- 699 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
HAFIZANIN İĞNESİ
-Ne zaman döneceksin bize?
-Bilmiyorum, çünkü her yer dalga sesi taklitçileriyle dolu.
Deniz manzaraları ressamlığına özendiğim yıllardı. Bütün renk derslerini almıştım. Teferruat ustasıydım. Mola vermek için fırçayı elimden bıraktığımda yaralı müzikler getirmişlerdi düşüncenin yamaçlarına. O yaralı müziklere doğru koştum, soluksuz ve duygu parçacıklarıyla, telaşla koştum. Bu koşu yıllarca bitmek bilmedi ve bir süre sonra hafızanın şehirlerinde dolaşırken buldum kendimi. Önümde nerden geldiğini bilmediğim edebi bir merdiven. Tam adım atıyorum ki birden bol ödüllü bir boşluğa düşüyorum. Sonradan anladım;
Merdiven gerçek
Ama basamaklar hayaliydi.
Bunu anlatmakta hep güçlük yaşadım. Bazı kelimeler çok çalışkandı. Bazı kelimeler de hep uykudaydı. Kafamı kaldırıp bakıyorum kişiliğimin dingin hapishanesinden; karanlıkta kedigözlerine benzeyen uzak köy ışıkları, nasıl da bu dünyaya ait değiller, nasıl da uzaklaşmış insan kokuyorlar. Ve gerçek anlamda duymuştum sessizliği, en yüksek dağların sessizliğini. Uykunun tanrısı Somnus her yerdeydi. Duygu ise bir ortaçağ kızıydı sadece.
Gülümseyişi çiçekten çiçeğe geçen bir ışık iken “acı çekmek anlamanın tek kaynağıdır” boyutuna nasıl ve ne zaman geldiğimi düşünüyorum. Acının es-tetiği ve saflığıydı belki de beni yıldız çiçekleriyle arkadaş eden. Hayatın öbür tarafında yani gerçekliğin mızrak sürüsü gibi üzerime geldiği tarafta karşılaştığım erdemsizlikler ve bir türlü iyi geçinemediğim sınıf arkadaşım “sonsuzluk” beni bilincin çığlık attığı bölgelere sürükledi. Bazen yorgunluktan yığılıp kalıyordum dünyanın tozlarını üzerine çeken yaşlı bir söğüt ağacı gibi. İki dilsiz kelime bedenimi yerden kaldırıp pencereler kentine götürüyordu. Binlerce pencere vardı. Binlerce bakış ve binlerce ülke; bakışları olmayan binlerce yüz. Anlamıştım;
Pencereler gerçek
Ama bakmak hayaliydi.
Ah, ne zaman döneceğimi bilmiyorum sevgili tutkular tanrıçası. Bütün günbatımı ustalarına sordum. Onlar da bilmiyor. Sevişme çağı henüz başlamadığı için dönüş yolları mecazi kemanlar tarafından kapatılmış. Dostoyevski’nin köpeği kadar sevgisizliğe alışan ve gerçek bir içtenlik gördüğünde koşar adım uzaklaşan toplumların göğsündeki kalıcı bulantı hissi. Ah, her yer burnu kanayan şehirlerle dolu. Ama asıl şaşırdığım; insanların bunca kötü şeylere tanık olup kıpırtısız kaldıktan sonra hiçbir şey olmamış ve sanki ışıklar hiç sönmemiş gibi hayatlarına yeniden dönebilmeleridir. Çünkü o yaralı müzikler azap çeken bir ruh için dönüş yollarının bulanıklaşmasıdır. İnsanlığa bu denli düşman olmak yükseklere çıkarılmış basit adamların eğlenişidir. Kötülüğe alışmak ise koca bir yalan. Her şey hafızada güçlüdür. Hafızanın iğnesi; sömürü, mutsuzluk, ıssızlık, yabancılaşma ve ölümcül hastalık planlarının yapıldığı o gökdelenlerden daha güçlüdür. Gökdelenler kalp cüceliğinin karikatürüdür.
Ama bir gün dünyanın alnına yapıştırılmış o sürrealist bozkırlardan bize dönersem, yüzümdeki kayıklar ülkesini silme sakın. Orası kafamdan dışarı çıkıp tahrip olmuş kıyıları gizlice tedavi ettiğim yerdir. Orada prangadan kurtulmuş düşünceler yamaçlardan süzülerek suyun gerçekliğine ulaşır.
YORUMLAR
Dramatik Buluntular
Sevgiler ve saygılar Ezgi/Deniz
merdivenler bana hep iletişimi hatırlatır...basamaksız bir merdiven sadece insanın dönüp dönüp kendiyle buluşmasını sağlar..hep içre..çok güzel..
Dramatik Buluntular
" Hafızanın dışında kalmak; etkileme alanının dışında kalmaktır. Hafıza ordaysa; kalp neyi hissettiğini bilir. Ve bütün dinamik bunun üzerinden gelişir. Gelecek dediğimiz şey de hafızanın oyuncağıdır zaten."
Çok güzel bir tanımlama yaptınız fakat yazdığım yorum acaba farklı bir yöne mi kaydı :)
Teşekkürler hocam
"Gökdelenler kalp cüceliğinin karikatürüdür."
Hangi mısrayı çıkarayım derken her mısra önemli ve çok boyutluluğunu duyumsadım ve her kelimesi muhteşemdi.
Gerçek olan nesnelerle özne gibi bakamamak ve ancak hayaliyle bakmak/ öylese nesnelerin gerçekliğinden bile korkup ancak hayal ile dünyaya bakmak kanıksanır mı oldu? oldu/ oluyor sanırım...
Hafızalar güçlüdür fakat kapitalistlerin un gibi öğüttüğü insanların hafızalarını "balık hafızalaştırdığı" bir dönemde sanırım iğne kırılklığı yaşıyorlar! Şiddetin, küfrün "benizm" in egemen olduğu coğrafyalarda iğne tepkisiz ve etkisiz hale gelmiştir..
Her zaman şöyle demişimdir, bir kentin soytarılar mahallesinde bir bilge, insanlara ne katabilir; bu bir bakıma bana göre bir umutsuzluğun çaresizliğinden söylerim.
H er mısrasını bir düşünce kılavuzu olarak aldım, duyumsadım ve beğeni ile ayrılıyorum sayfadan...
Sevgilerimle dost
Dramatik Buluntular
Saygılar ve selamlar.