- 686 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATIN TUZU
Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikâyet etmesinden bıkmıştır. Birgün çırağını tuz almaya gönderir.
Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyler.
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar.
"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verir. Usta, gülümseyerek çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürür ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken ustası aynı soruyu sorar:
"Tadı nasıl?"
"Ferahlatıcı!" diye cevap verir genç çırak.
Yaşlı adam; "Tuzun tadını aldın mı?" diye sorar. Çırağı " Hayır!" diye cevaplar.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der:
"Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken, acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."
Bu bilgece sözleri içeren kıssayı günlerdir düşünüyorum. Bilge kişilerin acılara nasıl tahammül edebildiklerini artık daha iyi anlayabiliyorum.
Bizler bazen acılara tahammül etmeyi göze alamıyoruz. Bazen de bu acıları o kadar kanıksıyoruz ki acısız yaşam monotonlaşıyor. Biz de kendimize acılar icat etmeye başlıyoruz. Çoğumuzda hayatından memnun olmama halleri baş gösteriyor. Arabesk şarkılar da yangına körükle gidiyor. Hep birlikte ‘batsın bu dünya’ diyoruz. Bu dünya batmasın, el ele vererek dünyayı güzelleştirelim. Önce iç dünyamızı güzelleştirerek işe koyulalım. İçimizdeki olumsuz duyguları ve hayata karamsar bakmayı bir kenara bırakalım. Her gün elde edemediklerimizi düşünerek kahrolacağımıza, elimizdekilerin değerini düşünerek şükredelim.
Annemiz, babamız hayatta iseler; bir ailemiz, dostlarımız, bizi seven birileri varsa; para kazanabiliyorsak, aç ve açıkta değilsek mutlu olmamız gerekmez mi? Bunlara sahip olamayan milyonlarca insanın var olduğunu unutmayalım.
Elimiz ayağımız tutuyorsa bundan daha güzel ne olabilir? Derdimizi anlatabiliyorsak, en azından içimizi dökebileceğimiz biri varsa inanın bu bile çok büyük bir nimettir. Sağlıklı olmanın değerini ne ile ölçebiliriz ki!
Sağlığımın değerini bu yıl ocak ayında çok daha iyi anladım. Ağır bir ameliyat geçirdim. Doktor, yakınlarıma:
‘Hastayı kaybedebiliriz. Durumu kötü! ’demiş. Benim bu olaylardan tabii ki hiç haberim yoktu. Gözümü açtığımda sevdiklerim başucumdaydılar. Ben ise kurtulmuş olmanın mutluluğu ve çektiğim acıların dayanılmazlığı arasındaydım. İyileşme sürecim çok uzun sürdü. Hatta şu anda bile bazı sağlık sorunlarım devam ediyor ama en azından hayattayım, yatağa bağlı değilim, artık kendi işimi kendim görebiliyorum. Birilerine ve yatağa bağlı olarak yaşamanın zorluğunu tattığım için sağlığın önemini daha iyi kavradım. Bu nedenle Allah’ıma her gün şükrediyorum.
Zaten başımıza gelen her sorun karşısında ‘Eskiden ne kadar iyiydik, mutluyduk o zamanlar…’diyoruz. Oysa o zamanlar da ufacık problemleri gözümüzde büyütmüyor muyduk?
O halde gelin bugün elde edemediklerimizi bir kenara bırakalım. Elimizdekileri düşünelim. Elinizdekilerden hangisini feda etmeyi göze alırdınız? Ben şahsen hiçbirini feda etmem. Zaten çalışırsam isteklerime ulaşabilirim. Bunu hemen başaramayabilirim. Beklemeyi de bilmem gerekir.
Bizler, acıları göle atmayı öğrenelim. Hayat hep tatlı olsaydı zaten kıymetini bilemezdik. Yaşanan olumsuzluklar karşısında hayata daha sıkı sarılmak gerekmez mi? Bugünden itibaren bunu bir düşünelim. Bence hayatımız daha da güzelleşecektir. Olaylar değişmese bile bakış açımız değişirse pusula mutluluğu işaret edebilir.
Yazımı Montaigne ’nin güzel bir sözüyle noktalamak istiyorum:
‘ Mutluluk, varılacak bir istasyon değildir; bir yaşam biçimidir.’
Saygılarımla…
HARİKA UFUK
ADANA
07.09.2008
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.