi içine atacak yer bulamam.
Anlamayana az gelirim,
anlayana çok…
Ne yarınlar bir şey bekler benden,
Ne de ben bir şey beklerim yarınlardan…
BEN DELİYİM DELİ, SOSYAL BİR BELAYIM YANİ :))........
Mutlu pazarlar arkadaşım
Dilek USTA tarafından 3/5/2017 12:39:37 PM zamanında düzenlenmiştir.
eleştiriye tahammülün olmadığı bir yerde bu yazdıklarınız çok iyimser geldi
iki cümleyle de olsa yazan herkesin yazar olduğuna inanırım ben
bir cümle bazen şiir yazan şair
ama iyi ama kötü
herkes gerdan kırar ama Duriyem başka derdi şair bir arkadaşım :)
herkes yazar bazıları zıplar demişti Ustam tenler ölesi canlar değil demişti Yunus
canlar yazası o vakit tenler değil
yürek yazası kalem değil
zaten iyi şairlerden uzak dururum hep çünkü hepsi delidir:)
deli olmayan da zaten iyi şair değildir
deli derken yanlış anlaşılmasın atın iyisine doru yiğidin iyisine deli derler dediğimiz
bir Anadolu deliliği
çünkü kelimeler ve bilgi insanı delirtir
bilmek lanetlenmektir demişti hani Bilge kişi
ademoğlu lanetini kelimelerle kutsadı ve sildi evet ademe ilk kelimeler verildi
öyle demişti Nazan Hocam
kelimeler ve dünya sürgününde yoldaşı Havva bineği at emeği başak
kelimelerle kıyama durmak sanki varolmaya çalışmak bir kıyamet habercisi gibi
el Kayyûm üzerine konuşmuştum biraz önce bir Şairin şiirine
kıyam ve kelimelerim kıyamı insana tezahürü üzerinden devam edeceğim
kıyam ve Asımın nesli İbrahimin delileri hani
kıyamın (müştaklarıyla birlikte) iki taallûkâtı vardır: a-) Muvafık.. b-) Muhalif…
Biri; dost ve mütenâsip cepheyi, diğeri ise; düşman ve mütenâkız cepheyi temsil eder.
Bu cephelerin herbirinin de yine iki boyutu vardır:
1) Enfüsî.. 2) Afakî…
Allah’a karşı kıyam’da bulunmak:
Mutlak Halik ve Vacib’ul-vücûd olan Allah-u Teala Kayyum sıfat ismiyle bizzat müsemmâ bulunmakta, bütün varlıklar da bu İlâhî isim ile, O’nun cilvesi ve tecellisiyle ayakta (kıyamda) kalmaktadır “…
Allah’ın kayyumiyyeti ile var olan ve tekvinî olarak kaim bulunan insan, ihtiyarî iradesi ile, haşyet ve muhabbet ile Ol zat-ı zül’Cemal ve’l-Celal’in huzur-u manevîyesinde, daima kıyam halinde bulunma zorundadır…
Aslolan ‘Allah’a karşı kıyamdır’, diğer kıyamî boyutlar, O’nunla kaim, O’nun emir ve nehiyleriyle sınırlıdır…
Der işin özüne vâkıf olanlar
delilik bahsi işte ve ağlama üzerine ki gözyaşı da bir deliliğin saflığın ve samimiyetin tezahürür değil mi?
her zaman değil gerçi :) Üstadın dediği gibi gözyaşı suçu rengini soldurmuyor her zaman
bazen de en değerli temizleyici arındırıcı
öyle işte uzatmayacağım
...
birkaç kelam ettik Yazarın hoşgörüsü ve affıyla
değerli Yazara saygılarımla...